27 Ocak 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

27 Ocak 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ARTERER N ARTRETNNEE YNUT TTT EREÇREAT LA NT VETAR Z ATE NT A SANLA 4—SON TELÜGRAF—27 2 inci Künun 1919 l Orta ve Şarki Avrupa Meselesi I Ukranya Bahsi Tazeleniyor Herkesi Meşgul Eden Mesele Şu! Almanya Bunu Nasıl Yapacak Bu İşte Lehistanla Mu terek Hat VeHareketTakıumelmkanVarmıi | danması yasak. Gizli olarak tedarik e- | ŞELet (0 VA Almanyaya ilhak edil mesi mevzuu bahsolan Memel çşehr inde hükümet cadderi lmanyanın Lehistanla Ma- caristanın dediklerini yap- dırtmaması üzerine ortaya çıkan rivayet şu olmuştu: Ukran- yaya doğru yürümek!. Kolaylıkla Ihtlmal verilen bu Çemberlayn'in Tarihi Şemsiyesi, Halifaks'ın Melon Şapkası Roma'da Halk Ve Çemberlayn'i Selâmlarken Umberella Diye Bağırdılar ngiliz Başvekili ile Harici- ye Nazırının seyahatini u- zun uzadıya anlatan Av - rupa gazeteleri bu münasebetle Başvekilin şemsiyesinden, Hari- ye Nazırının da şapkasından cı)kl bahsediyorlar. Lord Halifaks daima melon şap- | ka giyer. Fakat kaç tane melon | şapkası vardır?, Londralı gazeteciler belki bu- nu daha tahkik edememişlerdir. Çünkü Lord Halifaksın kaç melo- nu olduğunu yazmıyorlar. Fakat Başvekilin şemsiyesi öyle değil. Büunun etrafında uzun tahkikat yapılmış olacak ki çok şeyler an- latıyorlar, keyfiyet tatbikat ve filiyat saha- sında birçok zorluklar gösteriyor. Almanların Ukranyaya nasıl yü- Tüyocekleri düşünülürken şu müş- külât da gözönüne geliyor: Ukranyanın ancak ufak kıs- Başvekil Çemberlayn — daima fötr şapka giyer. İngiltereden Fransaya gelirken denizi geçerken| alınmış resimlerine bakıldığı za- man görülüyor: Başındaki fötr şapka geminin güvertesinde şid- detli rüzgârdan uçmasın diye Baş- vekil bir elini şapkadan ayırar yor. Yanında Lord Halifaks ise çok fütursuz, serin kanlı duru - yor. Onun başındaki melon hiç uçacak gibi değil. O kadar iyi yer- Teşmiş, Fakat Başvekilin hiç ayırma - dığı, nereye giütse beraber götür- | düğü şemsiyesine gelince; Çem- rlaynin bu şemsiyesinin husu- (Devamı 7 inci sahifede * mi Çekoslovakyada kalmış olu - yor, Büyük parça Lehistanda ve daha büyük olan kısım ise Rus- yanın elindedir. Ukranyanın is - tiklâlini ileri sürerek müstakil bir Ukranya vücude getirileceğinden bahisle harekete geçmek kolay görünmüyor. Rusya Ukranyasın- daki halkın başka yerlere kaldı- rıldığı anlaşılıyor. Rusyadan ay- rılmak yolunda bir teşebbüse geç- mek imkânlarını ortadan kaldır- mak üzere Ukranya halkı uzakla- ra götürülüyor. Ve anların yeri- ne Rusyanın başka yerlerinden nüfus getirilerek konuyor. Rusya Ukranyasında herhangi bir ayrılık hareketinin baş gös - termesine mâni olmak için bun- lar yapılırken hatfra şu sual ge- liyor: — Acaba Almanlar askeri ha- rekete geçerek işi çabucak bitir- mek istemiyecekler midir!, —— Avrupa matbuatında askeri mü- tehassısların olsun, milletlerarası politikasının cereyanlarını iyi ta- kib eden muharrirler olsun bu su- al karşısında verdikleri cevab hu- lüsa olarak şudur: Böyle askeri bir hareket kolay değildir. Karpatlar mıntakasında harekât zordur. Böyle bir hare- kete geçmek için Lehistanın elin- deki araziye girerek oradan iler- lemek lâzım gelecektir. Halbuki (Devamı 7 inci sahifede) GARİP BİR VASİYETNAME ESKİM”LULARDA HIRSIZLIK VE YALAN Meraklı Şeyler 2? MİLYON 600 BİN FRANKLIK merikanın büyük parelelerin - den birinin sabibi geçenlerde Parise gelir, büyük bir kürkel ma- Aazasına gider: — Kızıma düğün hediyesi olarak sa- mur bir kürk hediye etmek istiyorum. — Böyle bir kürk hazırlamak için İki sene uğraşmak lâzım. Bu kadar zaman bekliyebilir misiniz? — Beklerim... Flatı ne?. — İKi milyon altı yüz bin Pranki, Bir kürk müntonun imali için ikl dela 35 gün beklemek lâzım zeldi - üine hayret eden gazeteciye anlatırlar — Sövyetler samuru, kapitalizmin sembolü addediyorlar, Bunun için av- deceğiz. Bu da utun zamana muhtaç, Bundan böyle güzel 0- muzlar samur kürklü — mantolardan | mahrum kalacak demek.. Ne yazık! Geçenlerde, — Amerikada yaşlı — bir bekâr adam vefat etmiştir ve serve- H olum 10,000 doları, hemşiresinin kü- çük kızına terketmiştir. İşte vasiyol- aamesinin süreti: «Servelimi hemşiremin kızı — Eâlle terkediyorum. — Fakat u şartla: 1400 kilemetroluk bir sahada en azı üç de- fa dayyare yolculuğu yapacak.. <Hemşirecadem, işi bir kudır. Pa- kat birat çok çabuk müleesir olur, etlenir. Bu sebeble kocasını üzer, bedbaht eder. Tayyare ile seyahat e- Gerse tehlikenin me olduğunu, hayatın Kiymetini dakdir edecektir..r Kutbu şimalide, ber sahalarında her | vey yapılabilir. Yalnız hırsızlık etme- | *e yalan söylememek — gartila.. #akimolular, oe Kt şeri bütün kehahatlerin, cörirm'erin menşel ad- dederler v- hiçbir zaman affetmezler. Eskimolulara göre bırsızların ve yi lancıların ruhunda bir çeytan saklıdır. Bu şeylandan çok kerkarlar. Bu se- beble hırsızlık edeni, yalan söylüyeni derhal ve bilâmerhamet öldürürler. Orada, medeni memleketlerdeki gibi adır veya hafif bir ceza tatbik olun - maz. Bir Eskimolu, birinin — hırsızlık ettiğine veya yalan söslediğine kana- at getirdi mi gizli bir mahkemeye ha- ber verir. Bu mahkemenin Iki erkek, Aki de kadın azası vardır. Maznunun haberi olmadan elaltın- dan tahkikal yapar, kararını verir ve kararın ne gün, hangi saatle ve nerede yerine getirlleceğini tayim eder. Ve mahküm haberi olmadan cezasını rö- rür. Ansızın Boyuuna bir balta vuru- dur, öldürülür. Eskimolular, memle ketlerinin faziletini. Wfetini bu su - retle koruduklarına kanl ve bununla müftehirdirler, ARİHİ DANTELALAR Geçenlerde Londrada bazı tarihi dan- telâlar satıldı: İmparatoriçe Marl Lütze ald olan ve bir İskoçyalının elinde bu- Tanan dantelilar, Üçü de gayet güzel ve kiymetli: Valanşiyen denilen dan- telâdan bir eibinlik, bir yatak perdesi, ince dantelâdan benekli bir tül. Bun- ların hepsinin birer hikâyesi varı Perdeleri; Birinel Napolyon, Koma Kralı doğuşundan beş ay evvel ismar- damıştı. İhtilülden sonra kıymetli dan- telâlar pek azalmıştı. İmparatora, Ma- Ti Antuant için bilhassa yapılmış, ü- geri zambak dallarile süstü ve çok kıy- metli bir dantelk takdim ettiler. İm- parator bunu pek beğendi ve üzerine Amparatorluk armasını ilâve ettirdi. Mari Lülz, Düyes dö Parm olunca, dantelânın üzerindeki armayı çıkart- tı. Bilâhare Dükten ayrılıp Müsyö Bom- bel ile evlenince dantolâları bir Ame- Tikalıya satlı. Neden sonra, 191 de dantelklar Pariste leşhir olundu, zen- ııı bir İskoçyalı tarafından alındı ve rukarıda söylediğimiz Fibi Londrada ııu İmgiliz Hirasına satıldı. üzellik her şu son günlerde karşılaştığım te - sadüfler unutul « maz hatıralar bi- rakıvor. — Kendi kendime düşünü- izellik diye üç dört sene peşinde koştuğum hayal benim bil - | mediğim yerlerde imiş, hem de na- sıl?. Evet, eskiden gördüğüm — her kadını ölçüye vu- Tur vegüzel bu - lurdum, Halbuki ŞİMdi.. Ah bir bil- seniz vücudünün asıl bizden gizle - nen yerlerini gön-* | dünün sevdiği renk Ni ipeklerle saklı- yan kadın ney - mişt. Sarışın kadının bütün güzelliği, s; çında, esmerin ki siyah gözlerinde kalıvor. Halbuki ben aüzelliği şim- di başka şeylerde arıyorum. Deniz renkl: gözler mo- da olduğu zaman benim — sevdiğim kadının gözü sim- siyahtı, saçı da öyle, kömür gibi. Heygidi günler hey., Üç aört sene evveldi. Saf, kalbini elbise- sinden, zevkinden evvel göste - ren tertemiz bir kızzağız bana â- #ik olmuştu. Fakat yaşı küçük, e- İlesi fakirdi. Yalnız kısa bir macera geçirme- yi tehlikesiz buldum. Ona elimi Şürmiye cesaret edemiyordum. Nihayet bir gün düdaklarımı yyanaklarında gezdirebildim. O kadar.. Amma şimdi öyle miyim ya... gördüğüm bir sürü kadını tera- zinin ayarını bozmadan tartıyor ve öyle kararımı veriyorum. Asıl mevzuu epey geçtik. Evet. Geçen gün güzele yakın bir ka- dm gördüm. Yalnız oturmuş, ye- mek yiyordu. Olabilir ya... İsterse beş defa yemek yer keyfi mi her- kes onun, Hani Nasrettin Hocanın masalı gibi... Fuat kendi kendine anlattığı bu macerayı belki akşama kudar tekrarlıyacaktı. Bilhassa yeni sev- gilisinden bahsederkea hararet - leniyordu. Nihayet kapının açıl - masile hikâyesinin bitmesi bir oldu. Fakat onun elinden yakamı kurtarmam güç oldu. Ayni za - manda içime de şüphe girdi. Aca- ba Fuadın âşik olduğu kadın kim- di. Yanlışlık olur diye korktum.. Çünkü onun anlattığı kadın be- nim karıma çok benziyordu. Bir türlü akıl erdiremediğim bu mu- ammayı çözmek için Fyattan ay- rildim. x Gece yarısı çoktan geçmişti. Bir pastanode oturmiya meobur kal dim. Bir köşeye sıkışmış kahvemi ie çiyordum. Bir iki masa ötede bir kadin üç erkek oturuyorlardı, â- rasıra kulak verdiğim kanuşma « larından birşey anlıyamıyordum. Çünkü birkaç lisanın karıştığı bir dille konuşuyorlardı. Birisi: — Kulaklanu tickanes Süuera? diyor, öteki fransızca cevab veri» Yor, üçüncüsü atıliyor: — Bu gece güzel geçti. diye türk- çe bir cümle savuruyordu. Kadının uzunca bir kahkahası kendisine farlaca dikkat etmeme vesile oldu. Sarıya boyanmış saç- lar, pembe bir ten, gözlerinin ren- gi saçlarile dudaklarının boyası arasında seçilemiyor. Fakat güzel kadın diyebiliriz. Üç erkekten biri ortaya yakım boyu ve kumrallığı ile iri dişlerini örtemiyen dudaklarının düzgün- Tüğü sayesinde göze çarpan bir a- dam haline girebilmiş. İkinci erkek sıska vücudünün üzerine hesapsız oturtulan başı ile bambaşka bir mahlük manza- rası gösteriyor. Ya üçüncüsü?. Somurtgan, sarı ile kırmızı arası yüzünü görenler Güneyin elini avuçlarının içine aldı, korkulu, üzüntülü, tereddütlü bir İçten coşuşla avuç için- deki bu minik, sıcak, yumuşak elleri sıktı sıktı: - Doğru Güney, biribirimize çok alışmış, çok ısınmıştık!, Dedi. Güneyin gözlerinde de birden bir pa-” rıltı yandı: — Hakikat mi doktor. Siz de mi böyle düşü- nüyorsunuz? ©, her vakitki ağır yapılı, tane tane konuşan, söyleyişinde yüksek bir bilginlik otaritesine di, duruşunda bu otoriteye güven veren ak saçlı dok- torun yüzünde gülümsiyen bir değişiklik oldu: — Gerçek öyle... Dedi ve., karşılıklı iki bakış biribirine bağ- landı. Bu bağlanış ta biribirlerinin kalbini ve bü. tün iç duygularını birden okumak istiyen büyülü bir bakışın anlamı vardı. Bu karşılıklı bakışlar çözülünce Güneyin yü- züne güneşin doğuşundan rengini alan bir kızıllık dağıldı ve. ilk sözü: — Sizi kendimle çok oyalamıyayım doktor, Hastalarınız var, Bir başka gün yine gelirim. Şim- dilik esenle kalın.. Oldu. Doktor kıvrak, yumuşak, tatlı, değişik üi uaneelelümcin <a cakesi YOSMA bir sesle: — Yoo.. hayır.. hastalar beklemez. Diye karışık kelimelerle başlıyan bir cümle yaptı ve devam etti: — Bize şimdi bir reçete yazayım. Onu yaptı- rırsınız, Belki ağrılarınızın dinmesine yardım ede- cektir, — Peki doktar!. Doktor üç dört dakika sonra reçeteyi yazdı, verdi: — Günde üç tablet!. — Yemeklerde mi? — BSabah, öğle, akşam. Yemeklerden birer sa- At sonra... — Hemen yaptırayım... — İyi edersiniz.. — Oruvar doktor.. — Oruvar Güneyl. —— VO 56 gaa YözaAN: ETEM İZZET BENİCE O zz Güney odadan çıktıktan sonra doktor bir sa- niye yalnız kaldı, dilirin altından kopan kelimeler kendi kendilerine zihninden ve gözlerinin önün- den kayıp geçiyorlardı. — Ne cana yakın kız. No diri bakışları var!. Nesi var anlıyamıyorum? Niçin basta?, Bu baş ağrıları nereden geliyor?. Ona karşı bir yakınlık, bir bağlılık duymıya başladım. Kendisini çok çabuk sevdiriyor. Va. bütün bu kelime, tablo, duygu deyimleri doktorun yüreğinde yerleşen bir sızıyı da besli yordu! DOKTOR KİTAB OKUYOR Bir geceydi. Doktor Fazıl yatak odasında dolaştı, dolaştı: — Uyumak yok. Dedi. Kafasının içi dopdolu idi. Yatağının ke- narındadaki etajerden bir kitap çekti: — Akciğer vereminde operasyon.. Bu adı kendisi de tekrarladı. Şezlonga uzan« dı. Okumiya haşladı. Yarım saatten çok okudu. Sonra bir bıkkınlık geldi: — Rahat değilim. Düzgün okuyamıyorum. Diye sgöylendi, daldı. Gözünün önüne yurda yeni yatan hastalar geldi. Zaten kafasını en çok yoran, gözlerinin önünde geçit yapan hep yurda yeni getirilen veremli bir genç kızdı. Bu genç-kızın Röntgen filmi, sağ ciğetdeki yara gözünün önün- den gitmiyordu. Kitapta da © bölümü okuyordu. Sonra biraz daha daldı. Bu dalgınlık onun bakışlarında, kendi ken - dini çeviren sesli, sözlü bir film yaratıyordu. Nasıl doktor oldu?. İlk başarıkları?, Ne vakit tanındı?. Nasıl para kazanmağa başladı?. Yurdu niçin kurdu?. Yurddaki hastalar.. Yazan: MURAT KAYAHI damaklarını kaldırmazsalar talanırlar sanırım. İçimden bu güzel kadını Üç erkek arasında nasıl oti ğunu, onların uluorta konuşi rına hasıl tahammül ettiği tırm. Ben bunlari muhakeme karar vermiye kalkışmadım! kü bu muammayı çözmek leme bedeldi. Sabaha pek az kalmıştı. kadın yavaş yavaş esnemi,; bırsızlıkla kapıyt bakmıya ladı. Aralarında yine bir başlamşıtı ki Fuat iki tarafı pa vüra vura içeri girdi. Fuadin ilk adımı muha' durdurdu. Bütün gözler on zerine çevrilmişti. (Devami T inci sahife Progra Ankara Radyo BUGÜN 1830 Prağram, 1835 Müzik varyete - PL 1945 Türk müziği (karışık Okuyan: Tahsin Karakuş. Ca| Hakkı Derman, Hasan Gür, Eş ri. Hamdi Tokay, Basri Üller. 1935 Konuşma. 190 Türk müziğl. 1— Salih Efendi - Şehnaz &— Şair Nasım - Şehnaz Didem yürüne nazır. muküt borsası (flat), 2223 Müzik (Cazband - Pi). 2340 Müzik (melediler). 1939, Ay 1; Gün 27, Kasım ? 27 İkincikânun CUMA BAYRAM NAMAZİ s. D. T SI

Bu sayıdan diğer sayfalar: