3 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

3 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fransa - İtalya Münasebatı ingiltere Fransa ile ? Daima Beraber Fransa - İtalya İhtilâfı: Bunu Sölhen Hal' İçin Henüz Açık Kapı Vardır Fransa Fedakarlıga Razı Deği 'l ngiliz Başvekili geçen gün lıvını kamarasında meb - uslara, Hariciye Nazırı da Lordlara harici politikayı, İngil- terenin sulh için çalıştığını, neden uldhlandığını, Fransa ile olan dosl kuğu anlattılar. Bir taraftan Almanya ile İn - Billere urasındaki — münasebatın düzelmesi ve iki taraf arasında ik- tısadi, ticari müzakerelere girişil- mesi mevzuu bahsolurken İngiliz gevlet adamlarının — söyliyeceği her söz Berlinde iyi ve yahut az iyi bir tesir bırakmaktan geri kale Miyacaktı. Fransa ile olan sıkı dostluk ne olursa olsun İngilterenin artık Av- rupaya öyle 914 de olduğu gibi kuvvetli ordular. yolliyamıyacağı noktai nazarını ileri süren İngi- lizler de vardır. Bu noktai nazar- da olanlar İngilterenin diğer bir gok yerlerde müdafaa — edeci BU DA BİR MESELE: İngiliz Başvekilinin Meşhur Şemsiyesi ngiliz Başvekilinin — şemsiyesi bilhassa geçen eylüldenberi meş- hul - oldu. Çemberlayri — daima şemsiye kullanır, Eylülde Hitlerle görüynek üzere Almanyaya gitti- Çembertaynin meşhur şemisyesi | ( | miz Avrupa kıt'asına asker gön- noktalar olduğunu, onun için yal- | dermekle kalmıyacağını söylü - —— —a Z Başvekil Çemberlayn Bi zaman 'da şemsiyesi elindeydi. Şimdi bir Alman gazetesi yine bu şemsiye nasıldır, kaça 'alınmıştır, başka eşi var mdur? Bahsi devami ederken bunlar yazılmıştı. Şimdi bir Alman gazetesi yine Çember- gaynin şerralyesinden bahsediyor. Almanyanın propaganaa nazırı 0: lan doktor Göbels'in Angrif isimli gezeltesi geçen gün yazdığı bir ya- zıda diyor ki: “xÇemberlayn'in şeras'yesine bul kudar ehemmiyet ver''mesi bir şey) Cağıldir. Şemsiye bahsi şöyle çık-| muştı: Bir şerisivesergi. açılmıştı.| Çemberlayn'den de kendi şemsi - yesini sergiye göndermesi istendi.' Şemsiye gönderildiği, daha doğ - | rusu gönderilmediği gündenberi bunu bir sulh güvercini sayma ğa başladılar. Çemberlayn Münihe geldiği zaman bir şemsiyesi var- dı, Her haldekendisini - görmeğe gelen gazeteciler bu şemsiye ile durmüş değildir. Dünyada herkes yağmıurlu havalarda şemsiye taşır, Büsuu uerkes de taşıyacaktır.> Alman gazetesi — İngiliz Başveki- linin Münihde şemsiyi içmadı- Bıni, çünkü siyasi buhran yağmu- | ru yağarken bir şemsiyenin dört | kişiyi muhafaza edemiyeceğini an- ladığını yazıyor. yorlar. İngilterede boyle bir cere- yan bulunması Alman matbüati için memnuniyetle karşılanan bir keyfiyettir. Diğer taraftan İngiliz Başveki- linin beyanatı kendisinin Avrupa- da uzlaşma ve anlaşma politika « sını ne kadar ehemmiyetle takip ettiğini bir kere daha teyid etmek itibarile Alman matbuatı tara - fından iyi bir surette karşılanmış oldu. İngilterenin silâhlanma yarışı- na devam etmesi de o kadar hoş- | nudsuzlukla karşılanmıştır. Alman gazetelerinin tahdidi tes- lihat sözlerine karşı Fransız ve İngilizler diyorlar ki: Hitler silâhların azaltılmasını istediği zaman Almanya silâhsız bir halde idi. Almanya silâhlan - mağa varkuvvetile çalışmağa baş- ladıktan sonra ise artık silâhların azaltılması meselesi ehemmiyeti- ni kaybetmiş oldu. İngiltere ile Fransa arasında nasıl bir teşriki mesai ile icabın- da iki memleketin müşterek mü- dafaası temin edileceğine gelince; şimdiye kadar İngi arasındaki menfaatlerin birbirinin ayni olduğundan çok tahsedilmiş- tir. Fakat İngilir devlet adamları- nin bu tarzdaki kat'i beyanatla - 'ına rağmen Berlin ve Roma mat- buatı bu tarzdaki sözlerde lâzım gelen kat'iyeti göremediklerini an- latmaktan 'geri kalmamışlardır. Onun için İngiliz devlet adam- ları her vesile ile İngiliz - Pransız döstlüğünün kuvvetinden bahse- degelmişlerdir. Fransa ile İtalya arasında da bir kavga çıkacak olursa İngilte- renin Aalacağı vaziyet şimdiden belli olmuştur: Fransaya mutlaka yardım'edecek. Fransa ile İtalya asındaki meselelere karışarak tavassutta bulunmayı İngiltere is- temiyor. Çünkü daha evvel Fran- sa hükümeti bu hususta İngilte - renin araya girmesini Mmuvafık görmemişti, Fakat İngiltere ile İ- talya arasında bir anlaşma var - dır, Buna göre İngilizler Roma ile Parisin de birbirile anlaşması ar- zusunu göstermekten geri dur - muyorlar. Ancak Roma ile Paris tarafın - dan Londraya bu hususta bir mü- racaat vukubulmadıkça İngillere herhangi bir tavassut teşebbüsün- de bulunacak değildir. Artık Fransanın herhangi bir fedakârlıkta bulunmıyacağı belli | olmuştur. İtalya Horiciye Nezaretinin ya- (Devamı 7 inci sahifede * | ||Meraklı Şeyler r GÜZEL BİR FİKİR aris belediyesi bazı istasyorlara, vapur — iskelelerine, — kalabalık caddelerin köşelerine birer ka- tu kuymuş. Bunları, Şirkel ve Kadıköy yapurlarındaki (şikâret kuluları) gibi birşey zannetmeyiniz. Gelip geçenler, okudukları gazele - leri yırtıp atacak yerde bu kutuların birine bırakıyorlar, Akşam üzeri bir memur bunları topluyor, bastahanelere zotürüyar, Hal ve vakti gazete xatın almıya mü- Sald olmuyan haslalar okusun diye.. | Fena bir fikir değii. İstanbul belediye #i de ufak bir fedakârlıkla bir kaç | ku yaptırsa Köprü üzerindeki iskelelere, | Sirkeci ve Mâydarpaşa istasyonlarına | koydursa fena olmaz sanırız. -HÜNER VE MARİFET ea TU Amerikahlar, fennin terakkiyatından Azami derecede İstifade ediyorlar, el- menin yolunu buluyarlar, | Son gzelen gazelelere bakılırsa kâ- | Bidsiz, halla dümansız bir sizara icad Üğgimişler. Tiryakilerç müjdet Gözleri aydın.. Kadımlara mahsus siçaraların du - manlarını değiştirmişler. Şık kadınlar, Toblarının reaçinde duman savuran si- garalar içebilecekler. Bu fantezi birşey. Pek © kadar faydası yok. Fakat, sokak ve aparlıman kapıları- Ha açılan gözle görünmiyecek — kadar | som derece küçük delintere me dersinlet Bu eldden iyi düşünülmüş birşey. Me- | seli birisi geldi, rörünmek İstemiyor- sunuz, kapıyı açmadan evvel deliğin iç tarafındaki aymaya — bakıyorsunuz, gelenin, zili çalanın kim olduğunu an- hyorsunuz. İslerseniz açıyorsunuz, le- derseniz açmıyorsunuz. Müziç alacak- lıları defetmek için güzel bir çare.Ça- lar çalar mihayet: eyine evde yeki.e der gider, Dahası varı Meyvaların — şekillerini bozmadan çekirdeklerini çıkarmak, ha- yır lop yumurlaları dilimlere ayırmak, | kahvesi öğütmek, ilâh, için de çok pralik ve ucuz aletler lend etmişler. Artık şilleleri yün veya pamukla dol- | durmak ihtiyacı da kalmıyacak.. Bun- | darı camdan yapılan lüflerle doldura - | cağız. Bunun için de pek z Lir para vereceğiz. SİNEMA MERAKLISI BİR KIZ | Mütmazel Zeneviyev, 19 yaşlarında | güzel bir kız. Bir merakı var; Sinema yıldızı olmak... Bir gece dostlarından bir kadının e- vine gidiyor, 5 bin frank kıymelinde bir pırlanta yüzük çalıyor. Ve Derami adlı birisine vertyor. Ni- Çin mi?, Ba adam, kendisine sinema a ventası süsü vermiş, kendisine sinema- çılara, sahne vazılarına takdim ede- ceğini söyliyerek genç kezı kandırmış, buna mukabil de 4 bin frank stemiş. Kizin parası olmadığı İçin yürüğü ça- hiyor, veriyor. Aradan urzun mülddel reçliği halde Sözünü yerine geliremiyor. Nihayel genç kız da, Derami de polis tarafın- dan yakalanıyor, Mayalever kız, sine- ma slüdyosu yerine tevkifhane hücre-” sine Kidiyor. Sukutu hayale bundan Büzel misal olur mu?, YENİ ZIRHLILAR 35 bin tonluk zırhlılar yanmak d3 gibi birşey oldu: Fransızların Riş- Tiyö sarklısına rakib olan (Bismark) zarhlısı da Hamburrda denize indirildi. (Kalyon) devrinde, böyle muarzam bir gemiyi harekete gelirmek için $ mllyon kol lüzımdı. Bişliyö, Bismark gibi sırhlılar da Normandiya gibi posta vapurlarında 1,500,000 kürekçiye yer temin etmek Kabil mi; - Bu kadar kepazeli Ve ilâve etti: Doktor: — Dur bakalım Güney, N yaptıktan sonra yal v manın yeri yok. Çabuk bohçanı al, çık evden. HİKÂYE Demir Tavında Dövülür ! ekible Nadire o gün son ola. Ş rak buluştular. Nadire on dokuz yaşında bir genç kızdı. Omuzlarına dökülen sarı kıvırcık saçları, hulyalı de- rin mavi gözleri, ilkbahâr gibi tat- h, güneşli ve parlak yüzü, her gö- zü kendine çekebilecek cazib, mev- zuün ve kıvrak bir vücudu vardı. severse gü- Tler ama, bu bakım- dan da, Şekib için Nadire, hakiki bir güzellik ve aşk «Nadire» si idi. Genç kız da sevgilisine ayni içten | gönü! duygularile bağlı ve sadık- di Bu son buluşmada her ikisi de asabt, hırçın, müteessir Ve düşün- celi idi. Çünkü Üç settelik bir ayrı lık arifesinde bulunuyorlardı; bir -| gün sonra ayrılacaklar; ' üç sene hiç birbirlerini göremiyeceklerdi. Şekib genç kizı teselliye çalışı- yordu: — İlerde daha mes'ut daha mü- reffeh yaşayabilmemiz için be - nim, Âvrupaya gitmem ve tahsi- limi orada tamamlamamı lâzım. Bunu yapmamak, benim için, bir | inayı tamamlamamak, yarıda bi- rakmak gibi bir noksanlık olacak ve kendi kendimi daha az işe ya- rar bir adam olarak yaşamağa mahküm edeceğim. — Evet ama, bu, birini tamam- larken diğerini yarıda bırakmak 'olmaz mı? — Yarıda kalan nedir? — Aşkımız.., — Niçin böyle düşünüyorsun? Hasret, aşk ateşini körükliyen bir tılsımdır. Senden uzak İken, bel- ki çok mahzun, çok kederli yaşı- yacağım, fakat muhâakkak ki se- ni daha çok seveceğim, daha çok İstiyeceğ' | . Gece gündüz kalbim şu tek duygü ile çarpacak: Kavuş- mak arzusu... - Filhakika doğru, fakat üç se- ünü söylerken Güney yatakta hırslı hırslı bir kere daha döndü, kalktı, sinirli bir söylenişle: — Amma Fazıl, seninle seviştiğime, evlendiği- me beni pışman ettin. Hiç aklıma gelmiyen şeyleri < benden ummıya kalkıyorsun! ne.. çok uzun bir zaman... Hasret, iştiyak, hattâ zaman, zaman ;;nı- | yaşı ile geçecek uzun yıllı — Ben bu Avrupaya gidişi bili- yorsun ki bir mecburiyet olarak kabul ediyorum ve senden ayrıl- manın acısını bu. süretle- tahfife çalışıyorum. Bunu bir fedakârlık olarak yapıyorum, senin için ya- pılan bir fedakârlik... Hep senin için... Ayni fedakârlığı sende, mü: tevekkilâne beklemek ve sabır et- mekle yapacaksın; bunu senden bekliyorum. Genç kız uzun uzün münakaşa- lardan sonra nihayet, çaresiz öl rak sevgilisinin Istediği vaadi ve- rerek onu gelinciye kadar bekli- yeceğine and içti. © gün son puselerini, gözyaşla- ile ıslatarak ayrıldılar ve ertesi Şekib Avrupaya hareket ettl Aradan bir yıl geçti. Bu bir yı- hin ilk ayları, bilhassa genç kız i- çin kederli oldu. Sonra, Şekibi | beklemek, uzun zaman onun yo- lunu gözlemek Nadireye gitgide a- ğır gelmiye başladı. On dokuz ya- şında bir genç kız için yirmi iki | yaşına kadar ümidini bir erkeğe | bağlayıp beklemenin çok güç ol- makla beraber biraz da - safdillik olduğunu düşündü. Bir gün, bir arkadaşının nişa - nında bir gençle tanıştırıldı. Bu uzun boylu, kendisi gibi mavi göz- dü, yakışıklı bir erkekli, Bu gen- cin kendisine karşı gösterdiği a- dâkayı gayri ihtiyari iyi karşıla- dı. Ve o gece beraber dans eder - lerken, sözleştiler. Bir randevu verdi. Bu gencin adı Raşiddi. i Üç aydanberi Raşidle sevişiyor- lardı. Nadire artık Şekibin sevgi- sini de, hasretini de yavaş yavağ silkip atmıştı. Dünü artık silik bir, rüya gibi hatırlıyor, fakat bu gü- nü bütün gençlik — duygu ve he- yecanlarile yaşıyordu. Diyecek oldu, genç kadına ona da sert bir kar gılama yaptı: — Lâf istemiyorum. hemen gidecek. - Bütün bu zlıkların cezasını ben çekecek değilim. Ve ayaklarını yere vura vura Marikayı bir ke - ve daha kovdi — Hâülâ burada duruyorsun. Haydi, şimdi çık git diyorum buradan, sana.. Ve Marikatın üzerine doğru yürüdü. Hizmetçi kadın, rolünü yapmakta bayanından hiç de geriye kalmıyarak ve acemilik çekmiyerek: — Peki, Dedi, gözlerinden yaş akıtarak odadan çıktı. Marika odadlan çıkarken Güney geniş bir so- Tuk ald. kocasının gözleri içine bakarak: lefon ölfkenizin sonu böyle cılk çıktı! — İete tel Dex gibi bir. durüm yaptı. yeniden yatağına gıktı, Doktor ayakta Aımdik kalmıştı. Düşünemi - yordu, ne yapacağını bilmiyordu. Bütün hesabı #tüst simuş, her şey kendi oranlarının (tabmini- YOSMA nin) tersine çıkmıştı. Bu sonunçla açık, ortada o- lan bir mahcupluk da vardı. Şimdi ne yapacaktı?, Hemen karısına karşı ahmakça bir kıskançlığın utancı içine düşmüştü, hem de onu kırmış, gücen- dirmişti. Evin kapısından içeriye girerken dimdik olan sinirleri şimdi bozguna uğramış, pelteleşmiş, lif gibi pörsümüş kalmışlardı. Tereddildlü adımlar- la yeniden yatağın yanına yürüdü, karısının elini tuttu ve korkarak, çekinerek: — Güney.. Dedi, Güney hiç cevab vermedi, sadece buru- şuk, büzük, soluk yüzünü yastığın altına soktu ve kıvrak çizgileri doktorun gözünde dirilen güzel gövdesinin yataktaki duruşunu kımıldattı. Bu durüm karşısında doktor bütün bütün sı- kıldı, utandı, ne yapacağını şaşırdı ve ağzından, bir inilti halinde yine önun adı çıktı: — Güneyyyy.. amemraammmmen VO ÜĞ gazaasmamız; Yatan: ETEM İZZET BENİCE yayaaaaraamnrz KUCAKTAN SOFRAYA Fazıl iki saattir karyolanın kenarındaydı. En yüksek bir heykel artistinin bile düşüremiyeceği ka- dar güzel, güzelin güzeli, en güzel kadın Fazılı bü- tün bu uzun saatler içinde Üzdü, ağlattı, bir kere bile konuşmadı. Gençliğinin son ışıklarını ve son umutlarını aksaçının dalgalarında derliyen doktor durmadan yalvarıyordu: — Güney bir kere daha böyle birşey yaptığımı görmiyeceksin. Seni çok seviyorum, Bu sevgi ben- de istemiye istemiye arada bir hastalık yapıyor. Kıskanıyorum .Herşeyden, insandan, havadan, rüz- gördan, yalnızlıktan akla hayale gelen gelmiyen bütün nesnelerden seni kıskanıyorum. Bu tabil bir şey değil. Ben de biliyorum, fakat, ne yapayım, oluyor. Doktor belki bu benzerde söylediklerinin yü- Dedi. Bunları söylerken yine gözleri dolu doluydu, ağlıyacak gibi idi. Fazıl, genç kadının el- lerini avuçlarının içine aldı, yalvaran, içindeki ezin- tiyi dışarıya vuran, iniltili, ıztırablı bir sesle cevab verdi: karıcığım. Senin bu kadar gü- ye tılsımlı bir kadın oluşun beni çileden çıkarıyor, bana böyle şeyler yaptırıyor. Benim de bağışlanacak tarafım var. Aramızda yir- mi sekiz yaş var. Bu ne demek, sen bilmezsin. Bu- nu bilebilseydin, o vakit bana hak verir, ne benim yaptıklarım senin gücüne gider, ne de üzerinde bu kadar dururdun. Güney birdenbire Fazılın sözünü kesti, sordu! — Bana güvenin mi yok?. Doktor, bu soru karşısında şendeledi, titriyen, frken bir sesle cevab verdi: — Güvenim var. Var amma. Ben çirkinim, sen güzelsin. Ben yaşlıyım, sen gençsin. — Bütün bunları evlenmeden önce biliyorduk. (Devamı var) Bununla beraber, Şekibi aı!ıl uzun müddet aldatmanın büyül bir viedansızlık olacağını dü, dü ve yazacağı son bir mektupli hakikati bildirmeğe karar verdis Bir gün yine bir randevudan ö nüyordu. Raşidle evlenmeğe kâ * (Devamı 6 incı sahifedel | iRadyo Pro raml Ankara Radyosu BUGÜN 18.85 Mükzik (Solular ve Lieder - Fit 19 Konuşma (Çocuk Esirçeme BW ruma). 19,15 Türk müzlği (Fasıl heyet! - *” t— Hacı Arif - Uşgak şarkı - Mef” hanemi bu bezmi tarabhaneyi 3— Haldun - Surinak şarkı - söyl! € cananı ruhum. #— Şemsoddla Ziya - Mahur çarki” Çıktı bir feryadı. S— Fahire Fersan - Kemençe (47 $— Rakım - Uşgak şarkı - Bana yakışmıyor. #— Uştak şarkı - Şahane gözlere #” mül bağtadım. 16 — Udi Ahmet - Saba şarkı - GÜF Karı harab eyleme, 21 Memleket saal ayarı, 21 Konuşma (haflalık «por servisik 2115 Esham, tahvilât, kambiye - #f7 kal borsası (ülal) 2130 Konuşma (kemserin takdimi * Hati Bedi.) ELAS Müzik (Riyaseti Cumhur ff monik orkesirası). 2230 Müzik (Romans, halk şarkılf ve saire - PL) 23 Müzik (Cazband - Pi). 23AS - 2A Son ajans haberleri ve J Fanki yrogram. YARIN 1335 Müzik (Dans - Pi), 14 Memlekel saak ayarı, afans ve #7 teeroloji haberleri, 1410 TTürk müziği (halk masikisi Halk türküleri ve oyun havaları). Badi Yaver Ataman tarafındat. MA0 - 15.30 Müzik (Dans - Pi). 1357 Hieri Muharrem 1354 Runtl Şubat

Bu sayıdan diğer sayfalar: