23 Kasım 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

23 Kasım 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

€-SONTELGCR A F— 23 İkinciteşrin 937 — |AKŞAMCILA TEsKI bir Yazan : Demişim. Bunun Üzerine herifler, yarı soyunmuş bir halde ceketii yeleğimi koluma sıkıştırıp beni dük- kândan sepetlemek istemişler, ben de: — Parası ile değil mi kazanın içinde yıkanacağım! Diye tepinmiye başlayınca dışa - rıdan bir polis gelmiş, o da benimle başa çıkamayınca : — Yaâa... Demek sen bu gece ille yıkanmak istiyorsun, Öyle ise ben seni şimdi yıkarım ! Deyip başımdan aşağı bir teneke kar suyunu boşaltınca ben tamam olmuşum. Bereket versin, gelen po- lis insaflı imiş, ya o halde beni böy- le sırsıklam çıkarıp karın ortasına sahverseydi, ben muhakkak o gece dışarıda kıkırdar, kalırdım. Ne ise yine adamcağız bir koluma, işkem- beci çırağı bir koluma girmiş, beni götürüb oradaki Kapıiçi hamamına bırakmışlar: — İşte demişler sana yıkanacak yer, doya doya yıkan! Yine herkes gülüşürken Aziz Bey- baba sordu: — Sonra sen orada doya doya yı- kanabilmiş misin bâri?, — Ne gezer, dellükler beni yakala- yınca götürüb leş gibi göbek taşı - nın üstüne atmışlar; ben de orada sabaha kadar sızmış ve sabahleyin hamama müşteriler dolunca yine dellâkler başımdan aşağı tas tas so- ğuk sular serperek uyandırmış ve beni ancak ikindiye doğru hamam - dan zor çıkarabilmişlerdi. Başka bir masadan külhanbeyi kı- liklı biri kendine sid tuhaf bir sar- hoşluk vak'ası anlatmıya yeltenir * ken arkadaşı Turhana: — Turhan, be, dedi, hani senin ço- eukken görmüş olduğun bir kaç sarhoşluk vak'ası varmış; ne ölür, bâri, sen de şunlardan birini anlat da dinliyelim! 'Turhan da bermutad biraz nazlan- dıktan sonra israrlara dayanamayıp tuttu vaktile çocukken dört nizami- ye askerinin amuzlarında zorla gö- târülürken zavallı askerciklerin ku- laklarını ısıran suların içine yuvar- lanmış ve sonra da içi bembeyaz bir un arabasına yükletilerek karakola götürülmüş olan yaman sarhoşun hikâyesini ballandıra ballandıra an- lattı ve bu hikâyeyi de herkes hay- retler, taaccübler, kahkahalar fçinde dinledi. hu, ille 'Turhanın hikâyesi bitince deminden beri, bodrumun en biçimsiz bir ye- rinde, yere bağdaş kurmuş olarak i- çi paslı teneke maşraba ile şunun bunün lütfen ve merhameten ken- disine ısmarlamakta — olduğu rakıyı içmekte ve arada bir: — Aaaah! Oooot! Diye içini çekib elile çıplak bağrı- mnı dövmekte olan saç sakal biribiri- ne karışmış bir yaşlı, bitkin, perişan herif Turhan'a sardu: — Affedersin, bey oğlum sen bu Yakayı 0 zaman böylece, aynen o mübarek gözlerinle gördün mü idi? Turhan: — Ne o, buna inanmadın mı mo- fuk, yoksa beni mantar mi alıyor Osman Cemaâl Kayadılı Al maşrabanı iç dışarda rakını.. diyerek ihtiyga / koğuyorlardı. ğ akşamcının defterinden ? İsandın? Beriki, ağzını han kapısı gibi açıb | kallavi bir: — Estafurullasah! Savurduktan sanra: a Hiç inanmaz olur muyum bey- İzadem? İnanmasına inandım velâ - kin... Ökhhö... öhhö.. öhhö.. öhh.. ö. öhkü, öhhö... Hay Allah belâ- versin... bu cenabet... öksürü- ğün... öhhhö. öhhö., öhhöööö... Garsonlardan biri herifin yanına sokularak: Haydi vire, öksürme burada boy- le pis pis;. herkesi rahatsiz yapıyor- | sin boyle, haydi, âl mastrapanı ka - lan, kas dısarıda, kaldirim ustunde ziltlen! İhtiyar, bitkin, perişan sarhoş gar- | sona çıkış — Haydi be.. dırlanıb durma bura- da? İki insan lâf ederken... ond.. gaydular (eşekler) karışmaz! Garson kızdı, herifin kolundan a- sıldı: — Gaydura senin baban ulan, hay- |di, çik dısarda! İşe Turhan müdahele etti: — Birak canım, uyma sen — ona, | görmüyor musun, o, senin baban ye- | | BUGÜNKÜ PROGRAM Saat 17 inkılâb dersleri Üniversi- teden naklen Mahmud Esad Boz - kurt tarafından, 18,30 plâkla dans musikisi, 1840 Çocuk Esirgeme Ku- rumu namına konferans, 19 çocuk- lara masal: Bayan nine tarafından, | 19,30 hava raporu, 19,35 konferans: Beyoğlu Halkevi namına İhsanArif Gökpınar (Cumhuriyetcilik), 19,55 | Borsa haberleri, 20 klâsik Türk mu- sikisi: okuyan Nuri Halil, keman Reşad, tambur Dürri, ut Sedat, ka- nün Vecihe, kemençe Kemal niyazi, ney Salâhaddin, 20,30 Ömer Rıza ta- | rafında nArabca söylev, 20,45 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat a- yarı), 21415 örkestra: 1 — Bellini: Norma, Uvertür. 2 — Zibulka: Vo. gelhandler. Valse. 3 — Meyerbeer: Rober Le diable. Fantezi. 4 — Ri - miski korsakoff: Chanson İndouc. 5 — Berlioz: Valse des Sylphes, 22,15 Ajans haberleri, 22,30 Matma- zel Rizo könseri, 22,50 son haberler |ve ertesi günün programı, 23 son, YARINKİ PROGRAM | Saat 12.30 plükla Türk musikisi, 12.50 havadis, 13.5 muhtelif plâk neş- riyatı, 14 son, İşin şaka Tarafı (5 inci soyfadan devem) mediniz. Meselâ Yusuf Osman, res- sam Ercümend, Murad Sertoğlu, Ahmed Hidayet pekâlâ olabilirdi. Abidin Daver cevab verdi: — Hiç aklımıza gelmedi ekselâns, Masmafih emir buyurulursa hepsi buradadırlar, hemen yaptıralım!. — Hayır, kalsın.. ben onlara ida « rehanenin bahçesinde ayrı bir du- ğün yaparım. Bir dakika durduktan sonra: — Gelen hediyler mu? diye sordu. Abidin Daver'in: — Davetiyelerde zatı devletlerinin imzası bulunacaktır. Cevabı üzeri- ne bir koltuğa oturdu, Oturur otur- maz da gözü Ahmed Emin'e ilişmiş- ti. Yavaş yavaş: Baisi berbadım oldu can yakıcı göz- lerin, Şarkısını söylediğini Kâzım Şina- si işitmiş.. masrafı korur Diğer taraftan Ahmed Emin de mı- İrıldanıyordu: Sarahaten acaba söylesem darılmaz . mi, Darılmak âdeti bilmem ki, çapkının naz mı? M. Sami Karayel, paltosunun ya- kasmı kaldırmış gözükmekten çekl- nerek geçti bir kenara oturdu. Eşref Şefik: — Hayırola hoca, hasta masın?. — Hiç bir şeyim yok Eşref'ciğim, Yalnız şu ringi gördüm de bütün si- nirlerim ayağa kalktı. Asabım bo - zuldu. — Desene Mülüyim'in üzerine sal- dırışı aklına geldi! —. Aman sus söyleme fena oluyorum, Eşretf.. İzbandut gibi ar- navudun altında ben ne. yapardım. Allah muhafaza buyurdu. — Be gözüm #ana da kim dedi, orta hakemiyim diye ortaya çık di- |ye.. Nizameddin Nazif uzaktan Sami Karayel'i seçmişti: — Hocam geçimiş olsun diye ba - ğırdı. Ayol sen böyle delilikler yap- mazdın ne oldu sana!.. Sami Karayel dişlerini gıcırdatı- yordu: Dinimize dahleden bâri müslüman ! olsa. Sonra yüksek sesle: — Sen deli, ben deli, dedi. Bırak da bâri şu akıllılar rahat etsin... (Devamı var) endimi müdafaa Etmek için Öldürdüm (3 inct zayfadan devam) dilerile, köpeklerile yaşamağa mec- bur olduğu hayatının acıklı safhala- rına nakletmiştir. Senelerce sahnede artistlik etmiş | 'olan bu kadın başına gelen - âkıbeti | anlatırken o kadar canh bir lisan kulanmıştır ki ondaki san'atkâr Tu- hun seneler geçtikltan sonra da hâ- | ta ölmediği anlaşılmıştır. Losi Mata tevkifhaneden çıkarıla- İstanbul Beşinci İera Dairesinden: |rak böyle bir heyetle birlikte vak'a | Bir borçtan dolayı mahcuz olup |mahaline gittiği zaman onu seven » ;paraya çevrilmesine karar verilen |ler, ona acıyanlar hemen etrafını çe- |S0 llra değerinde Fransız marka bir İvirmişler, kendisine derin bir alâka 4wadtd Piyano açık arttırma suretile İgöstermişlerdir. Losi Mata meşru 25/11/937 tarihine müsadif perşem- İolarak kendini müdafaa ettiğini söy- |be günü saat 10-12 ye kadar Beşik - İlemektedir. Eski san'atkârın adli İtaşta Serencebey yokuşunda 17 nu- İvaziyeti çok müşkül olacağı söylen- ;mırıh evin önünde satılacağından İmişse de kendisinin kefalete rapte- almak istiyenlerin mahalli mezkür- |dilerek çıkarılacağını avukatlar söy- İda gösterilen gün ve saatte hazır İlemiştir. Losi Mata'nın eski geçirdi- bulunmaları ilân olunur. — (2108) İği parlak devirleri ile şimdiki sefa- | Aşk neler Yaptırır (3 inci sayfadan devam ) lak bir deli ölmalı, Diyorlardı. Şapkacı kadın otomobile yaklaştı, Baygın kadının, kocasının eski met- resi olduğunu gördü. Dostundan ayrılmıya dayanamı » yan, ve biraz da delibozuklardan o - lan kadın, hem rakibesini, hem de kendini öldürmek istemiş ve bu ça- reyl düşünmüştü. Japon kızının aşkı Küuni Araki tahsilini Pariste yap- mış, 915 de memleketine dünmü: Güzel, zeki, hassas bir kızdı. Üniver- |site arkadaşlarından birini seviyar- İdu. Evlenmeğe sözleşmişlerdi. Mem- leketine döndükten biraz sonra, sev- |gilisinin bir Fransız kızile seviştiği- ni haber aldı. Teessürünü kimseye bolli etmedi. Bir sabah en yeni, en Büzel giymonusunu giydi, evinden |gtktı. Tokyo civarında küçük bir a» da, bu adada arasıra faaliyete geçen bir volkan vardı. Oraya gitti, tepe- ye çıktı, delikten aşağı kendini b raktı. Katil arılar! Buronya köylülerinden Jan çok €ön bir delikanlıydı. Sonsuz bir aşk- |la sevdiği kızın kendisinden yüz çe- virdiğini görünce ne yapıyor biliyor musunuz?, Çiftlikteki bir arı kovanına bası- yor sopayı... Koyan — parçelanıyor, binlerce arı dışarı fırlayor, Jan'ın etrafını sarıyorlar, Ameleler, Jan'ın çıldırdığına hükmediyorlar, yardı- mmına koşuyorlar, Fakat, dudakların- dan, yanaklarından, boğazından, el- Terinden binlerce arı tarafından 151- rılan Jani kurtarmak mümkün ölmü- yor, Yüzü, gözü şişiyor, yarım saat İsonra ölüyor. En iyisi bu değil mi? Karısının ihanetini anlıyan (Jan Piyer) odasına kapanıyor, tahanca- isını doldurub hazırlıyor, masasının |başına geçiyor, hatıra defterine şu satırları yazıyor: «ll mayış 1895... Hava güzel... Herkes karısını, çocuğunu, sevgili - sinl yanına almış, gezmeğe, eğlen - meğe, kırların altuni vüs'at ilhamı karşısında neş'eli saatler geçirmeğe koşuyor... Ben ne yapıyorum? Hiç!. Yalnızım. Karım, yuvasını, çocukla- rınt bıraktı, kaçtı. Artık her şey bit- |ti, ölüm!.. Her felâketi, he racıyı u- nutturan tılsımlı kuvvet!... Senden başka çarem kalmadı: - İlâhi ölüm! Esasen haya tnedir ki?.» Hayat nedir?.. Nedir hayat?.. Jan bu cümleyi yazarken, aklına Janası gelmişti. Onun, kendisine o |kadar acılarla verdiği, uzun yıllar İmmuhafazasına — çalıştığı bu hayata nihayet vermek doğru muydu?. Bir- den aklına Dideronun şu sözleri gel- di: — Ana hakkı büyüktür. Ona saygı |gösteriniz, onu inletmeyiinz, her hangi bir sebeble olursa olsun göz yaşı döktürmeyiniz ona Jan Piyer, tabancasını aldı, kur - şunlarını çıkardı, çekmecesinin gö- züne koydu. kadın yaptıklarına nadim ve peşi- man yuvasına, çocuklarının yanına döndü. — ——— let halini bilenlerden birisi ona bir yardım olmak üzere Parisin bir ye- rinde oturabilecek gibi döşeli, daya- h bir yer temin etmiştir. Losi kefa. lete raptedilerek çıkınca oraya gi- rezek, yalnız müuhakeme - edileceği (gün sokağa çıkacaktır. Tefrika No.: 31 66 İ İlenere Evvelâ şu ciheti tenvir etmek is- #erim : Hintliler çok mühim ve es- rarengiz bir teşkilâta sahib olmakla beraber, Kolonel (Vuts) u üldürecek kadar budala değillerdir. Altı gün- denberi fakir Drant'ın tegayyübü de gösteriyor ki, korku ve telâş için- dedirler. Bu sabah tenha bir sokak« tan geöçerken rüzgâr sür'atile yanım- dan geçen ve derhal kaybolan bir Hintli, kulağıma şu sözleri işittirdi: «Valinin şoförü. üç numâralı evin | zemin katında Mis Kros'la beraber yaşıyor l> Vali, ağzımdan çıkan bu son cüm- leyi işitince, sevinçle yerinden fır- ladı: —.Delıı mu söylüyorsun, Derpi. oğru e CASUS Bir müddet sonra yakılmak üze- re mumyalanıp mahzene terkedil - mişlerdi. | Vali omuzuma vurdu: — Tecrübesiz çocuk !.. O mumya- lardan birinin karıma aid olmadığı- ni ne biliyorsun ? — Ben Mis Kros'u tanımaz mıyım, taklacen Cüi Cengi — isei, |mek ki karım hakikaten yaşıyar, | — Hintliler birtakım tütsülerle in- öyle mi? sanların yüzlerini tanınmıyacak ha- — Kendisini teşhis edemediğim |le sokarlar ! ıHlmllnin sözüne ııih::d etmek 1â- | O mumyalardan ikincisinin de Ko- zimgelirse, Mis Kros, (Drant) m ©- |lonel Vuts'a aid olduğu tahmin edi- vinin gizli bir mahzeninde yaşıyor- |lemez mi ?.. muş ! Halbuki, ben o evin her tara- | — Ne yapalım? Tekrar 3 numaralı fını gezdim. Zemin katında iki oda |Jevi basalım mı acab?., vardır ve orada göze çarpan eski eş- | Vali başını salladı : |yalardan ve birkaç mumya sandığın- | — Eğer sana bu haberi veren Hint- Jdan başka bir şey yoktu. İli; mensub olduğu cemiyete ihanet — Bu sandıkları muayene ettin (ediyorsa, haber doğrudur. mi ?.. Eğer yalansa, sana da orada yeni — Evet.. mumyalanmış birkaç ölü |bir tuzak hazırlandı demektir. Sen vardı. de bir felâketzedesin ! Karını, gözü- — Bunların kim olduğunu öğren- İnün önünde arslanlar parçaladı. İs- din mi ? tersen bu işi bir başka memura tev- — Lüzum görmedim.. çünkü Dran- |di edeyim ? tin ailesine nid ölülerin iy- | Bu teklife red cevabı verdim | — Hayır, dedim, şimdi iraya gidi- yorum... .. YEDİNCİ GÜN En kuvvetli, €n cesur polis me - murların yanıma aldım, 3 numaralı sokağa gittim. Kapıyı çalar çalmaz açtılar, 'Tuhaf şey ! Geçen gün, Hintli bir bizmetçi, beni içeri sokmamak için neler yapmıştı. Kapıyı açan Hintli kadına sordum: — Evinizi gezmek istiyoruz ! — Ne arıyorsunuz?.. — Drantı.. Kadın içini çekti : — Ben onun kız kardeşiyim. Ve teessürle sözüne devam etti : — Dranttan haberiniz yok gali- ba?i — Hayır... — Zavallıyı ebediyen kaybettik... Kadın , kapıyı arkasına kadar açtı: — Buyurunuz Hazret ! İçeriye tamam beş kişi girdik. (Drant) 1n kız kardeşi olduğumu iddia eden grta yaşlı kadın yol gös- terdi: (Devamı var) (5 inci sayfadan devam, bir sözün doğruluğu hakkında şüp- he etmemize bir sebeb yoktu. Avu- katırız. sizin müdafaanızı benim mektublarımın bahsini müphem bı- rakmak esasına istinad ettirdi. Ben bilirsiniz ki, sizi defaatla müdafaa i- çin kalemi elime aldım, sizin ne İle ithata - edildiğinizi, ne ben, ne de zevcim biliyordu. Zaten kocam da bu mesele onun karşısında konuşul- madan evvel vefat etmiştir. Ben dostluklarıma ihanet etmem. Tkr- diyo kocamın dostu idi, Benim de dostüm olarak kalmıştır. Onun için size veririm ki eğer mahkemede avuka- tıniz kocamın bahsine temas ede « cek olursa ve yazdığım mektublar » dan. Çünkü ben size tub yazmışlım. Bahsederse Tardiyo'ya müsaade edeceği şeyi anlatacaktır. Hem de kendisi bundan dolayı hiç bir zaman yalan- Jerlıkla itham edilmiyecektir. Bundan sonra Dölarok söz almış ve heyecanlı bir sesle demiştir ki: — Tardiyo'ya karşı minnettarlığı- mı besliyordum?. Evet.. doğru yan- lış böyle bir minnettarlığım vardı. Son vukuat ise bunun yanlış oldu- ğunu gösterdi. Ben evvelco Tardi- yo'ya karşı hakiki bir dostlukla bağ- Tanmıştım. Ona yazmış olduğum mektubla hep bu muhabbeti göste- riyordum. Ben ordudan Üç şene ev- vel ayrılmıştım. Benim gibi bir a- (dam için bir başvekilin, hariciye nâ- zarının veya bir ziraat nazırının öy- le bir tesiri vardı ki tabii Tardiyo da İbenim üzerimde bu tesiri yapıyordu. |Bugün ise itiraf ederim ki böyle bir tesir kalmamıştır. Her balde Tardi- yo benden on beş yaş büyüktür. Böyle bir adama karşı muhabbet duymuş olmam tabiidir. Bu muhab- beti gene böyle ahval ve şerait icab ettirirse islimal ederim. Dölarok kendi teşkil etmiş olduğu <Ateş-salib> teşkilâtının hem Tar- diyo'ya, he mde Laval.a çok hizmet ettiğini söylemiştir. Fransanın muh- İtelif yerlerinde kendi teşkilâtı tara- |fından bunların lehine nasıl tezahü- rat yapıldığını anlatan Dölarok de- miştir ki: — Ben askerim ve ordudan ayrıl- mış olduğum halde daima askerlik tâbirlerini kullanırım. Hattâ bu sa- bah bile avukatlarımla karşılaştı - ğım zaman onlara: — Emrinize hazırım! demiştim, Ey Tardiyot, Size de böyle demiş ©- labilirim, fakat karşınızda hiç bir İzaman asker vaziyeti alarak topuk- larımı biribirine çarpmadım!. Ce « |nevreye gitmek üzere yola çıktığı- İniz akşamı hatırlarsınız. Ateş-salib | teşkilâtina mensub olanlar — geldi. İSizi tezahüratla teşyi ettiler. Orada sizin muhafızlarınız başka türlü nü- |mayiş yapmağa hazırlanıyordu. Bun- İları bilirsiniz. İşte ben 0 zamn sizi İtezahüratla teşyi edenlerle beraber- dim. | şimdiden haber - |diklerinden anlaşıldığına Gene tahsisatı mestur€ meselesi ki söz «emniyet» kelimesinden İbi İretti. O zamanki & 9i Pozodi Borga'ya şöyle dedim: —TAP diyo'nun vagonuna gidiniz. reye gittiği zaman çocuklarımızı emniyetini temin için çalışsın. Bunu Pozodi Yorga gitti, söyledi Bundan dolayı kimse kimseye KT küçük düşmüş - değildir. İki ÜÇ arkadaşım da hep bir ağızdan: — Emniyet!, Diye haykırdı. Bef buna teessüf etmem, (Bundan sonraki celsenin taftli? tı yarınki «SON TELGRAF' d8 $7 kacaktır. Muhakeme esnasında Dölarolt Tüf diyo'nun Cenevreye gidişinden BW sediyordu. Bunun iyice anlaşılııl? için şunu hatırlamak — lâzımdır 'Tardiyo — başvekilken — Con Milletler Cemiyeti toplantısına Bi İmiştir. Almanlarla munımıdl'f’ bulunmuştur. Dölarok'un bıh"“'”. <emniyet» hariçte Almanlara i’ |dahilde de sol cenah fırkalarına şı temin edilmek istenen cmaişek olsa gerek.) | Gizli silâh teıll_iıı eden fabrikat0r kim ? 5 inet sayfadan decat İ he edilmektedir. Evvelce tevkif €Ü len ilk iki kişiden başka Jeraf L |minde biri daha — tutulmuştur. |genç bir adamdır, İsticvab edj”" zaman bazı şeyler söylemiş. Söl e bu İ" yakı | riste zengin bir fabrikatör de de son derece alâkadar bulunn dır. Fakat henüz bu fabrikatör daki şüpheler kuvvetli Ü |Paris civarındaki köylerde şap:"'_ zerine bazı araştırmalar daha maktadır. e | İstintak hâkimi Diyepde tevi İdilen Anso'nun Parise :c:mh_nh; üzum görmüştür. Bunun Üsel” lartaya bir takım dedikodular f:' miş, işin çok ehemmiyetli Oi söylenmeğe başlanmıştır. —— Öğgi | Fransa dahiliye nazırı blr_ ı'ı_ tebliğ neşretmişti. Bunda sÖY' 'aT |ğine göre Diyepde tevkif edilen çek so'nun Parise getirilmesinin U',' sebebi vardır ki o da zaten AnSOT L Pariste tahkikat yapılarak bu İ Z İlâkadar olduğu Parise getiri gi Tüzum — görülmesidir. rıkı;# mahzenler, gizli silâhlar & adliyesini V€ Fransız zabilasını, çimek kârı umumiyeyi çok meşgül ti | Bakırköy İcra Memurli 936/201 dosya ile mahcuz bu kerre paraya çev verilen Beşiktaşta tramvay sinde 58 No, Hüsnütabiat lokaftlğ sında mevcut mermer m—ıır? h büfe, sandalyalar, muhtelif #i, de aynalar, duvar saati, mAS8 | op Aradan az bir zaman geçti, vefasız | leri ve peçetalar, sofra bıçaklafi tal ve kaşıklar muhtelif şekild : zü mütecaviz yemek tabaklf? Cgi yık ıımıu.bnyuıınkü#:',d altı adet bakır tencere, w“jr büyük ve küçük bakır tepsl Ş, çi tız, bir büyük yemek sobüSl, rin, mezkür Iokantada çanleca$ AŞ Tardiyo — Hayır değildiniz!, — Beraberdim, tekrar - ediyorum. Beraberdim!. — O hâlde hem vardınız, hem gö- ize görünmüyordunuz!. — Onlarla beraberdim. Hatırımda kalan şeyin doğru olduğuna eminim. O iki bin, üç bin «aleş-salib> adamı istasyonun avlusunda ve dışarısın- 'da bulunuyorlardı, Ben de sonradan bizden ayrılmış olan Şöpin'in omuz- ları üzerinde idim, Adamlarıma ba- kıyordum. Maksadımız sizi alkışla- mak değildi. Yalnız bunu bilen pek vardır. Aramızda- kantacılığa ait eşyalar 16 e ee e Jenen müza; talib olanların mahallindeki e runa müracaat etmeleri VE JÖ' dellâliye ve sairenin duğu ilân olunur. Artri'izm. Nevralji, Baş ve Dis Ağrı'arı, Baş, diş, nezle, grip, rom ve bültün — ağrılarınızı Icabında günde 3 kaşe &a Taklitlerinden sakınınız ve her yer GRİPİN isteyiniz. nayraljikAk AM at

Bu sayıdan diğer sayfalar: