29 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

29 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4- SONTELGRA İngiliz hava, deniz ve kara Büyük manevra Bir düşmaı;m' Vtaarruzu*karşısmda sahiller nasıl müdafaa edilecek ? e Nazırı Bay E beyanatında sulbum. deva- tatlı tathı sözler — söyledi. | İngiliz Hariciye Nazırı tlorarası vaziyetinden çok nik- dir. Harp tehlikesi görmemek- tedir. Çürkü en k. ç karışık - | lıkların önü alınabilmiştir. Maamsfih unutmıyalım ki Bay Eden'i böyle çak ümitli beyanatta bulunduran bir kuvyet vardır: İn- | n Kamara- | t | çok K KK TFT NF F — 29 Tammuz 1937 kuvvetleri arasında in gece karan- namış olması L lâzımdır; B — Sahildeki merk bau: zlerine isti- nad eden tayyareler vadan y üşkül bir hale deki merkezlerine güve: yareler düşmanın, gelerek d ma himayesinde karaya asi | aldıkları fikir şudur : Tayyare Kodney zırklısı bir hava taarruruna uğrarken giltere gün geçtikçe daha ziyade si- | Vâhlanmaktadır!.. Bay Eden, Avam Kamarasında emniyetle sözs öylerken diğer taraf-| tan İngiltere sahillerinde de büyük ' bir manevra yapılıyordu. Bu ma- nevrada düşman taarruzuna uğra- nıldığı faraziyesile sahil müdafaası | için yeni tertibat ile mücehhez ge- daha birçok vasıtalarla, haval filoların kuvveti tecrübe e- dilmiştir. İngiliz amiralları bu yeni tertibat ile yapılan manevralardan bir çok neticeler Bu neticelerin milerin, lde etmişlerdir. mahrem vardır, olmiyanları vardır. Herke- İn ülmiyen sin bilmesli iliz amirallerin - ce mahzur — gi netiti şunlardır: i — Hava açık olduğu ve her şey iyi göründüğü zaman sahil mü- dafnasında tayyarelerin çok büyük hizmetleri olacaktır. Tayyarelerin | bü vaziyetlerde gördüğü hizmet hern taarruz, hem de keşif için mü- himdir. 2 — Fakat düşman gemilerin: vaziyetini, nerede olup nereye git- olanları karmasına o kadar mâni olabilir ki bu ıhraç hareketi bu müşkülât kar- gısında — Adeta tesadüfe — kalmış bir şey raddesine iner. İngiliz ami- ymeninia ae n sannamndanı Ana vatan filosu kumanaanı amiral Bakhouse ralleri yirmi iki sene evvel Çanak- | kaleye donanmanın himaye' asker çık dığı günler ile o za « mandan bu zamana Kü r tayyare- eilik sahasındaki terakki neticlsi göze görünen büyük değişikliği na- zarı dikkate almışladır. Bu zaman- Tar o zamanlar değildir. Sahilden kuvvet slan tayyareler düşmanın masıns mâni olacaktır. 4 — Bir de tayyareler havanin | değişmesinden çabuk müteessir ol- maktadır. Onun için sahillerin mü- | dafaasında istendiği kadar kâfi gel- miyebilir. Bu takdirde ise sahilin deniz kuvvetlerile müdafaası ihti- yacı daijma kendini hissettirmek - tedir. ğ İngiliz amirallerini: Şu üç, dört noktalık neticelerin hulâsasından | i Ha - man gemilerini yaklaştırmaz, u: ta tutabilir. İngilterenin Portsmut — sahilinde | yapılan bu deniz manevralarından başka Salisburi ovasında da kara k bir manevra yap- ni zamanda hava kuvvet- leri de bu mâanevraya iştirak etmiş- lerdir. Bu manevralarda İngiltere, kendisini, Bahrimuhiti Atlaside farzedilen bir düşmanın faarruzu- na uğramış sayarak müdafaaya geçmiştir. Memleketin deniz, hava ve kara kuvvetleri bu manevrala- Ta iştirak etmiştir. Tarak ve fırçaların daima temiz tutulması' en Birinci &ıhhat kalde - lerinden sayılmalıdır. Bunları temiz ve firçayı temizlemek... Amonyak hem tarağın, hem fırçanın bütün to- zunu ve yağını alır. Bundan sonra da nn kıllarını havaya doğru olmak üzere açık pencerenin kenarında kurut- tiklerini anlamak gibi keşif işle - tutmak için de gayet basit bir usul vardır. İlık suya bir kaç damla amonyak akıtmak ve bu suda tarağı temiz suda yıkadıktan sonra, fırça- B hemen yüksek » hiç bir zaman da fazla konuşmazdı. Fakat iki senelik evlilik hayat » farında kocası Nuri onü hiç bir za» z gürmemişti. Bugür meden — yorulmuş labalıktı. İlk önce Semira gâyet tabif bir halde eğlleniyordu. Sonra Pakize İle Avni yanlarına geldiği zaman key« fi birdenbire bozulmuştu. Nuri ile Avrl mektep arkadaşı idiler, Evlenir evlenmez karılarını biribirlerine tanıştırmışlardı. Fakat iki arkadaş muhabbetle - rini kârılarına da aşılamamış ola - caklardı ki, bu dostluk pek sathi kalıvermişti. Ve biribirlerini he - men hemen hiç görmezlerdi. en bugün de plâj 1 bir tesadüftü ve biribirlerini nce yanyana kalmışlardı. Pa- kize çok neş'eli ve çok konuşkan bir. kadıtıdı. Acaba Semira onu kıs » kanmış mıydı? Mümkün değil, Çok neş'eli ve çok könuşkan bi kadındı âmmma, bütün neş'ösi ve bü- tün dikkati, her şeyi kac tuftu. Bi Bildi. ları halde sına lar ve F l nız biribirlerile alâka gülüyorlar, kızıyorlar, d: rışıyor, velhasıl bütün marasile se- vişiyorlardı Ve işte Semira onların bu halini seyrederken birdenbire içine garip bir hüznün ve kuvvetli bir hase - dit kâbus gibi çötüğünü hissetmiş- ti, Semira onları seyrederken, mü- reffeh, rahat hayatında ne eksik ol- duğunu bütün acısile hissetmişti. Ve kendisinde, kendi izdivacında eksik olan şeyin ne kadar elzem ol- duğunu anlamıştı. Babası tekaüde sevkedilip de on- lar hayatlarını ufaltmıya mecbur ol- dukları gün, bir başka kız nasıl iş aramıya kalkarsa o da evlenmiye karar vermişti. Ve tıpkı bir memu- riyete girer gibi sırf maddi kaygı - Jarla izdivaç hayatına girivermiş- ti. Rahat ve zengin bir hayat yaşı mak İçin düşünmeden, hayatını ve kadınlığını Nuriye bağlamıştı. Pa- ra mukabilinde olan bu izdivacın bir alış verişten farkı yoktu. Çok soğuk kanlı ve gayet şuurlü bir ka- dın olan Semira isteye isteye yap- tığı ve niçin yaptiğini - gâyet —i müdrik olduğu- bu. izdivaçları piş - man olmamış ve bu izdivaçta bir başka şey aramamıştı.. Halbuki, Bugün sevişen bu çift karşısında, benliğine hâkim olan menfsatperest kadının daima zin - , ezdiği, yak etmiye ça - inci kadın, benliğinin en da mahpus olan baladığı karanlık zindanlar aşk kadını bügün birdenbire is) etmişti, a karşıla- | i kında bile de-| Dört beş senelik evli olduk - | Şuurunun ilk tabakalarına çık * | mıştı. Şimdi onun kafasının içinde | dimdik duruyor ve ona soruyordu: — Neden bunu yaptın?. | — Kahvelerimizi bahçede içelim mi? Nuri yemek odasının poncerele - rine tırmanmış olan hanım elleri - nit dalları arasında: eye Vu - ran ây ışığıra bakıyordu: — Çok siyi olur. Havuz gümüş bir ayna gibi pırıl piril yanıyordu. şemin, hanımeli ko- | kuyordu. Bahçenin kokuları | âsabı ürpertec iwvetli idi. çek Gökte ay, sı rayının Lava Binbir mv Juruyordu. en süzüle sü - züle gelmiş zannedilen bu ışığın la uzun etekli, kabarık kol i organdi elbisesi içinde Se- mira nekadar güzel ve baş döndü - Tücü idi. Ay ışığında gözleri ve dudakları simsiyah lekeler gibi idi. Bu ışık, yüzünün teferruatım büyülü bir öre tü gibi kapayan, onu müphemleşti- ren bu ışık ne hârikulâde bir büyü 5 miş gibi şılâ Kristal avizele Nuri gözlerini karısından ayırma- dan kahvesini içiyordu. Semira kahveyi unutmuştu — ve Semira sonsuz bir elmas dizisi gi- bi pırıldaya pırıldaya fışkıran fiski- yelere bakıyordu. — Ne düşünüyorsun Semira? Genç kadın, başını ağır ağır kal- | dırdi: — Ne düşünüyorsun karıcığım!. | Böyle bir suale verilen cevap ek- seriya hiçtir. Fakat Semira öyle yapmadı, ka- feasının gözteri içine bakarak. Biz niçin evletdik, diye dü » iyorum Nuri bâyret du, O devam et — Ve belki de evlenerek Bir ha- ta ettik diye düşünüyoruin. — Seni darılttım mı? — Hayır.. — O halde evi pişman oldun, böy — Niçin mi? diğimize niçin e birdenbire?!.. Çünkü biz seninle bütün hayalımızı sevgisiz geçire - ceğiz.. çünkü biz sevişmiyoruz. Sev- gisiz izdivaç, bilmiyorum ne ka - dar doğrudur? seninle sevişmiyor muyuz?.. - Sevişmiyoruz y Nuri dudaklarını ısırdi — Çok şey... Ş — Ay, sen bunun farkında de * il miydin?.. Ş Bu cevap pek samimi izi. - Gent kadın yerinden kalktı, yava, kocasının yarıma geldi: Biz seninle man' bizi bir aşk nu? evlendiğimiz Bu ik medik mi? B: sene. geceli ribirimizden şik. —H — Biribirimizin yanında sıkıl - mı? sene mi? ttik a.. — Hayır!. — Biribirimizi görr z duymadık mı? Beraber olmaktan, konuşmaktan zevk duymadık mı? — Duyduk Nuri.. — Biribirimizi kıskanmadık mı? — Ben seni kıskandım Semira.. Belki sen beni kışkanmamışsındır. Fakat ben seni kıskandım. Hani ha- tarlıyor musun, geçen yaz adadaki ötelde 0 genç Tessam, senin pe - şinde dolaştıkça biliyor musun ne kadar sinirleniyordum. Hattâ bir gece... hatırladın miı? Bir gece se- ni nâsıl otelin restoranından yemek yemeden çıkarmıştım. O gece se- ninle masil kavgâ ettim. Sen ağla - mıştın hani.. hâtırlıyor musun?.. Bu nedir? Aşk değil mi? — İzzeti nefsin kırılması... hay * siyet,. — Sus küçük sersem. O gün ta- bil öyle söyledim. Genç bir âşık Zibi öldüğümu sen de İstemozdin ya! Ya sen, sen beni kıskanmadın mı? a — Svet.. evet sen dö beni kıs - #endin.. Hani geçen kiş büloda.. ne balosuydü 07. - Biliyorum.. biliyorum. Fakat, © bir haysiyet meselesiydi. # Yalan!.. yalan.. Sen bana hay- siyeti kırılan bir kadın gibi hiddet etmedin. Sen beni seven bir kadın gibi kıskandın. O gece yatakta nasıl ağladığını hatırlıyor musun? — Hatırlamıyorum. (Deomi 6 inci sayfadı | Edebi Roman No: 71 Zekeriyya Sofrası — Yazan: AKA Gündüz Pervin Hanımı Ömer Seyfeddini, Ali Canibi anlattım. — Beni tanımazsınız, ben sizi si.: den, ve onlardan tanırım. Bunlar- dan cesaret alarak geldim. — O halde kendinizi yerde saymazsınız, — Saysaydım gelmezdim. — Teşekkür ederim. Sizi hiç tanımıyorum dediği za- man &z kalsın: yabancı — Nasıl tanımazsınız? Hale tiyat- rosunda - eserleriniz — oynanırken (Maviş)le kaç defa görüşmüşlünüz! | Diyecektim. İyi ki demedim. Fa- | kat içime müthiş bir acı çöktü. Bir | insan yirmi yılda bu kadar değişe- ı | İ bilir miydi? Demek değişebilirmiş. — Mademki bu evin adamısınız, söyleyiniz bakalım, Kendimden ve babamdan hiç bahsetmiyerek mükemmel bir ma- sal uydurdum: Bir mektupçunun kızı imişim., ba- bam ölmüş, ben Mısırda evlenmi- şim, işlerim için o hınzır herife ve- kâlet vermişim... Alt tarafını doğrü anlattım: — Ben, dedi; esasen hukük mu- | kuk denilen şeye inanmam. Onun n bu gibi işlere hiç aklım ermez. Size yapabileceğim yardım ancak bunu bilenlerden sormak, ona göre davranmak olacaktır. — Ben de başka bi yorum. Kulaklarım uğulduyor. Beynim parçalamıyor, içim yanıyör. Zeke- riyya Sofrası!.. On yedi sene sonra, yirmi sene sonra, bin sene sonra bur da Zekeriyya Safrası!. istemi - şe; | pürüyor. Yazamıyacağım. Bir satır Hem onu, © söfrayı ben, kendi &- limle kuracağım. © sofra ki, firmi iki yaşındaki Mavişt bu hale getirdi; © sofrayı yirmi ıki yaşındaki pırlanta ba - jyan Alpagota ben, kendi elimle ha- zırlıyacağım! “Yapmam! diye isyan etmek! Fakat bu isyanın sebebini adam- | dan sorarlar! O zaman doğrusunu söylemeli! Beynim - tutuşuyor, kulaklarım parçalanıyor, içimde fırtınalar kö- daha yazamı... * Ben dışârıda iken kızlar karşı sa- Tonda bir tane de icki sofrası hazır- lamışlar. Eve geldiğim zaman kız - darı sordum: — Onlara bu akşam izin verdim. Dedi. Bu salonda Zekeriyya sof- rası! Karşı salonda içki sofrası! hiz- | metçi kızlara izin! Bütün bunlar benim hatıralarımı kazmalıyan şeyler, Kadıköy, Çalı- kuşu Feride, Ayaspaşa... — Bayan Düriye! Düriye Abla! Hanımefendi — Misafirler geliyor! Ah! ne yapacağım? Ben ne ola- cağım? Ben mi hizmet edeceğim. * Tanıdım! Kahrolasıcayı tanıdım: Prenses Haneşka! Ne kibar tavırlı, ne aldatıcı cadalaz! O beni tanımadı. Holde lâmbalar yanmamıştı, loştu. Baktı amma, hiç tanımadı. Daha çok boyanmış! eski yezit! Ba- yan Alpagot! Sen kimin eline düş- tün? yahut düşmek Üzeresin. Ha- yır! seni bu uçurumdan kurtara - cağım. Bu gece geçsin, yarın sana her şeyi anlatacağım. Aman ha - nımcığım! Sen düşme! Sen Ze - keriyya sofrasından düşme! * O ne?! ö ne' Ben göliba çıldırıyorum. Kendi- sini müslüman adile takdim eden bu kır saçlı mel'unu da tanıdım: Dö Şevalef! Her yerim zangır zangır Salonda her şey hazır olduğu için girmiyorum. Misafirler de bu ya - bancısızlıktan — memnun olmalılar Daha çok şişmanlamış! | trivor, | ki çağırmıyorlar. Ras Feddan! Ona da bu löş holün kapısını ben açtım. Hiç birisinin aklında, hafıza- sında ben yokum. Yüzüme baktık- latı halde tamımıyorlar. Arkasından biç, ihtiyarlamıyan Fettah. Kara'» bücek girdi.. Eyvah beni kurtaran hanımıcığım! Eyvah sana! Bu kaleralar, hu veba- lar seni de mi sardılar, Ah beye - fendiciğim neye gittin? Niçin git- * Kaztnacağın patalar'yerin di- bine batsın; Gitme, yetiş! miyorüm, göremiyorum, ayakta du- | ramıyorum. Âh. bir: bayılahi'sem, beni bastahaneye atsalar. Bu sof- rayı.ben kendi elimle mi kurdum? Biraz eter.. Biraz-bir şey. çan * tamda biraz nevrol Cemal nlâtak, Neredeydi? neresine koymüstum? Bu da ne?! Bir tabanca! Sarlef saplı, altın kakmalı bir tabanca Büu * Her farafim fitriyor. Düşüne « | benim yırtık pırtık çantamda ve &- rıyor? Onu buraya kim koydu? Cennetin, cehennemin bütün şey- tanları! Bunu aklıma getiriniz! Evet hatırlıyorum. Hatırladım. Kadıköyünde.. dadımın kızı Nefise- nin evinde iken.. dadım ölürken bı- rakmış. Demiş ki, bunu bir sabah Maviş getirip bıraktı. Bundan baş- ka yadigârı yök. İyi sakla. Bir gün meydana çıkarsa verirsin. Fakat dadıma nereden geçti? Ben vermişim! Ha.: evet, evet dnu da buldum. O gece, Ayaspaşada Dö Şe- valef çekmişti bünuz Onu öldür - mek için.. Şimdi izi bile kaybolan onu bununla öldürecekti. Üstüne atılmış, elinden alıp koynumda sak- lamıştım. z Artık gidin şeytanlar! Başka bir şey hatırlâamak istemiyorum. Cen- hetin, cehennemin şeytanları! Bı - rakınız beni! Şarjurunu çıkardım. Kursunları- na baktım. Aferin dadıma! Öyle iyi bakmış ki, hiç bir noktasında bir noktacık pas yok! Titriyorum! Şeytanlar! Beni titretmeyiniz! Alçak şeytanlar, gidiniz! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: