8 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

8 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİZAH mamanın Yazan; | Gözüüklerin Keramel Ismet Hulüsi Amerikadan gelen dostum o cebinden'yakları çok büyümüştü. Ökçeli iskerpin- #ki gözlük çıkardı. Masasının üzerine leri karada yürüyen bir nevi salapurya-| koydu: İya benziyordu. Amma gözlük altından — Bu ne hal birader, dedim, Ameri-!bakınca İş değişiyor, onlar da oldukları N POSTA LZiRAAT Toprağı derin sürmekle verim artırılabilir mi ? Akşehirden Nihad Çakırcalı yazıyor; «Benim burada birkaç yüz dönüm &- razim vardır, On yıldanberı bu araziyi kendim eker biçerim. Şimdiye kadar mahsulün bire yediyi geçtiğini görme dim. Bu nisbeti artırmak için tarlaları- mı gübrelemek istiyorum, olmuyor: Çünkü bizde hayvan gübresi çok mas raflıdır. Yeşil gübre yapmak istedim, o da olmadı: Toprakların bir kısım çorak olduğundan bakliye nebatlarını yetişti- remedik, Şimdi acaba diyorum, toprağı" mızı biraz daha derin sürsek verimini arttıramaz mıyı?? Bizim buralarda tar- lalar en çok on santim derinlikte sürü- lür, yıllardanberi mahsulü hep bu kıs mından kaldırıyoruz. Tarlayı traktörle gayet derin sürsek, yahud gene kendi pulluklarımızla bir çiziden iki defa gide- vek derinliği yirmi santime çıkarsak na- 8 olur?, Mühimce bir mesele... Bizde öteden- beri toprağı derin sürmenin faydasına inanılır ve bu inanış, o kadar yayılmıştır kaya gitmeden evvel bir tekini bile kul-| gibi güzel görünüyorlardı. lanmazdın. Amerikada gözlerine ne oldu ki, çifte gözlük kullanıyorsun. Birini uzattı: — Tak şunu gözüne, Peşinden ayrılamıyordum. O nereye gitse ben de gidecektim. Faka: sonra,. İyisi mi bu işten caymalıydım. Kolayı vardı. Hemen gözlükleri değiştirdim. Ka- Gözüme taktım, arkadaşıma baktım.İdın ufaldı ufaldı gözle görünmez oldu. Olduğundan belki ön kat büyümüştü: — Aman birader bu ne hal, senin kar- şında kendimi, devler omemleketindeki Gülivere benzettim. — Gözlüğü değiştir, cüceler memle- ketindeki Güliver olursun. Gözlüğü değiştirince arkadaşım mini- mini olmuştu: — Bu da aksi demek. Bunları oyun- cak diye mi kullanıyorsun. — Çok faydasını görüyorum. Ben de bir çift daha var. Bunları sen al, sen de faydasını görürsün. — Peki amma nasıl? — Kendin tecrübe et, Gözlükleri cebime indirdim. Sokağa çıktım. O esnada karnım da açtı, Cebim- de de para yoktu. Bir mahallebici dük- kânı önündeydim. Camekânda üzerlerin- de koskoca kaymaklar bulunan ekmek kadayıfları diziliydi. Cebimde yirmi beş kuruşum vardı, Bir tanesini yiyebilirdim. — Yesem param kalmıyacak. — Yemesem gözüm kalacak. Gözlükler aklıma geldi. Küçük göste- ren gözlüğü gözüme takıp baktım. Bir tabak bir lokma bile olmuyacaktı. Göz- Kiğü değiştirdim. Cebimden yirmi beş- hiği çıkardım. Tepsi kadardı, — Bu tepsi kadar para bu bir lokma olmıyacak kadayıfa çok fazla. Yirmi beşliğim cebimde kalmış, gö- züm ekmek kadayıfında kalmamıştı. Yü- rüdüm. Bir tramvaya bindim. Oturacak yer yoktu, Arka sıranın arkasında ayak- ta durdum. Ön sıranın önünde ayakta duran kadınla göz göze geldik. Aman yarabbim pe çirkin şeydi. Hemen. göz- Yükler aklıma geldi. Küçük göstereni taktım. Kadın minimini oluver- mişti, Güzel mi, çirkin mi farkedilemi- yordu. — Oh ne âlâ. — Bay bilet. Bu da kimdi. Minimini bir şey.. ak- ım bâşıma geldi, gözlüğü çıkardım. Kon- düktöre para verdim, bilet aldım. Para- bın üstünü aldım. Çirkin kadınla göz gö- ze gelmemek için tekrar gözlüğü takma- ya hazırlanıyorum. Bir de ne göreyim, oraya fevkelâde güzel bir kadın gelmiş- ti. Daha yakından görmek ns zevkli ola- caktı, Hemen öbür gözlüğü taktım. Gü- zel kadın büyüdü. kocaman oldu. Ber ne yapsam bu güzel kadını bu kadar yakın göremezdim. Ne âlâ şeydi bu gözlük, tramvay dur- muştu, Güzel kadın iniyordu. Gözlerim onda kalmıştı, ayıramıyordum. Ayrıla- mıyacaktım. Ben de tramvaydan aşağı. O birkaç adım yürüdü, ben peşisıra yü- rüyordum. Gerçi ensesine dökülen saçla- rının her teli ince ip yahud da kalın si- cim gibi görünüyorsa da, ipek parlaklığı İe göz kamaştırıyordu. Gerçi vücudü ta- bil insan vücudünün kat kat irisi idi am- ma muntazam bir vücud iri olsa da gene güzel; hatlar daha bariz oluyor, dalganışı daha kıvrak görünüyor. Bacaklar da gü- sel, yalnız haddi zatında minimini olan 2 Yolumu değiştirdim. — Kör müsün be adam? Kendime geldim. Birine çarpmıştım. Adama bakmadan elimi cebime soktum. Gözlüklerden birini çıkarıp gözüme tak-| takmışım. tım. Meğer küçük göstereni Adam ufacıcık göründü. Sözünü tekrar- Tadı: — Kör müsün be adam, şimdi suratı- na bir çakarsam, Bu ufacık şey suratıma Güldüm ve boyun eğerek: — Affedersiniz efendim. Dedim. Hani Şehir tiyatrosundaki u- çakncaktı, İfacık Ferih Çoban Mehmede kafa tuta- ki, tarımman olmayanlar bile sırası gel- dikçe köylüye hemen bunu öğüdlerler. Gerçekten derin yapılı toprakların iyi mahsul yetiştirdiği doğrudur. Fakat bu, rasgele her toprağın verimini artır- mak için onu derin sürmek lâzım demek değildir. Ziraat bakımından her tarlanın topra- ğı iki kat olarak mütalea edilir: 1 — Ötedenberi sürülüp işlenen ve ne- batların asıl yatağını teşkil eden tarla yüzündeki toprak, birinci kattır. Bu kıs- ma kara kitablarda (Nebati toprak) de- nir. İşlene, işlene yapısı gevşemiş; çü- rüntülerle hasıllanmış ve hayatın hava, rada bulundurabilecek hale gelmiştir. Yağmur oraya gelir, güneşin ışığı oraya çarpar, havanın harareti orada tutun, toprağın besleyici maddeleri orada ol- gunlaşır ve nihayet nebalın ekmeği olan su, hararet, gıda gibi unsurlarını bir w| 7, cak, el kaldıracak o'sa, Çoban onun bu azot maddesini kabili imtisas bir hale ge- halini nasıl gülümseme ile karşılar, tek|tiren, yani pişirip hazırlıyan nitrobakte- tuhaflık olsun diye korkmuş gibi bir haliriler de ancak orada yaşarlar. Kısacası alırsa, ben de o hali almıştım. Adam, bir bu ilk katın toprağı nebatın (hayat s- şey diyemedi ve yürüdü gitti, Gözlüğü çıkardım. Bizim evin sokağı- na saptım. — Bu dar sokak ta ne kötü. Büyük gösteren gözlüğü gözüme tak- mak sırasıydı, taktım. Sokak genişle- mişti; — Ne âlâ şey, nihayet bizim sokak muazzam bir cadde oldu. Yeni yapılmış bir apartıman gözüme ilişti. — Vay canına bir türlü böylesini yap- turamadık, Rahatlamak için gözlük değiştirmek kâfi idi. Büyük göstereni çıkardım, kü- çük göstereni taktım: — Bu da sanki apartıman mı, tavuk kümesi. bunun yanında saraydır. Böyle- sine sahib. olmaktansa apartımanı olma- dan yaşamayı terçih ederim, Evimin Kâpısına gelmiştim; — Bu evde mi oturuyorum.. Gözlüğümü değiştirdim. — İşte böyle evde oturulur. Kapıyı çaldım, Karım açtı: — Hani benim İstediğim şeyler, boş mu geldin? Başka zaman olsaydı: — Ne yapayım unuttum. Derdim, Fakat gözümde büyük göste- ren gözlük bulunduğundan onu oldu- ğundan beş on misli iri gördüğüm için ödüm patlamıştı, © — Affedersin karığığım, alacaktım, a- Jacaktım amma unuttum. Bir daha unut- mam. Elini, ayağını öpeyim bara darı)- ana, Benim bu Kadar süklüm püklüm ko- nuşmam ona cesaret vermişti; — Unuttun ha, sen zaten neyi akıl e dersin ki. Lafın arkası gelmiyecekti, Gözümdeki gözlüğü çıkarıp onun gözüne okoyuver- dim. Onu tabii büyüklüğünde görüyor- dum. Onün da beni bir dev gibi gördüğü muhakkaktı. Gözlük derhal tesirini göstermişti: — Peki kocacığım, sen darılma, başka bir gün alır getirirsin, biç almasan da ©- Tür yal N K eli (Devamı'9 uncu sayfada) © bası) dır. 2 — Yüzdeki toprağın altırda kalan ve henüz sapan, pulluk vesaire gibi va- sıtalarla işlenmiyen kısım, ikinci katı teşkil eder. Yıllarca işlenmediği için ha- yatın şartları burada tekevvün © edeme- miştir. Buna (Ham toprak) diyoruz. Çok zaman kiş yağmurlarını ömerek üstün- deki toprağa depoluk vazifesini görür. İFakat bakterilerin faaliyeu için lâzım lolan şartlar, muvazeneli bir şekilde bu- jrada bulunmadığından ham toprak ta- İbakası nebatlar için ancak ikinci dere- cede bir hayat sahası sayılır. Derin sürmekle toprağın verimi arttı» rılabilir mi, arttırılamaz mı bahsine ge- lince: Ham toprak tabakasının esa; yapısı eğer işlenik toprağın esas yapısından pek farki; değil ise, tedricen derine yi- den bir sürmeyle bu kısmı ötekine ekle- mek ve böylece nebati toprak tabakasını derinleştirmek mümkündür, Lâkin ham toprağın esas yapısı, üslündekinden çok farklı olursa, bu takdirde o kısmı üstün- dekine eklemekle, yani birbirine karış- tırmakla toprağı derinleştirmek değil, bilâkis berbad etmiş oluruz. Ziraat aletleri tekemmül etmiş ileri memleketlerde bu maksadla hususi a- Jetler kullanılmakta ve alt tabakayı üste çıkarmadan yerinde karıştırmak müm- kün olmaktadır. Bittabi bu şekildeki de- rinleştirmenin faydası vardır. Bizim kullandığımız vasıtalarla yani sapan, pulluk gibi aletlerle toprağı böyle Dİ geninde ai tâbi tutmak imkân yoktur. Alivyon dediğimiz yığını teşekkülle- rinde, toprağın bünyesi ekseriya ayni evsafı iğinden tedricen der'nleşen sürmelerle işlenik toprak katı derinleş- tirilebilir. Bu sayede mahsulün miktarı da arttırılabilir. Fakat bazan ham top- rak, işe yaramaz bir kireç veya kil ha- murundan, yahud gorak bir terkibden mütesekkil olabiMr. O zaman buraları aktarmak değil, karıştırmak bile doğu olmaz. Binaenaleyh derin yapılı toprak- arın gerek bağrında sakiadiğı rutubet, ““(Dövüme 9 uncu sayfada) Petrol m ücadelesi Alman:arın ve müttefiklerin müşkülleri nelerdir ? | Meşhur bir.Fransız Rumen petrol sa Geçen harbden bahsedilirken dai - ima şu cümle sarfedilmiştir. «Mütte - fikler zafere petrol dalgaları üzerinde ulaştılar,» Bu defa harbi kazanmak için bir Ok yanus kadar petrol lâzım (gelecektir. Muharibler bu hususta zengin değil - dirler, İngilterede petrol yoktur, Fran sada Pechelbronn kuyularında senede ancak 80.000 ton ham petrol elde edi- (lir. Sulh zamanında döviz ve altını el- İden çıkarmamak için Almanlar ken - İdi kömür ve linyitlerinden sentetik e- İ sanslar çıkarmağa muvaffak (oldular. pik £ eylemek lâzımdır ki bu hususta İeşsiz bir mali ve sınai gövret sarley - İletiler. Fakat bütün gayretlerine rağ- men bir senede üç milyon tonluk is - tihsalât yapabildiler. Harb için bu miktar çok az sayılır. * İnsm bu hususta tahminlerde bu - lunmağa cesaret edebilir mi? Zannet- mem. Yalnız şunu tebariz ettirelim ki 1917 senesinde vukubulen bir mey- dan muharebesi 12.000 tori esansa mal olmustur. Halbuki o tar'htenberi gerek tayya- recitikte, gerek motörcülükte. gerekse makinedilikte büyük terakkiler husu - le gelmiştir. maal ea * Topraktan çıkurılan muhtelif mad- delere toptan «petrol» namı verilmek- ted'r. Her bir silâhın kendine has Lar- burant'ı vardır. Bu o carburant yakıcı madde belli baslı bir harb mühimma - tı mahiyetini almaktadır. «Fuekiil » veya emazot» gemilere lâ nım olmaktadır. «Gazotls tâhtelbahir - lere ve aPr yağlı motörlere. «esans» veya «benzin» motörlü vasıtalara. mi- sust bir hydroc#rbure de fayyarelere Tüzumludur. * Sulh zamanında oOAlmanva senede sekiz milvon tona yakın petrol sarfi - vatı yapıyordu. İtbalâtı beş milvon to- nu buluyordu. Bu ithalâtın pek büvük bir kısmı deniz vasıtasile temin edili - yordu. Deniz ablukası yüzünden bunu şimdi elde edememektedir. Harbe de- vam edebilmesi icin ihtiyacı bulunan »etrolleri simdi Romanyadan. Rusva - İden. Polonyadan alması icab etmek - ir. Me pikbin fâhminata davanarak di- yebiliriz ki simdi güç hal ila dört mil von ton ithal edebilecektir. Buna ken- dj iatihsalâtını dehi katsak atkerf ih - aslamnın ancak yarısını temin ede- ir sörürüz Simdiki ataletini ve Balkanlar siya- setini bu suretle izah edebiliriz. vk Bir de kemmiyet bakşinden key - fiyet hahsine geçelim: Taysarecilikteki inkişaf, motörlerin kudretlerindeki tezayüd; yüksek de - receli esanslara İhtiyaç, göstermekte - . mütehassısı yazıyor | hasına bir bakış i dir. Bugün piyasalardaki esansların en iyileri ancak yüzde 70-80 dereceler &- rasındadır. Büyük süratle elde eyle - mek motörlerin hayatlarmı uzatmak için derecenin yüzde yüzü bulması i « cab eylemektedir. Harbin ilk aylarında öğrenildi ki sentetik karbüran'lar istimal etmiş o- Jan Alman tayyare motörlerindeki a - şnma iki üç defa daha çabuk vuku - bulmaktadır. Alman tayyareciliği yüksek dere - celi saf esans bulamadığı takdirde müt tefik tayyarcciliğinden dun kalacak « tır... e Buna ,«ldrojenasyon» ile karş; geli- neceği sanıldı, Almanyada Leuşra'da vesair büyük şehirlerde muszzam id- rTojenesyon fabrikaları tesis edildi. Bu fabrikalar tayyareler için ne güzel bi- rer hedeftir. Şu neticeye varıldı ki bunların el- de edilmesi ancak hususi esansların ka rıştırılmasile kabildir.. O da çok faz » la maliyet fiatı sayesinde, . * Alman, Rumen. Rus petrollerinin €- saslı esans vermedikleri anlaşılmıştır. 1938 Eylülündeki harekâtta Almanlar, Amerikalılardan 100.000 ton hususi tayyare esansı almışlardı. Dünya pet- rolünün yüzde altmışıhı istihsal eden Amerika yalnız olarak bu esansı çı - karmaktadır. Halbuki Amerikadan e - sans almak bugün Almanlar için ka bil değildir. Kabil olsa bile Amerika hların Almanlara bu esansı verecek leri şüphelidir. Alman « Rus işbirliği buns çare bul mak için. çalışmaktadir,. Petrolü. tam manasile tasfiye eylemek, üzere Ro « manyada. Amerikalılet tarafından İn- şa edilmiş Petrol Block fabrikası var » dır. Almanlar, Galiçyada elde eyledik» leri ham petrolleri tasfiye eylemek İs çin bunları bü f#brikaya o göndermeğe başlamışlardır. Bu suretle tayyare e * sanslar: elde eylemeğe gayret etmek- tedirler. Almanya istediğini yapmağa vakit bulacak mı? Bu'petrolleri sonras dan oakletmek için vasıtalar temin €- debilecek mi?... ” Gerci müttefikler için deniz yolları ve A:nerikan menabli acık bulunmak « tadır. Fakat unutmamak icab eder ki «vakit», bü sahada düşmanları lehine çalısmaktardır. o Onların organisation kabiliveflerini. sinaf kudretlerini na « zarı d'kkate almahdır. * Susam fiatları düştü Susam ihracatının durmuş olması yüzünden 18 kuruşa satılan susam 17 kuruşa düşmüş ve buna rağmen alıcı çıkmamıştır. Şebrimize her nejla Ana dolunun muhtelif mıntakalarmdar bin çuvalı yakın susam gelmekte ve depo- lara konulmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: