29 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

29 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ıH !ı YY İ savsaklar da, seni atlatmıya kalkı- | şırsa, işte 0 zaman felâket.. Üste- | lik, Hazreli Meryem gibi güm - bür gümbür babasız bir çocuk do - | ğurursan, yüzüne bile bakmaz... O zaman koydunsa bul Şehsuvarı... Bunun için onun vüadlarına al - danma, yumuşak davranma, - sert ol: — İllem nikâh isterim! nikâh da nikâh! Diye iki yakasına asıl!. Böyle yapmaz da, gevşek davranır, yeni- den mezarlık âlemlerine - kendini kaptırırsan ve arada başkalarile ka- $ çamak yaparsan, oğlan soenden ça- buk bıkar, hele kaçamaklarını du - yarsa, olanı, biteni inkâr eder. İffet, anasının söylediklerini yap- tı, Şehsuvara evienmek teklifinde bulundu. Oğlan bu tarafa hiç ya- maşmadı, fakat birdenbire de: — Hayır! olamaz! Demedi. İşi savsaklamıya başla- dı. Bu arada yine buluşuyorlar, vi- Tan türbeyi ziyaret etmekten geri kalmıyorlardı ve bu buluşma saat- lerinde İffet mütemadiyen nikâh işini öne sürüyor, fakat Şehsu - war maksadına nai! olduğu için, İffetin tekliflerini alâka ile din - lemiyor, bir gün parasızlıktan, bir iş buluncıya kadar sabretme - sinden bahsediyor, bir defasında &- nasının hastalığını ileri sürüyor, İtfetin nikâh ve evlenme teklifleri karşısında, muhtelif bahaneler bu- Tarak, sabır tavsiye ediyordu. Ara- da bir de, göz yaşlarina serbest bir | moecra vererek ağlıyor, sevgisinin | sonsuzluğunu yeminle temin edi - | yordu. Yemin, göz yaşları bu savsak - Tama siyasetinin garnitürü idi. Şeh- | suvarın göz yaşlarile karışık sada- kat ve &şk yemini İffete sansuz bir itimad telkin ediyordu. Böylece üç Gdört ay geçti l Aşağı yukarı, viran türbe âlemi o- 5 Tah altı ayı büldü. Bugünler için- de İlletin yüzü yeşilimtirak — bir renk bağladı. Hiç çürüğü yokken | dişleri ağrımıya başladı. Gözleri - I nin etrafmda mavi mavi halkalar | peyda oldu. Bir yorgunluk, bir halsizlik geldi. Dıh:ı sonra da bü- | lantı baş gösterdi, bazan su, bazan | da safra çıktı. Gebelik alâmetinden başka bir şey değildi bunlar... Hakikat olan - ea çıplaklığıle meydana — çıkımca, Fatma İffeti yanına aldı, Şehsu - varla buluştukları yere gitti. Oğ- lana vaziyeti anlattı, artık bu işe bir ledi. | Şehsuvar evvelâ, yine eski siste- mi takip etti, bir kaç zaman daha ;sabretmek İcabettiğini söyledi. Fa- | kat Fatma birdenbire isyan citi: — Kız iki canlı oldu. Karnı davul Ribi şiştikten sonra ellemin kar- — gisina nasıl çıkacak?., Şimdiden bu — âşin bir çaresine bakmak lâzam... Nikâh mm yapacaksın, ne halt ede - ceksen bir an evvel yap... Erkeklik :ıi.ı“ınmqn. hesaplamayı emreder. 'akat zamane gençleri, erkek de - ç: şı. karıl,. Hem de kaşerlenmiş fa- | / hişelerden daha fahişe ruhlu... Kı- — zımın adının ve namusunuün elâle- in ağzında sakız gibi gevelenme - sin istemem. Bunu bir sağlam ka- — zığa bağlıyalım! — Şehsuvar kızdı, hiddetle cevap — verdi: | — Bana bak, bana!.. Ben öyle a- — ğizlara gelemem. Hele şirretlik vız “,gelir. Siz ana kız tozuttunuz mu?.. “Ne nikâhı bel.. Ben seksen kişiden “arta kalan bir kızla evlenemem, na- — müusum var benim!., Gebeliğine ge- | Jince, bundan bana ne... Kim bilir — kimden?.. Ali ile de gezdi, Veli “ile de. Hasanla da dölaştı, İzzetle de.., Onun maballede kuyrük sal- »lamadığı genç kaldı mı?.. Böyle bir “kızın kimden gebe kaldığını anla- — mak , sihirbaz olmak bile kâfl değildir. Bunu ancak hakkıtaalâ bie ir. Bu işi bana mal etmek istiyor - ğ ,. aklınıza... Geç kaldı- n n de çok geç!.. Şılıı:mn bu cevabı, bütün sa- A O ea gn ak , «Beni berbat eden sen değil misin? İnkâr edebilir misin bunu!..» | sunuz? nihayet vermek lâüzım geldiğini söy- (* ——— — —Z Teröllme ve İktibaş hakkı mahfuzdur. Allahın bildiğini kul ne bilir? dakat yeminlerinin, aşk göz yaşla- rının hep yalan olduğunu meydana | çıkarmıştı. İşin sonu Fatmanın de- diği gibi oldu, fes düştü, kel mey- | dana çıktı. Fatma İffete dönerek dedi ki: — | -- Ben sana demedim mi?,. Kar- | nın şiştikten sonra yüzüne bakmı- ı | | yacağını söylemedim mi?.. İşi diklerim çıktı. İffet anasına cevap vermedi. göz- leri dolu dolu Şehsuvara yaklaştı. | Ellerinden tuttu, yalvara yalvara: — Böyle mi yapacaktın?.. Dedi. | Bana böyle mi söz vermiştin?. Tla- | ni beni / çüdırasıya - seviyordun?.. | Sözlerin hep yalanmış demek Bütün yalanların, dolanların yetiş- miyormuş gibi, şimdi de çocuğunu * inkâr ediyorsun... Kızlığımı sen ber- bat etmedin mi?.. İnkâr edebilir misin bunu?.. | Şehsuvar soğuk kanlılıkla ce - vap verdi: — Çene kavaflığıle işin çıkmaza | sardığını anladınız, şimdi de göz yaşile iftira komedyasına başladı - mız öyle mi?.. Fakat nafile yorulu- | yorsunuz, bunlar bana geçmez. Me- zarlığın hangi köşesinde, kimtinle | beraber iken kaybettinse, git ora- larda ara kızlığını, belki bulursun?. İffet ağlayarak: — İltirayı ben değil, sen-yapıyor- sun, Paşanın cenazesi günü. Elle- Timden tutup ıskatçıların arasından ikaran, viran türbeye doğru sü - rükleyen sen değil misin?.. Orada (Devamt var) — Benim yeni dahs bir şey söylemecdi. Acaba ho- şuna gitmedi mi? Diye üzüntüde detektir. Ve genç kız: — Simon Simon'u nasıl buluyor- sunuz? Diye sorarsa kanaati şudur: — Ben ona çok benziyorum. Onu beğeniyorsa beni de beğeniyor de- mektir. Ve delikanlı: — Pred Astair'i beğeniyor mu - Derse aklından geçen şudur: — Onün da gözlüri benim göz - lerim gibi küçük .. ' 'I'_oiril?ı No.: 24 'Torbaların ağzını çarçabuk bağ- ladılar. Fazla vakıt geçirmeden sırtlarına vurup tepeden sahile indiler. Çolak Ahmet bu muvaffakiyetin- den ötürü seviniyordu Ertesi gün tekrar kasabaya yayı- lacaklar ve kıyıda bucakta saklan- maş altınları ve mücevherleri ara- yacaklardı. Çolak Ahmet ve arkadaşları * hile inince garip bir manzara ik karşılaştılar.. ç Gemiler bir taraftan yelken çe- kiyor, bir taraftan da demir alıyac- du, Çolak Ahmet şaşırdı: — Yahu, bizi burada bırakıp ne- reye gidiyorsunuz? Diye bağırdı. Murat Reis: — Haydi çebuk atlayın gemile rinize.. a Diyerek, kürekçileri sıkıştırmıya, güvertede aşağı yukarı - koşmıya başlamıştı. — * Çolak Ahmet torhalarla beraber Murat Reisin gemisine güçlükle at- | Tadı. Dört korsan gemisi Mikro lima - nından çarçabuk açılmıştı. Bu telâşın, bu uzaklaşmanın 80- bebi ne idi? | Türk gemicileri bir tehlike mi | sezmişlerdi? Murât Reis boş yere bu adadan uzaklaşmazdı.. Bunu Çolak Ah - met plbi bütün gemiciler de bilir- di. Forsalar küreklere Hyh ııı'ılıııı— ünür, Ne söylerler? (4 üncü sayfadan devam) — Ben hatırlıyorum. O gece ne sevinmiştim.. Çocuk olma Semira. Saçma söyleme.. biz. sevişmiyor muyuz?. - Hayır.. hiç sevişmiyoruz Nu- ri. Sen beni, dinlenmiye muhtaç ol- duğun için ve evinin içine de bir kadın lâzım bulunduğu için, her- kesin karşısına çıkarabileceğin ter- biyeli bir kadına iktiyacın olduğu için aldın. — İnsan sevdiği kadına muhak - kak bir yerde tesadüf etmez mi?.. İşte ben de sana evlilik hayatımda tesadüf ettim. Biribirini sevmek için muhakkak ük tesadüfün bir balo- da, bir çayda, bir seyahatte olma- sı lâzım mı? Ben seni kendi evimde, kendi hayatımın içinde buldum. Bugün arkadaşınla karısını gör medin mi? İşte onlar sevişiyorlar. — Çok aedip şeyler söylüyorsun yavrum. Bizim sevişmediğimizi an- lamıyorum. Biz iki senedir başba- şayız. Gecelerimizi ve gündüzleri - mizi beraber geçiriyoruz. Eğlence- | Terimiz beraber.. ben seni akdatma- dım. Senin de beni aldattığını, hat- tâ izdivacımızdanberi bir başka er- keğe beğenerek dahi bakmadığına eminim. Kocasında, onun hoşuna gilmi - yen hiç bir şey yoktu. Ne halinde, ne tavrında, ne konuşuşunda onun hoşuna gitmiyen hiç bir şey yoktu. Ve evlendikleri günden bugüne ka- dar o, bir başka erkeğin sevgisini « isternemişli. Erkeğinin de bir başka sevgiye, bir başka kadına, bir başka maceraya istek beslediğini farket- memişti. Şimdi erkeği ona ellerini ) uzatıyor, bu kocamhan ellerile iki yanmdan belini kavrıyordu. — Ben seni seviyorum, diyordu.. Dünyada en iyi anladığım, &n çok beğendiğim, en fazla sevdiğim ka- din sensin. Bir yaz balosunda delikanlı: — Burası çok sıcak oldu. Bahçe« ! de dolaşmak istemez misiniz? Diye genç kıza sorarsa şunu dü - şünmekte olduğuna bahse girişie- bilir: — Karanlıkta belki daha kolay - lıkla konuşahiliriin. Burası çok ay- dınlık., Muzika, gürüllü ve kâla: | balıkta tamamile şaşırıyorum. Eğer ayni teklifi genç kız. yapar: — Aman burada bunaldım, bah- çeye çıkalım! derse için için şöyle söylenmektedir: — Bu akşam içimde fena bir hal var.. tahammülüm kalmadı.. belki aptal bu akşam konuşur. Biribirini tanımıyan bir erkekle Kızııın.n gözlerinin — içine tatlı tatlı bakıyordu. Gece ilıktı. Çok gü- zel, çok temiz giyinen kibar tavırlı bu erkeğin avuçları çok sıcaktı. Bu hararet organdi elbiseden geçerek Semiranın vücudüne işliyordu. Ay ışığı, iyi bir vazıt sahne elile tam bir aşk sahnesi için tertip € - | dilmiş gibi idi. Bahçedeki fidanlarda bülbüller ötüyor, gül kakusu baş döndürü - yordu. — Ya gen, dedi, sen beni seviyor musun? Nuti şimdi yerinden kalkmıştı, iri kollarile karısının ince vücudü- nü tamamile kucakladı. O, başını kâldırmış, kocasının gözlerinin içi- ne bakıyardu. Nuri: — Semira, dedi, bu gece mes'ut * değil misin? Benim yanımda ol - maktan mes'ut değil misin?.. Ben senin yar 1 Evet.. Semira, içinde tatlı ve ez- gin bir his duyuyordu. Hüayattan memnundu. Memnun da söz mü? Yaşamaktan, sonsuz bir saadet du- yuyordu!.. İnce kollarını kocasının boynuna doladı ve kalbinde yeni keşfettiği sevgisinin tatlı heyecanile bir genç kız gibi kızarırken: — Doğru söyle. sakın yalan söy- leme, Sahi biz sevişiyor muyuz.. se- vişmek bu mu? bu mu?.. Diye mırıldandı ve sonra: — Aşka her yerde tesadüf edilir, diyebilirdim. Amma izdivaçta bu- lunabileceğini hiç bir kitapta oku- mamıştım!. Diye ilâve etti. Nuri güldü - Romanlara ne bakıyorsun, de- di, şimdiye kadar hayata ben: kaç roman yazılmıştır acaba?.. Ha- yat ramana benzer mi-hiç?.. ! Suat Derviş | bir kadının arasında şu veya bu | tesadüfle teati edilen cümlelerin de | iç yüzü şunlardır: Bir trende sigarasını cebinden çı- karan bir bay, karşısındaki baya - na:; — Sigara dumanı sizi rahatsız et- mez zannederim, | Dediği zaman: | ker Rahatsız oluyorum, diyccok mezaketsizliği göstermez inşaallah! Diye düşünür. Ve bayan nezaketle: — Oh, kât'iyyen rahatsız olmam Diye cevap verdiği zaman aklından | geçirdiği şey şudur: Bu zamanın erkekleri ne de Tefrika No: 125 D kaşla süzdü: | ğını görünce gülüşmiye başladılar. snloymınm Hayat hiç romana KUDUS KIZLARI benzer mi? samzzssecasAAcCCAR Sahra birdenbire dişi bir kaplan gibi, Hato'nun üzerine atılarak : - Alçak,.! diye bağırdı.. Hamolular harbe hazırlantyorlar ve hergün ok talimi yapıyorlardı.. — İnanınız ki burada kalacağım, l dedi, yurdum beni çekti.. artık ara- nızda kalacağım ve yurdumun e- Bu sırada boğuk bir ses işitildi.. Gençler, vahşi bir hayvan geli- yor sandılar.. korku ve heyecan i- çinde başlarını arkaya çevirdiler. Ve bir ağızdan bağırdılar: — Hato geliyor.. Sahra ayakta duruyordu.. Gençler suyun kenarından kalk- tılar.. bir ağacın dibine yaslandılar. Hato homurdanarak Sahranın yanına sokuldu: — Beni neden aldattın? Hamolu gençler birdenbire şaşa- ladılar, Hato: «Beni neden aldattın?. Demekle Sahradan sadakat mi umuyordu? Sahra bu söze omüzunu silkerek cevap verdi: — Hava çök sıcak.. canım sıkildı. su almıya geklim buraya. Hato delikanlıları sert bir ba - — Bans evden çıkmıyacağını sö lemişti. Kadımlara imanılır mt Delikanlılar, hranın aldk - We Sahraya dönerek: faydi, ne duruyorsun? Dedi- ler, suyunu döldürsan a... — Size yerimi verebilir miyim? | Diyen genç adam, aklından şunu | geçirmektedir. | — Nasıl olsa Ülk tevakkuf ma - hallinde incceğim, Hiç olmazsa be- ni nazik zanneder, İşte cümlelerin hakiki manaları bunlardır... Biz insanlar bir türlü samimi olup istediğimizi söyliye - le başka baş- uğraşırız. mey'» ve derdimizi kö © torle anlatını: Kardmal Kontarino çok tehlıkelı bir adamdır A'vrupayı kana bo yamak için Papayıda kandırdı,, Gemleller gülderem sür'arile tepeden sahile doğru iniyorlardı. lardı ki.. yelkenler rüzgârla şişme- den, yıldırım gibi uçmıya başlamış- tı. VArıdın çok vakit geçmedi. Çolak Ahmet bu telâşın sebe « bini anlamıştı: Ufukta görünen bü- | yük bir düşman donanması Mikro adasına doğru ilerliyordu. İşte, Murat Reis gemilerini kur- tarmak için, Mikro atdasında yirmi | beş denizcisini feda eti bur olmuştu. — Çolak Ahmedin talli yarmış, vaktinde yotiştiler. Diye seviniyordu. O şimdi hiç bir arkadaşını kay - betmeden adanın arkasına doğru dümen kırıp yelkenleri şişirmişti. Artık düşman donanması Mikro İimanına yaklaşsa da, Türkler için bir tehlike yoktu. Rüstem kendi gemisine atlamıştı. Her kaptan kendi gemisinde bu- lunuyardu. Sinyor Ciyovani bir aralık Murat Rcise: — Kardinal Kontarino geliyor, sanırım, S l mec- Kardinal Kontarina.. Bu adam, Papanın deniz işlerine bakan mümessiliydi.. Kardinal Konterino, Akdenizde 'Türk donanmasının dolaşmasına mani olmak için bütün Avrupa dev-| Tetlerini kışkırtan ve Türkler aley- e Yazan: M. Necdet Tunçer P Onut Sarayında SAA AAA Sahra yarı hiddet, yarı tereddül- le testisini amuzundan indirdi.. 1 Suyun başına sokuldu. j Hato bu hakarete tahammül ede- — - cek kadar geniş yürekli bir erkek 1 değildi. O, bütün ömrünü dağlarda vahşi hayvanlarla boğuşmakla ge- çirmişti. Birdenbire sert adımlarla 1 ilerledi.. delikanlıların yanına yak- ! laştı.. gözlerini açarak bağırdı: — Ben onu seviyorum.. halbuki © beni kahpece aldattı. Yalan söy- ledi. Ona siz de itimad etmeyiniz! Gençlerden biri gülümsedi: — Sahra da şeni seviyor mü? — Ne bileyim ben?! Ben onu se- viyorum ya. Onun beni sevip sev- memesini arar mıyım ben? — Araman lâzim, Hato! Kadin sevmezse, erkeğin sevgisi neye ya - rat? Bu söz, boğalarla boğuşan Ha- tonun gürüurüna dokunmuştu. denbire yumruklarını sall likanlının üztrine atıldı davranınctiya kadar delikanlı, kırık küp gibi suyun içine teker- Tenivermişti. Sahra bu kavganın keo zünden başladığını görü namadı.. o da bileklerine rkadalci bir ne doğru yürüdü: — EHato! çıldırdın mı ten? O de- Hikanlırın ne saçu vardı da oru uvarladın? ğ mun gözleri dönmüştü m altında kudurmuş bir aslan gibi kükrüyordu. — Hayci, defol keltaR! beni ai < dattığın gibi, onları da aldatmak rm ana uğurlu bir kadın mdiye Halbuki sen gökten yere b gündenberi çamurlar içinde iğrene bir mahlüksun! Ve basını ağaç dihinde sinen de- likanlıya çevirdi: — (Deva kadar! — 4 den müthiş Türk düşmanı bir a « damdı. — Zaten Pap.—ı Nikola da Venedik la müşte- masinı ve k sik tavsi- 2 — Kardinal, Türk düşmenığ bir donanmıa ile buralarda do laşması hayra alümet değildir. Diyordu. > Ve "Kişk ça , » kında Murat Rcise cpeyce malü - mat vermiş ve: «Venedik hüküme- tini Türkler aleyhine kışkırtan bu adam yarın papa için çok tehlikeli olacak ve bütün Avrupayı kana bo- yayacaktır!'. Demişti. Kontarino'nun —maiyetinde bir çak İtalyan şövalyeleri vardı. — Kardinea| acaba bu adaya ne - den geliyor? Diye soran Murat Reise, Sinyor Ciyovani şu cevahı vermişti: — Ben Venedikten aytılacağım sırada papanın donanması Akde - nize çıkmıya hazırlanıyordu. Ve - nedik donanmasından beş on ge - minin de bu donunmaya iştirak e- deceği söyleniyordu. Bu kadar ka - labalık bir halde geldiğine bakilır- sa, Kardinal, Venediklileri de bir- ııx.e nır.ıldmılş olsa gerek: A(Devamı vır)

Bu sayıdan diğer sayfalar: