20 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

20 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika Numarası : 35 Farzetki, Senin Dediğîni_Yapalım Açlıktan ölelim Değilmi ? -Karşı Koymaktan Vaz Geçip Arka Yazan: Rahmi YAĞIZ Üstü Yatarak Niçin Aç Kalacağız Şeklindeki deklârasyonu umu- Mi bir tehalükle kabul edilmiş, ta- Ka sahibleri milli üniformalarını Eiyinmiş, muntazam heyetler ha- Tinde asmalı kahvede toplanmış- l Tufan kaptanın sözleri niha Jet bulunca Dursun Ali reis kalktı. Siyah elbiselerinin içinde sade heybet kesilen bir tavırla arka- Gağlarını tahrik edecek, Rus do- ile boy ölçüşecek vazife- Ve davet için söze başladı: Arkadaşlarım: Muhazebe başladı başlıyalı en çök zarar gö- Pen bizleriz... Her tarafa yardım Kİn canımızla, malımızla memle- ket hizmetine atıldık. Eli silâh gelikanlılarımız, üç günlük , taze yavuklular, çocuk D Şğından yeni çıkmış oğlancıklar V Övulun k tokmağı ile erzakla- TeşiBeYaz omuz torbalarına yer- İP —şubelerine — koştular... "thkıun korunması için hiz- H etmeğe can attılar.. Arkala - deşi kalan annelerini, kız kar - lerini, hayat arkadaşlarını hü- Fümete emanet ettiler. daat harp, şimdiye-kadar olan - Kön,thmet okutacak bir kan dö- ACülük ile sürüp gidiyor.. Hü - ç lmm"b: Cephelerde uğraşmaktan h Höz atacak halde değil. toprağımı tarlalarımız — kısır, ve v;hmldewdmıiz. sade fasul- & yetiştiren birazda Sİ hayatımızı ticeretle, deniz ti- Cüretinin vasıta ve komisyoncu - üü yapmakla kazanirız Son hâdiseler bu kazancımızı — HEhdit ve tahdit ediyor. İşte, bü- k şairlerden birinin (1) söyle- | di gibi Iki elimiz kendi başımı- | 'Şüresine bakacak! Motörleri- | ğ :ıî takalarımızı, mavuna ve enlilerimizi bir araya topli- Moskofa karşı çıkaca - Salih kâhya Dursun Ali kaj y pta- O t itiraz etti: KO Ha bu aklı kim verdi size... ,_"“ünıu.—. toplu, bombalı, demir b Phıı—mııarine bizim şu tahta lârile mi karşı koyacağız' ,%'““'" Çocuk bile düşünmez.. Aklı- 70 Başınıza toplayın. tün ,P3ca taka Rus donanması- dakikiz Bemisinin karşısında beş Bir ll tuzla buz olur. ea çS Kişi birden Salih kâh. ) .,;.îen kendine nasihat ver lâ- ı,.;':.':ıhıı değil.. Hakikati söy- BP Ttun Ali kaptan elile umu- #üküta davet eden bir işaret B l z 'âdesi pek geç verildi. Ser- Bnç Belma ile karşılaştığı zaman ha Fadının güzel gözlerinin ağ- Ki aN kızarmış buldü; hâlâ kleri nemli idi. Belki de bu AW gözlerini kurulamak, ken- kapın, bir Çeki düzen vermek için t p. M geç açmıştı. a xı"“hnın ilk sözü Niçin geldin?.. u. Bu sual Sermedi şaşırttı: Gelmememi mi istiyorsun?. geldim.. Bir şeye ih- Old Üa Yokd Ce yer veren bir topraktır. A | Salih kâhyayı, ona cevsp Yefenleri susturdu, sonra kâhya- nın ileri sürdüğü endişeyi umur- samaz bir soğukkanlılıkla ona sordu: — Rus donanmasının - topları | Renkli (3 ünct sahifeden derum) | Fakat o, hiçbirini " görmüyor. | Sanki etrafına bakmıyor bile... Çorabları, iskarpinleri, muslin mendili, uzun eldivenleri, hep lu- runcu. Kadınlar, biribirlerine; — Bir sinema yıldızı olmalı.. — Hayır! Değil, bir Prenses... — Belki de petrol kralının kızı. Diyorlar. Erkekler, yiyecek gibi bakıyorlar. Genç kadın, bunlara ehemmiyet bile vermiyor. El çan- tasından zarif bir altın tabaka çı- karıyor, tırnaklı turuncu boyalı dudaklarından çıkan renkli du - manları havaya üflüyor. Her taraftan alkışlar — başlıyor Ve uzun müddet devam ediyor. Kadınlardan biri yerinden kalkı- yör: — A, diyor. Ne olursa olsun, gi- dip bir tane istiyeceğim... Çünkü, renkli duman saçan si- gara, o zamana kadar hiç görül- memiş birşey. Şişman ve sonradan görme bir kadın bağırıyol — Her kaça olursa olsun mutla- ka bir paket alacdığım. Barmen, elini tezgâhın üzerine vurdu: — Süküt, dedi. Madam birşey söylemek istiyor... — Ben, dodi. En büyük sigara fabrikası Vilson kumpanyasının mümessiliyim. Buraya, renkli du- man saçan son moda bir sigarayı tanıtmak için geldim. Yarından itibaren bütün tütüncü dükkân « Jarında renkleri, elbiselerinize, hulyalarınıza uygun duman çıka- ran sigaraları bulabileceksiniz. Bir alkış tufanı, bir kadın: — Yaşasın yeni moda... Matma- zele bir likör veriniz... Şık bir Mösyö: — Bir şişe şampanya da benim farafımdan götürünüz. Birdenbire lâmbalar sönüyor. Salon zülmet içinde kalıyor. San- dalyeler, masalar devriliyor, caz çalıyor, herkes gülüyor. Fakat bu, kloroforma benziyen koku ne? Yangın mı?. Kadınlar, büyük bir korku ile kapıya doğru gitmek is- bu kıskanç bir sitem, istihza de- Bildi.. Genç kadın muhatabının ko - nuşmasına meydan vermedi: — Ağladım Sermed.. — Vapur kalktıktan sonra üst güverteden sizi seyrettim. Sen kolunu onun omuzuna aktıştın. İkinizin de yü- zünde mes'ut birer tebessüm İs- tanbula veda ediyordunuz. Birbi- rinize ne kadar da yakışmışlınız, İçimi çektim: — Kaybettiğim saadet! Diye mırıldandım; amma bunu söylemeğe hakkım var mı; bunu ilmiyoru bizi perişan edecek mi demek is- | Nevyork'un Yeraltı BarlarınCa Direktör bağırıyor: ; — Telâş etmeyiniz.., Birşey de- ŞiL Sadece bir Kur sirtüvi .. Şim- di geçer. Caz, ne duruyorsun çal- Sana... Caz çalıyor. Az sonra lâmbalar yanıyor. Birisi soruyor: — Nerede 0?. Herkes Misis sigarayı arıyor. Kaybolmuş. Acaba nereye git - ti. Masası boş. Yerde ipekli men - dili ve kuşağı. Biraz ötede pırlan- ta iğnesi, ve bir kaç iğne bulunu- yor. — Kangsterler kaçırdı. -Polise haber veriniz. Patron merkeze te- lefon ediyor. Beş dakika geçmiyor, polisler geliyor. — Eller yukarı!, Şehir haricinde, sür'atle yol a- lan lüks bir otomobilin içinde gü- zel bir kadın baygın, şık bir er« keğin dizleri üzerinde yatıyar. Er- kek, sarı saçlarını okşıyarak: — Ne güzel kadın-, Diyor. Otomobilde iki erkek da- ha var. En yaşlısı soruyor: — Sigaraları aldınız mı?, — Evet... — İyi muvaffak olduk. — Patron memnun kalacak. Çün- kü bu sigaraların sırrını öğrendik. Biz de yapabileceğiz.. — Ya polis?. — Polise ne?, Birşey mi kırıldı? Cinayet mi oldu?. — Doğru... Ya bu kız?, — Biraz ileride, yol kenarına bırakıveririz. — Yazık değil mi?, Kırda bı - rakıvermek doğru değil... — O halde nasıl istersen öyle yapl. — Evime götüreceğim.. — Evine mi?. —Evet... Ve şoföre bağırdı: — Stop!. İki adam yere indiler. Rovelver- lerini çektiler. Üçüncüsü, şafö - rün kulağına mırıldandı: — On bin dolar var, sür... dedi ve şiddetle kapıyı kapadı. Otomo- bil, 100 kilometro sür'atle Floride doğru uçuyordu. sansın! İnsan sevdiklerinin bah- tiyar olmasını ister, Sermed başını önüne eğdi. — Sen de mes'ut ol Belma! Dedi. Genç kadın mahzun mahzun başını salladı: — Demek sen de beni seviyor - sun! Saadetimi istediğine göre., Sonra içine çekerek başını ka- maranın penceresine doğrü çe - virdi; — Fakat ben ayağına gelen sa- adetlerin kıymetini bilmiyecek kadar nankör bir İnsanım. — Hayat bu Belmu-. bilinmez. Belki ben senin için, sen de be - nim için birer saadet vesilesi ol- mıyacaktık. Demek böylesi daha hayırlı imiş. — Belma elini uzattı: — Hayırlı olsun!. Haydi karı- ni yalnız bırakma Sermed.. İhti- yacım olursa seni rahatsız ede - T İZ2ON TELGRAR 20 $unar n — (Kfbar Âleminde Büyüklükl. 939 da Neler Merakı Ve Şevgi (8 inci sahifeden devim) sayı ve Fransızları çok severdi. Parise sık sık gider, tiyatro mev- simlerini hiç ihmal etmezdi. Bir | kere yine böyle Parise giderek Fransız paytahtının en mükellef ] otellerinden birine misafir olmüş- tu. Bir sabah giyinerek bir gezinti yapmak üzere otel - den çikarken — kapının — önün « de bir kalabalığın beklediğini gürdü. Yolun üzerine dizilenler hep iyi giyinmiş adamlardı. Bun- lar şapkalarını çıkararak eğili - yorlar, İngiltere Veliahdını selâm- hiyoralrdı. Prens bunlardan hiçbirini tanı- muyordu. Fakat hepsine ayrı & rı selâmlar vermiş, hepsine güle- rek mukabele etmiş, yoluna de- vam etmek istemiştir. Fakat gari- bi gu ki bu kalabalık onu birakmı- 1 yor, arkasından geliyordu. Yanı- a sokularak ona birşeyler anlat- mağa — kalkışanlar — çoğalıyordu. PFrens bu tanımadığı adamlar ken- lerini Prense birer birer takdim erek ona pek ehemmiyetli bir | şeyler söylemek istiyorlardı. Prensi yoluna devam etmek isterken ni- ı havet bunlardan biri kendisine birkart uzatmış, bunu gören di- ğerleri de ceblerinden kartlarını çıkararak müstakbel İngiliz Kra- lma vermeğe başlamışlardır. Çok geçmeden Veliahd işi ane ladı. Bunlar meğer Avrupanın en ileri gelen sarrafları ve yahud o sarraflar namına hareket eden vekilleri idi ki İngiliz Veliahdının Pariste çok para harcettiğini dü- yarak eğer paraca sıkıntı çeki - yorsa kendisine bir yardımda bu- ) lunmayı düşünmüşlerdi! Veliah- dın para ihtiyacı olduğuna dair dönen bir takım rivayetler üzerine bu sarraflar da harekete geçmiş- lerdi. Bunların birisi Berlinin en tanınmış bir bangeri idi. İngil - tere Veliahdıni görmek için Pa- rise gelmişti. Diğer biri de Viyananın en zen- gin bir sarrafı imiş. O da bu mak- gadla Pransaya gelmişti. Eğer Prens razı olsaydı hemen istediği kadar borç parayı bula- caktı. Avusturyalı ve Almanyalı ve saireli sarraflar da böyle dü - şünmüşler: Hiç kimse kendisine teklif edilen borç parayı reddet- mez!, Halbuki bu tecrübeyi daha €evvi Paris sarrafları yapmışlar, ımüstakbel İngiliz Kralına müra- caat ederek kendisine bol bol borç vermeyi teklif etmişlerdi. Veliahd bunları kat'i surette - reddetmiş, fakat Alman va Avusturyalı Lan- gerler bu tecrübede geç kalmış - sardır, O zaman Paris zabıtası daha dikhatli olarak misafir Veliahdın etratına böyle kendisinin tanıma- di ve görüşmek de istemediği adamların sokulmasına mâni ol- mak üzere tedbirler almağa lü « swm görmüştür. Yedinci Edvard kendisinden ge- rek İngilterede ve gerek İngilte - re haricinde çok bahsedilen mü- him bir şahsiyet olmuştur. An - nesi Kraliçe Viktoryanın ölüm üzerine artık Kral olduktan sonra taç giyme merasimi yapılacağı za- man Londranın kibpr âleminde türlü türlü hüdiseler — olmuştur. Gemi hafif dalgalar üzerinden sekerek ilerliyordu. Karanlk, yıl- dızsız, esintili bir geçce., 'Yolcular çoktan uyumuşlardı. Birden vapurun baş tarafında feryadlar yükseldi. Bunu koşuş - malar, gürültüler takip etti. — Yangın var?.. Bu müthiş haber bir an içinde geminin en dip köşelerine kadar yayıldı. Uyku sersemliğile neye uğradıklarını şaşıran — yolcular, güverteye fırladıkları zaman ge- minin baş tarafını alevler içinde buldular. Yangın baş ambardan çıkmıştı. Sür'atle yayılıyordu. Süvari, diğer kaptanlar, tayfa- lar, vaziyetin vehametini kavri - yyan bazı yolcular yangının sür'at- le önüne geçmek için azami gay-, reti sarfediyorlardı. Gökyüzüne doğru kızıl alevler, siyah sular ü- zerinde kırmızı renkli yılanlar gi- bi kıvrılıyorlardı. Yeni Kral hastalandığı cihetle taç giyme merasimi tehir edilmiştir. Fakat bu yüzden de iki nişanlı» | Tün arası açılmıştır: Yüksek ta « bakaya mensub asılzade bir kadın ve kocası Lordun ölmesle dul kalmıştı. Fakat kendisinden yaşça küçük bir erkeği sevmiş, ona var- mak istiyordu. Dul kadın asılzade olduğu için Kralın taç giyme me- rasimine davet edilecekti. Fakat sevdiği adam öyle asılzadelerden değildi. Bu itibarla yalnız kadın davet edilecekti. Halbuki kadın a- sil olmıyan bir kocaya varacak o- lursa artık davet edilmek imtiya» zından mahrum kalacaktı. Onun için kadın sevdiği adama: — Kral taç giysin, merasim bit sin, ondan sorra nikâhımızı kıye dırırız!. Diyordu. Kralın taç giyme mera- simini artık sabırsızlıkla bekliyen bu kadın, nihayet Yedinci Edvar- Gin haslalandığını, onun için me- rasımın daha birkaç hafta için te- hir erlildiğini öğrenince pek üzül- müş, suşırmıştır. Ancak hatıra şu susl geliyor: — Meden varacağı adama var- nıyor da mutlaka Kralın merasi- acini bekliyor?. Çünkü bu kadın ayni zamanda © karlar merasime düşkün bir za- vallı âmiş ki Kralın taç giyme merasimini saraydan gelecek bir davetiye ile gidip görmek imtiya- z'nı bir türlü feda edemiyordu. Bu sefer kocası olacak adam bu Hbar kadına sormuş: — Nikâhımız ne vakit olacak? — Kral taç giydikten sonra bu- Dun gününü tayin ederiz. Adam ses çıkarmamış. — Fakat nihayet Kral iyileşmiştir. 26 tem- muz 1902 de de Yedinci Edvard taç giymiş, bu merasime o kibar ve asilzade kadın ga davetli ola- Tek gitmiştir. Tabii yalnız olarak. Bundan birkaç gün sonra dul zedin müstakbel kocasına büyük hir müjde verir gibi şöyle diyor: — Artık kararımı verdim. Ge- vcek ay nikâh merasimi yaptı - relim. Fakat alacağı kadın derecesin - de asil ve kibar olmamakla bera- ber artık bu merasim düşkünü dul ile evlenmesi bu kadar uzamış ol- duğüundan dolayı neş'esi kaçmış olan erkek bu müjde sevinç göstermeğe lüzum görmi- yerek şöyle cevab vermiş: — Teşekkür ederim. Fakat te- essüf ederim ki fikrimi değiştir - dim. Artık evlenmek fikrinde de- Bilim!. Kadın herşeyi anlamış, çok tectsüf etmiş. Fakat sevdiği erke- Üi bu kararından vazgeçirememiş. Saraydan merasim ıçin gelecek davetiyenin hatırı için bu izdi- vacı geciktiren kadın bir davetiye yüzünden sevdiği erkeği feda rt. miş oluyordu. Belki neticenin t 1 na varacağını bilmiyordu. Fakat erkek daha ince düşünmüş, me- rasim davetiyesi bekliyen bu ka- dının kendini böyle feda ettiğini ZHEKDİ Pr. Murad Rami Aydın 'Taksim - Talimhane, Tarlabaşı caddesi No. 10 Urfa aprt. Tek: 41553 feryadlar alevlerin yanısıra yük- seliyor. Yolcular şuursuz bir te- lüş içinde oradan oraya koşuşu - yorlardı. Yangını bastırmak müm- kün olamıyordu. Tehlikenin arttığını gören sü - vari cankurtaran — sandallarının hazırlanmasını ve geminin baş « tan kara etmesini emretti. Vapur çok açıkta idi. Alevler Tüzgârın yardımile gemiyi sarı- vermişti. Rüzgür bir yelgaze gibi vapuru ateşliyordu. Bu vaziyotte karaya gidinciye kadar baştan a- şağı yanacaktı. Süvari eline tabancasını almış- tır çiğniyor, çocuğunu kâaybeden 3- nanın, annesini kalabalık arasın- K A Olacak? : (4 üncü sahifeden devamı) tu. Lehistan da öyle mi yapacak? Bu yüzden Lehistanla Almanya arasında bir harb çıkmasına ihti- mal verilmemektedir. Fakat Almanya lle Lehistanın arası açılacak. Geçen sene Lehli- ler Çekoslovakyanın taksivi sı- Tasında Teşen mintakasını ele geçirmişlerdi. Bu sefer bu mın - takayı Lehlerden alarak tekrar Çe- koslovakyaya lade etmeği vüde- da Lehistana karşı Almanya - ile beraber olacak. Diğer taraftan da Lehistan Ukranyasında isyan çi- kacağı cihetle burada da Lehlerin işi zorlaşacak. Böyle olunca Le - histan kendisine dost olmıyan üç kuvvet arasında kalmış olacak. O zaman Lehistan ister İstemez ken- di idaresindeki Ukranya muh - tariyet verecektir. Ondan sonra Rusyanın elinde bulünan — visi Ukranyada tahrikât yaparak bü- yük Ukranya devletini vücude ge- tirmek için çalışılacak. Bütün bunların tasavvur ve tah- min olduğunu tekrar etmeğe lü - zum olmasa gerek. Takip edilen maksad ile bunun etrafında hatı- ra neler geldiğini göstermesi iti- barile bu tasavvurlardan, tahmin- lerden bahsediliyor. Yoksa ta - savvur beslemekle maksada filen varmış olmak arasında ne kadar fark olduğunu herkes bilir. Malüm olan birşey vorsa o da Almanyanın büyük bir Ukranya devleti vücude getirerek bunu kendi ittifakı âltına almak ve bu suretle büyük bir rol oynamak is- tediğidir. Yalnız şu bir iki aydır bu bahis etrafında biraz susulmuş gibiydi. Çünkü söz sırası daha ziyade İtal- yanın Frnasadan nereleri istediği gebüller ketota geklerdir. Demek ki Çekoslovakya ı Ukrayna meselesi bu suretle manyanın dilediği şekilde halle. dilerek Almanyanın maksadı sıl olduğu farzedildiklen — sonrz vaziyet şöyle mütalea ediliyi Lehistar.dan korkulmak için sebeb kalmıyacak. Lehistan ar tık Almanyayı tehdid edecek den çıkacak, bu suretle Almanyı kendisine pek emin bir vaziyet min ettikten sonra faaliyet saha « sını genişletecek, Berlin - Roma- mihveri hesabına İtalyaya müs essir surette müzaheret göstere cektir. İtalyanların Tunusu istedil den bahsedilmiyor mu?, Alman yanın müzahezetile İtalyan politi. kası Afrikada duha vüsi bir saha bulacakmış. Yine şunu da ilâve et meli ki burada da harbetmek zuu bahis değildir!. Berlin - R mihveri burada maksadına siz olarak varacaktır. İtalyan Alman hava kuvvetlerinin n sanınkine üstün olduğunu göste rerek Fransadan istenen şeyler ela de edilmesi kolay olacakmış. Bütün bu işler ne vakit olacak, 939 senesinin hangi mevsimlerin sığdırılacak? Bunun cevabını da veriyorlar: ça 1— Lehistanla olan mesele ilk« baharda olup bitecekmiş; K 2— Diğer işler de yaz ve sonl harda başarılacakmış!. Almanyanın maksadı. Avrup nın şarkından tamamile emin ole — duktan sonradır ki İtalyaya tam manasile bir müzaheret göster « mektir. Halbuki İtalyanın maüksa dı ise bir an evvel kendi maksad larını temin için Almanyanın mü- zaheretini elde etmek, Alman po litikasını bu suretle garb devlet kerine karşı faaliyete getirerek Fransanın elinden birşeyler al maktı a , Ekmek Mesolesi GT Bir ü Sinema Meselesi Var (5 inci sahifeden deven; | Oradan çıktım. Başka bir sine- ma yök değil ya, başkasına gide- Tim, dedim. Ve öyle yaptım. Di - ğerlerine gittim. Yine öyle... Ka- Tabalık.,, Tıklım tıklım... - Üstelik bunun beklenecek yeri de eyok» denecek kadar dat ve küçük oldu- | ğundan, sinema meraklıları tram- | vay yoluna kadar serilip, serpil - | amişler... Hoş İstanbul halkımı bu | ebalık istifir ne senelerdenberi| Tramvay şirketi alıştırmıştır, Am- a. ne de olsa «hoşça vakit geçir- mek için!» bu azab yenir yutulur şey değil doğrusu... Oradan da çıktım, başka - bir semte başka bir sinemaya, oradan ( da ümidi keserek bir diğerine git- tim. Nihayet bu sonuncuda da ay- ni kalabalık, ayni hengâme oldu- Bu halde gişede de bir faaliyet gö- züme ilişti: bilet kesiliyor... De- mek, içeri girilebiliyordu. Sokul- dum: Gişenin önündeki - vaziyet, ekmek kıtlığında halkın fırınlara yaptığı hücum ve savlete pek ben- ziyen bir manzara arzediyordu!.. Bu âralık bir şey daha gözü- me çarptı: «Karınca kararınca» — derler, kardeş haykırışları - birbirlerini hercümere arasında arayışları çok feci bir manzara meydena getir - mişti. Ezilenlerin, — yuvarlananların, sandallara hücum edenlerin kor- kunç çığlıkları kulakları tırmalı- yor. Yüzlerce insan dar bir saha içinde kaynaşıyordu. Sermed ilk gürültüde uyanmıştı. Kamaradan fırladı, salon kapı- sından henüz daha yeni yüksel - meğe başlıyan duman ve biraz da aleş gözüküyordu. Tekrar kama- raya koştu. İclâl de uyanmıştı. — Ne var Sermed?. Genç kadın fena hal Herkesin yorganına göre ayağı- nı Uzatması, bunu yapmayı bil - — mesi, elbette bir meziyettir; İzle mi balkon alıyor, kimi birinci, kie misi de ikinci istiyor. Gişeye (ki €i mevki parası verip ikinci bilet — istiyenlere gişeden verilen cevap — şudur; — İkinci yok! — Peki, birinci alsak yer var mi?, — Şimdi yok, yarım sant göne a. Dinlediğim şu muhavereye nas | zaran, yarım saat sonra —sinema boşalacak, yöniden birinci, ikinci, — balkon ve saireye seyirci alına » çaktı. O halde miçin birinci, bal- kon «vare dâ ikinci «yok» oluyor; yahut yok deniyordu.. 4 a Düşündüm, taşındım; kendi kens lime: — Kimbilir, dedim. — eticaret eselesi> bu «hikmetinden sual olunmaz!a... B Bu «ikinci yok!» ihtarına muta- vaatla, birinci bir bilet alıp koy- nuna koyduktan sonra, 6 mahşe- — Tİ kalabalıkta ezilerek buram b ram ter dökenler, haşmetlâ a hazcetlerinin! huzuruna kabul anı saadetini bekliye dursunlar, ben «Zararın neresinden dönülür- — se, kârı orasıdır!» darbı meselince artık bu bir günlük sinema ser güzeştinden bir an evvel yakamı sıyırmıya karar verdim. Ne dersiniz, bundan sonra, tı ne yetişir gibi sinemaya yetiş mek, aksi takdirde «hoş bir vaki geçirmek için, «pek nahoş» in zar saatlerinde, ecel teri dökı Tecburiyeti var. Meselâ, üç - nesine girmek isterken, kazara, Üçü on geçeye kaldınız mı? vay halinize!. Bu usulü Belediye mi çıkardı, yoksa sinemacıların bir buluşu mu! Her ne hal ise, doğrusu b usulün bir fevkalâde tarafı var amma bunu alkışlıyacak ti 1 bu. devkalâde,

Bu sayıdan diğer sayfalar: