3 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

3 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA ZEHİRLİ GÖLGE i , İri CEVAD FEHMİ n teferrüatı EE ti Doktor Nâzımla mülâkat Meşrutiyetin iflâsı tehlikesi - Yerine ne geçecek? - Boşa çıkan umdeler - Vatan mabudu - Kopacak fırtına - Fırkada hizib Memleketin neresine ve nesine bakıl- sa, bakıp gördüklerinden bir netice çıkar- lâfları unutarak tek bir kütle halinde) tesirinden temamıle sıyrılamamış iken : secdeye vararak tapınacağı bu mabud bir gün sabahleyin sarayda bana bir mi- #nak kabiliyetinde olanlar için saklanı-| herkesin gözü önünde dikilmemiş bulun-| safir geldiğini haber verdiler: Doktor mıyan lm Meşrutiyet iflâs dukça Ermeni Ermenistanı, Rum Yuna-| Nâzım... etmek üzere idi. İstibdad nasl yıkılmış nistanı düşünecek. hattâ ayn! dinden ol:/ O güne kadar doktor N tor Nâ: ise onun mirası olan hilâfet ve saltanatla mağa kâfi bir öhüvvet rabıta mazarile RAN temas etmiş meğer lerle birleşerek tesswise çalışan meşrutiyet bakanlar bile Arabı, Arnavudu, Kürdü, yakından tanımış kadar onun menkıbe İdaresi de, beraberinde getirmek iddia-|şunu bunu, hattâ öz Türkün muhtelif 'lerine vâkıftım. Nasıl bir ihtilâl adamı sında olduğu hürriyet, ühüvvet ve müsa-| duygular taşıyan efradını âyni mefküre. | vat umdelerine bir türlü istinad imkânı | ye hfirmet eder göremiyeceklerdi. | bulamıyarak gün geçtikçe çürük temel-| o Meb'usan meclisi celselerini takib e lerinin üzerinde daha ziyade sarsılıyor, |denler, hele muhtelif lisanlarda intişar ve hergünün arifesinde fardanım daha zi-leden matbuatı, hattâ Türk evrakı hava- yade yıkılmağa mahküm olduğunu göste- | disini gözden geçirenler mahiyetini tayin riyordu. Bunu anlamamak mümkün de-|edemedikleri bir fırtınanın kopacağında Bildi; anlamak mümkün olmıyan diğer|müttefik idiler, ve müthiş bir badirenin bir hakikat daha vardı: Meşrutiyet ida-| zuhüruna takaddüm eden dakikalarda sesi de her şeyi sürükleyip götürerek yı-!bir ıztırab ukdesile sinip büzülen kuşlar kılınca buna neyin kaim olabileceğinin! gibi ruhlarda kendi kendisinin üzerine tasavvuru idi. Bu son anlaşılamıyan ha-| toparlanıp bekliyen bir helecan vardı. kikatin bal miftahı tarih denilen kasır.| (Biraz tarih bilenler, en güzel bir idire ganın getirmeğe hazırlandığı hâdiselerin | teşkilâtına rağmen Avusturya Oimpara- sinesinde saklı imiş, Bunu ancak yıller |torluğunun ne İçin hiçbir zaman metin geçtikten sonra anladık. İtemellere istinad edemediğini anlamış o- Her türlü inkıraz slâmetlerine rağmen (lanlar, Fransa gibi ayni ırktan olan bir Deresinde bir rahne istidadı farkedilse memlekette bile büyük ihtilâle kadar va- «linde bemen tedarik edilmiş bir parça tan sevgisi bütün milleti arkasında sü- kerpiçle oraya koşan frkada pek sarih | rükleyecek bir ülkü hükmünde vücude bir yorgunluk, bir şaşkınlık vardı. Hattâ gelememişken nasıl mücadeleler, muha- kendi arasında, kendi içinde bile bir top-|samalar içinde bocalanıldığını unutmı- haluk. bir birlik bulamıyan bu teşekkül| yanlar hüküm vermekte gecikmiyorlar- Be geri dönebiliyor, ne de yarın için atıl. |dı. Türk imparatorluğu nihayet bir infi- mak muvafık olan adıma bir istikamet!saha mahküm bir teşekküldür. Bunu en tayin edebiliyordu. Öyle bir ihtiras dal-! açık şeklinde görmek için meclisi meb'u- Gasma kapılarak yuvarlanıyordu ki bo-| sana gitmek kâfiydi. Orada her celse dai- Pulmamak için nasıl bir çan kurtaracak ma patlamağa hazır bir fırtına denizi tahta parçasına sarılmak mümkün ola-' gibiydi. Bazan bu deniz ölü dalgalarla cağına akıl erdirilemiyordu. Meşrutiyetin | uyuyor zannını verirdi. Geniş geniş dal- getirdiği o üç umde bir muvakkat zaman | galarla, ağır ağır, hain bir sinsilikle yu- Için gözleri kamaştırmış, fakat uzun bir| varlanır, birez sonra büsbütün sükün saman geçmeden renk renk emellerle bulacak ümüdini verirken birdenbire şu-| boyanmış gözler her biri başka bir bat rasından burasından bir fışkıran kasırga, takib eden yollara dikilerek başka bir w-'bir kenardan kopan bir bora olur, bütün fukta itninan ihtimalleri aramağa başla-| uyuyan dalgalar köpürerek, çalkalana- Muştu. Sebeb?... Sebeb gayet sade idi. O rak, sular bulanır, ve onların altında ne kadar sade idi ki nasıl olmuş ta evvelden | kadar bulanık çamur varsa hepsi birden keşledilememiş diye şaşmak lâzım gelir-| ortaya çıkardı. di. Dağınık ve biribirinden ayrı parçala-| Kaç kere ya kendi merâkıma mağlüb râ İnkisam eden memlekette her biri baş-| olarak, yahud herhangi bir mesele için ka .bir ırktan, başka bir dinden efradı,| endişe eden hünkâr tarafından memur e- atrafında toplıyarak tek bir cazibe mer- |dilerek oraya gittim, ve her defasında kezi olabilecek bir mefhum yoktu. Bu!hasta olarak avdet ettim. mefhum ancak vatan mefhumu olabilir. | İttihadeılar arasında bir hizib doğduk- di, Öyle bir mefhum ki onun adı söyle-!tan ve miralay Sadık Bey namı her va- nince ortada ne din, ne ırk, ne cins, ne kitten ziyade söylenmeğe başladıktan merheb ve itikad farkı kalmıyacaktı; ve|morra idi; gere meclisi meb'usanda yois bütün memleket halkının her türlü ihti- verecek bir celsede bulunmuş olmanın Fakültedeki (o derslerini (o bıraka .| «Son Posta» nın tefrikası: 20 rek, koşup gelmiş, koltuklarm. < 1 da çentalar. erkek, kiz hukuk talebeleri, © saate omuhakemeleri rastlamıyan avukatlar, ekseriyeti ka - j dınların teşkil ettiği meraklı ve heye- canlı bir dinleyici kütlesi, tanıdık, ta- m nımadık yekdiğerlerile küme küme ci- O nayetten. bahsediyor, katile verilecek) (MN ceza üzerine tahminler yapıyorlar. Dr- şarıdan içeri girebilmek için itişen, kalran bir hassasiyetle müvazenesini bul- kışan halkla polislerin mücadelesinden | mak için, hasis bir bakkal (titizliğile Yasıl olan sesler duyuluyor. karşısındakine cemiyet, insanlık hak- Dehşetli heyecan vâr. larından çaldırmamak. ve fakat müm- Salonu halkla beraber, ağır bir hava kün mertebe ondan içtimai düzen he- doldurmuştur. Mütemadiyen terler si-İ sabına eksilterek, topluluğun zararını İniyor. gazeteler yelpaze hizmetini telâfiye uğraşıyorlar. İşte. reis, gözlü. günü düzelterek, dosyaları son bir. de. fa karıştırıyor. Müddelumum! eli çene- sinde, önündeki bloknota bir şeyler yaz mekla meşgul... Nihayet. reis doğruluyor.: gözlüğü- nü burnu üstünden kaldırırken, elile mübaşire işaret ediyor. görmekte,.. Birdenbire s#lon tek insan halinde Gözler şimdi, gene tek insan halinde kapıya teveccüh etmiştir; suçluyu ge- Susuyor. tiriyorlar. Heyeti hâkime yerindedir. Sari bir iki öksürük, dışardan akse- Koridorda bir kaynaşma,.. Biz mahkümu tanıyoruz; salondaki- den hafif mırıltılardan başka ses sada lerin tecessüsünü göstermiye lüzum yok... Gözler, suç baremin, Ti alan insan! günahın Di e İşe kapıda iken bizim z salonu dolaşsın!. N; - katimizi üç kişi celbediyor: DİM Dz de en üstün ye- adalet cetve! karşılığını tayin eden siyah über de,.. Onlar. hemen ekserisi saçları, vakur Yüzleri 2 we haşyet verici ve fakat İntikam pi sevimi".. dünya mizanmın mümessille. Tİ. önlerindeki adalet kefe- lerinde cemiyet düzeninin kılı ırk ya. Gü olduğunu, nefsi emellerden tamamile te- cerrüde muvaffak olarak kendisince edi- nilmiş bir fikir uğuruna hep karanlıklar- da işliyerek tertibat yapan, ağlar ören,! en büyük hayat zevkini kendi hesabına | bir nebze ayırmıyarak ancak herhangi bir teşebbüsünün muvaffakiyetini gör- mekte aradığını bilir, onu Fransa büyük htililinde zuhür eden ihtilâl san'atkâr- Jları, hattâ mefküre hastaları kabilinden tanır, ve şahsı pek yumuşak görünen bu adamdan, esrar ile muhat bir vücud ka- bilinden ürkerdim. İ O zamana kadar böyle uzaktan tanılan ive kendisile arada geçmiş bütün sade İsözler bir araya toplansa on dakikadan fazla sürmiyecek olan bu adamla asıl sıkı temaslar Büyük Harb esnasında vukua| gelmişti, Onun mabeyne kadar gelip, hu- susile sarayın tenha olan erken bir saa- tinde, beni görmek istemesinde bir sebeb olmalıydı. Cemiyet tarafından gönderilmiş olma- İsi en evvel hatıra gelen bir ihtimaldi. | Ben, herkesin nazarında bütün iplik uc-| ları cemiyetin elinde, oradan gelecek ha-! reket işaretlerine tâbi bir alet mesabe- sinde idim, ve herkes bu noktada tama-! mile yanılıyordu. İki kere fikir telkinin- den başka, uzun yıllar içinde ve pek müş-| kül meseleler arasında hiçbir vakit cemi! yet tarafından vazifede bir müdahaleye maruz kalmadım. Bunu bu vesile ile böy- lece kaydediyorum. Binaenaleyh bu bek- Jenmemiş zair bana haber verilince ilkön- ce irkildim, sonra kendi kendime: «Belki de bu ihtilâl san'atı adamı ancak kendi tecesüsünün seykile geliyordur! dedim. O odama geldi. Gayet halük, nazik, cazib ibir hal ile... Eski bir dost samimiyetile karşıma oturdu. Kahve getirdiler, sigara Ikram ettim. r ederek kabul etmedi. Ne söy- Jiyecekti, söyliyeceklerine nası! başlıya- caktı? Ben muhtemel bir taarruza peşin olarak mukavemete hazır bulunan bir a- | Raif beyin evi civarında çalışacak telefo evin hariçle telefon — Evet. — Peki delikanlı ne olacak? — Necdet mi? — Necdet. — Onu apartımanın en yukarı katına nakledeceğiz. Biliyorsun ki binanın en üstünde yarısı taraça olan küçük bir kı- #um var. Burası dört beş aydır boş duru- İyor. İşte hiç kimse görmeden Necdeti karyolasile beraber buraya taşıyacağız. O orada bekleyedursun aşağıda da Nec) detin yerine bimumu kukla yatacak, bu| suretle tertib ettiğimiz oyun oynanacak. Katil gelecek... Osman bey atıldı: — Ve kendisini yakalıyacağız. Hayır, yakalamıyacağız. — Bu da ne demek? Rıdvan Sadullah güldü. Şehadet par- mmağını havada sallıyarak;: — Osman bey, pazarlığımızı unutma! | dedi. Bana şual sormıycaksın. Serkömiser suratım büruşturarak sts- tu. Rıdvan Sadullah devam etti; — Kendisini yakalamak için bizim bu- rada bulunmamız lâzım. Halbuki biz bu- rada olmıyacağız ki... — Burada olmıyacak mıyız? — Hayır, yarın erkenden apartımanı terkedip gideceğiz. Evde ihtiyar dadıdan ve balmumu kukladan başka kimse kal biraz çıkıkça dişlerile, biraz gerkin zayıf yanaklarile daima sırıtıyor zannını veren simasını gördüm. Beni yalnız bulmak ü- midinde iken bir misafirle görünce şaşa- ladı. Mutlaka söyliyecek hususi bir şeyi vardı, Ufak bir itizar ile doktor Nâzımı bırakarak kalktım, onun yanına kader gittim. Enver ağa pek yavaş bir sesle; — Efendimiz? dedi; bu sabah istihmam dam halinde idim. Daha ağzını açmadan kapı açıldı ve başmüsahib Enver ağanın buyurdular, biraz yoruldular. Mabeyne geç teşrif edecekler. Hattâ yemeklerini EŞ CENNETLİK Bunlardan ikisini tanıyoruz. Biri Güner, katilin kızı. Salonun u- zak bir köşesindedir. Yanında (o Tarık var. genç kız canlı bir mumya halinde. şuursuz bir sükünetle, delikanlının ko luna deyanmış bekliyor. Diğerini de tanıyoruz: Venüs Muallâ.. gene boyalı, fakat hayatında ender duyduğu bir he yecan içinde. mütemadiyen mendilini dişliyor. Üçüncüyü tanımıyoruz. Eğer konuş masa tanımak mümkün olmıyacak. zi ra sesi bize yabancı değildir. Bu genç ve güzel bir kadındır. O, di- ğerlerinden dâha heyecanlıdır. Yüzü sapsarıdır. Rengi uçan dudakları tit - remektedir. Yanındaki, (yakışıklı, iyi bir mevki sahibi olduğu ilk bakışta teh min edilen bir adama dayanıyor. Ka - dın heyecandan bu adamın kolunu sik- İNAHKÂRLAR v— — Anlamıyorum bir türlü. bu ne merak. bu ne sinirli heyecan böyle, Meliha? Kadın duymuyor söylenenleri. İçinden başka şeyler duyduğu. azab çektiği. içinde bir takım mücadelele - rin geçtiği. kısaca, onda cinayetle adâ- kadar bir insan bali seziliyor. Ayak sesleri. Süngü şakırtısı.. Gıcırdıyan tahtalar. İki jandarma ve maznün. Cinayetle muhakeme günü arasında bir ömrü harcıyan suçlu, artık hiç bir teselli payandasının doğrultamıyacağı çökük omuzları, yalnız yamaçları be - yazlanmış iken. bu sefer zirvesi de kar içinde kalmış, bembeyaz başı ile sa - miline bir katil değil, asil bir insan his- si vererek, ağır ağır ilerledi. Oturttu- n ameleleri hatti tomir bahanesile bu rabıtannı keseceklerdi mıyacak. Kapıda cereyanı ahvali tesbi€ etmek üzere bir tek sivil snemur buluna» cak. O da şüpheyi celbetmemek şartile... Meselâ kapıcıya gelmiş bir misafir olabi- lir. Bu şekilde daire kapısında değil, e- partıman kâpısında bekliyecek... Osman bey katilin ne zeki, ne şeytan bir adam olduğunu müteaddid defalar gördük, bi- zim buradan uzaklaştığımıza kat'i şekil. de kanaat getirmeden onun apârtımana ayak atacağını mı sanıyorsun? — Doğru... Peki amma genç kız ne ©- lacak? — O da apartımandan uzaklaşacak, Hem de erkenden. — Nereye uzaklaşacak? — İstediği yere... — Nasıl olur? — Telâşlanma, Osman Bey. Onu se « nin gözünden uzaklaştıracak değilim. Kendisini takib edeceksin. Fakat gözük- memek şartile... Onun gidecek bir yeri yok, Emin ol, Raif Beyin evinden başka yere gidecek değil, Bu evi her cihetten muhasara ettireceksin. Yalnız kapı ser - best olacak. Oradan herkes girip çıkabi- lecek. Çıkanlara kat'iyyen mühalefet e- dilmiyecek. İyi anlıyorsun ya Osman pa” Dikkat! Roman burada bitmedi. Arkası 10 uncu sayfadadı haremde alacaklar. «Başkâtib beye sor, müstacel bir iş yoksa geç kalmakta bir beis var mı?» dediler. — İstirahat buyursunlar, dedim; şim- dilik öyle bir iş yok. Zuhür ederse arz0o- Tunur. Enver ağa gitti. Ben yerime, misafiri. min karşısına geçtim. Acaba bu ziyarete sebeb nedir? Halid Ziya Uşaklığil aldığı intiba: birbirine yarımışar cüm- le ile anlatıverdi. Suçlu başı önünde, kıpırdamadan du ruyordu. Yalnız nefes alışlarından, omuzları» nın kalkıp indiği hissediliyor. Reisin ayağa kalkmasını işaret edinceye ka - dar yaptığı yegâne hareket. elini alnın» dan geçirerek terlerini silmek oldu. A- vukatın söylediklerine cevab verme « di, — Kalkınız!, Adaleti, kendisinden öbür tarafta bi rakan parmaklığa dayanıyordu. Reisin Suallerini birer birer, fakat kesik ke - sik cevablandırıyordu. Davacı yerinde kimse yoktu. Müd - detumumi, hukuku umumiyeyi temsil ediyordu. İlk tahkikat evrakının okun masını müteakib reis, asıl davaya gi - ren yolun kapısını açmıştı: — Aysel isminde bir kadını ve oğ - Tunuz Cavidi öldürmekle maznunsu « nuz. Hâdiseyi anlatın. Salon nefes almaktan çekiniyordu. Bir kısım eller, iyi işitmek için kulak sayvanlarının arkasına paravana çek - mişti, Suçlu, derin bir nefes aldı. Zaman zaman nefesi kesilip yetmiyen bir sem maktadır. Canı ber yanışta adamcağız,|lar. Salonu süratli bir fısıltı dolaştı.İle anlatmağa başladı: kadının kulağına şunları fısıldıyor: Herkes onun ilk yaptığı tesiri, ondan (Arkası nar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: