6 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

6 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AŞ Bugünlerde eski bir Türk sofisinin ha- tırası yâdediliyor. Halk arasında «Âşık Yunus» lâkabı ile yâdedilen bu sofinin adı Emre midir, yoksa İmre midir? Bunu pek iyi bilmiyorum. Benim çocukluğum- da ve hattâ ilk gençliğimde, halk arasın- da henüz çok canlı olarak yaşadığını pek iyi hatırladığım bu yedi asırlık hatıradan böhsederlerken sofiler ve tarikat ehilleri onun adını ekseriya İmre telâffuz eder- lerdi. Sonraları bu isim, edebiyatçı mü- mevverler arasında Emre olarak telâffuz edildi ve nihayet öyle kaldı. Acaba, ede- biyat tarihçileri Aşıkı Emre ismile tani- mak lâzım geldiğini isbat eden deliller mi buldular? Buna dair de malümatım eksiktir, Şu kadar biliyorum ki Macaris- tanda İmre diye bir küçük isim vardır. Birçok Macarlar bu ismi taşırlar. Bunlara sorduğum zaman, kendilerinden dâima bunun eski bir Macar ismi olduğu ceva- bın: aldım. Macarlar eskiye aid bazı şey- leri büyük bir dikkatle hifzetmişlerdir. şekli ile muhafaza etmiş olsunlar, Fakat, ben bu ismi, bizim babalarımız ve dede- Jerimizin İ ile telâffuz ettikleri devri çok Ayi tanımış olduğum için Âşıkın İmre a- dile adlandırılması daha doğru olacak gannedi yorum. Ne olursa olsun, Emre veya İmre, bu soti çok büyük bir adam olmak lâzım ge- Miyor. Pek yakına kadar hattâ İstanbulun halk kütleleri arasında bile yaşamış ol- ması; bumun delilidir. Anadoluda hâlâ yaşadığı da muhakkaktır, * Bununla beraber Âşık Yunus bugünkü nesil tarafından unutulup gitmeğe mah- küm bir çehredir. Çünkü, yeni nesil, o- mun ne dilini anlar, ne de kim olduğunu erin manasile anlıyabilir. Hatırası yik- yedilirken, dikkat ettim, AÂşıka «büyük şair» diyorlar. Hayır, bu adam bir şair değildir; hattâ, zannedersem, kendisine (“ Son yın A, Bi adapte ettiği «O kadın» iki een sil ediliyor. Pazartesi akşamı M. Feridu- nun tercüme ettiği «Pembe sokak numa. ra 46 zelzele felâketzedeleri menfaatine temsil edildikten sonra, Salı akşamı gene «O kadın; temsil edilecektir ve âğlebi ih. timal bir hafta daha değişmiyecektir. Mevzuun sürükleyici ve heyecan verj- ei oluşu, temiz bir lisanla tercüme eğil. mesi, İyi temsili halkın esere karşı rağ- betini artırmıştır, «O kadın: hakkında gazetelerde çıkan tenkidler, münekkidler arasında bir #kir #htilâfına sebebiyet verdi. Selâmi İzzet Bedes, Bisson'ı vodvil muharriri olarak tanıyordu. Fransız vodvillerini mevzuu. bahs etti, bu arada on yedinci asırdaki Fransız tiyatrosunu anlatırken; «On yedinci asırda Fransada tiyatro demek bol kahkaha demekti. Tam bir a- mr halk, gülmek için salaşların önüne koştuz dedi. «Tenkide tenkid» serlevhalı bir Yazı ile Selimi İzzete cevab veren muharrir: Bu mütaleayı doğru bulmuyordu, Fran- sada on yedinci aşır tiyatrosunun kâhka- ha tiyatrosu olmadığını iddia ederek Korey'in, Rasin'in, Bunlo'nun bu asırda yetiştiklerine işaret etti, Belâmi İzzet Sedes kısa bir yazile mü- kabelede bulundu: «17 nel asır, yani Korney'in Rasin'in yetiştiği on dördüncü Lui asrı Fransann panayır asrı, panayırlarda solaş asri, sâ- Jaşlarda vodvil ve fars asrıdır.» İddiaların doğru veyahud yanlış oldu- &ON POSTA K YUNUS Manzum yazıları var diye Ziya Gökalpa şair denemez, (Rıdvan Sa Yunusa da şair demek o kadar hatalı olur! Yazan : Muhittin Birgen Işsir denildiğini işitse, müteessir olur ve!ifadesi idi. Bu hayat felsefesi, münhasi- mezarından başını dışarı çıkararak eyâ- ran sevgiye, itaate, İş ve meslek hayatı zık, Türk edebiyatının tarihçileri beni'nın kendi kendisini idare eden tamamen i anlamamışsınız!» derdi. demokratik kanunlarına dayanan bir in- ! Halbuki halk elinde hâlâ divanları do- | zibata bağlanmış insanlardı. Bu nevi in- laşmasına rağmen, Âşık Yunus, bir şair |sanları bir araya topliyan, onları birbir- değil, bir âşıktır; bir sofi ve bir tarikat lerile tam bir kardeş hayatı yaşamaya adamıdır. sevkeden teşkilâta tekke derlerdi. Bu Şiir yazmak yahud manzum süz söy-| tekkelerde türlü türlü tarikatler bulun- lemek şair olmak demek değildir. Bunu | masına rağmen, bütün bu tarikâtler hep herkesin kolayca anlaması için, Yunus | ayni fikrin ve ayni duygunun başka biy i Emre gibi, hatırası henüz aramızda yaşı. 'tarzda ve büşka timsallerle ifade edilme- yan Ziya Gökâlp bir hayli manzum şey sinden ibaretti. Bunlar, o zamanların yazmış olmasına rağmen şair değildir. O mutlakiyetçi devlet ve cemiyet rejimine İbir feylesoftu. Duygu fle de karışık hir) şiddetle muhalif olan, müslümanlığın!, halde bulunan bir takım fikirlerini halka devlet haline geldikten sonra temsil etti- İmanzum şekilde anlatmak istemiş oldu- (ği çok merkeziyetçi otoritesine ve taassu- gu içindir ki Ziya Gökalp şiir gibi şeyler buna karşı mücadele eden Türk halk küt- İ yazdı. Yazdıkları şiir'değil, felsefedir. — |lelerini bir araya toplar ve onların mes- Hattâ, daha doğrusunu söylemek 1ğ-|lek ve iş hayatlarını inzibat altına alırdı, z:m. gelirse diyebilirim ki Ziya Gökelp,|Bu çok kuvvetli demokratik bir teşkilât veni zamanlarin bir Yunus Emre veyaliçinde birleşmiş olan kütle, Anadoluda, İmresidir. Nitekim, Âşık Yunusu iyi tanı. | Türkün uzun asırlar arasında Osmanlı mak için, onu Ziyarın şahsiyetinde tek- ve şeyhislim istibdadına karşı büyük bir rar yaşamış olarak tasavvur etmek en muvaffakiyetle mukavemet edebilmiştir. münasib timsali almsk demektir. İZiyaya Türk şairi demek onu hiç tamms-! Anadolu o zamanlar bu nevi insanlarla mak demek olursa Âşıka da şair demek dolu idi. Yunus, bun'arın en ileri gele onu hiç anlamamak olur. Ziya gibi. o da lerinden olduğu içindir ki balk kütleleri bir halk adamı idi; o da İçi his ve kafam arasında adı ve divanı uzun asırlar yaşa fikir dolu bir Türktü. Şair olmak onun 'mış ve nihayet, gözlerimiz şarkı ve ken. hatırından bile geçmiş olmasa gerektr.|di milli hayatımızı bırakıp ta frenksever- İlerde, 'Türk kültürü tarihi Ziyayı şair 0-|Jiğe başladığımız zamandanberi tedricen larak saymıyacağı gibi Türk edebiyetı ta- |unutulup gitmiştir. ribi de Yunusu bir şairden ziyada muay- Bugün, sade onun ismi değil, meselâ yen bir-içtimai tipin en yüksek mümes-| bizzat sofi kelimesi bile unutu'uyor. «So- sili olarak mütalea edecektir. fi> nin ne demek olduğunu eskiden he- * men herkes bir dereceye kadar:olsun bi- Âşık ve sofi denilen insanlar, içleri liken bunun asıl m 1 değil, kelime- duygu dolu mahlüklar oldukları için şii, |sini dahi tanımıyan hir nesil, genç ve ka- ri sevmişler, türküyü ve melodiyi ruhla-|labalık bir e halinde, hayatı baştan- rında titretmişler, fakat hiçbir zaman şa-|başa istilâ ediyor. irlik idellasına ve hattâ sevdasına kapıl.| oTarih ve hayat böyle yürürler: Yeni mamişlardır, Sofilik, Türk halk kötleleri | nesil küt'eleri gelir ve eskileri, ismile de, arasında muayyen bir hi İe'sefesinin | kelimesile de çiğner, ezer ve geçer! Posta ,, nın tiyatro münekkidi yazıyor | Haftanın tiyatro hareketleri kot» 1 temsil etmekle yeni bir çığır aç- mış oldu. Şarkilı oyun çerçevesinden ha- ğu hakkında kendi düşüncelerimi söyli- yecek değilim, yalnız bir noktaya işaret edeceğim: rice çıkmıyan az müzikli operetler, tem- Bugün Fransız trajedisinin babası ad-'sili kolay olsa da muvaffak olamıyor. dedilen Korney, on yedinci asırda eser-! Maskot tarzı operetler Halk öpereti sah- lerini verdiği zaman haystının en çetin'nesi için daha muvafıktır, Müziği kuv- devrelerini yaşamıştı ve nihayet unutul-İ vetlendirmek, baleye ve seslere ehemmi- muş bir halde öldü. Onün ölüm haberi İ yet vermek, biraz da dekor ve Hbise gibi sadece: operet temsillerinde göz zevkini tatmin e- «İhtiyar Korney öldür | decek' eihetleri ihmal etmemek şartile Denilerek ilân edildi. Halk operetinin, yerli ve ecnebi; kıymeti olan operetleri oynamaları muvafık olur, muvaffakiyetlerini temin eder. k*i*$# errameaseasaassmsenasane esasa yen * Şehir tiyatrosu komedi kısmında: Şehir tiyatrosu komedi kısmında — bu | “eleme Z mevsim yeni eser çıkmıyor. Bu yüzden! Taksilerin muayyen hep eski eserler temsil ediliyor. Eski « saatlerde dolmusa yolcu serlerde, muvaffak olmuş san'etkâr'arın söle hasta olmaları sebebile başkaları tarafın- | taşımaları istenildi İstanbul şoförler cemiyeti reisi ve u - dan temsil ediliyor. Eskiden gördükleri! rağbeti görmüyorlar, mumi kâtibi dün belediyeye müracaat et- Ancak bir gece temsil edilen «Ameslar | miş, bazı taleblerde bulunmuştur, Şoför- eğleniyor» vodvili yetiştirilememişti. Ar- |lerden B. kursu şehadetnamesi istenmek- #stler rollerini benimsememişlerdi. İçle- | tedir. Halbuki kurslar mevcud değildir. rinde basta olan, sesi çıkmıyan vardı, sa- | Şoförlere B. kursu şehadetnamesi alma - kat bir temsil eser hakkında fikir ver. | ları için kurs açılması istenmektedir. Be- mekten uzak kaldı. leğiye zabmtası talimstnamesinde buna Onun yerine tekrar «Sözün kısası» oy-|aid maddeler mevcud olduğundan, bele- nandı ve şimdi Bedia Stazer'in Andre diye bu hususta şimdilik bir şey yapmı - Birabo'dan tercüme ettiği ve geçen mev-| yacaktır. simden kalmış «Oğlumuz» temsil edili-| (Şoförler, dolmuşa adam usulünün yal- yor. Oğlumuzun ilk temsili iyi olmuştu. İnız sabah saat sekizle dokuz arasında Yeni temsil de iyidir. Bu eserde muval-| Beyoğlu ile Eminönü arasında, Atikalipa- fak olmuş san'atkârlar, ayni muvafiaki-İşa ile Beyazıd arasında, akşamları saaat yeti idame ettiriyorlar, altı buçukla sekiz arasında Fminönünden Halk operetinde; Beyoğluna, Beyazıddan Atikalipaşaya iş- Halk operetinde «La Maskot: temsil |letilmesini, diğer saatlerde taksilerin ser- ediliyor, Sene başındanberi hafif operet- ler temsil eden Halk opereti «La Mas- talebi tetkik edecektir. Nası) | İşte, Âşık Yunus bunlardan biri idi. «Son Posla» nm zabıta romanı: 72 du saat evvel haber ! Fadvan Sadullah; İ — Haydi, çocuklar, dedi, artık gidelim. Yapacak başka işimiz kalmadı, Apartımandan çıktık, Rıdvan Sadullah kapıyı itina ile kapadı. Bunun üzerine (ben: — Peki amma dedim, kapıyı kapadığı- mıza göre katil nasıl gelecek? Rıdvan Sadullah gülümseyerek cevab verdi; oz Kapıyı açarak, — Bu kapıyı açtığı gibi odanın da ka- pısını açmaz mı? — Açabilir. Fakat huna lüzum görmi- yecektir. Mademki pencerenin camı kı- rıktır ve mademki hasta yalnız öç metre mesafededir, neye kapıyı açsın? Onun ivakti çok kıymetlidir. İşini biran evvel bitirmek ve görünmeden kaçmak isteye- cektir. — Geleceğini zannediyor musunuz? — Şüphesiz. — Peki âmma buraya nasıl gelecek” | Gazetelerde çıkan habere göre Necdetin bizim katta bulunması lâzım. l Rıdvan Sadullah alaycı bir tebessüm- le yüzüme baktı: — Görüyorum ki Istintakta hayli me- hâret kesbetmişsin Cevad Fehmi! dedi. Serkomisere ve müdderumumi muavini beye taş çikartıyorsun. Artık suallerinin arkasını kes bakslim. Beni söyletemez- sin,.. Sabırlı ol! Bizim kata indik, paltolarımızı giydik. Rıdvan Sadullah biraz Necdetin yanına uğradı, sonra hep birlikte evden çıktık. Apartıman kapısında filhakika Rıdvan /Sadul'ahın söylediği gibi köylü kıyafetli bir adam kapıcının odası önüne bir i8- kemle atmış, dalgın bir eda fe tesbih çe- İzer Bizi görünce ayağa kalktı. İ | Rıdvan Sadullah sordu: — İsminiz? — Sabri, efendim. . na talimat vermiştir amma bir kere de beni dinle! Girmesi ve çıkması için kim- seye" muhalefet etmiyeceksin. Kapıcı &- partımanda oturan kiracıları tabif bilir. Bunlar ve bir de bizim kattaki yaralıyı tedavi eden doktor haricinde apartıma- na girecek bir yabancının bütün eşkâlini hafızanda tutacaksın. Ha başka bir şey daha var, zannetmiyorum ya, şayed bi- zim kattan kapıcının zilins basılacak © Tursa derhal tabancanı çıkararak yukarı koşacaksın. Osman beyin köytü kıyafetine girmiş olan muavini: — Pek iyi efendim, dedi. Yalnız bir nokta var, apartımanın kiracılarına da ha riçten misafir gelebilir. Bu takdirde apar- tımana girecek yabancılar birden fazla olabilir. — Haklısın oğlum. Zararı yok. Sen yalnız. hepsinin simalarını hafızanda nakşet. Öyle ki yarın sana «apartımana gelen bu mu idi?» diye birini gösterdikleri vakit kendisini tanımamazlık etmiyesin, — Başüstüne efendim. — Biz Sipahi best kalmasını istemektedir. Belediye, bu |gelmek için senin bize telelon etmeni bekliyeceğiz. Bu yabancının girip çıktığı- ZEHİRLİ GÖLGE — Sabri efendi oğlum, Osman bey sa-! Ocağındayız. Buraya! Yazan: CEVAD FEHMİ Ilah yanılıyor Serkomiserin köylü kıyefetind eki muavini: «Ben zaten size bir yollamıştım» dedi. pu gördükten sonra Sipahi Ocağına, bize telefonla haber verirsin! Taharri memuruna verilen talimat bu rada bitti ve apartımandan ayrıldık. Rıdvan Sadullah bir taksi çağırdı, bin- dik. Sipahi ocağının adresini verdik, A- raba hareket ederken Kıdvan Sadullaha: — Beklediğiniz ziyaretin ne vakit o « lacağını zannediyorsunuz, dedim. — Belki öğleden evvel, belki öğleden İsonr Fakat her halde çok geç vakit değil... 2-3 sularında... cevabını verdi. * Sipahi Ocağına gittik. Yemeği orada yedik. Saat biri geçip de ikiye doğru iler. lemiye başlayınca müddelumumi muavi- ni ile bende heyecan ve subırsızlık baş - ladı. Gözlerimiz kapıda bizi telefona ça- Bracak garsonu (o gözetliyorduk. Va- ikit süratle ilerliyordu. Fakat beklediği imiz olmuyordu. Acabü ne vardı, bir ak- silik mi çıkmıştı? Yoksa Rıdvan Sadullah Jakar yanılmış mı idi? Vakit geç- tikçe onda da belli belirsiz sabırsızlık a- İdâmetleri görülmiye başlandı. İkide bir saatine bakıyor, maamafih sabırsızlandi. İ ğını bize hissettirmek istemiyordu. Saat iki, üç, dört. derken beş oldu. Be- İşi çeyrek geçti, beş buçuğa beş kaldı. Ni- hahyet Rıdvan Sadullah deyanamıyarak ayağa fırladı: — Haydi gidelim, dedi. Bu işin şimdi- İye kadar olmaması imkânı yok! oldu, fa- kat bize niçin haber vermediler? Sipahi Ocağı önünde bindiğimiz oto - mobil bizi beş dakikada Maçkaya bırak- ti. Apartımandan 18-20 adım mesefede in miştik. Rıdvan Sadullah yürümüyor, âde. ta koşuyordu. Kendisine yetişmekte ba- yağı güçlük çekiyorduk. Apartımana varınca serkomiserin mu- avinini gene yerinde bulduk. Kapıcı ile yan yana oturmuşlar, çene çelıyorlardı, ladam bizi görünce sual sormamıza ma » İhal bırakmadan raporunu verdi: — Apartımana doktordan ve kiracı - ilardan başka hiç bir kimse gelmedi efen- dim, Rıdvan Sadullah adıma gözlerinin İlçine bakarak hayretle durakladı. Şaşa - İladığı anlaşılıyordu. — Sahi mi, muhakkak mı? diye sordu. — Muhakkak efendim. İşte kapıcıya da sorunuz. Zaten size ben bir saat eV- vel de haber yollamıştım. — Haber mi, kiminle haber yolladın? — Sandığı getiren hamallaria! — Hangi sandığı getiren hamallarla?.. Şaşalama sirasi serkomiserin muavi « nine gelmişti. Adamcağız derin bir hay- ret içinde kekeledi: — Siz buraya tek atlı bir araba içinde dört hamaslla bir sandık yollamadınız mı? Hattâ sandığı yatım saat sonra geri aldırdınız! (Arkam var 'Tırhan hakkında tahkikat yapılıyor T.rhan vapurunun karaya oturması hakkında tahkikata devam €- ktedir. Denizyolları. İşletme Müdürü Bürhanettin, Tırhanın tahkikatile meş gul olmak üzere Münakalât Vekâleti tarafından şehrimize gönderilmiştir. Dür Bürhanettin, Denizyolları U - İmum Müdürü ile görüşmüş. bu husv sa aid bazı malümat almıştır. hâ

Bu sayıdan diğer sayfalar: