23 Aralık 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

23 Aralık 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Birincikânun 23 Sarı saçl Onu bu tehlikeye biz sürüklemiş tik: Kendisine bir şey olursa her halde çekeceğimiz vicdan azabı büyük olacak- tı. Kapı sarsılıyor, fakat hâlâ mukave - met ediyordu. Tam bu sırada yaptığımız gürültüye genç kadının acıklı feryadı ka- Tıştı. Leylâ Hanım — İmdad, yetişiniz! diye haykırıyordu. Bu feryadı bir tabanca sesi takib etti ve ondan sonra ses sada kesildi. Nihayet korktuğumuz başımıza gelmiş mi idi? Serkomiser bulunduğu yerde kuduruyor. du. Kapı her halde arkasından sürgülü olacaktı. Ne yapacaktık? İkinei kata tır - manıp oradan eve girmekten başka çare kalmıyordu. Serkomiser vaziyeti tetkik etmek üzere bahçeye indi. Ben kapının yanında Kalmıştım. Bir aralık kapının ar- kasında bir sürgünün çekilişine müşabih hafif bir gürültü oldu. Akabinds kapı - nn aralandığını hayretle gördüm. Arka- daşlara ses'endim, hep birden içeri hü - cum ettik. Antrede beyaz bir cisim, mer- mer bir heykele benziyen genç kadın ile karşılaştık. Düşmemek için duvara yas- Tanmıştı, Son derecede bitabdı. Koridordaki tek pencereyi, işaret e - derek — Oradan kaçtı, koşunuz. Benimle meş gul olmayınız. Yarah değilim! dedikten sonra cansız bir kütle halinde yere çöktü, taşların üzerine serildi, bayılmıştı. Müddelumumi muavinini Leylâ Han mın yanına bırakarsk üçümüz birden pencereye koştuk. Komşu evin hahçesine bakan bu pencere ardına kadar açık du- ruyordu, Bu sırada ay bulut'ardan, sıyr!- mış olduğu için bahçe solgun bir ışık ile yarı aydınlarmıştı. Dört bir tarafı ağaç- Jar ve taflanlarla çevrili idi. Bundan son- ra geniş”çiçek tarhları geliyor ve bu tarhların ortasında bina yükseliyordu Serkomiser kısa bir tereddüd vakfesini müteakib pencerenin pervazına çıktı ve vet kaçıyordu. Rıdvan Sadullahı takiben ben de bahçeye atladım. Serkomiserin yanına koştuk. Zavallı çenesini ovarak yerden kalkmağa çabalıyordu. Rıdvan Sadullah sordu: — Yaran falan yok ya, Osman Bey... — Hayır hocam... Sadece bir yum - . Vay itoğlu it vay... Alacağı o'sun, İşimşek gibi çaktı, Serkomiser çabuk kendine geldi. E - İlektrik lâmbalarımızı ve tabancalarımızı İçikararak üç koldan taharriyata başla - İdık. Her“i kaçarken görmüştük. Evvelâ bahçenin o kısmından işe başlandı. Vaziyeti iyice kavramanız için bu bah- çeyi ve evi kısaca tarif etmeliyim. Müs- satil şeklinde olan bahçenin bir cephesi Raif Beyin evine bitişikti. Ön cephe anâ caddeye, bunun mukabili arka sokağa İbakıyor, geri kalan cephe de tıpkı Raif İBeyin evinde olduğu gibi ana cadde ile arka sokağı birleştiren bir ara sokak ta- rafından hududlandırılmış bulunuyordu. Bahçeyi beyhude yere aradık bulunduğumuz nokfadan görülmüyordu. Ağaçlar ve taflan kümeler! buna mâni İolmakta idiler. Geliş istiksmetlerine ba- (karak böyle tahmin etmiştim. Tahminim doğru çıktı. Ev sahiblerinin yanından ayrılan ser- komiser memurlara doğru yürüdü. — Ne var, ne oluyor? İçlerinden biri cevab verdi: — Efendim, bizim bulunduğumuz ara sokağa bakan kapıdan dışarı bir adam fırladı. Bizi görünce tekrar içeri daldı. Biz de kendisini takib ettik, fekat bula - madık, Serkomiser birdenbire parladı: — Hay Allah belâsını versin... Sokağı boş bıraktınızda mı geldiniz, orada baş- ka arkadaşınız yok mu? — Yok efendim... — Ben size böyle mi tenbih etmiştim? Budalâlar... Eğer herifi kaçırdınızsa bu- İmun hesabını sizden sorarım... Durdu. Rıdvan Sadullaha dönerek ilâ- ve etti; kendisini aşağı sarkıttı. Zeminle bu pen- cerenin arası üç metreden fazla değildi Bahçede yumuşak toprak o'duğu için teh. Ukesizce aşağı atlanabilirdi. Osman Bey bir müddet muallâkta sallandıklan sonra ellerini biraktı. Onu takibe hazırlanıyordum ki birden pencerenin hizasmdaki taflan kümesin - den bir gölgenin fırlağığını dehşetle gör- düm. Bu gölge yere atlıyan serkomisere| pısı açılarak pijamalı iki erkek ellerinde Aralarında — çok! tabancalar olduğu halde dışarı fırla şiddet'i, fakat o nisbette kısa süren bir| doğru hücum etti. na olmak üzere diğer cepheler yüksek duvarlarla çevrilmişti. Bahçenin ana caddeye ve arka sokağa ol- duğu gibi bu ara sokağa açılan bir kapısı vardı. Bitişik eve muttasıl cephe müstes-! — Portekizli delikanlı bu sefer de ya- kayı sıyırdı, galiba hocam... Bizim ap - talları aldattı, kapıdan dışarı sahte bir çıkış yaptı. Memurlar bahçeye dalarlar- ken o da duvardan aşarak ara sokağa in- di. Belki de sokağın öbür tarafındaki evin bahçesine girmek ve duvürı aşıp bahçe - iden bahçeye geçmek suretile uzaklaştı... İnşallah böy'e değildir, haydi, aramıya r.| devam edelim. 'Taharriyat yarım saatten fazla sürdü. Biz tâharriyata devam ederken bahçe - nin ortasında bulunan binanın sakin'eri uyandılar. Evde elektrikler yandı, telâşlı koşuşmalar oldu. Arkasından binanın ka- Kendilerini teskin etmek ve vaziyeti an- mücadele oldu ve akabinde serkomiserin |latmak pek te kolay olmadı. Tam bu işi| Nihayet ellerimiz beş olarak Raif Beyin sesi acıklı bir feryad gibi yükseldi. — Hay Allah belâsını versin, of! Serkomiser vere yığıldı, bu sırada Rıd- — Bendeniz bunu çok zor görerlerde- nim. Aşkın hakimiyeti altına girmeden evvel fevkalâde itsatli olan çocuklar, bu hakimiyetten sonra en cür'etkârane ha «| reketlere kadar ilerlemekten çekinmi - yorlar efendim. — Haydi kızıma ben yardım edeyim diyeyim. Bu suretle hayat'arı daha geniş olabilir. Fakat Haşmet Güneşin düne ka- dar bi'mediğim bazı #azihalarını da işit - tim. Hayretle doğrularak sordum: — Nasıl?, — Evet; o benim kızımı değil, bir Ak man kızını seviyormuş. Bunu muhtelif arkadaşlarına, © meyanda da refikam Ferhundeye bizzat anlatmıştır. Öyle de- ğil mi Ferhunde?. Evet efendim., — Dahası var bay direktör; Haşmet Güneş bir kumarbazdır da,. — Ne gördük, ne işittik efendim; ya- Jandır. — İşte refikam azizim; öyle değil mi Perhunde?. — Evet efendim. — Eee. biğ şartlar içinde Haşmet Gü- neşe Nerlâ gibi pırlanta parçası bir kızı vermek cinayettir bay direktör; masle - sef mümkün olmıyacak... Mekteb direktörü bun'arı anlatırken baygınlık geçirdim. Bana su verdiler, yü- züme kolonya döktüler. Ortalığı hazin bir süküt kaplamıştı. bitirmiştik ki ara sokağa bakan bahçelevine döndük. Serkomiserin tahmini ta - kapısından içeri koşa koşa ç polis me-|hakkuk etmiş, kuş uçup gitmişti, Bu mu- murunun girdiğini gördük. Bir müddet| vaffakiyetsizlik karşısında cinayet ma - a kızı almadan zat ben gideceğim ve & İhtiyarımı kaybederek masaya kapan-| dım ve kültür direktörü başta olmak ü-|buraya dönmiyeceğim!. zere, kadın erkek, bütün öğretmen ar -| oAtılorak kültür direktörünün dizlerine kadaşların önünde hıçkıra hıçkıra ağla - kapandım. O, bir baba şefkatile saçla mağa başladım. Kü'tür direktörünün ne- rımı okşarken doya doya, kana kana bir ım za -Idaha ağlamk suretile içimin milyarlarla ha in | tonluk zehirinden hiç olmazsa birkaç mın Iğramını göz yaşı şeklinde dışarıya döke- gör -'bildim Direktörün necib karısı beni eve sal İmadı. Hiç şüphesiz kendi altlarından a- Aşkına kasdettiğim Ferhunde hayztı «| yır”'kları bir yatağı. yere, bana serdiler. ma kasdetmek suretile mukabeleve geç -! Xu suretle mendi ısırarak kendi mi ve ben bu korkunç mücadelede mağ | kordime bir daha ağlamık imkânını bul- vazişli ibramile başımı kö man erkek arkadaşlarımın hazin, düşündüklerini; kadın erkadaş da benimle beraber ağisdıkları düm. Heyhat!, :Artık vaşıyamıyacağım! lüb'vetlerin ep müthişine, en zalimine, dum. en kahharına uğramıştım. * Odada hüküm süren #lüm s9 Nec'â!., hayet korktuğum felâketle karşı - bakarsın karısı, gençliğiri, güzel nda bir adsma tahsis giriştiği mücadelede mu- önce mukaddes, kültür direktörürün, bwrüre ka, işitmediğim bir tonda yükse'en sesi yı tu — Ağlama Haşmet; dedi; sana söz ve - riyorüm: Bir hafta sonra Daniş Beye biz- ötmek süre zafferdir. Ben onun, EDEBİYATI Folklor ve Edehiyat Yazan: Halid Son yıllarda halk edebiyatı etrafında neşredilen eserler, bu sahada çok ciddi bir çalışma devrine girdiğimizi gösteren iftihar verici bir kültür hareketidir. Hal. buki, eskiden Türk edebiyatı tarihini Os. manlı imparatorluğunun başından tut - turarak bir sürü divan şairlerinin isimle- rini sıralamakia devem ettiren yanlış ve eksik taşifin içinde, asıl halk ruhunun akislerini ortaya koyan folklora pek ta- bif olarak ehemmiyet verilmemişti. İlk defa bu milli ve şuurlu yolu açan pro - fesör Fuad Köprülüye bunun için ne ka- dar teşekkür edilse azdır. Ancak odur ki, Türk edebiyatının islâmiyetten o evvelki ozanlar ve destanlar devrini hayret e - dilecek bir sabır ve ilmi araştırma İle tedvin etmiş, Türk edebi, tarihine Şimdiki mühim ve şerefli yolunu açmış - tar. Bugün Köprülünün izinden yürüyen - ler gittikçe çoğalıyor. Halk edebiyatı na- mı altında topladığımız bütün malzeme- leri (türküleri, mânileri, koşmaları, des- tanları, masalları, ninnileri, tekerleme - leri, v. ilâ) tetkik için eğilen bütün bu. yorgunluk bilmez başları tebcile lâ- yık görmeliyiz. Çünkü onlar, yarın için, Türk san'at âlemine en büyük bediaları hazırlıyacak olan yüce san'atkârlara ma- *eriyel hazırlıyorlar demektir. İşte bu ça- lışkan başlardan birisi de Pertev Naili Boratav'dır. Pertev Naili Boratav'ın son neşrettiği Folklor ve Edebiyat isimli eserin her faslı üzerinde uzun uzun durarak bir hülâsası- nı çıkarmağı ne kadar isterdim. Ne yazık ki ufak bir gazete tenkidinde buna imkân yok. Maamafih eserin umumi seyri hak: kında velev kuşbakışı olsa da küçük bir fikir verebilirsem gene kendimi bahtiyar addedeceğim. Kitab, üç kısımdan mürekkebdir ve her kısım ayrı bablara ayrılmıştır. Bu üç kısım şunlardır; 1 — Folklor ve edebiyat. 2 — Folklor, halk edebiyatı şairlerine aid tetkikler. 3 — Kitab tahlil ve tenkidleri bibli - yoğraiya notları, Kitba sonunda «Romain Rollend'ın iki ve saz Tunmuştur. Şimdi kitabın ilk mühim kışmını teşkil eden «Folklor ve edebiyat» faslına gele- imi. Muharrir bu kısmı yâzarken, İslârm - yetten evvelki ve sonraki n Türk destanları bahsine temas etmiştir. Belli ki, gerek bizde, gerek Avrupada roüş - teşrikler tarafından yazılmış olan en mü him eserleri okumuş, her türlü vesikaları tetkik edip süzgeçten geçirmiş, ondan sonra bu terkibi vücude getirmiştir. Mu- harrir, birbirini tamamlıyan #ltı uzun makale içinde bütün Türk folklorunun en uzak asırlardanberi devam edip ge len mazisini bir ayna gibi parlatıyor. Son bu kısmın başındaki şu çok doğru bi ÖLDÜRMEDİM ne sevinçle iştirak ediyoru: Yazan: Zeynel Besim Sun duygularına taarruz etmiştim; o, benim varlığıma hançer sallamak suretile mu » kabelede gecikmedi. Bu yaranın şifa bul masına imkân yoktur -Neclâ; Ferhünde - İnin yırtıcı bir aleti olmak menzilesine düşen baban, ciğerlerimi bura bura par- çaladı. Şimdi, kucak kucağı yattığım 12- tırabımla beraber ölümü bekliyoruz. İnsanlar bu dünyada tek hakikat ulan ölümle karşılaşıncıya kadar, tiynetlerine göre; yalan, riya, cinayet, tahasbus, men- İHfaat, rüşvet, hiyanet, her me"aneti irti - İkâb edebilirler. Fakat acı ve değişmez hakikat'e karşılaştıkları dakikadan son nefeslerini verinciye kadarki zaman zar fındâ üç aylık bir masumdan farksız o - lurlar. Artık ondan kasda makrun bir sö- zün işitilmesine imkân yoktur, Binsena - Jeyh sen de benim şu sözlerime, bir muh- tazirin enn sözleri clduğu için, kat'iyyen itimad etmelisin: Ömrümde bir defa dahi kumar cyna - yazısı» sernamesile iki makale ilâve o -İn. Fahri Ozansoy «.. Estsen, cemiyetin iptidat merkel” lerinde ka'k edebiyan vasyflarını enerlerin dışında eser mevcud değil İbn itibarla halk edebiyarı eserleri DİN raftan iptidai bir halde yüksek kültü” © debiyatlarının mümunelerini verirler” Halk edebiyatı motiflerinin, bilb* büyük ulusal destanlarının ve dö” destan parçalarının o harikulâde teri leri, tahkiyeleri ve tiplerile yüksek Sir edebiyatına nümuneler verdiğini ii tün garb san'at eserleri karşısında 8 yoruz. Eski Grek mitolojisinin bu sehi bütün garb edebiyatı tarihine ne BÜY eserler kazandırdığı meydandadır. men efsanelerinin, bilhassa Nibelun hurafelerinin şimal edebiyatındaki ve eserleri de bunu teyide kâfidir. X., ki Alman dâhi muslkişinası Wegen”. operalarına gerek mevzu, gerek müs motifi olarak halk edebiyatından n€ ei rete şayan tesirler geçtiğini de gi vi ruz. Nibelungen hurafelerinin bam 9. delerinden en yüksek san'at eserleri “ ratan san'atkârın bu hareketinde çi ve çok eski kaynaklara eğilişin sün İ leri vardır. İşte ancak bu saretledi bizde de, gerek destan, gerek her milli karakterde ve tarihe yardımcı surlar olarak dağınık bulunan Türk lorü hazinesinden bugünkü ve Yi. Türk san'atkârları parlek ve şerefli “e ler yaratmağa namzeddirler, Bu Mİ, eğilen âlim başların araştırmaları bilhassa bu gayeyi hazırlıyacağındı” layı büyük takdire hak kazandırıf. Pertev Naili, pek haklı olarak, P8 debiyatı nümunelerinin toplanışınd? ni hatadan şikâyet ediyor: o da, beri. bir parçanın bedii kıymeti hesabls” çek dan devşirilmesidir. Halbuki irticale de müsald olan bu zeminde her ağızla laşan parçanın muhakkak (zapt! gelmemesi fikrindedir: «Fakat bu irticati -diyor. başkö lar içinde, bir nevi klişecilik dere” inen, dşık kahvelerinin irticatinden mak lâzmdir. Tanzimata kadar halk © etiyi bütün divan şairlerince nasıl baki Üye rüldüğü ve ancak Tanzimattan #90 fı oktada bir kımıldanışın nasil bei çal” a» 1 un folk yi muharririn kitabinda ayrı bir fa8 iyi gösterilmiştir. Bilhassa eski de” rın nasıl hikâye ve roman ati hazırlık temin ettiği misallerle 8” mıştır. Bu arada Namık Kemsl. se vi $a, Ahmed Mithat Efendi hakkınd" yer talealar da dikkate şayandır. Bo Eİ günkü edebiyatımızda Reşad Nuri İ yeti bahaddin Ali gibi kıymetli şah Kani halk edebiyatından ne kıymetli l ge aldıklarım da anlatmaktadır. FEK8 yaf iin en mühim meselesi «Türk des” tetkikinin bugünkü vaziyeti ve | asal neticeler» dir. İşte bu çok mühim islâmiyetten evvelki ve sonraki o (bütün destan bakiyeleri de €3hÜ rak) inceden inceye elenmiş, İC (Devamı 8 inci sayfada) mış değilim. Babana sefih bir KW” olarak gösterilişim, müthiş bir © tır. ye Vi . e, Alman kızına gelince: Evet Neclâi ge“ linde Lizbet Zaydel isimli bi “e - viştik. Onun için buhranlar ei pi* pındığım günler az olmamıştır. e” yaneti üzerine hümmalı bir b9* ri duma döndüğüm zaman kalbim bir şeki'de kanayordu. yağı! - Fakat seni gördükten sonra A9“ zay Nec'â; benim Türk ruhum DİZ” yoh delin Alman varlığında ancak VE. ye” sıran seni sevmeğe başlamıştır: 0 ye” lihde, onu değil, onun synen dene « xiyen maddi mevcudiyetind? dd) sevmisim. Bu: hakikati, seni Tie manevi varlığınla bir kül bal agım meğe basladığım zaman fark” il sete Bana, benim aşkıma inanma için g Neclâ!, Berlinde, sana berzediğ ki dece bir vücud;'etten. kem? si, ii ve sinirden mürekkeb 2elâd? dün gal sevmiştim; burada ise bu vöC” güşü"” ai diyetini aşkımın ikinci p'ârı”* “e . | rek ondan evvel ve ondan v8 üzere serin ruhunu, mane” w sevdim. yk 5 Kurtuluşu, beynine kork Pyir vel kurşun yerleştirmekte düşün! bahtın sor sözlerinden İ$tİ İnan bana Neclâl, i çar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: