23 Eylül 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

23 Eylül 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 ncı asırda İstanbi Baro Wratislaw Türkçey Zindan (Gazetelerin Avrupa harbi yürün- den kâğıd bulamamak endişesile say- falarını azaltmaları, bizi de aymi şe-| kilde harekete sevketmiş, bu meyan» da mündericatımızdan bir kısmını fe. daya mecbur olmuştuk. Bunlar are - sında (Karakule) isimli tefrikamızın neşrine de muvakkaten nihayet ver -| mişrik. Okuyucularımızdan aldığımız , mütecddid mektublar üzerine bundan sonra bu tefrikayı 12 sayfa çıktığımız! günlerde mutlaka, 8 seyja çıktığımız; günlerde de imkân buldukça koymaya karar verdik. «Son Posta. nn neşriyatındaki in- tizomı kismen olsun ârzüya uğratan! ve izalesi elimizde olmıyan bu vazi - yetten dolayı okuyucularımızdan. tek- yar özür dileriz.) — Başka pranga kalmadı efendim. Dedi. Bunun Üzerine Ağa, geldiğim yere dönmekliğimi emretti, Fakat ağanın maiye- 8 olan memurların bu işe karışmaları bs- aim işi altüst etmişti. Çünkü bu admalar benim gençliğimi ileri sürerek oprangasz bulunduğum takdirde gerek kendimi ve ge- rek öbür arkadaşlarımı kurtarmıya çalışa- bileceğimi ve binaenaleyh kendisinin karşı- Yaşacağı tehlikenin ne kadar muazzam ola- cağını beyan ve Isah etmeleri üzerine Diz- dar Ağa, benim prangasız yerime dönmek- Him hakkındakiki emri geri almak mecbu- riyetinde kalmıştı. Fakat başka pranga da mevcud olmadığından iki demir halka bul- durmuş ve bunlari ayaklarıma taktırarak perçinletmiş ve halkalara bir de zincir ge- girlilkter sonra beni yerime (göndermişti. Ben de Hurvat dostun tasarladığı gibi ayak- larmı halkadan ve zincirden kurtaramıya- Tak göz yaşları içinde sindana ve arkadaş- larımin yanına döndüm, * Karakulye kapatılalı üç gün olmuştu. Bu müddet zarfında ne bir parça ekmek, ne de başkaca yiyecek verilmişti. Binaenaleyh ağa- mıza haber göndererek onun biraz sâhmet edip gelmesini rica ettik. Ağa gelince, bizi buraya kapatmaktan maksadın ne olduğunu #orduk. üç gündenberi boğarımızdan, yiyecek namına, biç bir nesnenin geçmemiş bulun- 4 duğuna göre maksadları bizi açlıktan öldür. mek We daha iyisi hepimizi denize alarak öldürmelerini ve bu suretle bu sefil hayat- tan bir an evvel göcüp gitmiş olacağımızı söyledik, Bunları söylerken göz yaşlarımızın akmasına mâni olamıyorduk. Bu halimize eldden acıyan ve ağlamaklığımıza katılmak- tan kendin! alamıyan Dizdarağa: — Allahın birliğine ve peygamberi hazreti Muhammedin yöce adına kasem ederim ki| ben, sizlerin bu tahammülü güç, karanlık ve korkunç zindana atılmış olmanızı hiç ar-) xu etmiyorum. ve neden sizi buraya gön- derdiklerini ve hakkınızda bundan ötesi için ne suretle muamele oluns#şağma dair bir emir ve talimat vermemiş oltnalarını bir #ürlü anlıyamıyorum... Maksadlarının sizi açlıktan öldürmek olacağını hiç zannetmi- yorum. Çünkü böyle olsaydı sizi ötek! mah- pusların yanına koymazlar ve fakat öteden- beri açlıktan öldürmek istedikleri salr Türk- lere yaptıkları gibi sizi bir mahzene atarlar- &.. Şu halde maksad bu olmadığı aşikâr. şimdi bana, İstanbula gitmek düşüyor. vara- yum, anlıyayım. size ne yapmak istedikle- — Benimle çox fena alay etmi Bir saniye dikkatle yüzüme baktıktan 30n- ra geldi, iki elimi elleri arasına aldı: « Bana karşı rui>'nde hâlâ bir nefret ve döşmanlık besiiyor meusun Semibn? — Zannetmiyorum, o günler fena bir ha- tara gibi maziye karıştı Fakat siz şimdi be- Dim sualime cevab veriniz. elbisem nasi? Tepeden tırnağı kadar beni süzdü: — Çok güzel! Cidden güzel... Fakat saçla- nm: niçin küçük bir Kır gibi taradın? — Başka türlü taramasını beceremiyorum — Anneme süöylasaydin, seni berbere gö- türürdü. — Anneniz teklif etti amtna ben isteme- dim; doğrusunu söylemek lâzım gelirse saç- larımı kendim düzeltmeği tercih ediyorum. — Seni serkeş senil — Hakkınız var; berbere gidip herkesin- kine benziyen bir saç tuvaleti yapmak iste- mliyorum. Bilmem siz dikkat elliniz mi, bü- tin şık hanımların saçları ayni biçim taran- mıştır. Ben bir boş santimde Kendime başka bir tuvalet yapmağa çalışacağım. — Çok iyi edersin Semiha; bu hnststa s0- nin düşünceni doğra buluyorum. Çok defn hanımlar kendilerine yakışmadığı halde «1 herkes gibi taranmış olmak Için berberin yaptığı tuvaleti kali ve tatbik ediyorlar. Şahs! bir şeki saç taramak bittabi daha doğru Demek beni haklı buluyormunuz? Ne Alâ! Hazır burada iken ve size sunl sormağa başlamışken müsaadenizje başka şey da- ba soracağım: Ben güzel miyim? Vasimin kaşları niçin çatıldı? Neden yü- İ emeklerimize mukabil yömek, yağ, ekmek, ula gelen Bohamyaiı "ın hatıraları: 65 çeviren: Süreyya Dilmen hayatı rini öğreneyim ve neticeyi de gire bildire - yim» Dedi. Bu iyi kalbi adamın, göz yaşları içinde, ellerine, eteklerine sarıldık, syakln- rıns kapanarak öptük ve şükranlarımızı sU- narak kendimizi onun şefkat ve merhameti- ne emanet ettiğimizi anlattık. Büyük bir heyecan ve korku ile avdetisi beklediğimiz Ağa, akram üzeri İstanbuldan dönmüştü. Bize getirdiği haber de fena de- Eildi, İlk söylediği sözlerle gönlümüzde top- lanan kara bulutları dağıtmış oldu: Bizi Ka- rakuleye gönderenlerin maksadlarının bizi öldürtmek olmadığını temin ettikten sonra taşemiz için beherimize günde Üç akçe ve- rilmesi için paşadan emir çıkartınış olduğunu bilâ'rdi ve sözüne devamla: — Fakat, biliyorsunuz ki asker ve enir kul tayfasının maaşları üç ayda bir verilmekte. dir. Size bağlanan bu para da o vekit tediye olunacaktır. Şu halde elinize para geçmesi için bir hayli berlemek mecburiyetinde ka- lacaksınız. Binaenaleyh o zamana kadar lasaniz için lâzım gelen vasitaları temin ve tadarik etmek bana düşen bir vazife oldu demektir» Diydarağanın, İasemizin temini yolunda aldığı tedbir şu Sat: En büyük külesinde hapsedildiğimiz Hisa- rn yanıbasındaki kasabada bir firınci ile konuşmuş ve tahslsatımızın tediyesine ka- dar, kendi kefaleti altında bize hergün ikişer ekmek verilmesi için anlaşmıştı. Güöndelik- lerliniz her üç ayda bir verildikçe fırıncıya olan borcumuzu tamamen öder ve bize karşı! yaptığı bu hizmetin mukabili olarak her bi- rimizin Öcüncü akeesini dercib eder ve biye de biltabi günde iki arçeden fazla para ver- mevi reddett'klerini beran evlerdi!, Biz de verileni teşekkürle kabullenirdik. Buyumutu ise kasabaya bir hayl! mesa- #ede, hir t#me yamacındaki kaynaktan geti rirler ve günde 1k büyük testi dolusu verir- Yerdi. O esnnda zindan bir hayli sıcak oldu-! Fundan. verilen su da metzul olmadığından aramızda kavgalar eksik olmuyordu: biri öte kinden fazla su içti dive hemen her vakit birbiriminle cekişiyorduk. Bu çekişmelere bir son vermek ve aramız- İs, su işinde, müsavatı temin eylemek mak-| #adile birer maşraba ulmıya karar verdik. Fakat bu kararı asıl tatbik edecek, yanl maşrabaları ne ile-alataktık? Onun da ko- Jayımı bulduk! Derhal beşer, altısar kişilik «şirketler» teşkil ederek scorapcılık» isine basladık. Ortaklardan biri pamuğu (eğirir ikinelsi sarıp yumak yapar, diğerleri de be ipliklerle çorap örerlerdi. Örülen bu çoraplar dişanda satılmak su- e elde edilen paralarla (bazan da bu el #irke ve ssire de gönderirlerdi) kendimize! birer maşraba ve büyücek'bir tahta gerdel! #atın aldık, Bu suretle gelen suyu maşraba- larımıza doldurur ve gerdelde artan suyu da hergün sıra ile birimiz alarak büyük bir tes- tid3 saklardık, Bundan başka dişarıdan satın sldırdığımız büyük bir saksının içini -muhafızlarımızın getirdikleri. balçıkla sıvayarak bir nevi f)- ın da yapmıştık. Çorapçılık ve eldivencilik- ten kazanıp tasarruf edebildiğimiz paralarla kömür de aldırıyorduk. (Arkası «Son Posta» nın tefrikası: 46 ) NAKLEDEN #ünden simsiyah bir buluş geçti? Gözlerinin sertliği ve haşinliği neden? — Bunu niçin öğrenn istiyorsun? Aman yarabbi ge dürüş*, ne kaba ses! Bü- yüz bir kabakas İşlemişim gibi titredim: — Sebeb yok; sadece öğrenmek için soru- yorum, Bu kabahat mi? — Hayır kabahat değil! Fakat üzülme; seni bu meraktan kurtaracaklar pek çoktur. Yakında bunu öğreneceksin! Dudıklırında müstehsi, adetâ şeytani bir tebesim vardı, kaşları çatılmışlı, Bualimi tekrarlamaktan korkarak önüme baktım ve somurtkan bir tavır aldım. Haksız muamelesine pişman oldu sanırım, çünkü birdenbire gene dost sesini bularak bana hitab etti: — Ru gece iyi bir vakit geçireceğini ümid ediyosam Semiha; yârin piyes hakkındaki fikrini bana söylersin. O sırada kapı açıldı, bir ipek hışırtısile bir- Hkte Fahriye ve Nigüâr hanımlar içeriye gir- diler. İkisi de fevkalâde şıktılar, Beni seri SON POSTA Bir simidci alacak meselesinden bir şarapçıyı öldürdü Dün Galatada eski bir alış veriş maselesin- den doğan hir kavga sonunda bir cinayef iş- Jenmiştir. 'Tepebaşında Mahnıudağı yokuşunda 128 sayıda oturan seyyar simldel 30 yaşlarında Mehmed dün, ötedenberi bir alış veriş mese- Jesinden dolayı araları açık bulunan ve Ga- Istada Yükzekkaldırımda 149 numarada şa- rabellık yapan Müulzin dükkünma giderek, a- ralarındaki bu darğınlığı tekrar tareliyecek bir tarzda konuşmağa başlamıştır. Muiz de buna ayn! şekilde mukabele edince» iş büyü- müş ve ber İkisi de dövüşmeğe başlamışlar - dır, Mehmed bu sıradı bıçağını çekerek Mulzin karnına saplamış v3 kaçmıştır. Yaralı Senlorj basisnesine kaldırılmışsa da, aldığı yaraların tesirile ölmüştür. Bir müddet sonra yakalanan katil, müd - delumumiliğe teslim edilmiştir. Cinayet hidişesinin tahkikat evrakı ikmal edildiğinden, katl, hakkında meşhad suçlar kanunu tatbik edilerec Ağırceza mahkemesi- ne tevdi edilmişiir. Mühim bir döviz kaçakçılığı hakkında tahkikat yapılıyor Gümrük muhafasa teşkilâtı mühim bir döviz kaçakçılığı etrafında tahkikat yap - maktadır. Gümrük muhafaza teşkilât bir müddettenberi şehrimizi: muhtelif ecnebi memleketlerle alış veriş yapan bir ecnebi fir- manın vaziyetinden şÜphelenmiş ve takiba- tu başlamıştır, Firma merkâzinde yapılan a- raştırmada bazı şüpheli evraklar bulunmuş ve lâkadarların ifadesin» müracuat olun - muştur. Muhafaza teşkilâtı kaçakçılık büdisesi et - rafındaki tahkikatı ehemmiyetle genişlet - mektedir. Bugünlerie daha birkaç kişinin malömatlarına müracaat olunacak ve evrak tekemmdi etiiriidiktan sonra surları görü - lenler asliye beşinci ceza mahkemesine ve- rileceklerdir. 3 döviz kaçakçısı tevkif edildi Dün sdliyeye bir döviz kaçakçılığı hâdisesi intikal etmiştir. Hâdisenin suçluları bulunan Filip, Hayım ve Teofilos isimlerind2 üç şahsın harice kli. yetli döviz kaçırdıkıarı anlöşilarak, zabstaca bir cürmü meşhus tertib edilmiştir. Sivil hir zabıta memuru suçlulara müraca- arla İngiliz lirası istemiş, onlar da muvafakat etmişlerdir. Bu gekiliz hazırlanan cürmümeş- hud muvaffakiyetle neticelenerek, üçü de suç üstü yakalanmışlardır. Dün kaçakçılık işis'ne bakan asliye 8 inci cesa müddelumumlliğine tesilm edilen maz- nunlar, sorgu hâkimi tarafından yapılan 18 - ticvablarını müteakik, tevkli edilmişlerdir. Parti ocak intihablarına bugün başlanıyor Cümburiyet Hslk Partisi ocak inhabin - rına bugünden itibaren başlanacaktır. Ocak, nahiye ve kaza inshabları Birincikânunun sonuna kadar sürecektir. «Son Posta» nın tarihi tefrikası: 2 Sayfa 9 BİNBİRDİREK. BATAKHANESİ Yazan: Reşad Ekrem Serseri çoçuk Dünkü kısmın hulâsası 1692 Milâd, yı Eylâlü sonlarında bir gece yansı oSüleymaniyeden Şehzadeye doğru Yandım Ali ve Poyrüz adında iki baldırı çıp- lak konuşa komuşa ileriyorlar. Yandım Ali arkadan. Güllü Fatma a - dında bir kadın yüzünden çıkan kavga s6 - nunda yaralanan iki delikanıdan birinin hünkâr, yani Sultan Murad olduğunu söy - Yiyor. Bunun üzerine Payra. dövünmeğe haşlıyor | ve arkadaşına: : — Vurulan delikaan yere düşünce ben koş- tum, yarasma (uz büslım, Bana bir yüzük vermişti. Onu iki altma okuttum, şimdi onu saraya götürür ve en az bir sancak beyi 0- lurdum! diyor, Fatihe geldikleri zaman bir adamın yalnız başına geldiğini görüp gizlrriyor ve ona sal- dırıp soymağı tasarlırodar, Fakat onu tani-| yorar... | — Kara AHI, İki baldırı çıplak sanki donmuşlar, olmuşlardır. ta — Roman devam ediyor — gemici meyhaneleri içinde de Saranda Kapa tanın Taşmerdivenii diye anılan meyhanesi ise hakiki bir batathane 1di. Bir kere oraym sığınmaya muvaffak olan katili, hiçbir kuye vet çıkarıp alamazdı. Taşmerdivenlinin si tında, köstebek yuvası gibi yer altından yole lar olduğu söylenirdi. Taşmerdivenliden, ilk defa olarak adam çıkaran Kara AH olmuştu. Efendisini gece yatağında uyurken öldüren bir Çerkes kö- leyi tutmak için, bir müşteri gibi bu mays haneye gitmiş, Xatlli yakalamış, Üstüne sai- dıran otuz kişiyi ter başına tepelemiş, Çer- kes köleyi, dışarı çıkarıp “Taşmerdivelinim kapı kemerinde azmıştı. Kendisinden inti- kam almak İçin yo'umu bekliyen birkaç sep- seriyi de aman vermeyip yok ettikten Sönrg Kara Al adı, dehşet saçan bir şöhret ol- muştu. ; Nalçalı kunduraları kaldırım taşlarma bie rer balyos gibi inen cellâf Kura Ali, Şeham- de camisinin Fatih tarafındaki köşesine ge» ince durdu ve elrafına bakınmağa başladı. Poyraz ile Yandım Ali, mümkün olsa, yeri yarıp içine gireceklerdi. Kara All, sanki iki serserinin kokusunu almış İdi. Poyrazın da —— İ Yandım Alinin gözleri de ondan ayrılmıyop« Kara Ali, henüz yirmi yaşlarında sarışın | du. Cellâdın en ufak bir hareketini kaçırma bir delikanlı olan dördüncü Sultan Muradın ' istemiyorlardı; nefes bile almıyorlardı deniz cellhdbaşısı idi, Biraz evvel konuştukları çin- lebilir. Gökyüzünde; şimşirak taşı gibi par- gene güzeli Güllü Fotmanm £ âşıklarından |lıyan ayın mığında, cellâd Kara Ali, köyü Benli Yusuf beyi, 6 sabah boğacak olan 2 | gölgesine sığındıkları kapıdan pek güzel gör damdı, Ölümün yeryüzünde korkunç bir tim-! rünüyordu. Dev yapın çingene etrafını biz aeliydi, kere daha gözden geçirdikten sonra Sarağ- ZEREYSANIN EVİ haneye doğru yolüna devam etti. Pakat beş İki metre yirmi santim boyunda olsh cel-İon adım attıktan sonra gene durdu Bir işas iâd Kara Alinin anesı bir çingene idi. Babası, ret olduğuna şüphe edilmiyecek şekilde ök- galiba bir dev idi. Kara Alı, yirmi ile yirmi! sürdü. bep arasında bir zen; idi. Derisi, kızl bakı-| Yandım Ali, Boyrazın kolunu dürttü. İki rın koyusu hdi, Pakot kalm bir kıl tabakası | serseri tepeden tırrağa göz ve kulak kesi. bu kızıl bakır rengini kalın bir pas gibi ört-! mislerdi. Cellâdın öksürüğüne kısa bir sh) | ndan biri sirtüstü yatırı-| wn göğsüne oturduğu 30- man, Kara Ali de z.nhkümun bacağını ya- kalayınca, dizinin üstünde kurumuş ince bir) dal gibi kırardı. Çıplak ayağını bir adamın göğsüne şöyle biraz kuvvetlice bassa, kabur-| ga kemiklerini çatır çatır ezerdi. İdam ede- ceği adamlar, onu görür görmez donup ka- lırlardı, Cerihdbaşı da, bundan sonra vazife- anl rabat rahat görürdü, birçok defalar, mahkümun, kemen geçirip boğmağa hacet bırakmadan korkudan düşüp öldüğü de o- Yurdu. İdam cerasınrı satır ile kelle uçur-! mak (suretile (Ota*bir (edileceği Oza - manlarda, Oomahkümu (Odiz (o çökerte - rek başından serpuşunu Osbr, ko - caman avucu "le mahkâmun kafasmı «Bis- mlllah» diye şöyle bir sıvazlar, ndumcağız taş gibi olurdu. Ondan sonra. cellâd satırını şimşek gibi savurur, mahkümun başı, kendi önüne bir saniye *e'nde düşüverirdi. En a- #dı katiller, en usta bırsızla;, en G'kemli ser- seriler, Kara Alinin adı geçti mt, buz gibi ter dökerlerdi. Hattâ baziları onun adını an- İmağı uğursuzluk sayardı. Tek başına bir bö- İlük yeniçeriye meydan okuyan kabadayılar, İbu der yapılı çingene delikanlıdan şeytan İkadar korkarlardı. İ Cellâd Kara Al bu dehşet saçan şöhretini, korkunç vazifesinin bir neticesi olarak ka- zanmamiştı. Bu dehşeti şöhretini cok haklı olarak kazanmıştı. Sayısız denilecek kadar çok meyhanele- rinde, içlerinde he; çoşld fuhuş ve rezaletin işlendiği bekâr odalarında Ceneviz yapısı mshzenlerinde ve harilarında yetmiş iki mih- letten en azılı serserilerin toplandığı Galata, muazzam bir haşscat yatağı idi. Deniz kenarında boydan boyâ #iralanmış'da bekledim. DAĞLARIN EPRARI la MUALZEZ fakat tecrübeli bir bakışla süzdükten sonra Fahriye hanım: — Fena değil! dedi. Fakat sana bir gece çantası almadılar mı? Ben çekingen pir tavırla; Hayır efendim. Derken Cahid bay benden eryel cevab ver- di: — Annısinin şekmecesinde bir çanta var- dı. Onu veririm. Odanın bir köşesinde gömülü duran bir dolabı açarak bir çekmece çıkardı. Banu he- men tanıdım: Çiftlikte kendisine teslim et- tiğim ceviz kutu idi. — İneilerle işlenmiş zarif bir çanta; bün- ların modası geşmes değil mi anne? İşte bir diri de inel.., Fahriye hanım oğlurun verdiği şeyleri alıp yakından tetkike koyuldu. — Evet, şimdi hatırladım: zavallı anneai- nin güzel şeyleri vardı. Bu çanta cidden za- edi NİZ Hem söylüyor, hem de inci dizisini boynu- ma takıyordu. — Evet, tahmininde aldanmamışın;, kol- ye elbise ile uydu. Çekmecede bir de yüzük bulabilir miyiz acaba? Merhumenin çok zâ- rf mücevherleri olduğunu hatırlıyorum, İş- te bu incecik yüzük tam bir genç kız parma- Ben biraz şaşırmıştım. Bu Üç İnsanın göz- lerini üzerimde gezdirmeleri içimi sıkıyordu. Aksi gibi tam o sırada, Nigir hanım, müs- tehsi bir sesle: — Çanlanı öyle acemi insanlar gibi tui- masana Semiha; adetâ «Bunu ne yapsam? Nereye koysam?» diyen acayip bir halin var, Handiyse çantayı elinden düşüreceksin! Öfkeden kulaklarıma kadar kizardığım hissettim ve aksi bır cevab vermek için ağ- sımı açtım, fakat vasim benden evvel atıldı: zi — Semihayı rahat bırak abla; onun her şeyi çabucak öğreneceğine eminim. Bugüne kadar yeni hayatını çok kolay bir #urette cevab verdi, Ortalık, i&ne İle nakış işlenecek kadar ay dınlıktı. Poyraz İle Yandım Ali, yattıkları yerde yolun her tarafını görebiliyorlardı. Delikani fısıldadı: — Bir kurd yeni! ver bu işde... — Bak!, Bak!.. — Nereye ulan? — Soldakl mezaşlık duvarının üstüne be. Saraçhaneye doğru giderken yolun sol te- rafına düşen küçük bir alle mezarlığının tag duvarı üstünde ilkönce iki el, sonra tül) bir kafa, sonra bir çocuk yürü, sonra çıplaN bir çocuk gövdesi belirdi. Sonra, sırtında es- vab diye belinden bur ip ile bağlanmış sade- ce bir kara don oulunan bir cocuk duvarın üstüme oturdu. Çıplak ayaklarmı sokağs sarkıtı ve sokağa, bir su damlası gibi atladi ve ayakları sokağa değer değmez koştu, Ka- Ta Alinin elini öptü. Celihdım ilk sözü: — Ne haber?! Diye sordu. Çocuk, cejlâda güzel vermenin sevinci ile Yengem bizi bekliyor bu gece, Dedi, Yanyana Saraçhaneye doğru yürümeğe basladılar. Çocuk eritâdm geniş adımlarına yetişebilmek için kışar adım gidiyordu. — İmam bu gece de yok demek... — Hanım sultan hasta İmiş galiba ağüe eiğim... Ondan ötürü Imamı saraydan sak masmışlar.. dua etsin diye hanım sultana... ir haber E Atam ezanındanber! bekliyorum senf ağacığım.. ilkönce karpuz sergisinde beklen dim. Sokaklardan e. ayak çekilince de buras (Arkas var) kımı olmağa çalışacağını biliyorum; hattâ bu yeni gireceği hayata biraz fazla süratle aliş masından bile korkuyorum. — Niçin korkuyoruz” Bunu ben sormuştum amma Nigir hanımın sözleri arasma karıştı. — Sen beni dinle Semiha; bir genç kız işin elindeki çantayı, mendili veya yelpazeyi zarif bir surştte tutmak çok mühim bir meseledir. ve bunun s#alonlardak! manası büyüktür. Cahid bey sert siri ablasına bükh. — Bu gibi saçma şeyleri Semlibaya öğret- meğe hiç lüzum yok abla; onun öğreneceği daha mühim ve elddi şeyler vardır, Boş yere vakit kaybetmiyitm. Fahriye hanım söşe karıştı: — Bu sözleri oirakla çocuklar, geç kaldıkç hemen yemek yiyip gidelim. Mükellef bir sofraya oturduk. Çatal ve bi» çak kullanırken, raryva keserken bir pot kip- mamağa azami dikkat ederek yemeğimi ye- &im. Arada bir atmafını bakıyor, Cshid bes yin dost gözlerile bana tebesstim ettiğini gö- Terek mutmaln-aluyordüm. Sofradan kalkınca Nigir hanım bana yak- Taştı. — Haydi odana git, yüzüne biraz tuvalef p; hemen çıkıyoruz. — Ben yüzüme boya sürmüyorum efendim. Gene vasim söze karıştı: Makyaj yapmak için henüz pek gençe rif ve bir genç kısın kullanabileceği kadar) alıştığı gibi bundan sonra da, tabiliğini ve) tir. Esasen buna ihtiyâçı da yok. sade; inciler de bu elbise ie iyi gidecek. sadeliğini muhafaza ederek tam bir salon (Arkası var) sun İĞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: