20 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

20 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

."—Soıvııı-— 939 da Neler Olacak? Berlin - Roma Mihveri İlk Hamleye Nereden Başlayacak ? — Aralarında İhilâf Var : Almanya Evvela Şark Meselesinin Hallini, İtalya Akdeniz İşlerinin Hallini İstiyor Fakat İlkbaharda Mutlaka Bir Şeyler Olacak İngiliz Erkâmıharbiye reisi General Viscont Gort er sene bahar ayları için po- litika âleminde türlü tahmin- ler yürütenler olduğu gibi korkungı kehanetlerde bulunanlar da az değildir. Artık İspanya 'da- bili harbi duracak, o taraf yatı şacaktır, diyorlar. Itkat Almanya ne yapacak?, — Bünün için Avrupa matbuatıniın — gütunlarında ortaya bir takım tah- İhtiyar lehistııı'ın_l;ok_ııılmha'nm. Âkibetine Uğramasına İmkân Var mı? Almanya Şark Tarafından Kendisini Emniyet Altına Almak İstiyor Berlin, Her Şeye Rağmen ltalya ya Müzaheret Edecek minler atılıyor. Bu arada Alman- yyanın 939 programının nö oldu - Bunu gösterecektir, diyorlar, Al- manya iki yoldan birini tutacak. Ya Ukranya işini ele alarak bunu neticelendirmek istiyecek, yahud da İtalyaya sonuna kadar yardım etmeyi, Romanın siyasetine mü- zaheret göstermeyi tercih edecek. Sön zamanların vukuatı göster- Dedikodulu Bir Miras Meseg Papasın Milyonları Kime Aid htiyar bir katolik papası öl- müş, büyük bir miras bi - rakmışlır. İhtiyar İtalylan papasının biraktığı servet 2,000,000 İngiliz lirasıdır. Bu parayı almak için Vatikan ile beraber ihtiyar papasın İtalyada akrabasından 300 kişi davacı vardır. Papas Umumi harbin çıktığı 914 de ölmüştür. Pasküçi ismindeki ihtiyar papas - pek sade bir surette yaşamış, git- gide serveti artarak parasını da Amerikada bir bankaya yatırmış- tır. Para hâlâ Amerika bankasın- dadır. Babası bundan birkaç ay evvel ölmüştür. Papasın bir yeğeni yardır. Bankadaki paranın 50,000 İngiliz lirası papasın yeğenine ve- tilecektir. Fakat geriye kalan pa- tTanın kimlere verileceğini tahkik ederken mesele büyümüştür. İh- tiyar papasın uzaktan, yakından | — Nekadar akrabası varsa şimdi mi- (Devamı 6 ıncı sahifede) vaktini bildiririm .. Ve , bunu söyler söylemez: — Haydi esenle kal, Dedi, yürüdü. Madam hemen: — Güle güle. Diyor, hem de: ki, böyle konuşuyorsun.. Diye onu uğurluyordu. — lar, körulara gidiyor — Ah geni kahpe ah.. Kimbilir, ne çıkarın var YAKACIKTA BALAYI Noterden çıktılar, yurda gittiler, tebrikleri ka- bul ettiler, oradan doğruca valizlerini aldılar, kacığa gittiler. Bir aydır Yakacıktalar. Otelde otü- Tuyorlar. Arabalarını da geçirdiler. yat sürüyorlar. İkisi de sabahleyin erkenden- kal- kıyorlar. Duş, kahvaltı alıyorlar. Bir ssat yürüyor- lar, otele dönüyorlar. Dinleniyorlar. Öğle yemeğini yiyorlar. Yesiden uyuyorlar. İki buçukta kalkıyorlar. Sonra yine gezmeğe çıkıyor- rrlar. Bir ay içinde iki kere İs. Ka 5 v Milyonları etrafında dedikodu oran ihtiyar papas Genç kadın bir taraftan eldivenlerini eline ge- girirken bir taraftan da bu sorguyu karşıladı: — Yo Hiç kimse ile. Fakat, işlerim var. Baf- ralı ile yine bic başka gün buluşuruz. Ben sana ZT İngilterenin.yeni Milli Müdafan Nazırı Lord Chatfield di ki Almanlar, başka memleket- lerdeki akalliyetlerin hukukunu | muhafaza gayretile işe girişerek vaziyeti kendi lehlerine hazırla - | mak politikasını takib Şimdi Almanyanın etrafındaki komşu memleketlerde birçok a- | xalliyetler vâzdır ki bunların hu- kukunu müdafsa etmek suretile otrtaya atılmaklâ Alman poitikası birçok taraflar kazanacağını he- orlar. ğihe göre Lu sene de Almnya bu yoldaki faaliyetini da- ha arttırarak şu davayı müdafaa edecektir; Her millet kendi mu- kadderatına kendisi hâkim olma- lidir. Bu arada Lehistanda birçok akal-| liyet vardır. Bunların hukukunu müdafsa için Almanyanın ortaya çıkması Lehistanın dahili vazi - yetini sarsacak, ilerisi için birçok tehlikelere yol açacaktır; diyor- lar. Ukraynanın mühim bir parçası Lehistanda olduğuna göre her mil- letin köndi mukadderatına ken- di sahib olması düsturu müdafaa edilince Ukranya halkı da kendi kendilerini idare etmek istiyecek- lerdir. Bu suretle Lehistanın dahili va- ziyeti zorlaşacak, o zaman Ber - linden Varşovaya bir nota gönde- rilerek Lehistanın elinde tulunan Yukarı Silezyanın Almanlara aid olması hasebile Almanyaya iadesi istenecektir. Ö zaman Lehistan buna ne diyeçek?, Geçen eylülde Çekoslovakya kendisinden istenen yerler için ne demişti? Nihayet is- tenen Şeyleri vermeğe razı olmuş- (Devamı ? inci sahifede) | 'YAYA GİDENLERE DE FENER TAKILIYOR. merikalıların zarabetine bir nü- mune daha: Kelombiyada, Ka- rolin belediyesi seyrüsefer şefi, Kalabalık yüzünden vukua gelen ka - zaların önünü almak için bir çare dü- şünmüş ve etomobillere, yaya yürü - yenlere mahsus yeni bir yürüyüş ta- Timatnamesi tanzim elmiş. « Bu falimatnameye güre gece vo - kakta yaya olarak dolaşanlar ellerinde teflektör vazifesini görmek üzere bir | bulunduracaklar, Bu tedbir kâfi gelmezne sayın seyrüseler şefi, yaya gi- denleri, sırtlarına birer küçük fener asmıya davet edecekmiş... DİKKATLE BAKMAK ÖLÜMÜ ÂNTAC KDER MİT — Kanadalı Fred Arbe, Persi Harş'ın katili midirt, şahldler şöyle söylüyorda: — | katildir! Pakal bu doğru muydu? Bu katli vak- ası eldden esrarlı değil miydi?. Banların ikbi de düki avcısı İdi Kahvede oturur, güzel güzel konuşur- keni — Ben daha sişancıyım. — Hayır! Sen değli, benim.. Diye Başlıyan dil münakaşası neti- cesinde düclleya karar vermişlerdi. Düelle deyince sakın, karşı karşıya geçecekler, tabancalarını — çekecekler, | birbirlerine aleş edecekler zanncime- yinla. Bu, büsbülün başka, şimdiye kadar hiç zörülmemiş üsülde bir düelle.. İKi basım, bir masanın buşenı Facaklar, gözlerini birbirlerinin gözüne dikccekler, dikkatle bakacaklar, kim evvel görkapaklarını indirir, önüne ba- karsa mağlüb addotnacak... Bu garib mücadele emasında kah- vede bulmanlar oyunlarını berakmıy- har, derin bir sükât içinde düelloculara bakmıya başlamışlar, İki hasım, gözlerini açmışlar, birbir- | lerine yiyecek Kibi bakıyorlar. Sani » | yeler, dakikalar zeçiyor, Birdenbire Persi Harş, oturdağu san- dalyeden — yere yüvarlanıyor, / kahve müşlerileri arasında bulunan bir dek- | dor koşuyar, Kalbini dinliyor: | — Ölmüşt. Diyor. Fred mağrurane zöğsinü ka- bartıyor. çu sörü söylüyar: — Benimie iddin edenin hali budur!. Mahkeme, dikkatle bakmanın ölümü inlaç edeceği nazariyesini kabul et - miyor. — Persi Marş kalb sektesinden öl- Mmüştür diyar ve Fredin beraatine karar veriyor. GARİB BİR BAHNS Yaşoslavyalmın biri, — doştlarından birisile bahse girişmiş: EHiç bir söz söy- lemeden, hicbir kimse ile komuşmadan 20000 kilemetro yol gidecek. Bahsi ka- zanırsa 650 dolar alacak, kaybederse e kadar verecek. Yuzoslavyalı bahsl kazanmış. Yol. a kimse ile konuşmamış. Otellerde, lo- kantalarda, kahvelerde — bülün istek- lerini kâğıda yazarak temin etmiş. 650 doları almış. Fakat bunu almak için de allı misli fazla para sarfelmiş. Akıl LÂLE İSTANBUL'un EN BÜYÜK EN MODERN EN LÜKS SİNEMASI | mahsus bir ciddi; gazele veya kocaman bir beyaz men- | öldürdüğüne ominla. Frod | YOSMA D N 77 gaaaaamaza Yöran ETEM İZZET BENİCK y aeaaaaraaıc Çok İstahbulda di örder saat kaldılar, bir vapurla in- diler, yine bir vapurda buluştular, beraber döndü- ler, Hayatları hej P bü program, bu düzen ve bu so- vişme içinde geçiyor. Fazıl çılgın bir Tşık. -— Karıcığım.. san gözlerinden Düzgün bir ha — baş başa, dudak karısını ::-vmzk yor: e Beletim Dediği zaman ciğerlerinin sökülüp ağzına gel- diğini duyuyor. Güney çok şen, çok sevimli. Ağır, tartılı, fakat, öoşkun bir sevgi ile kocasına bağlı gö- rünüyordu. Öğleden sönraki saatleri dal çök in- uzak küme küme ağaçlar altında dudağa geçiriyor. Pazıl: — Canım karıcığım. Derken damarlarında son kalan gençlik etki- lerinin hepsini birden ayaklandırıyor, yirmi beş yaş geriye gitmek. o iştaha, o varlık, o coşkunlukla istiyor Ve kendi kendisine söyleni- bekledim amma gözünden — vürdüm. Tanrı bana son gurmğd Ve.. hep bir kaybın acısını duyuyor: — Yirmi beş yıl geç kaldım!, Yine böyle bir gün bir fundalığa kendilerini saklamışlar; oturuyorlar, sevişiyorlardı. Fazıl: — Karıcığım, her gün seni daha güzel buluyo- rTum. Dedi, bir scniye durakladı, yine sözünü sür- dürdü: — Bu güzel bulmak değil de, daha başka bir şey- Her gün sende yeni bir güzellik, bana gizli kal- mış bir güzellik bulup, çıkarıyorum. Güney rengini gece karanlığından çalan siyah, keskin, cilâlı gözlerini doktorun bakışlarına bağla- — Sana öyle geliyor., Dedi, ilâve etti: — Benim no güzelliğim olacak kı... İ K U elâhat, odanın ta karşı kö- şesindeki koltuğa — oturdu. M kirlerini daha hararetli müdafaa etmeğe karar vrrrvııx insanlara — Köy hayatını sumlynr mu- sun, Ahmed, dedi.. Güzel bir köy, hiç de fena bir yer değildir. Sen de yorgunluktan, başını dinlemek Ihtiyacından bahsediyordun.. Gü- zel, sıhhi bir köy bizi yeni bir ha Bi | yata kavuşturacaktır. Temiz ha- va, yeşi) kırlar, sessizlik: Bol g- | da. Seninle her sabah, güneş do- ğarken yola çıkarız... Uzun, deli yürüyüşler yaparız. liktan, — canının — sıkilmasından korkma.. Kitaplarını alırsın.. Rad- yomuzu götürürüz. Üç ay izin ve tatil müdddetini böyle bir köyde geçirmek her halde çok faydalı ö- | lur. Apartımanlardan bıktım ar- tık.. Şehirden, insanlardan. kala - balık ve gürültüden kaçmak, u - zaklaşmak, tablatın sadeliği ve sahte olmıyan güzelliği ve sami- miyeti içinde dinlenmek istiyo - Tum.. Sonra, biliyor musun, bizi asıl rahat ettirecek şey, etiketsiz- liktir, Merasim yok.. Etiket yok.. Saat kaydı yok.- İsrmediğimiz hoşlanmadığımız insanlarla ko - nuşmak, yüzlerine gülmek mec- buriyeti yok.. Ahmed, karısını dikkatle ve hayretle — dinliyordu. Melâhatın bu köy hayatı hasreti nereden çık- mıştı?.. Melâhat, yazın sayfiye i- | çin gittikleri Suadiyeye bile ta » hammül edemiyen bir kadındı. Şehtin daimi velvelesi, genç ka- dının sanki gıdası idi. Melâhat, lükis çok samimiyeti seven bir in- sandı. Ondaki bu aksülâmel ne- reden doğuyordu?. Ahmed, gülerek karısına dedi ki: — 'Melâhat, gayet samimi söy- lüyorum.. Senin, demindenberi müdafaa ettiğin köy fikrine k: Doktor: — Başkalarının hep o gözle görmelerini ne ka- dar isterim.. Diye, sözüne Yalnız-* Â Yazan; REŞAD FEYZİ Bacak bacak üstüne attı. Fi- | | Şi hayranım.. Asıl köyü, zadeliği, her şeyde temizliği istiyen benim. Ve bugüne kadar, bütün hislerin, itiyadların ve telâkkilerin ile, ba- muarız vaziyette olan sendin.. Şimdi, bu değişikliğin nereden çı- | kıyor?, Hayret ediyorum.. Hem de hoşuma gidiyor.. Melâhat dalgın dalgın, kocası- | ©1 dinliyordu. Elini şakağına gö- türdü: ( —— Fenamı, dedi, her hülde ha- rikulâde güzel bir hayat sürece - ğiz.. Bilhassa, seni düşünüyorum.. Fevkalâde dinleneceksin: , Değil mi Ahmed. Bu isi derhâl yap - malıyız. Mevsim, ilkbaharın son günleri Mayısın sıcak bavası, İstan - idi. bulu bastırmak üzere idi. Ahmed ile karısı karar — vermişlerdi. Üç gün sonra, Taksimdeki apartımı dan, Polonez köyüne taşınacak - lardı.. Yalnız gideceklerdi. Apar- tımanda hizmetçiyi ve Ahmedin annesini bırakacaklardı. Polonez köyüne geldiklerinden Ahmed çok memnundu. İlk sa - bah kalktıkları vakit, hemen dı- şarı fırladılar. Etrafta bir çiçek ve nemli bir yaprak kokusu var- de. Güneş burada ne kadar güzel- di.. Kuşlar ötüyordu. Fakat, Me- lâhatta, Poloneze geldiklerinin daha ilk günü büyük bir değişik- lik olmuştu.. Böyle bir seyahate kocasını teşvik eden Melâhat, şim- di, üdeta müteessirdi, durgundu, hüzünlü idi.. Hattâ, gülmüyor - du, konuşmuyordu bile.. Hep yal- nız kalmak, düşünmek ihtiyacın- da idi. Ahmed karısının bu hali- ni farketmedi değil.. Fakat, anla- mamış görünmeği ilk günler için faideli buldu.. Melâhatin, apartı- manda iken medhede ede bitire- mediği sıhhi gıdalar, burada iste- ekledi: — Sevgilim, sen benim için dünyanın en güzel kadınısın. Ve hakikat te bu. Fakat, demin de söy- lediğim gibi başkalarının seni hep çirkin görmele- verdi.. verdi: dur. Doktor yine: girkin.. rinden haşlanırım. Güney, güneş yüzüne dağılan pembelikler için de uzun, fıkir fikır, fıkırdiyan bir gülüşle cevap — Yo. Bu kadarını istemem. Kıskançlık sınır içinde kalmalıdır. Hiçbir kadın çirk'n görünmek is- temez doğrusu, Ben de öyle. Kadınlığın övüncü bu- — Yooo.. Ben istemem. Bana güzel, başkalarına Diye yarı şaka, yarı ciddi Güneyin sözünü kes« ti. O kendi düşüncesinde israr etti: — Ben hiçbir vakit göze çirkin gelmeği iste - mem, Kocam beni daha başka türlü, bütün güzel- liklerimle gören adamdır. Fakat, dışardan bakan bir çifti erkak görü de gördüğü kadın için güzel. diyebilmelidir. ] ü P HE! diğinden fazla vardı. Fakat, 0 bir iştihasızlık başlamıştı.. Ah med karısının bu hallcrine bal yor, büyük bir üzüntü duyuyü du.. Bir çok fikirler, genç adi zihnini bır kurd gibi yiyordu. radan bir hafta geçmişti. Melâh gezmeğe gittikleri kırlarda, Çi larda, çayırın üstüne — oturmuf| papatya falına bakıyordu. Ahii ileride bir karınca yuvaslf başına geçmiş, hayvancıkların Sıl durmadan - çalıştıklarını. çocuk saffetile seyrediyordu. aralık başını kaldırdı. Karısınti — Melâhat diye seslezdi.. Melâhat o kadar dalgındi biç duymadı. Papatya falı kadını niçin bu kadar fazla ! gul edebiliyordu?. Ahmed, sanki kalbinden vi muştu.. İçinde müthiş bir w hissetti: ilk defa bugün, ki dan şüphe etmişti. Günlerdef ri, genç adamı saran endişeler gün, kat'i bir kanaat haline $ mişti, Ahmedin gözleri doldu.. uzun karısına baktı. Melâhatın en yakın ari bir mektup aldı. Evvelâ — şaff Zarfı açınca, hayretle Mel el yazısını gördü. Genç kadifi uzun mektubunda — arkad (Devamı 6 ıncı sahi ) Radyo y ProaogramM Ankara Radyof' BUGÜN 1833 Müzik — (Türk müziğl Tahsin Karakuş, — Hakkı Bşref Kadri, Hasan Gür, Hamdli kay, Basri Ünler, 20 Ajans, meteoroloji habel raat borsası (flat), 2015 Türk müziği (klâsik Çalanlar: Vecihe, Roşat Erefı Fersan, Refik Fersan, Ruşen det Kozan, Cevdet Cağla, yazi Seyhun, Basri Üfler. Okuyanlar: Ankara radyosti okuyucuları (koro). İdare edeki vd Cemil, i— Kanuni Arif Hey Suli taniyegâh ikinci beste. t— Hamami zade İsmait de$ | kaniyesüh ağır semal, | S— Reşal Erer Keman 6— Hamami rade İsmali faniyegâh yürük semal. i— Kanunl Arif Bey Sali Saz semalsi. #— Kemani Riza Rfendi i Ki - Merami andelip. $— Şemmetlin Ziya ber ü kı - Ey habi naza kanmıyan: — / düö— Mi Selim yelnaz çarki mevcivana. 1 Memlekel saat ayarı. 21 Konuşma. n 2115 Esham, — tahvilât, mukut borsası ((lat). 21.30 Müzik (küçük orkesttt ” | Necip Aşkın). 22,10 Müzik (Kentet - Pik | Ci € | 2345 Müzük (Cazband). 23445 - 24 Son ajana rınki program. YARIN 1235 Türk müziği (Osman Malk türküleri, 13 Memleket saat ayarı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: