May 29, 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

May 29, 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kadın Landrü Fasşehrinde hattâLandrüyü gölgede bırakan bir kadın cani muhakeme ediliyor Simdiye kadar öldürdüğü başka dört kadınla bir çocu gu da odaya kapatarak bir çok kadınlardan kapıyı dış taraftan ördürmüştü Fransız ordusuna çok hizmeti do- kunduğu için neden mükâfatlan- odırılmadı, diye şikâyetler edenler çokmuş ? İşte Ahsen ka- ı*-ı.udur. Par- âk — günlerinde Oynadığı lar Fasta büyük bir dans- sayesinde #öhret kazanmış ** kendisine i- Yi bir. mevki Yapmıştı *Çen sene; Fas şehrinde Ahsen | Lbhkıu.ıı.ım evinin civarındaki' ça- | %—Lır. bir incir ağacının altın- Brmün ' Si dölü bir yatak kılıfı Çing yflerdi. Merakla bü kılıfın i- ltmak- istedikleri zaman, bir baş, iki kol, iki ba - Ve bir gövde görünce korku - n kaçmışlar ve meseleyi a- larına haber vermişler - & ff'hıı hi qî':m altır kuya büşka, diğer vücut aksamının Tüstılmiş ol aberdar edilen polis incir a geldiği zaman, göv- kat ilk hamlede polisleri q"d. kadının evine gö Ti * Mehmet Bin Ali is bul Üü y Udular, Bu adamı, parçala- inn yanına götürdüler. ' kadını tanıyor musun? S < INA:;ıun'm kiracılarından biri c ıı'îmı_vux-um. M a 'et Bin Aliyi karakola gö- Tadının ode dt İisarelerden tt VA Batup Arasında oynamakta- olan | | pildi türdüler. Tazyik ettiler. O da her şeyi itiraf etti. Sonra Ahsen ka « dını buldular ve bir muvacehe ya- Mehmet Bin Ali ttirafını tekrar etti: Evet, bu kadın, Ahsen'in e - vinde kiracı idi. Sen o evde ne yapıyordun? — Hizmetçiyim. Bu kadın evde ne yapıyordu? — Bu kadın zorla oraya getiril. mişti. Eve gelince fuhşa razı olma- dığı için Ahsen kadın kedisini döv- dü. Ben öldü zannettim. Sonra ba- na dedi ki: «haydi bakalım, sen de döv>», Elindeki tabanca ile beni teh- dit ediyordu, korkumdan kadının çenesine şiddetli 'bir yümruk İn - dirdim. Sonra da bir sopa vurdum. Şerife hülâ kımıldanıyordu. O z2- man Ahsen kadın dışarıya çıkti ve elinde bir urganla tekrar geldi: — Şunu ilmik yap, boğazına ge- çir, dedi, bir ucundan sen çeke - ceksin, bir ucundan ben! Dediği gibi yaptım, kadın Bo « ğuldu, gitti. Cesedini aşaj ndire dim. Ahsen kadın, ölü yıkayıcıyı çağıracağını söylüyordu, çağırma « dı. Gece yarısı ö tekrar odama çıkardım, bir bıçakla kafasını kez- tim, bir balta ile de kollarını ve bacaklarını ayırdım. Aşağıda ka - zanı kaynattım. Ahsen kadının ver- diği kokulu otlarla beraber, ölü « | nün kafasını, kollarını ve bacak « ; larını kazana atarak kaynattım. Sonra bir yatâğın içini boşalttım. Ölünün parçalarını içine koydüm, | incir ağacının altına attım. | n evin bu kadar yakını- Ş na attın? — Ahsen kadın dedi ki t, kediler gelirler, hepsini de er.» Fakat kedi medi gelme - n o- Bundan dular sonra Ahsçt kadına sor- | | | | racı idi. Fas | p gitti, kayboldu, ötesini bili l - Evet amma. hak yet ne- *imiza tamiz hir dayak ( xt ve er söylüyor? — Çıldırmış olacak. Ne söyledi. ğini, ne yaptığını bilmiyor. EVDE ARAŞTIRMALAR Polis derhal Ahsen kadının e » vine gitti. Mehmedin kullandığı bı- çağı, baltayı, kazanı, kokulu ot pa- ketini, avluda kadını boğan ur - ganı buldu. Evde araştırmalar yapılırken, bir aralık bir oda duvarinmn arka ta. rafından vurulduğu işitildi. — Bu da ne? — Ne bileyim? kediler olacak. Polisler duvarı tetkik ettiler, Bir de ne görsünler? örülmüş duvar, Derhal suvaları"aşağıya indirdi - ler, bir kapı meydana çıktı. Kapı- yı açtıkları zaman müthiş bir man zara ile karşılaştılar. İskelet haline gelmiş, ancak kı- maldanabilen dört kadın ve 15 ya- şında bir çocuk müthiş bir koku i- çinde ve pis bir odanın ortasında | sürünüyorlardı. Kadınlardan biri: — Sizi Allah gönderdi, bizi kar- tardınız, dedi. Doktor kadınları - hastahaneye kaldırdı. Hattâ bunları merak e. derek tarttılar. En ağır sikletlisi 80 kiloyu geçmiyordu. Tedavi ne- ticesinde kadınlar biraz toplanmı- ya başladılar ve konuştular, KADINLAR NE ANLATIYOR? — Ahsen kadın bizi Meknes so- kaklarında bulmuştu. Bize dedi ki; «Bana geliniz. Benim evimde bir çok hizmetçiler var. Siz de on- larla beraber çalışırsınız. Bana çok zengin misafirler gelir. Sizin gibi güzel kızlardan hoşlanırlar. Hepi- nizi de namus dairesinde evlendi - ririm, Fakat eve girdiğimiz zaman, ka- pıyı kilitledi ve bir kahkaha salı- vererek: «Yavrularım, dedi, artik güneşi bu evden başka bir yerde göremezsiniz. Artık sokağı unutu: nuz! Allahtan sonra, bu evde kuü- manda benim. Kimşe bana doküha- maz. Ben Fas Sultanından daha kuvvetliyim. Şimdi soyununuz. Er- kekler geldikleri zaman, arzuları « nı yerine * getirmekten — sakı « ninız. Yoksa İşiniz bitiktir. Sopa ile gebertirim.» biz kabul etmek is- temedik. Bize dayak attı. Artık on- dan sonra hemen her gün dayak yi- yordu, dört gün üst üste aç kal - dığımızı biliriz. Yine bir gün bizi bir odaya kapatmıştı. Bir aralık kapı açıldı, bu kadın yanında iki erkekle içeriye girdi. Elinde bir kırbaç vardı. Ödümüz — patladı. Korkmakta hakkımız varmış, He- hepimiz de dayaktan bayıldık. Hattâ şu delikten (kapıda bir deliği göstererek) Ahsen kadının Mehmetle birlikte bir ipi Şerife - nin boğazına geçirerek iki ucun » | dan çektiklerini ve kadının ora » ! B u bizim damat da, var olsun, a, hiç bir şey n anlalr ğan almı humcuya gidip lâle soğanı almış Bizim kızı âldı al. ya olmadı; henüz uskumru ile kol- | yosu farketmiyor. Dana eti ile ko- yün 'eti hiç fark edilmez olur mu? | Bunâ raâğmen eksik olmasın, za- vallı âdamcağız her gün gider, bir şeyler alır, getirir. Bir bayram gü- nü de, gidip bana bir çift ipek ço- | rap almıştı. İyi be adam, madem ki çorap a- sağ olsun amı naz. Bir gün bakkala 80- a gitmişti. O tutmuş, to- , senesi oldu, tıkta son nefesini verdiğini gör - dük.> Kadınlar bu ifadeleri verirken, Ahsen kadın da'orada idi. Sanki meselede kendisi hiç - mevzubaha değilmiş gibi, oralı bile olmiyor- dü, Yüzünün bir kılr bile oynama- mıştı. İNKÂR EDİYOR — Ahsen kadin, bu zavallıla - Tin söylediklerine de he dersin? — Bu kadınları ben tanımmyorum bile... Oraya nasıl girdiklerinin de farkında değilim. Fakat yine orada hazır bulunan : Mehmet: — Hayır, dedi, bu kadınlar doğ- | ru söylüyorlar. | Bu haber şehre yayılınca, halk, Ahsen'in evinin etrafını sarmıştı. | Bunun Üzerine zabıta tertibat al - | miya mecbur oldu ve kadını tev - kifhaneye götürülürken, linç edil- mekten güçlükle kurtardılar. Polis tahkikatına devam etti. 1935 senesi Teşrinievvelinden 1936 se - nesi Teşrinisanisinin nihayetine ka- dar Ahsen'in evine 15 kadının gir- miş olduğu tahakkuk etti. Bu on beş kadından ancak beşi buluna - bilmişti. Onu hâlâ meydanda yok- tur. Çorap deyip de geçmemeli ! kadını en çok meşgül eden een mühim meselelerden Jacaktın, parasını bana verşeydin ( de, ben kendim gidip beğendiğim ço- rabi alsaydım. Hayır, bunu yapmaz, illâ kendi alacak. Hani, sö dile düşmesin, gi- dip bir yerlerden toptan ucuz.mal | mı alıyor; orası malüm değil; | Ne diyordum, ha! Bizim-damat, | bize bir çift çorap almış' Aman ne çorap, aman ne çorap! bal kabağı İ | gibi apaçık! Ben bu yaştan sonra kalkıp böy- le çorap giyebilir miyim hiç? Son- ra elâlem ne der? İnsam dillere destan ederler vallahi! Sonra açık çorap ta bana hiç ya- — Mehmet, öteki kadınlar ne ol-| du? — Bilmiyorum. Fakat bir defa bu kadınlardan birisi gitmek iste- di. Ahsen kadın bana dedi ki: «Al bunu, Rabat'a götür. Kenisse'ye ge- lince, orada yolcu arabaşından in- dir, şehirden uzaklaştır. Şu ekme- ği ver, yesin. Kadın geberecek - tir. Ölüsünü de bir çukurda bıra- kır, gelirsin » — E, sen ne yaptın? — Dediği gibi yaptım Kadm ak- meği acı*bulmuştu. Ben de: «Ye, ye, dedim, Ahsen kadın bu ekmeği yediğini istiyor.» — Peki, bu işi yapmak için ne kadar para aldın? — Hiç! Ahsen'in öyle — gözleri vardı ki, bana baktığı zaman, ha- yır, demiyordum, ne isterse yapı- yordum. Adetâ beni büyülemişti. İşte şimdi Fas ağırceza mahke- mesinde bu facialğarın davası gö- rümektedir, Ahsen kadının Fransız | kıtaatının Fastaki harekâtına çok yardım etmiş olduğu söylenir. Hat- tâ bir zamanlar Fransız davasına bu-kadar candan hizmet etmiş o - lan bu kadının şimdiye kadar ne- den hiç bir mükâfat görmediğini ileriye sünerek, şikâyet edenler de bulunmuştu. biride budurı kışmaz, O gençlerin işi. Hattâ şim- di çağu da çorap giymiyorlar ya! Koyu renk çorap bacakları daha ince gösterir. Benim bacaklarım da hani biraz kalıncadır. Onun i- çin koyu renk çarap giyersem, el- bette daha münasip olur. Fakat ne yaparsınız? Kalkıp ta: — Ne diye bunu aldın? Denir mi? Sonta kim bilir, beğenilmi - yer diye belki de hiç şeyler almaz olur. Ben de öonun al - dım, kabul ettim Lâkin bir türlü cesaret bdip te giyemiyorum ki... Zavallı çorabı derledim, topladım. bohçaya köy- dum. . Bayan Pakize böyle uzun boylu komfşusuna dert yandı. Fakat kom- şusu gün görmüş bir kadındı. He- men dedi ki — A kardeş, sen de neden bu ka- dar üzülürsün? Bu işin kolayı mı yok sanki? Hiç çay içmez misin sın? Ha, o çayı iylce kaynat, ço- rubinı bu çayın içine batır, çıkar, Bak, ne renk olur, ne renk olur! Hem ben eskimiş, çok giyilmiş çoraplarımı böyle yaparım. Çün- kü çorabın 'ne de olsa güneşten reni ki solar. Hemen onu çay suyuna batırırım. Gayet güzel bir renk'a- lır. Pakize bu tavsiyeyi sükünetle dinledi. Çünkü o, bütün mahallede her şeyi kendim bilirim iddiasında Wdl Birisinin çıkıp da akıl öğret- mesine tahammül edemerzdi. Fakât içinden de memnundu. Yalnız dışından sevincini — ortaya vurmuyordu. Hemen cevap verdi: — İMâhi kardeş, doğru söylüyor- sun, doğru söylüyorsun amma, ça- ya yazık değil mi? Bu sefer komşusu kızdı: — Evet, çaya yazık olur amma, istersen çorabı batırıp çıkaıdıktan sonra, içine şeker at, iç! ÜYN DAkaNa AAA GEFTE VAA e b ai ee KOUK İNMAN eruA GaKELAN N KA Li SENAE aai ose ada aa b ae el DarUNANANN aa etarEN üA ENArTemNCTENN SN aKN N bELN 9ERRNa NIN BAA ada müTaNA S NaYTADAT NB TTa NUN UA aAT NALanr ai

Bu sayıdan diğer sayfalar: