27 Ocak 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

27 Ocak 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika Numarası : 17 Bahriahmerden Lütfi kaptan kamaradan fır « ladı.. Koşa koşa güşerteyi geçti. Kumanda köprüsüne fırladı. E « Tinde tabanca ile Ethem kaptanın başına dikilmiş duran kayma - Saim Beyi görünce kotku ve hayretle durdu. Kekeledi: — Beni istemişsiniz beyefsndi! — Evet. Amma artık lüzum kalmadı! — Neden efendim! — Geminin sevk ve idaresini si- 2e verecektim. Bu hain herif se- fineyi durdurmak, Ruslara tes'ım ttmek istiyordu. Amma artık lü » #um kalmadı. Ethem kaptan söze kacışlı: — Direk kırılmadan ben başı- Muza geleceği biliyordum be, fendi! Neden hain olayım. Karşı- Tuzdaki harb gemisi şaka değil! ğ 'l:!l[i kaptan kendi yaptığını an- latta: — Telsiz kamarasına koşmuş - Tum. Boğaza, Yavuza bir telgraf $ektiriyordum. Telin — yarısında Muhabere kesildi.. Direk kırılmış. — Ne kadar yazdırdınız? — Felâketi haber verdim. Ye- Fimizi yazdırırken muhabere in- Kttaa uğradı.. , — Zararı yok bu kadarı da kâfi| #imdi ne yapacağız? Kaymakam Saim Bey eski şid- detini kaybetmişti. Tabancasını tebine soktu, Etem kaptana mü- Süade etti: — Dediğini yap bakalım.. Ge - Miyi durdur. Ne olacak? Bahriahmer staper etti.. Kağul, fiç gemiyi de baştan (T) ateşine Alacakşekilde, geniş bir kavis ü- Ztrinde volta yapıyor, transpot - in staper ötmesini bekliyordu. 'ahriahmer yol — kesince diğer *Yansporlar da staper ettiler. Kağu-| İŞüret cundasında yunl İşaretler Torna edildi: — Silâhlarınızı susturun! Direk kırılmasile baş gösteren Yecan topun ateşini kestirmişti. Kağul yavaş yavaş transporlara Yaklaştı. Evvelâ Bahriahmere a- Tda etti. Amiral Kolçak kuman- a köprüsünden vaziyeti görüyor, İdare ediyordu. Bu müfreze Rus Silâhendazı Bahriahmere geçti - Kaymakam Saim Beyi selâm- ar. Müfreze kumandanı mü- Vladimir Miçikof Amiralin — “mrini tebliğ etti: — Yarbayım.. Çar haşmetlü İ- Ci Nikola hazretlerinin esiri mivllnı:. Lütfen kruvazöre ge- hıYueıy Salm itiraz etmedi. Ta- Ncasını Rus bahriye zabitine u- şnı. Sonra, başları eğik bekli- ©N mürettebat ve erlere kısa bir Tutuk verdi: — Arkısdaşlarım! Âçık denizde bir harb gemisi * karşılaştık. Rus donanmasına z koyacak halde değiliz. Va- Enizi yaptınız! Sizi memleket Kay SA tobrik ederim. Mükadde- bizi esir düşmek felâketine Biç at Boş yere ölmek, yersiz alay Ş uğruna can vermek hem l kârı sayılmaz, hem-de mem- apçete fenalıktır. Talimize boyan :"—m.. Teslim olacağız! Silâhla. “Z1 güverleye bırakınız! 'eferlerin gözleri yaşardı... İs- ai iye istemiye tüfeklerinden ay- %ı'rm arslanları talilerine gü- Silar, 'ek âmirlerinin dediğini yap- a“n;'l:ıs!ekıeı güverteye yığıldı. İter birer muayene edile- Ş* Kagola geçirildiler. Rus kru. Mzörünün güvertesinde muha - Altına alındılar. Tn lem ve Mithatpaşa da sıra lle bo- şaltıldı. Gemilere Kagoldan birer zabit konuldu. Esirler Amiral Kol- çak tarafından teftiş edildikten sonra geminin alt katına indirildi- ler. Kagol bu muvattakiyetten do- ğan horra sadaları arasında pe- şine taktığı üç transporla bera - ber Sivaslopol yolunu tuttu. Bahrizhmerden çekilen telsiz donanmada telâşa sebebiyet ver- mişti. Yaver Enver Bey, yarım- yamalak telgrafı kumandana teb- liğ edince Soşon küplere bindi, Stim üzerinde bulunan Yavuza hareket emrini verdi; Peykişev - Bahriahmerden sonra Bezmiâ- I (4 üncü sahifeden devam) Lehistan kendi topraklarına ya- bancıların girerek başka tarafa doğru askeri harekette bulunma- sına razı olur mu. Buna razi ol- mak Lehistan için birçok tehlike ihtimalleri hatıra getirdiğine gö- re Lehliler buna razı olmıyacak- “lardır. Lehistanın razı olup olma- dığına bakmıyarak yürümek ise büsbütün zordur. Alman erkânı- harbiyesi öyle uzun uzadıya dü- şünmeden böyle birşeye karar vermiyoceği gibi karar vereceğe de hiç benzemiyor. Acaba Lehistan ile Almanya an- laşarak Ukranyada müşterek bir idare tesis edemezler mi?, Fakat Lehistan nasıl olur da Ukranyanın kendi elindeki kısmı- mı bu süretle olsun ayırmağa mü- vafakat eder?. Bu ihtimal de uzak görünüyor. Almanyanın Ukranya için her hangi kat'i bir harekette bulun- mak hususunda çok düşündüğü anlaşılıyor. Fakat 939 senesi Almanya için yeni bir faaliyet senesi olmadan Mi geçecek?. Daha senenin lik ayı bile geçmedi. Gelecek on bir ay içinde kimbilir ne gibi vekayi ve hâdisat var. İstikbali keşfetmek için büyük bir iddiada bulunmağa lüzum ol- madan şunu söylemek kabil gö- | Tünüyor: Almanya için bundan sonra ar- tık memleketler alarak büyümek gayesi O kadar kendini göstermi- yor. Çünkü en belli başlı surette Alman bulunan yerler 938 de Al- manyaya geçti. Şimdiden sonra Almanya için gaye daha ziyade etrafında nüfuz mıntakaları tesis etmek suretile yayılmak, istediği gibi buğday, petrol sahibi ol 4 maktır. Buğdaya malik olan Macaris - tanın, Petrola sahib olan Roman- yyanın bundan sonra Almanya ile münasebetleri ne şekil alacağı bahsi ayrıdır. Yalnız Londralı Deyli Ekapres gazelesinin — orta Avrupada dolaşarak gördüklerini, öğrendiklerini yazan muhabizi - nin çıkardığı bir netlce var ki onu burada kaydetmek lâzım geliyor: Rusyanın elindeki Ukranya ü- zerire Almanyanın askeri bir ha- rekette bulunması ve saire mev - zuu bahis değildir. Fakat Lehis- tanın cenubunda 7,500,000, Ro - manyanın idaresinde de 600,000 Ukranyalı vardır. İşte bütün bunları toplıyarak Çekilen Telsiz Donanmada Telâşe Sebebiyet Vermişti Yaver Telgrafı Tebliğ Edince Amiral Şoson Köplere Bindi!.. Ukranya Bahsi Tazeleniyor ——— TIYATROLAR Yazan: Rahmi YAĞIZ ket, Yarhisar, Basra ve Taşozu be- Taber alarak hışım gibi boğazdan farladı, Karadenize açıldı. Amiral, kendi kamarasında, - linde telgraf düşünüyor, Yavuz, yeleleri kabarmış bir arslan hey- betile Karadenizin engin bağrım- da uskurlarını döverken yapa - caklarını tasarlıyordu.. Telgraf, gemilerin Amizalin tahmini hilâ- fına Rus donanması eline düştü- ğünü bildiriyor, Yavuz kanal hat- tı üzerinde uçarken Soşan da ne- rede Rus donanmasile karşılan - dıklarını bulmağa, çıkarmağa uğ- raşıyordu. (Devamı var) smüstakil» bir Ukranya vücude getirmek düşünülüyor. Ukranya bahsi bundan — yirmi gene evvelki zamanı unutmamış olanlar için hatırdan çıkmıyan bü- yük moselelerdendir. Umumi! har- bin son senesinde Almanlar Uk- ramyada müstakil bir devlet kur- mak istediler, Fakat 918 sonbaha- rında Almanya mağlüb olduğu gi- bi Ukranyadan da Almanyanin a- Tâkası kesilmiş oldu. O zaman Uk- ranyada devlet relsi ölarak biri de vardı. Ukranyanın garb tarafı galibler tarafından Romanyaya, Lehistana verildi. Bu arazi daha evvel Avusturya - Macaristan im- paratorluğunun elinde idi. Fakat | o imparatorluk da mağlüb olarak | dağılınca toprakları taksim edil- | miş oldu. Ukranya meselesi U - müumi harbde 917 de çıkmış, son- ra kapanmıştı. İşte şimdi yine ta- zelenmiş oluyor. Tepebaşında Şehir Tiyatrosu DRAM KISMİ Buakşam 2030 da (HAYDUTLAR) 5 P. İstiklâl caddesinde KOMEDİ KISMI Bu akşam saat 20,30 da (OĞLUMUZ) 4P. * Ertuğrul Seadi Tek TIYATROSU Taksimde (Bu g>-e) AKTÖR KiN Beynelmile! meşhur eser Yakında (İNSAN MABUT) * TURAN Tiyatrosu Bu akşam Cemal Sahir, İsmail Düm - büllü — birlikte | (Tavşan Palas) büyük komedi Yeni varyete numarsları şante, düet * Halk epereti Bu akşam Saat 9 da (Modern kızlar) Şeker Sarfiyatı Gittikçe Artıyor (5 inci sahifeden devam; kutu şekerler yaptırırlar, hediye götürürlerdi. Şimdi, yine büyle yapanlar bilmem varmı? Şeker istihlâkinin umumiyetle artmasına rağmen, şekercilerin yaptıkları bu cins yeme şekerle - rinin azalması nedendir?. Bunun sebebi çok.. Şeker istih- lâki artıyor.. Bu şekeri muhtelif şekillerde yine biz yiyoruz. Fakat şekerciden süslü kutular — içinde şeker alarak değil. Evimizde tatlı. yapıyoruz. Mahallebi yapıyoruz. Pasta yiyoruz ve saire.. Kendilerile görüştüğüm, emek- dar ve tocrübeli şekerciler, bakın neler söylüyorlar: — Eskidenberi, bizim bildiğimiz | yeme şekerleri şümdi o kadar rağ- bette değil. Süslü, renkli kâğıd- lara sarılı türlü karemelâlar, ge- kerlemeler çıktı.. Çikolatalı şe - ketler çıktı.. Pastaların envar çık-) tı.. En büyük şekerci dükkânla - rında bile bu alafranga işleri daha fazla olarak görmüyor musunuz?.. Pastaneler İstanbulda gittikçe ço- ğalıyor.. Halk, pasta, şekerli çörek, bisküvi gibi bir takım maddelere | daha çok rağbet ediyor. Evvelce öyle şeker - siparişleri | alınırdı ki, şekereiler, günlerce | şeker dökerlerdi. Şimdi, bizim es- ki bildiğimiz şeker nevileri rağ- betten düştü.. Bu şekiller galiba, gok alaturka — addediliyor. Hele bayram arifelerinde eski konak- lara öyle şekerler yapılırdı ki, bunları arabalar taşırdı. İstanbulda pastacı dükkânla - rından başka, mahalletici dükkân-) ları da çok arttı. Halk buralara devam ediyor. Şekerci dükkânına Birip meselâ iki yüz elli gram şe- ker alsanız veya lokum — alsanız da, ayakta, şöyle ağrınıza atıştır- sanız, bu, ayıb sayılır, Holivud, İşte Kendini Beğenenler Şehri (5 inci sahifeden devarı) veya gümüş lüme suvare robları- ma, spör elbiselerini seçmekte, mü- tenasib vücudüne yakıştırmakta öyle bir mehareti yardır ki... Hu-, susile boynunda gerdanlıklar, ku- laklarındaki küpeler, parmakla - rındaki yüzükler, bileklerindeki bilezikler öyle bir müstesna zevk ile seçilmiştir ki bunu hiç bir ka- dın beceremez, taklid — edemez, Etse de yakıştıramaz. Con Gravfor'un — dudaklarını, kaşlarını ve kirpiklerini boyama-| sında bile kendine mahsus bir baş-i kalık. bir güzellik vardır. Esmer rengi, kaşlarının biçimi, mevzun bacakları dünyanın dört köşesin- de birçok mukallidler bulur. Con Gravfor, bunları — işitince hayretten kendini alamaz. Çün - kü o; bunları, başkaları taklid et- sin diye değil, kendini göstermek, mevkiüni muhafaza etmek, yük - seltmek için yapar. — Bunlardan bahsolunduğu zaman hafifçe gü- ler ve: — Beni yalnız - tuvaletlerimin gözelliği için taklid — ediyorlarsa bunun şerefi bana değil, terzim Adriyene alddir. Çünkü, bunları yapan 0... Benim rolü, prova esna| kında şurası şöyle, burası - böyle yapılsa nasıl olur, demekten iba- rettir. Der. Fakat herkes, tevazu gös- terdiğini bilir. Yine herkes bilir ki kısa çorablar, alçak ökçeler moda- ismı çıkaran, saçları kısa kesmeyi, kaşları inceltmeyi tavsiye eden Adriyen değildir. Robların kumaşını, — biçimini, garnitürlerini de bizzat kendisi se- çer; modellerini de kendisi çizer. Terzinin, bunları aynen yapabil- mek ve beğendirmek için nekadar| uğraştığını. zahmet çektiğini, ter döktüğünü bir düşünün... Terzi Adriyene surarsanız şu cevabı verir: — Gravfor ekzentrik değil, fa - Yazan: M. Yesari Cumartesi pazar matine 16 da Kat tuvaletlerine çok meraklı bir kadındır. Kendisini memnun ğ e LAİ —H C_enwı;lyvmlınndınmn,m. S DÜ A e l AÇAY Eski bildiğimiz klâsik şekerci dükkânında oturacak yer yoktur ki.. Mutlaka, kutu ile alıp evinize götürmelisiniz.. Galiba, bu gidişle, eski şekerci dükkânları, işi değiş- tirecekler yarı pastacı, yarı şe - kerel, yarı tatlıcı bir bale gele - cekler. Dükkânları büyültmek, genişletmek, masalar, sandalya - lar koymak mecburiyetinde kala- caklar.. Ancak, bu suretle müşteri celbedebilecekler.. Eskiden, ço - cuklar için horaz şekeri yapardık. Şimdi horoz şekerini beğenen kaç çocuk gösterebilirsiniz?. Pastacı, şekerlemeci, çikolatac. dükkün - larında istediklerinden âlâ, oyun- cak biçiminde neler görmüyorlar.. Çikola fabrikaları öyle cazib şe - | killerde çikolatalar yapıyorlar ki,| çocuk bunları daha çok istiyor ve seviyor. Sanra, içinden niyet, ar- tist kartı çıkan şekerlemelere, çi- kolatalara ne dersiniz?. Hep bun- lar, bizim eski kazan şekerelliğini rağbetten düşürdü.. Evvelce, şeker ayni zamanda bir| eğlence vasıtası, bir evde, bir moc- Tiste sohbetin tadı idi. Şimdi. başka| eğlenceler var.. Eski, uzun aile sohbetleri de artık yok.. Bugünkü galonlarda misafise ikör ikram | ederken, yanında akide şekeri, lo- kum, elvan şekeri de tutabilir mi- siniz?. Herşey gibi, şekerin moda-| sı da değişti.. Zevkler değişti.. Ağzımızın tadı şekerler gelir.. | 'Tatlı ye, tatlı söyle, derler.. Şimdi,| ağız tatlendıracak çok şey var.. Eski nişan sepetleri içindeki yal - | dızlı, atlas kutuların sakladığı şe- kerleri, şimdi hangi nişanlılar ha- tarlıyor?. Öyle nişan şekerleri ya- pardık ki, gecelerce işçilerimiz göz nuru dökerdi.. Şimdi, nişanlanan- lar, sepet göndermiyor ki, içine şeker de koymağı unutmasın... İşte bizde, şekerin geçirdiği saf-| halar.. bilmek zordur. Ufak bir pot, bir kusur gördü mü sinirlenir; itiraz) etmemek, söküp yeni baştan yap- mak lâzımdır. O zaman da çocuk Bibi sevinir. Yeni bi: filimde gi- yeceği robların modellerini ken - disi çizer. Sonra beni çağırır. Bun- ları birer birer, en ince teferrüa - tına varıncıya kadar günlerce, ba- zan haftalarca tetkik ederiz. Öyle şeyler bulur çıkarır ki hayret et- memek kabil değikdir. Ben bile şaşırır, kalırım. Bu (İhamı nere - den alıyor?.. İşte taklid olunma - sının, ona benzemek istenilmesi - nin sırrı budur... Cot Gravforun yerinde bir baş- kası olsa belki bundan sinirlenir. k’:ıklııı;ı:'r hiç aldırmaz, Fena mu - idlerini gördükçe güler, ş Te gÜzüA, DK Yalnız bir kere, takdirkârları - nın,(yağmur) filminde, Sadi Tom- gon rolündeki makyajını taklid et- tiklerini görünce sinirlenmekten — Sadi Tomson — mahvolmuş, | bitmiş bir zevk kadını idi. Saçla. —son ı;gığı— 1 inci Künun 1909 — Çemberlayn'in Tarihi Şemsiyesi, Halifaks'ın Melon Şapkası (4 üncü sahifeden devam' | siyetleri gazetecilerin — gözünden | kaçmamıştır. Romaya gittiği za- ı man yollarda biriken halk İngiliz devlet adamlarını alkışlarken: — ÜUmbrella, Umbrella!, 'Yani: — Şemsiye, Şomsiye.. di- ye bağırmışlardır. Çünkü İngiliz Başvekilinin şem- siyesi tarihi oluyor. Eylülde İngi- liz Başvekili Münihe giderken de bu şemsiyeyi elinde beraber gö- türmüştü. Bu sefer İtalyaya gi - derken de şemsiyesi elinde Ydi, Fakat — Avrupalı mühabirlerin verdiği tafsilâttan anlaşılan hoş bir clhet de şadür: Ayın 13 üncü günü Romada hava o kadar güzel- miş ki gökyüzünde bir parça bile bulut görülmezken muhteşem oto- mobillerde Papayı ziyarete gide- ceği sırada da İngiliz Başvekili yine şemsiyesini almayı ihmal et- memiştir. Fakat Münihe giderken aldığı şemsiye ile Romaya giderken gö- türdüğü şemsiye ayni midir?. Evet... Hiç değişmiyen bir şem- siye. Bunun fiatı 57 şilin tutuyor- muş. Londrada hangi mağazadan alındığı da biliniyormuş. Öyle ki © mağazada tam 20 İngiliz lirasın- dan satılan şemsiyeler de vadır. Kral hanedânına mensub Prens- ler, Pronsesler şemsiyelerini © mağuzaya sipariş ederlermiş. Fa- kat Çemberlayn de mağazaya uğ- (5 inci sahifeden devam) Zabita gemideki arkadaşlarını birer birer sorguya çekmiş ,bütün bunlar — Viktor çok iyi bir arkadaştı. Demekten başka zabıtayı tenvir. edecek bir söz söylememişler. Müddelumumi, sandığı otele ge- tinan adamın doldurduğu otel fi- Şini teksir etmiş, gerek Parisde, gerek büyük limanlasda bulunan bütün ötellere göndermiş; polis müdiriyeti evrak odası şefine de bunu, otellerden gelen diğer fiş - lerie karşılaştırması emrini ver- miştir. — Kaybolan Kızlar (3 inci sahifeden devum) te idi. Bunlar çok iyi hatırımda - dur. Bir telgrafta şöyle diyordu: «— Siz daha iyi bir hayata lâ- yıksınız. Vâdinizi tutunuz.» Diğer bir telgrafta da: «Rahat- sız olduğunuzu öğrenince çok ü- züldüm. Para lâzım ise hemen bil- diriniz. Olgayı tekrar yanıntza a- hınız. Size hizmet etsin.» gibi şey- ler söylenmekte idi. Olga haki - katen Mis Briton ile beraber bu- lunmuş ise de kızın kocaya gide- ceği kararlaşınca Olga da ayrıl - maştır. Olganın annesi de evvelce Hindli milyonerden şöyle bir tel- graf almıştı: «Olgayı Mis Vilso- nun yanına gönderiniz. Lâzim ge- len ücreti ben göndereceğim.» Bu- rımı adi barlarda do.aşan kadın- lar gibi yaptım. Yüzümü de faz- laca boyadım. Bunun stüdyo hari-| dinde, bilhassa yüksek hayatta ay-| nen taklid edileceğini hatıra bile getirmedim. Demiştir. Fakat bunu, kusurla- Tni da aynen kabul edecek dere- cede kendisini meftun — olanlara nasıl anlatmalı?.. HAREKET MECMUASI Bir şubatta Hareket adında ay- lik bir fikir - san'at mecmuası çık: mıya başlıyor. Aradığını bulmak kendisini tatmin edecek hakikat olan «Fikir» e kavuşmak için neş- riyatı tehalükle okuyan münev - verlerimize «Hareket» i almaları- Di tavsiye ederiz. FAYDALI BİR ESER İstanbul —öğretmenleri — Yardım rada Mis Vilson dediği Britondan başkası değildi. Hindli milyoner lüzum gördükçe bu kıza böyle başka bir isim de vermekte idi. Olganın annesi kızının şimdi kaybolması dolayısile verdiği ifa- dede diyor ki: | — Kızım Olga Mis Britondan ayrılmak istemezdi. Kızımdan bir mektub aldım. Yeni bir seyahate çıkmak icab ettiğini yazmakta idi, Kızınım nereye gittiğini ve ne ol- duğunu çok merak ediyorum. Bu tafsilâtı veren Londra ga- zetelerinin bir gün sonraki gelen nüshalarında verilen malümata göre her iki kızın nerede olduk- ları meydana çıkmıştır: — Hindli müyonerin köşkünde!. — Mesele Bombaydaki milyonere telgrafla bildirilmiştir. mmmnmm K 'Yılmıştır. kültür dersleri adlı bir eser — çıka- radığı zaman bu her biri yirmi İns Eiliz lirası olan şermsiyeleri camö- kânda gözden geçirir, nihayet yi- ne bir şemsiyeye uzanarak yüs — zünün değiştirilmesini söylemiş. — Elindeki şemsiyenin yüzü ipek « — miş. Şimdiye kadar bir Iki kere değiştirilmiş. Fakat sap ve sair kısımları olduğu gibi duruyormuş. Sap da Hindiçini kamışından ya- — pilmiş. Ancak Çemberlaynin şeme — siyesini kılıfından çıkmış da, &- çık bir balde telde taşınırken gö- ren yoktur! Bu şemsiye daima sarılıdır. Datma kılıfının içinde « — dir. Eğer yağmur yağarsa o zamar büsbütün açılıyor. Fakat yağmur — yağmadığı zaman ve Başvekilin bir yere yaya giderken elinde bu- lunduğu vakit dağınık bir halı açık olduğu hiç görülmemiştir. — Londralı gazetecilerin tabkika- tına göre dağınık bir halde Baş- — vekilin daha iki şemsiyesi vardır. Fakat bunlar evden dışarı çık « mazmış. Meğer ki hava yağmurlu ve şemsiyesini açmak lâzım ge- leceğini hesab etmiş olsun!. O zaman büyük şemsiyelerden bi- — rini alırmış. Lâkin hemen her va- kit elinde görülen şemsiye meş- hur olan ve ö7 şiline alınan şem- — siye, Münihe ve Romaya götür- — düğü şemsiyedir. © Görülüyor ki Çemberlaynin şemsiyesi «tarihi» oluyor!. 4 13 Numaralı Odamnî Esrarı Çözüldü Aradan az bir zamatı geçtikten sonra evrakı odası şefi müddelu- mumiye telefon ediyor: ğ — Allo! Allo!,. Fişlerden biri » — nin üzerindeki yazı, katilin yazı < — sının aymıdır. İsmi dc Pişon'dur.. Parmak izi dairesinde yapılan — tetkikatta Pişonun, — müthiş bir serseri olduğu anlaşılıyor. Ve Bore — doda bir otelde yakalanarak sor- guya çekiliyor. K Pişon, Viktor Jügeyi —tasarruf sandığında bulunan parasına ta- maan öldürdüğünü, sandığa ko - yup ötele biraktığını itiraf et miştir, Â ü HİKÂYE : En Güzel Kad (4 üncü sahifeden devam) Zayıf adamın rengi sararır gib oldu. Fuat birdenbire 0 masaya hü- — cum etti ve zayıf adamla kapış - — tılar. Kavga büyüyebilirdi. Fakat araya girdiler. Ben Fuadı, onla da zayıf adamı bir köşeye oturt- tuk. £ Kavganın o sarı saçlı kadın yü zünden çıktığı anlaşılmıştı. Sa - — rışın kadın hiç istifini bozmadan iki adamı süzüyordu. Fuat sarı kadına baktı, baktı ve sonra: — Ne güzel kadın monşer... B masil bir prenses gibi... Cidden kadının 01 birşey olmamış gibi bir hal amma bu vaziyeti ve maceraları ile prensese mi benziyordu, yok- sa?. 4 Ben bunu «yoksa?» diye kabul ettim. Bilmem kababatli miyim?. SİNEMALAR | İPEK — Şeyhin aşkı SARAY — Şeyhin aşkı MELEK — Şikago yanıyor SÜMER — Talih yıldızı ALKAZAR — Kutuh ASRİ — Yakan Buseler - H dut kahvesi 'TAKSİM — Saray Bostu faci SAKARYA — Tatlı günah, gü- nahkâr kızlar AZAK — Bülbül yeceleri, lih yıldıı Ş FERAH — Bülbül geceleri, Yılmaz tayyareci “AYSU — Ates böceği *

Bu sayıdan diğer sayfalar: