20 Mayıs 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

20 Mayıs 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KANUNİ SÜLEYMAN Yazan: Nedim Refik No.23 v Reis dediki: “Dağ olsun, deniz olsun, hiçbir mâni mabudemizin düşmanlarını kurtaramaz,, Tacı Cihanın anasını kurban ettik, Çünkü mabudemizin kin ve gazabını tahrik eden bir adamın karısıydı Bahadir Sahip Cenk Malabardan hareket ettiği günün akşamı Kali mabedinin saklı bülunduğu —or - manda 10 kişilik bir kalabalık top- | lanmış, mabudeye tapınıyorlardı. Büyük bir ateş yakılmış, ateşin et- rafına bir daire halinde toplanan , on kişi hep bir ağızdan (Kali) nin adını anarak son derece intikam- cı olan bu şiddetli mabudeyi tes - kin etmek için şöyle diyorlardı Adın göklere çıksın, ey - bizim büyük mabudemiz Dünyanın bâkireleri sana kurban olsun Evlâtların için aşılmaz dağ, de- niz yoktur. Uğrunda senin hepti kurban olsun. Ateşin etrafında döndüler, de - laştılar. Okudular, söylediler. Or- manın kenarında yakılan ateş bu on kişinin çehresine korkunç - bir Manzara veriyordu. Gecenin seş - sizliği içinde bunların okuduğu şeyleri işitecek bir insanın tüyle - rini ürpertmiye kâfi idi. İçlerinden biri söze başladı. Hep- Si susmuştu. Başlarını öne eğerek dinliyorlardı. Besbelli idi ki — bu adam ve bu 9 kişinin başı değilse de, mevki itibarile en büyüğü idi. Bunların yaşlarını da tetrik et - mek zordu. Fakat denebilirdi ki içlerinde hiç biri ihtiyar —değildi. Hepsinin harekâtı kuvvetli, sesleri gür, gözleri son derece — parlaktı, En büyükleri diyordu: — Kalinin evlâtlarına düşen v zifeyi hep biliyorsunuz. Büyük mı büdemize edilen hakaretin intika. mını alacağız. Mabudemiz kin ve ateş içinde bizi bunu emrediyor, Ondan aldığım emirleri size bil - diriyorum. Hepsi, daha derin bir dikkatle dinlemek zamanı geldiğini gösterir Bibi gayri ihtiyari gözlerini kal - dırdılar, relse baktılar, sonra yine başlarını eğerek dirlemiye hamr Tanditar. Rels dedi *i zi — Dağ olsun, deniz olsun hiç bir Mmâni Kalinin evlâtlarımı büvük mabüdemizin düşmanlarını takip etmekten alıkoyamaz. - Şimdi biz bilmediğimiz, ancak uzaktan uza- Ba adım işittiğimiz bir memleke te giderek düşmanımızı orada ta- kip edeceğiz Daha doğrusu ey Ka- li evlâtları, mukaddes mabudemiz namına bakir kalması lâzım gelen Tacı Cihan isminde bir kızı kur - taracağız' Ölüncüye kadar işte bana, sizin Teisinize mabudemizin emri budur. Bunu size bildiriyorum. Sonra bir kaç dakika durarak ağır ağır ilâve elti; Taci Cihanın anasını kürban ettik. Çünkü mabudemiz Kalinin kin ve gazabını tahrik eden bir a- damın zevcesi idi. Bu adama en büyük bir darbeyi vurmak için 0- nu öldürmiye memur olduk. Fa - kat ey Kalinin evlâtları! Taci Ci- han bir bakiredir, Bizim mukaddes mabudemiz de bakiredir, ebediyen bakir kalacaktır. Taci Cihanın da kendisi gibi bakir kalmasını emre- diyor. Bi ki Taci Cihan bizce mukaddestir. — Eğer kocaya git - mezse ona mabudemizin bakirlik sıfatını temsil ediyor diye pereş - tiş edeceğiz. Lâkin fâni insanla - rın erkek cinsinden bir mahlüka elini verirse? Hep birden ştddetli hareketlerle gayri ihtiyari yumruklarına sıkı- yorlardı. Reis: — Evet, dedi. o zaman onun vü. cudünu kaldırmıya hazır olduğu - huzu ahdediyorsunuz. Mukaddes Mabudemiz bunu duüyüyor. Haydi ey Kali'nin sadık evlâtları!. Va - zilenize.. Hepinizin ne yapacağı ay- VI ayrı yazılmıştır. Birer birer el- lerinize verilecektir. Sonra yine hep bir ağızdan kor- kunç seslerile okumiya başladılar: Adın göklere çıksın ey bizim bü- yük maebudemiz Dünyanın bakireleri sana kur - ban olsun Evlâtlarin icin ezılmas-dağ ta . niz yoktur Uğrunda senin hepti kurban ol #un. yum) kabın veyahut sarları bazı Mamış çinkonun, porselen kapla- | rin alt kısımlarına yarım parmak kalınlığında toz şeker — koyunuz! Sonra onlük veya büyük- lüğünde veyahut mini mini bir kı- Zzın serçe parmağı hacminde kesil Miş tamtaze portakal ve yahut Yu- sufun kabuklarım birbiri üstüne gelmemek Üzere bu şekerin üstü- bir tabaka toz şeker istif ediniz. Böylece bir tabaka şeker, bir tabaka kabuk ilâve ederek ka- vanozu doldurunuz. En üst kısmı- na kalınca bir tabaka şeket koy - duktan sonra kavanozun kapağı - ni sımsıkı kapayınız, Allaha terke- diniz kl ne yaparsa yapsın! Por « takalların, mandarinaların kabuk- larında bulunan güzel kokular, (e- sans) lar, şekerin içine hulül e- diyor. Giriyor. Kabukların içine de şeker yerleşiyor. Bür müddet sonra bu kökülu ka- buklar ne kadar güzel şekerleme haline geliyor! Yaptıracağınız mahallebiye fa- raza dört çorba kaşığı adi şeker ilâ. ve edip tam kıvamıma gelerek a - teşten indireceğiniz zaman kava » nozdan da bir kaşık şeker (4 - 5) parça kabuk koyunuz, karıştırınız, Ayni usul ile sütlüca da şeker. leme haline gelen kabuklardan karıştırırsanız mahallebicilerde ye- diğiniz (keşkülü fıkara) ya değil (Keşcülü Ağniya) ya benzer! Yemek yerken lokmanızın içine tesadüf edecek mandalina kabuk - larından o kadar hoşlanacaksınız ki, tarif edemem. 4 — Bü tarzda saklayacağınız ka- buklardan ve şekerlerden bir mik- far alıp, çaya, ıhlamura, kakaoya, #şurenin üstüne, (iki katlı ekmek kadaifine) yassı kadaifine), kay - Maklı tel kadayifine), (pandispan- “Ya) ya, ve çeşit çeşit pastaların ce- kaymaklı güllüçla- Tin içine korsanız lezzetle, şeh - Vetle, neş'e ile ne güzel yenir. —- Hali » kol) ve ya- hut kölonyacıların — kullandıkları (bergamot) lu ispirtodan bir kilo alınız, Gayet ince olarak kesece - ğiniz portakal, mandarina, liman, Venedik turunç ve hattâ misk BKi- bi kokan ve (kız Memesi) iİsmini alan meyvalarin kabuklarını yür karıda yazdığımız (ispirto( ların i- çine alınız. Bu gibi meyvaları so- yar soymaz taze kabukiarını ko « yunuz. Şişenin ağzını sımsıkı ka- payınız. ki-alkol uçmasın. Arasıra sişeyi sallayınız. Bu tarzda bir kaç ay biraktıktan sonra süzgeç kâğı- dından süzünüz. Bu alkolü sakla- yınız. Yazda yapacağınız pastala- ra, tatlılara Biraz karıştırırsanız çok hoşunuza gider. 6 — Veyahut süzerek kabukları ayırdıktan sonra altın sarısı ren - gini alacak olan İspirtoya biraz iyi so karıştırır$anız güzel kokulu bir (lösyon) elde edersiniz. Tıraştan sönrö kullanabilirsiniz, ? — Bu ispirtonun içine, biraz da (limon, gül, yasemin, bergamut, #YPr) gibi esanslardan her hangi- sini severseniz ilâve ediniz Bir kaç ay bekleyiniz Ara sıra şişeyi sallayınız. Sonra eezaneden hiraz (Mmanyezi) alıp bu ispirtoya karıştı- rınız Süzgeç kâğidından bir kaç defa süzerseniz güzel ve ucuz bir nevi kolonya sahibi olursunuz 8 — İspirtoların içide çok Auran kabukların acılıkları gideceğinden reçel, macun yaparsanız çok güzel olur. 9 — Kavanorzda toz şekerle yan- jyana bulunan portakal, mandarina, Timon ve turunç kabukları ile şe- ,kerinden biraz alınız Çaydanlıkta biraz kaynatınız ve yahut kayna - miış Suyü üateşten indirir İndirmez çaydanlığın içine - çay gibi - biraz kokulu şekerdeti ve kabuklardan âtıp bir çeyrek kadar demleyiniz! Bunu içerseniz midenize, barsakla- rıniza çok iyi gelir, Göğüs nezle- nize fayda verir, VÜ | O gece reisin bir işaretile hepsi dağıldı. Hindistanın şark sahillerini ta - kiben büyük ticaret merkezlerine uğraya uğraya Malabar — cihetine gelecek olan bir gemi kaç vakitten beri bekleniyordu. Bu büyük bir gemi idı Aylarca deniz üzerinde dolaşır, Hindıstanın en kiyme'li mallarını dünyanın o zaman ma - lüm olan en büyük ticaret mer - kezlerine naklederdi Bu sefer de gemi dopdolu idi. Fakat bu eşvanın hepsi de yükte hafif pahada ağır - di denebilir. — Baharat, kumaş, el— mas gibi Hindisan — sahillerinden | dünya piyasasına çıkarılan en kiy- meli şeylerle yüklü olan gemi uğ- radığı yerlerde eşyasının bir kıs- mını boşaltıyor, başka şeyler alarak yoluna devam ediyordü. İçindeki yolcular da gemide kıymetli eşya- sı olan, binları bizzat giderek sat- mak istiyen kimselerdi. Geminin uğradığı yerlerde bu tacirler de i- niyor, onların yerine başkaları ge- liyordu. İ Gemideki eşyanın en çoğu Ali Şavkat adı verilen zengin bir ta- | cirindi. Ali Şavkat Madrasdan Hi- | caz sahiline gidecekti, mallarını o- | ralarda satacaktı. Yanında üç ki- | Şi daha vardı. Bunların ona kar - Şı gösterdikleri hürmete bakılınca maiyeti olduğu — anlaşılırdı. Ali Şavkat onlarla kâh Arapça konuştu- yor, kâh Farsça söylüyordu. Orta yaşlı, siyah sakallı, zayıf, fakat dinç, faal görünen bir adamdı. Mai- yetile bazan 1âübali Konuşuyor, ge- mideki diğer yolcularla da (âtifeler ederek uzun seyahati latlı geçir- miye çalıştığı anlaşılıyordu Gemi uğrıyacağı yerlere uğra - dıktan sonra Adene doğru istika - metini takip etmiye başlamıştı. A- H Şavkat maiyetindekilerden biri- Sile yalnız kalmış, ona Hindistandı konuşulan yüzlerce lehçelerden bi- tile bir şeyler söylüyordu. Muha>- dabi yasında “BİT adamdı: — Parhali, diyordu, ben Müsili- man Ali Şavkâtım. Hindistanın Madras şehrinden geliyorum. Sen ve daha iki arkadaşın da benim maiyetimde birer suretle iş gö- ren adamlarsınız — Evet, mmuhterem reisimiz, di- ğer yedi kişi daha var, Emriniz al- tında tam dokuz kişiyiz. — Evet, Parhali, fakat ben di- ğer yedi kişiyi hiç tanımıyorüm. Bunu söylerken hafifçe gülümse- mişti. Muhatabı Parhali de gül - mekten kendini alamadı. Fakat toplanarak: — Evet, muhterem reisimiz de. di, onlar da efendimizi tanımıyor: lar. — Tamam Aldıkları talimat, gös- terilen yere gitmektir. Yoksa yapa- cakları işleri münakaşa — değildir. Bunlar biribirlerile de tanışmıyot- tar değil mi? — Hayır efendimiz *Yalnız bu yolculukta Zaruri olarak biribirle. tile konuşuyorlar hepai bu gemide birer iş görüyor. Kimist gemici, kimisi yemek yapı- yor, belki dilencilik eden de var » dir. Ali Şavkat bir hareketle muhâ- tabını susturdu. Tekrar farsça olü- rak konuşmıya, ticaret işlerinden (Devamı var) KGKDN DENARARLAN DA NARNE G aneğabiu At ayalamuriianstiamanımaan | etlerde ihtikâ Okuyucularla ;Baş basa Kuzu eti Her yerde Başka türlü Maçkada otüren bir” okuyucu » müuz yazıyor: Bizim semtteki kasap dükkân- | larında kuzu etini 60 kuruşa alı - | yoruz. Halbuki duyuyoruz ki, İstanbul ve Beyoğlu Balıkpazarlarında 50, | hâttâ 40 kuruşa kadar kuzu eti sa- | tık ormuş.. Bu işi - anlıyamadık. Eğer onlar fena et ise, sıhhate mu- | zar demektir. Sıhhate muzir olunca, satılmasına müsaade — olunmamak lâzımdır. Çünkü, 60 ile 40 kürı arasınd amühim fark var. Bö mühim bir fark nereden - geliyo! Yahut ta, altmış kuruşa aldığımız yapılıyor. Bu za - manda altmış ku dir. Bu etlerin ma! acaha nedir? Bilmiy tİ, sermayesi ruz, Biz bu - | rada kasaba sorüyoruz. Kasap: «O etler yenmez, kokmuştür>. diyor.. | Hülâsa anlıyamıyoruz. Mektep.lerde Iktısat Dersi lâzım Okuyucularımızdan Sözer yolladığı mektubunda hu - lâsatan diyor ki: «Biri lisede, diğeri orta mektep- | te okuyan iki çocuğum var. Bun- lardan her hangi biri şimdiki mek- tebini bitirir bitirmez, meşgul ol- duğüm ücaret hayatına atılacak - lardır. Bütün müessesemi onlara teslim edeceğim. Ve ben de artk istirahate çekileceğim. Yalnız - bir vokta var. Eskidenberi, bizde, mek- tep sıralarında akurken, bir nok - san var. O da; İktisadi meseleler - dir. Bugün de mekteplerde bu ders okutulmuyor. Halbuki çocuklarım, mektepleri- ni bitirir bitirmez, hemen ticaret hayatına atılacaklardır. Fakat, ço- cuklar piyasa, banka, kredi, arz ve talep, faiz, paca gibi iktısadi mâ - seleleri bilmiyorlar. Bunlardan ol- haberdirler. Halbuki, bugünkü hayat şartla - vına göre, herkes, iktisadi mesele - leri bilmelidir. Nasıl Türkçeyi her- kes biliyorsa ve bilmesi lâzfiftsa, İk- Gisadi işleri de öylece bilmelidir. Gazetelerde, ilk mekteplerde müf- tedat programlarına gelecek yıl - dan itibaren iktisad dersi konaca: Bini okudüm . Bu haber çok iyidir. Fakat, orta ve liselere de bu dersi | koymak lüzımdır. Hayata atılan çocuklarımız çok sıkıntı çekerler. Kiymetli Kültür Bakanımızdan, bu meselelerin na- zarı dikkate alınmasını bir vatan. | daş sıfatile dilerim » Dikkatli bakan Kız... (4 üncü sayfadan devam) mahallede Bay Ragıbın mühim bir mirasa konduğu şayi oldu. Zavallı adamın geçiridği heyecan kendisi- ni hasta düşürmiye kâfi gelde. Bir akşam şiir yazarken, vücudünu müthiş bir hararet kapladı, der « hül yatağına yattı.. Ertesi günü, kapıcı, Bay Ragibin — inmediğini fark eder etmez, merak ederek al- tancı kata çıktı, ve onü - yorganları burnuna kadar çekmiş bir vaziyet. te bulunca — Ne oldun aziz dastum?.. Dedi. Yüzün limon gibi sararmış... Bay Ragıbı hastahaneye kaldır - mak mecburiyeti hasıl — olmuştu. Yüksek hararetine rağmen, ziye- Niçin yüz sene yaşamıyoruz? (5 inci sayfadan devam) 10 — Cinst Münasebetlerinizde | makul ve hesaplı olunuz. Sevki ta- bilnizin sizi sevkettiği iyi şeyleri münikün mertebe yapınız. Mu - hakkak evleniniz. Dul veya bekâr 1 kalırsanız tekrar evleniniz, il — Rütubetli sıcak havadan | daima kaçınız. 12 — İspirtolu içkilerden, siga- radan sakınınız İnsanlar için en iyi içkinin saf temiz iyi menba su yu olduğunu unutmayınız. Bu ba- sit kaidelere riayet etmekle $iz de hem çok yaşar ve hem de genç ve dinç olursunuz. ret saatinde Nerimanı başı ucunda görünce, sevincinde âdeta çıldıra- caktı. Heyecandan titreye titreye: — Siz ha... Diyebildi, 'Nerlman her zamanki gibi tatlı tatlı gülerek: — Evet. dedi Kapıcıdan rahat - sız olduğunuzu öğrendim Sizi gör- mekten kendimi — menedemedim. Cesaretimi affetmenizi rica ede - vim, Size karşı o-kadar büyük bir muhabbetim var ki.. Tasavvur e- demezsiniz. Bunun sebebi de kü - | Çük yaşta kaybettiğim babamın f0- toğrafma fevkalâde benzeyişiniz- dir!! Bay Ragıp: aşk yüzünden düş - tüğü ölüm yatağında alıklaştıkça alıklaşmış, bitkin bir halde başını yastığım üzerine bırakıvermişti.. uş az para değil- | Bay — Rıza | Volsun, — soğuğa, Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazanı M. S. ÇAPAN İkinci kı < M 5 Bir taraftan Kalyopi, fasılalarla, hepimi- ze kadeh kadeh rakı, bira ikram ediyof mezelerimizi ağzımıza veriyor, bir t& Taftan da oyun oynuyorduk. “Kar mütema: diyen yağıyordu. Gecenin bu sane tinde, sokağa çıkmak, — sıcak odayı bıakıp İse tanbula dönmek hakikaten — akıl kârı'bir iş de- gildi. — Değildi amma, evde kal- dıkça da, müte- madiyen — oyun oynamak teklili karşısında kala. caktık. Halbuki ben, hiçite oyun oynamak, oyuna devam etmek ta- raftarı değildim. Çünkü bir seans daha oynamak, öbür — seanslara yol açacak, sa« bah oluncıya kas dar masa başın- dan - kalkamıya- caktık. — Bunun için, ne olursa deki tle bozulan dudaklarının rujunu tuzeledi beni huylandırdı. Maamafih bu * rada, doktora kapak yaptığım İu' arada bir iki elde kontra işlemii kendime kare as almış mıwll"'I Frosoya kare ruva vermiştim. İ İsvoli çekmek - için, uııı"', muhakkak sirkaflı olması, yahtt bartmak — suçetile ı..munl"_ lâzım geldiği için, evvelâ kâğıtlü” tetkik etmek lâzım geliyordu. *” nun için, her iki desteden, ıııor" 80 ve ruva çaldım, abdesthaney? derek tetkik ettim. Hiç, amma Hİf bir şey göremedim. Ne köşe YÜ murtalarında bir boya, bir- İ! kara, tipiye baknıayıp evden çık. mak lâzımdı. *“Bu kararla doktor (k..) ye: — Haydi kalk, dedim. Müs1ade alayım da gidelim, — Nasıl gideceğiz? Havaya bak- sana | — Bu da söz mü?.. Nasıl geldikse yine öylece gideriz. Sanki, caddeye çıkıncaya kadar donar mıyız?, Yok- sa ölür müyüz?, Otomobil çabuk götürür bizi.. «Konuşmamızı uzaktan takip e- den Kalyopi, yanımıza yaklaşarak dedi ki: — Doğrusu bu havada sokağa çık- mak doğru bir şey değil.. Esasen şurada sabaha ne kaldı. Bir seans daha yapsanız, turlarla YaTaf sabanm pöllrsünüz Ben Te Seyreder ve ufak bir mikyasta da ortak giderim. Doktor sordu: — Kiminle? — Hanginiz isterseniz onunla... «Doktora dedim ki: aralık Kalyopi dedi ş — Yahu! Ortadan bir kaç lira 7 karın da, biraz içki içelim. sabahı karşılamak pek tatsız İ07 « Ev sahibi atıldı: — Para çıkarmak uzun i“'; Dedi. Ben aldırayım siz de y*' « — Sanki oyniyacak varmış gi- bi, hemen «kiminle'» diye soru - yöorsun, Kalyopi: «— Canım ne olur, dedi. Benim hatırım için, kırmayın beni., «Biz konuşurken, avukat (C..), Elpiniki, matmazel Froso ve Jan da yanımıza gelmişlerdi. Şimdi bir taraftan da onlar ısrar ediyorlardı. Onların istekleri, benim bütün 1- nad ve ısrarlarıma galebe çaldı, ek- seriyet oynamak taraftarı olduğu için, yeniden masa başına oturduk, Fakat bu defa dört kişi değil, beş kişi oynamıya başladık. Avukat (C..) de oynamak arzu - sunu izhar etmiş, biz de ret etmeyi nezaket kaldelerine aykırı bul - muştuk. İşin doğrusu salim kafalı bir oyuncunun, akşamdanberi oy- nayan ve yorular oyuncuların ara- sına girmesi hiç te doğru değildi. Kalyopi de, avukat (C..) le, ufak mikyasta, ancak yüzde on nisbe « tinde öortak oldu. «Seans başlıyalı yarım saat ol - müuştu. Kâğıtlar, Janın elinde iken kulağıma hafif bir ses geldi: — Çıt! « Şaşırdım, bu ses isvoli çekilir- ken, kâğıdın çıkardığı sese ne ka- dar benziyordu. «Ne oluyorduk?.. Jâan isvoli mi çekiyordu? Vaziyeti anlamak için, üvertür ve saireden sonra, başka- ları kaçtığı halde, Jan ne dedi ise, hepsini gördüm Onun elinde ful a8 vardı. «Bir oyuncunun elinde ful as olabilirdi, burda gayri tabit bir hal yoktu. Fakat O ses, o: - Çi Ne idi?.. « Bötün dikkatimi topladım. Şims di masada, yalnız Jana dikkat edi- yor, anün oyuntlarını, hareketleri- ni gözden kaçırmıyordum, Bir za- man geldi ki, yine bir ses kulağı- ma çarptı: İsvoli sesi!.. Ve o el, Jan bir: - anlı çıkardı. Bu, büsbütün yavaş çıkarırsınız. klir « Teklif hepimizin hoşuna Bi Oldu olacak, bir kaç kadeh Ve P latır, kafalarımızın yorıulü“p: hiç olmazsa bu suretle gidermit * lurduk, bir « Yirmi dakika sonra, evif M köşesinde, mükemmel bir sOfrA g zırlanmıştı. Ne yoktu-bu sofri eli Hani eskilerin bir tabiri VA kuş südü eksikti derler. İşte ©o eksikti. sİçmek için, masadan kalkmAf? ğ hazırlanırken, Kalyapi, kadeh kadeh rakı, bira İkrwâ yor, mezelerimizi de ağzımızâ veriyordu, M « Ne kadar da mesıeıwî"'"d',y nı idi. Hemen, lâübali olmu! Ak” zimle beraber o da içiyordu. şamdan mayalı olduğu içimi ($ gah Coşuyor, coştukça daha şuh, T şen ve neşeli oluyordu. İçerken, dudaklarının "“';l: rujunu tazelemeyi de ihmal 'kllf' yor, yuvarlak bir aynada dudal ğt na yuvarlak bir şetfafiyet Vef * çalışıyordu. (Dc“"' ye! RADYO. BUGÜNKÜ PROGR: Mll"l” neşriyatı: —— 18,30' plâklı dans m B spor musahabeleri Sşref ŞEfİK 'a rafından, 20 Sadi ve u*"“:,ı yr rafından Türk musikisi W kıları, 20,30 Ömer Rıza W 1 ge Arabça söylev, 20,45 5":' kadaşları taarfından Türl .,d"' si ve halk şarkıları (S::l pof” 21,15 orkestra, 22,15 Aİ' pre ” #a haberleri vererteni gtü gramı, 22,30 Plâkla IG!“::' ve operet parçaları, 23 S07 YARINKI PROGRAM

Bu sayıdan diğer sayfalar: