6 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

6 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Karabük fabrikaları kaça ve nasıl yapıldı? tapma ane LL Haddehanenin —10— Karabük demir » çelik fabrikaları mü- dür muavini, sorduğum muhtelif sualleri şöyle cevablandırıyor: bir kısmı ilk aylarda memleket içinde çok faydalı bir fabrika olduğunu gös itermiş Ove Avrupa (opiyasasının ka - Ipanması dolayısile memlekette hâ- Ayın son gün «Elbisem eskiydi, kendime bir elbise Yzun. Karımın da mantosu yok, ona da manto... Çocuğa da iskarpin, çorap al- malı. Her ay para saklıyorum, bir şey al- muyorum. Bu ay da biraz geniş davranı- rım ölur biter, karı da kaç zamandır $i- nema diye bâşımın etini yiyor. Bü ay sr-| tık götürürüm. Çocuğun istediği kitabı da alayım, Kaç aydır benim de burnum-| da rakı kokuyor. Nereye para gitmiyor! — Yazan: İsmet Hulüsi ki. aybaşı olur olmaz bir şişe rakı alıp eve götürür, doya doya içerim. * Ayın birinci günü; «Yapacak çok şey var, Paralar cebim» de amma nihayet bu paralar havsdan gel- İmiyor ki, düşünüp taşınmadan uluor'a dağıtıvereyim. Birkaç arkadaşa elbise hakkında malümat sordum; kimi: — Bilmem nerede iyisi vardır. Dedi, kimi: — Bilmem neredekiler sağlamdır. Dedi, kimi kendi terzisini tavsiye etti. Hele hepsini birer birer gezip cna göre bir karar vermeliyim: Karımın manto — Fabrikanın inşaatı takriben iki sene sil olan kok buhranını, istibsalâtile kapa. | meselesi de bir tuhaf, ona kalsa, hemen sürmüş ve bu müddet esnasında günde azami olarak 3500 işçi çalışmıştır. Fabri- kanın kurulması, memleketimizde şimdi- !tarak, önlemiştir. İ Gene dünya piyasasından temini im- kânsız veya çok güç olan demir, gidip kumaşını alacak, ısmarlıyacak. Pa- ra sokaktan boplanmıyor ki.. hele bir yol'le kolay kolay anlaşılmaz ki. En kötü as- çelik /kendi elbisemi temin edeyim, sıra ona)farı bile, işin ehli olmıyan en iyi astar- ye kadar yapılmıyan bir inşaat olup, bir malzemesinin de fabrikaca temin edile- İgelsin.. hem modalar da çabuk çabuk de-| dan tefrik edemez, miktar meleke ve tecrübe icab ettiren ceği nazarı itibara alınırsa, memleketin Gişiyor, bari olduğuna göre en son moda| Kumaş alıp diktirmek te var, Kumaş- bir iştir. İşçilerimiz bu hususta tecrübe- bu büyük ihtiyacı da fabrika larafından olsun da çabuk modası geçmesin. Hem | çılardaki kumaşlara baktım. İngiliz malı, leri olmadığı halde, pek çabuk kendile- karşılanmak suretile, büyük faydalar el- (şimdi kış, neredeyse ilkbahar gelir, O ze-| diyorlar, Alman mah diyorlar, yerli di- rine verilen işleri başararak, bazı işlerde senelerdenberi çalışıyorlarmış gibi, bü- de edilecek demektir.» İ İmana bir başkasını yaptırınız amma, iki | yorlar. Kumaşçıların da dediklerine inâ- Müdür musvini izahatının bu noktası- mevsime gelecek gibisini şimdiden yap- nılmaz ki. İngiliz malı dedikleri yerli yük sanayi memleketlerindeki ameleler. na gelince, Ticaret Vekili Nazmi Topçu- tırmak varken, ne diye ikinci bir masra-'malın en fenası da olabilir. Hele Alman den fazla sürat temin etmişlerdir. İşe oğlunun İstanbulda gazetecilere verdiği fa kapı açmalı. Çocuğun iskarpinlerine znalı diye çıkardıkları kim bilir ne ma- bağlılıkları, fedakârlıkları, işi kavrayış bir beysnati hatırladım Hatırımda iyi baktım. Daha birkaç gün gider. Yenisini Ldır, Yerliler içinde çok iyi kumaşlar kabiliyetleri umumiyetle, fabrikayı kur-; kalmışsa; Ticaret Vekilimiz yalnız bu iş- alsam, bu eskileri bir kenara atacak. Bir varmış, peki amma bana yerli diye gös- makta olan İngilizlerin takdir ve bazı ah-'ten senede bir buçuk rellyondan farla bir kaç gün bir kaç gündür, o da fayda, velde de hayretlerini mucib olmuştur. Fabrikanın kurulmağa başladığı sma larda, Karabükte mesken namına hemen hemen hiçbir şey olmadığından işçilerin bir kısmı civar köylerde bir kısmı Saf- ranboluda ve bizzarure muvakkat mahi- yette olanı barakalarda barınarak bu ağir işleri müşkül şerait dairesinde başarmış- lardır Bundan büşka Karabükte hayat pahs- hlığı pek bariz bir şekilde kendini gös- termiştir. Çalışan işçiler ve memurlar bu müşkül ile de uğraşmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fabrikanın inşa edildiği mahal, memleket pazarlarına ve esas pi- yasalarına pek uzaktır. Buna rağmen in- paat için Tüzumlu bulunan binlerce kalem arzeden eşya zamanında temin edilerek bü muazzam fabrikanın bu kadar kısa bir zamanda meydana gelmesi mümkün kı- lanmıştır. Fabrikanın ilk işletmeye shran kok fabrikası 26 Temmuz 1989 da ilk kokm is tihasl etmiş ve bunu müteakıb 9 Eylölde iş almıştır. 1989 da fanliyete geçen kok fabrikası Sabahlara kadar bep böyle haykır- mış. çırpınmıştı. Daha henüz herkesin yeni uyandığı bir saatte tevkifhanenin kapısına gel- mişti. İçeri alındığı zaman. başını babası- nın göğsünde saklıvarak. uzun uzun hıçkırdı. — Niçin baba, neden mahkemede böyle konuştun, niçin?. Babası gözleri yaşlı, saçlarını okşu- yordu: — Böyle lâzım Güner.. ben yaşamas malıvım.. düsin. bana ölüm cezası ver- mediklerini farzet.. ne olurum. nasıl yaşarım? Bu ölmekten daha feci deği! mi. — Beni düşünmüyorsun . baba.. ya ben. ben ne olacağım?. Sensiz nasıl ya- gerim. ziyanı yok, burada olman bile benim için bir tesellidir.. sen de gider- sen ben ne yaparım bahar? Bundan son Ta yaşar mıyım sanıyorsun?. Bir müddet sessiz ikisi de lari Birdenbire Günerin, Palm e sündeki bası doğruldu: > Baba ben bir kusur yaptım. İtirafa hazırlanmadan başlamıştı. hıçkırarak, babasına vakit bırakmadan flâve etti: — Her şeyi biliyorum! | tasarruf temin edeceğimizi söylemişti. — Bu fabrikalar bize kaça malolmuş- tur. Bunu rakamlandırmanız mümkün müdür? Evet, devletin kabul ettiği tahsisat 40 milyon 800 liradır.. 6 milyon lira işlet- me sermayesindedir. — Şehir için yapılar masraflar bu ra- kamlara dahil midir? — Hayır şehir için sarfedilen para, fabrikaya harcanan meblâğa dahil değil- dir Şehir ayrı bir tahsisattan kurulmuş- hâsıl olmuş bir masraftır. — Şehre takriben ne miktar pera har- candı? — 4 milyon civarında... Fabrikanın müntaj masrafı 30 milyon. takriben 24 milyonu İngiltereden gelen malzeme ve hizmetlerin mukabili olarak sarfedilmiş veya edilecektir. — Fabrikalarda kaç amele çalışmak- tadır. — 1600 la 1700 arası, — Memur adedi? (Devava 10 uncu sayfada) NA yukarı kaldırmış, gözlerini gözlerine|bir öçüncü faciayı temenni etmek ol- dikmişti: — Her şeyi biliyorum mu dedin?.)miye ne hakkınız var Güner?. Bir anda Sana yapmamanı rica ettiğim hareketi | ölesek bir adamı, can çekişe çekişe yıl- yaptın, demek yakmanı ledikleri okudun?! eni eni Müerimin kolları Yanına sarkmış, İöldürmüş bir sdam. her dakika ikisini renksiz yüzü büsbütün beyazlaşmıştı; Güner başını tekrar babasının pi zuna dsyamıştı: — Evet baba. fakat sen söylemeden evvel. çok. pek çok evvel. Hani bir gün bana odan: toplamamtı söylemiştin.. İşte o gün,.. Başını önüne eğdi.. gözlerini. kızın- den kaçıratak ağır ağır konuştu! Vi e im ha!. Okudun, “Jet seye vakıfsın!. O halde yaşamak is- temememe hak vermen İzem Düşün Güner. baban böyle bedbaht bir adam. söyle bu kadar ğ Baba, Günerin başını tufup hızla |kal ağır facielar altında alan bir insanın yaşamasını istemek tur. Bu da fabrikanın uzakta kurulmaesile | Sinemaların programını arkadaşlarım- dan birinin gazetesinde okudum, Bu baf- ta oynanan filmler pek öyle ahım şahım cinsinden değil, gittiğimize değmeli. Çe- cuğun istediği kitab, ne kitabı olduğunu bir öğrenmek arzusundayım, belki müna- sebetsiz bir şeydir. Parayı sokağa atmış olurum. Şu kâfir rakı da hep burnumda kokuyor. Gidip alacağım amma evde mü- nasib bir yemek olmalı ki meze yapayım. Rakı içeceğim diye ayrıca bir meze mas- rafı çıkmasın. Ayın haftası: «Kumaşçılardaki kumaş'ara baktım, terzileri gezdim, fiatları öğrendim. Hasır elbisecileri de dolaştım. İnsan bu husus- larda kolay kolây karar veremiyor, Dü- şünüyorum. Hazır elbise alsam uvuz dü- şecek amma, ya biçimi çabuk bozulursa, ya içinin malzemesi fena ise. Gerçi yaka- dan biraz söktürür, telâsına bakarım am- ma, kim bilir belki adam yakanın söktü- ğü tarafına telânın iyisini o kullanmıştır da öbür taraftaki telâ fanadır. Hele astar. Asıl mesele astarda astar denilen şey öy- yi maz m7. Bana bundan fazlasını çektir- larca işkence ettikten sonra öldürmek daha feci değil mi?. Karısını, oğlunu karşımda buluyorum Güner. Oğlum memesinden süt emdiği kadının Aşıkı. oğlum benim rakibim. karım oğlumun metresi. çıldıracağım Güner,,. — Baba. bügün senden bunu yalvar- mıya geldim. Avukat art'k her ümidin mahvolduğunu söyledi.. halbuki, bana ifşa etmememi emrettiğin hakikati söy- lersek sen kurtulacaksın.. artik dâya- namıyacağım baba, söyliyeceğim... Elile kızımm ağzını kapatmıştı. Du- yulup duyulmadığını anlamak için. göz- lerile etrafı dolaştıktan sonra boynunu terdikleri kumaşlar, yerlilerin en yatık nevilerinden olmadığını ben nasıl tayin edebilirim. Terziler de bir tuhaf, kimi bir kostü- mi on on beş liraya dikiyor, kimi otüz otuz beş lira istiyor, hattâ kırk lira isti- yenine bile rasladım. Dikişten dikişe fark vardır. Ön on beş liraya dikeceğin diktiği de on on beş liralık dikiş olür. Alacağım kumaşa yazık. Peki amma kırk liraya di- keceğin nasıl dikeceğini bilir miyim? Hem kırk liramı alır, hem de diktiği on Fraya dikeceğin diktiği gibi olursa. Pa- Taya yazık değil mi? Ben parayı sokak- tan toplamıyorum ki! * Bir gün gonra: Karımın mantosu da gene mesele oldu, karım birkaç manto modeli görmüş, Mo- delleri bana da gösterdi, ilk bakışta fena değil, fakat insan dikkat edince sukatlı- ğını anlayıveriyor. Bu reodel mucidleri- nin bilâistisna hepsi kumaşçılarla ortak, Bütün akılları, O#kirleri o kumaşçıların fazla kâr temin etmelerinde. Hem insan kadın mantosu, kadın kostümü, kadın r5- bu mödellerine biraz dikkatle bakınca ye. yalvardı. Baban sana yalvarıyor, ayaklarına kapanıyım ister misin ? Bunu yapma. istersen emredeyim; ba- balık hakkım: kullanayım. Hayır. Gü- ner, hayır. hayır bu sırr: ifşa etmiye- ceğiz. Benden sonra sen yaşıyacaksın;! yüzünün daha berbad bir hacaletle kı- zarmasını istemem. Hakkın var, belki bunu faşetmek beni ölümden kurtare- cak. fekat bu zâhir: bir kurtuluş ola- cak.. benim yaşamam ölümümdür. Ya sıyamıyacağım Güner. yalvarırım yap mâ bunu. beni yaşamıya mahküm et- mesinler.. artık hayatın yükünü kaldı- Tacak omuzlarımda kuvvet yok. bunu itiref edersen, tasavvur et. Güner, söy- erken Mile tüylerim ürperiyor. bu dünyanın en müthiş faciası. sen ve buradan bir müddet sonra çıkarsam ben. insemların içine nasil karışırız. ha- büktü: — Bunu yapmıyacaksın Güner, di- mi insanların yüzüne bakarız. Frengili anasile sevişen evlâdın babası ve kar ml aym ELİ amm mm kanma amman mm klima sl işi arlarsa kumaş vücude göre biçilir de dikilir değil mi? Kadmlar için böyle ola muyor. Kumaşı parça parça kesip sonra dan dikiyorlar, Neymiş? Onlara kep der- lermiş, modelin güzelliği onlarda imiş, Jâf efendim, Hem hiç dayanımıyacak en- tipüften kumaşlar için avuç dolusu para istiyorlar, Terzilerin istedikleri de cabası, Nihayet karım anadan doğma çıplak de- ğil ya, bir münasib kumaş, bir münasib terzi, bir münasib model buluncaya ka dar birkaç gün daha bekleyiverir; x Bir gün sonra: «Çocuğu aldım. Beraber sokağa çıktık. Niyetim ona bir çift çorapla bir çift is karpin almaktı. Ben daima ucuza önce, pahalıya sonradan bâkmayı tercih ede- rim. Ucuzda insan ne kadur aldansa, fezla zarara girmez, fakat bir kere pahslıda aldandı mı, işte o fenadır. Evvelâ çorap» çıya girdik. Çocuk için çorap istediğimi söyledim. Çorapçı kumaz adamdı vesse lâm. — En iyisinden değil mi? Demesin mi, ben de kurnazdım: — Tabi! en iyisinden, fakst en iyisim den dedim, diye bir çift çorap için ateş Parası istersen aldanırsın, ben her zmabn hakiki değerini bilirim. Çorüpçi bir çift çorap çıkardı. Çocuk yan gözle bakıyordu. Ona yavaşça: — Sen karışma! Dedim ve çorapçıya İikrimi söyledimi — Bunlar kötü çorap, daha elimi sün meden anladım. Çorapçi yüzüme baktı: — Aman beyim hasıl olur, bu çoraplar (Devamı 8 inci sayfada) deşi.. bir umumbane işleten karının ko cas: ve kızı.. cüzamlı iki hasta gibi hen kes bizden kaçacak.. yüzümüze merha- inetle bakacak. iğrenerek bakacaklar bize, onlarm da günahlarını biz yük «- Jeneceğiz.. Halbuki şimdi. ben sâdece bir evlâd ve yabancı insan katiliyim Daha âğır bir hövalete kallanmanın e İlimize getireceği kâr ne, İçini çekti. başmı nevmidane salim yarak sözlerine devam etti: — Annenle ne hülyalar kurarak ev« lenmiştik.. ve kerdeşin dağduktan soD- ra, daima sizden bahsederdik. Hayalem sizi evlendirir, çocuklarınızı severdik. torunlarımız sanki yanıbaşımızda dola- şırlardı. Her geçen sene saadelimizi bik raz daha süsliyecek. yaşlandıkça, siz- ler büyüdükçe büsbütün bahtiyar ola- cağız, sanırdık. Anan, mademki oku» dun. her şeyi biliyorsun demektir, buna ihanet ettikten sonra kapkaranlık bip odada kalmış insan gibi el yordamileş düşmemiye. daha büyük &felâketlere çarpmamıya çalışarak sizi yetiştirmiya uğraştım. Ananıza verdiğim ceza, sizi göstermemekti. Bu suretle sizi onun kö. tü tesirlerinden uzaklaştırmış sayılım dım. Bütün zevkim, beni yaşatan, ha- yata bağlıyan bütün bağlar sizdiniz (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: