Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
SON POSTA ğ Dünya denizlerine hükmeden altı adam İngiltere Bahriye Nezaretine giren bir yabancı neler görür ve duyar? İngiltere imparatorluğunun kalbi Dow- ning Street'deki binadadiır derler,.. Ma- lüm olduğu üzere bu binada başvekil bu- lunmaktadır. İngiltere imparatorluğunun cümlei a- sabiyesinin merkezinin bulunduğu bina da muhakka ki bahriye nezaretidir; Devlet içinde hususi bir devlet adde - dilebilecek olan bu nezaretin ehemmiyeti alelâde bir nezaretin ehemmiyetinden kat kat yüksektir. Bu büyük nezaret altı adam tarafın - dan idare edilmektedir. Birincisi: Bahriye birinci lordudur. Diğerleri de beş deniz lordudur, Bu altı lord bir nevi hükümet kur - muşlar gibidir. Bu altı lordun her biri - nin hususi kabinesi, erkânıharbiyesi, İn- teligence Servicesi, asırlardanberi devam edegelen salâhiyetleri vardır. Bahriye nezareti, İngilizlere has olan hususiyetler sayesinde bu asırdide an'a- neleri bugünkü tekniğin , modrn harbin icabatına uydurmağa muvaffak olmuş - Bahriy nezareti hassatan 1911 senesin- de Winston Chürchill tarafından mo - dernleştirilmiştir. O vakit dahi bu ya - man devlet adamı vazife başında idi. Bahriye nezaretinin bir nevi hükümet olduğunu arzeylemiştik. Bu- hükümetin reisi telâkki edilebilecek olan bahriye bi- rinci lordu her gün muhakkak meclisi - nin başında bulunmaktadır. Tıpkı başve- kil gibi... Tıpkı majeste kral gibi bahriye birinci lordu, emrine millet tarafından tahsis e- dilmiş olan yata binmek salâhiyetini haiz bulunmaktadır. Devlet adamları içinde askeri kasket giymek salâhiyetini haiz tek adamdır. Kasketi amiral kasketidir. Bahriye birinci lordunun beş nazırı sı- rasile, sefinelerle, memurin kadroları ile, levazım işleri ile meşguldürler. Hepsi amiral rütbesini haizdirler. Bahriye birinci lordu fi!'onun başku - mandanıdır. Harb çıkalıdanberi İngiliz - ler ona «Denizlerin bir numaralı police- manı» demektedirler. İngilizler, alelekser — müesseselerinin kudretlerini eski binalar arkasında giz - lemekten hoşlanırlar... İngilizlerce satvet ve kudretin propa- gandaya ihtiyacı yoktur. Bahriye binasına gelince: Nezaretler mahallesi olan Whitehall'da gezinenlerin dikkat nazarları muhakkak ki bu bina ta- rafından çekilir. Üzerinde cesim kubbeler bulunan bu koca binayı diğerlerinden daha fazla tef- rik eden şeyler: Dam larında bulunan an- tenler, tellerdir... Bunlar sayılamıyacak kadar çoktur. * Bu teller, bu an- tenler sayesindedir ki altı lorddan her biri dünyanın — herhangi bir ucunda - bulun- makta olan büyük İn- giltere donanmasının herhangi bir cüz'ü ile muhabere eyliye- bilmektedir. Nelson zamanından beri birbirlerini ta- kib eylemiş olan amiraller, bugün, İn - gilterenin müdafaasını istilzam ettiren tedbirleri alırlârken Nelson zamanından kalan an'anelere harfi harfine riayet e - derler, Sabah olur olmaz, tâ eski zamanlar - daki gibi giyinmiş olan hizmetkârlar el - lerinde modern vasıtalar ile nezaretin toz larını alırlar. «Altı» ların toplanmakta oldukları bü- yük ve muhteşem salon Nelsonun zama - nındaki gibi kalmıştır. Tablolar ayni tab- lolar, koltuklar ayni koltuklar, halılar ayni halılar, saatler ayni saatlerdir. Nazırın koltuğunun tam arkasında du- varda asılı bulunmakta olan Nelsonun cesim tablosu âadeta, her gün toplanmakta olan altılar meclisine riyaset eder. Bu büyük ve kudretli dairenin en mü- him noktası, can damarı, zannedildiği gi- Bahriye nezareti lordları içtima halinde Bahriye nezareti binası bi bu meclis salonu değildir. Bu salonun yanında ve içinde — birçok telefon ahizesi bulunan küçük bir odadır. Bu oda- nın ismi «Room 40. O. B.> dır. İngiliz bahriyelileri bu daya «Neptü- nün bürosu» ismini vermişlerdir. Bu oda İniğltere bahriye nezaretinin istihbarat dairesinin merkezidir. Geçen harbde, «Jotland» muharebei bahriyesi, filo tarafından kazanılmadan evvel bu odada fiilen kazanılmıştı.. 1917 senesinde Amerikanın Avrupa harbine müdahalesini istilzam ettirmiş o- lan meşhur Zimmermanın telgrafnamesi bu odada ele geçmişti. 1914 senesi gibi bu harbde de İngiliz bahriye dairesi için en çetin iş denizlerde bulunan Alman tahtelbahirlerinin bulun- dukları yeri tesbit eylemektir, «Bahriye İntelligence Service, si için bir dakika, Şehir Tiyatrosunun dram sahnesinde muvaffak olan adapte eserleri, Mebrure Sami Korayın eser intihabına ve adap- tasyon san'atına vukufuna borçluyuz. Mebrure Sami Koray klâsiklere gitmi- yor. Asırların gerisinden eser getirmiyor. Bugünün hayatına uyan, ve bir millet, memleket karakterinden ziyade insan his lerine tercüman olan eserleri seçiyor. On- ları mahal, örf, âdet ve lisan tercümesine tâbi tuttuktan sonra sahneye veriyor. Yeni sahneye konulmuş olan Bissan - dan adapte «O kadın,» da böyle bir eser- dir. Ön dokuzuncu asrın sonlarında ta - nınmış ve eserlerini yirminci asra bırak- mış olan Fransız muharririnin eserinde hareket vardır. Mevzu sürükleyicidir. Se- yirci ruh tahlillerini vak'a ile birlikte takib eder, Eserin sonu merakla beklenir- ken, aşk, hata, sefalet, nefis ferağati, su- kut etmiş insanların cemiyete yapabile - cekleri fenalıklar tablolarının geçişi sey- redilir. Mebrure Sami Korayın lisanı çok te - mizdir. Bu lisan aktörün ağzında herke- sin konuşma lisanı oluyor. Aktör söyler- ken güzel söylüyor. Dinliyen iyi anlı .- yor. * Piyes beş perdedir. Birinci perde: Bir evin salonu.. Dekor güzel yapılmış.. Bu dekor içinde: Bir baba tanıyoruz; müddeiumumi-Ah med gençtir. karısının ölmüş olduğu söy- lenilir. (Hadi). Bir doktor tanıyoruz. Müddeiumumi - nin çocuğuna bakıyor, (Sami). Bir genç kadın tanıyoruz: Doktorun kız kardeşidir. (Nevin). Bir erkek tanıyoruz: Ahmedin arka - daşı Hüsrev, Bu erkek intihara teşebbüs etmiş muvaffak olamamıştır. Ahmedin karısı Zehrayı sevmiştir (Talât), Bir dadı tanıyoruz: Ahmedin çocuğuna bakıyor. (Şaziye). Ahmedin karısını tanıyoruz: Ölmemiş- tir, sevdiği erkekle kaçmıştır. Fakat has- ta çocuğunu görecek ve gene kocasının yanında kalacak.. Ahmed onu istemez, kovar. (Neyyire Neyyir). Bu perdede gördüğümüz san'atkârlar - dan Neyyire Neyyir, Hadi, Talât, Şaziye, Nevin, Sami rollerinde muvaffak olmüuş- lardır. Hadi eserin Şşahsiyetine verdiği karakterin içinde idi. Neyyire Neyyir o kadının kendisi ol- bir saniye bile dinlenmek — mevzuubahs olamaz... İnsan vücudü için kalb ne ise İngiliz donanması için «Room 40. O, B.» de odur. Orada çalışanlar hep inceden inceye seçilmiş insanlardır. Şehir Tiyatrosunda güzel bir eser: “0 Kadın,, Yazan: İsmet Hulüsi muştu. O kadın gibi konuşuyor, o kadının hislerini hissettiriyordu. Talât mükem» meldi.. Şaziye canlandırmak istediğini canla başla canlandırdı. Sami iyi doktor, Nevin şen bir kadın... Kısa rollerde, seçme artistlerin görün « meleri temsil kudretini yükseltiyor. Kül içinde tevazün husule getiriyor. : * İkinci perde: Sirkecide bir otel. Dekor iyi, beledi « yenin oteller talimatnamesi bile ihmal edilmemiş, duvara asılmış. Birinci perde ile bu perde arasında yirmi sene geç « miştir, otelde O kadını görüyoruz, çök e müş, bitmiş. Bir erkek tanıyoruz: O kadının âşığı» dır. Yabancı bir tip, tipinin şahsiyeti, kas nuşmasile jestlerile belli ediyor. Rolü yapan san'atkâr temsilde en mut « vaffak olan artistlerden biridir. (Mah «e mud). Ötel uşağını tanıyoruz: Biraz bön, fa « kat haddi zatında' iyi bir adma. (Necmi). Otel uşağının karısını tanıyoruz: O d: otelde çalışıyro. Fakat sevdiği bir erket var, onunla kaçacak, (Samiye).. İki şantajcı tanıyoruz: Bunlar kadı nın âşığile işbirliği yapıp — çalışacaklar ve ilk iş olarak da kadının mazisi ara - nacak ve eski kocası şantajla dolandırı - lacak. (Kâni ve Necdet). Görüşleri ve düşünüşleri ayni, fakat hal ve tavırları birbirine benzemiyen bu iki şantajcı tiplerde her ikisi de iyi idi « ler. Perde; kadının, kendi mazisini karış * tıran ve bundan istifade etmek istiyerl âşığını öldürmesile kapanır. Kadın âşı * ğını belki bir tesadüf eseri sahne hari « cinde öldürdü, Amma bu hiç Tfena de « ğil, sahnede adam öldürmek hoş olmu « yor. | Üçüncü perde: İkinci perde ile arasında . yalnız. gün farkı var. Kadının oğlu Ekrem avukattıs (Suavi), kocası yaşlanmıştır. Kadını seve miş olan Hüsrev de şimdi yaşlı bir erkelk Ekrem, bir genç kızla sevişiyor. (Cahide)a Babasından evlenmek için izin istiyom Babası bu izdivaca razı, fakat oğluna see nelerdenberi aradığı ve izine tesadüf et» mediği anasını anlatmak mecburiyetin» de. Oğlu da ilk defa mahkemeye girip katil maznunu bir kadını müdafaa ede « cektir. Şantajcılar Ahmedi görmiye ge * lirler. O kadından haber getirirler. Kadıni fena vaziyettedir. Ahmed para verir. Dördüncü perde: Mahkeme salonu... Sahnede en hurda teferrüata kadar dikkat edilmiş. Mahke « me salonu tamamile bir mahkemedir. (Devamı 11 inci sayfada) el " Tereddüdle ilâve etti: — Bir doktora gösteriniz. Çocuk belki akıl etmez; utanır, korkar, saklar. Baba, olduğu yerde sallanmıştı; ke- sik kesik sordu: — Bastalık alması ihtimali mi var?. Genç kadın, korsajını düzeltti. ba- caklğnr:iı birbiri üzerine attı.. bir sani- e durdu. Fakat verdiği înüsbet değildi: M ye ge?ıe — Böyle yerlerde daima tehlike vardır.. çünkü birçokları vesikasız öl. dukları için muayeneden kaçarlar. — Oğlum, bu evde kimlerle düşüp kalkıyor. i — Onun baskalarile düşüp kalkması- na müsaade edilmez. ğ Niyazi bey havyretle doğrulmuştu: — Müsaade edilmez mi?. Bu ne de- «Son Posta» nın tefrikası: 12 * ; AT C y tuttu. Cümlesini bitirmesine meydan vermeden: — Kısacası, evin sahibesi Aysel oğ- lunuzu bir dost. bir jigolo gibi kullan- maktadır. Zavallı delikanlıyı nereden Börmüş, ayartmışsa ayartmış, herkes- ';î: kıskanıyor. Yalnız. kendi düşüp 'kıyor.. çocuk haftada birkaç defa mek.. bir himaye mi görüyor, şu halde orada işi ne?. Değilse, hastalık alması ihtimali nereden çıktı?. Genç kadın bu mevzu ve ısrar karşı- sında sıkılmışa benziyordu. — Fekat, dedi.. siz bana çokşeyler söylettiniz. Bu kadarı yetmez mi?. — Doğru kızım, çok şeyler söyledi. niz. Lâkin hepsi müphem!. Bir netice- ye varamadım ki.. rica ederim, - izah ediniz bana.-. çocuğum... ğ Kadın. her şeyi söylemiye karar ver- miş bir tavırla, Niyazi beyin kolunu gîîir. Ateşli ve güzelce bir kadındır o, oğlunuzu avucunun içine almıştir. o- cuk ona tam mânasile tutkun eĞt Kadının ağzından © D kdi L İ çıkan her kel bıf ton ağırlık olup babanın t'ızerirîeuı;;nö(î lğı_*yf’fd“' Karşısındakinin konuşması ittiği zaman duyduklarının yekünu onu ezmiş, yamyassı etmişti. Haa etmişti. Hırıltılı — Son bir sual, dadi.. bu kadın has- talıklı mıdır.. söylediğinize bakılırsa, Muhatabı eldivenlerile - oynuyordu. Bu hareketin tereddüdün bir tezahürü SF AA olduğunu pek çabuk anlıyan Niyazi bey, kollarını yanına sarkıttı: — Teşekkür ederim, teşekkür ede- rim! diye mırıldandı.. sizi rahatsız et- tim. Şimdi her şeyi anladım. Gözleri büyümüş, Trengi küf - lenmiş, ağzı — salyalanmıştı. — Genç kadın —onun fenalık — geçirdiği - ni hissetti. Çamntasından küçük bir şişe kolonya çıkardı. Küçük mendi- line damlatarak burnuna tuttu. Şakak- larını, bileklerini uğmıya başladı. — Bu kadar tecessüs iyi değildir bey efendi.. insan öğrenmek istediklerinin hepsini birden öğrenmemelidir.. yavaş yavaş hazmede ede.. Niyazi bey, göğsüne düşen başını yavaş yavaş kaldırdı. Yalvaran gözler- le kadına baktı: — Ne olur, söyleyin.. frengi mi?. Onun başı kalkarken, kadın başını X CENNETLİK ÂRLAR x—? Bu süküt ikrar, bu susuş bir tasdikti. Niyazi bey metin olmıya uğraşıyor- du. Elini cebine soktu. Kadına para ve recekti. Kadın maksadını sezmiş, elini daha cebinin kapısında tevkif etmişti. — Rica ederim beyefendi.. kat'iyen kabul etmem. Bana bir teşekkür yeti - şir.. çalışmadan para' almak âdetim de- ğildir. Size bir iyilik yapabildimse, bir hayra yardım ettimse bu yetişir bana.. bırakın bir defa da namusluca bir iş görmenin zevkini tadayım.. Allaha is- marladık.. hoşça kalın.. dünya bu, hem beyim.. her şeyi olduğu gibi karşılama- h.. soğukkanlılığı kaybetmemeli.. ben gece yatrılarına kadar müşteri arayıp vücudümü kiralayacağımı aklıma geti- rir miydim? Beterin beteri var.. her şey bitmiş sayılmaz. Oğlunuzu kurtarırsı- nız.. bunun için de kuvvetli olmanız lâzım.. haydi şimdilik eyvallah.. bana ihtiyecınız olursa, şu garsona haber bı- rakın Venüs Muallâ.. derseniz tanırlar beni ... ' Bunları bir nefeste söyledikten sone ra çantasını, eldivenlerini kaparakı sür'atli adımlarla uzaklaşmıştı. Ertesi akşam.. yemekte,.. Niyazi bey. Güner ve Cavid ... Delikanlı. geç vakit gelmişti. Bira3 sonra da hemen yemeğe oturmuşlardıe Niyazi bey oğlunun yorgun yüzüne, et- rafnı hissedilir bir siyah hale çevirmi$ donuk gözlerine bakıyor, iki günden” beri kendisini yakıp kavuran ıztırab ateşini körükliyen bu görünüş karşi” sında ne yapacağını, nasıl hareket ede“ ceğini düşünüyordu. — Bu ne dalğınlık baba? Güner soruyordu. ; Silk'ndi. Hizmetçi yemek tutuyor” du. Tabağına alırken! — Hiç, dedi.. Biraz yorgunum da..» — Dündenberi renginiz uçuk, dü* şüncelisiniz baba.. Bir sıkıntınız mı vaf* hasta mısınız? Sevgi dolup taşan gözlerini kızınâ çevirdi: : — Hayır kızım.. Hiç bir şeyim yok.-« Sonra tabii olmıya çalışarak oğluna hitab etti: : — E, nasıl Cavid Adada eğlenebildi? mi bari? (Arkası var)