11 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

11 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—İ;t-:nbul Yemiş İskelesi Tarihi Kıymette Bir Bina mıdır ? un Meraklı Kapıları Denize Açılan Bu Metrük İskele Bir Muze Haline Gelmış l REŞAD FEYZİ I D ün yolum İstanbal Balıkpa- zarına ve oradan da Yemiş taraflarına düştü. Yemiş is- #sinden vapura binip, Halicin hayet taraflarında bir iskeleye mak lâzım geldi. Balıkpazarının dar, pis, kokulu sokaklarını anlatacak değilim. Fa- kat, Yemiş iskelesi meydanı, ve bizzat Yemiş iskelesi bir şaheser- dir. Bunu yazmadan geçemiyece- ğim. Size, evvelâ Yemiş iskelesinin halini tarif edeyim; fakat, itiraf , edeyim ki, ben, böyle bir tarif yap-| Maktan âcizim, Çünkü, Yemiş is- kelesi, artık iskele olmaktan çık- mıştır. Muhakkak ki, Balattaki çön skelesi, daha temiz, daha ye-| ni, daha derli topludur. Bir kere, Yemiş iskelesinin. bir vapur is- kelesi olduğu belli değil.. Burası adeta bir müze olmuş. — Buharlı pür ilk icad. edildiği zaman, yaptırılmış bir iskele de ancak bu kadar olabilir. İskelenin karaya irtibat peyda etmiş olan tarafı de- nize gömülmüş.. İskeleye girerken, Sol tarafta ikl küçük kapı gözüme ilişti, Hayretten donakaldım. Çün- bu kapılar denize açılıyordu. Toprakla alâkasını tamamile kaş botmişti. Onun içindir ki, bü kapı-| lar, artık muattal hale getirilmiş- t İskelenin içine girdim. Girilen yer insanlara mahsus bir binanın tmethali gibi değildi. İskele mey- danının halini, toz toprağı, araba- ların izdihamını hiç tarif etmiyo- Tum., Uzatmıyalım, içeri girdik.. Burası samanlık gibi bir yerdi Fakat, vapur gelince, ne taraftan 1 dışarı çıkabileceğimi bir türlü kes-| | bakıyorum: İskeleye benzer tara- Yemiş iskelesinin kara tarafından hazin gorümüşü kabilecek gibi bir kapı yoktu. Kü-| mes kapsı gibi İki üç kapı vardı. Örümcekli, paslı, —uzun — za - man kullanılmadıkları hallerinden| belli idi, Nihayet vapur geldi. Ben me - : Nereden çıkıp vas| tının bir iki penceresi de vardı. Fakat, pislikten camları birer si- yah perde haline gelmişti. Dışa - rısıni görmek mümkün değildi. Bi- zi kurtaracak kahramanı bekler- ken, boyasız, yaş ve beyaz döşeme| tahtalarından yapılmış bir kapı açıldı. Hayata çıkmış insanlar gi- bi, geniş bir nefes aldık. Dışarı fırladık. Vapur yanaşmıştı. At - hdık.. Gidiyoruz. Köhne Haliç vapuru, bana, masallardaki kotralar ka- dar güzel ve ferah verici geldi. Yemiş sahillerinden uzaklaşır- ken, arkada bıraktığımız iskeleye fi yok., Üzerinde «Yemiş levha- gını görmeseydira, biraz evvel o kamburu cıknış yamru — yümrü Zeyneb, randevu evi patronu, Sevgılılerını ve Karılarını Satan Mısırda Zabıta Dünyada Eşine Raslanmamış Bir Vaz'ıye ahire zabıtası, Mehmed Frag- K bali adlı bir. genci tevkif etmiştir. Bu genç, Mısıcın maruf ve zemi gin ipek tüccarlarından — birinin Oğludur. Fakat son derece haşari Ve çapkındır. Babası, bu zeki çocuğu mağa - Zasında — çalıştırmak — istememiş, Mektebe göndermiş, okutmuş. yaz- lırmış. Sonra da nezaretlerden memur yaptırmış İ j bahiş ve sermaye bulmakta çek- Mehmedin onuncu karısı Selma Meseleye d Etti Mehmed, nezaretten ve baba « sından aldığı paralarla sefahete atılmış. Artık her gece bir barda, eğlence kadınlarile düşüp kalk - mıiş nihayet epeyce boğazına ka- dar borçlanmış... Mehmedin birçok d: mış. Bir gece bunlardan birinin izar salonunda uzanmış yatıyormuş. evin patronu — işten (Devamı 7 inci sayfada) Köşeleri | bina, yakın bir günde, Okyanus- mıyacaktım.. Fakat, muhakkak ki, biraz evvel oradaydım. Nasıl dur- muştum? Kendi kendime merak ediyordum. Burası bir binaya, bir hendese şekline benzemiyordu. Düz bir satıh yoktu. Bir yanı çök- Mmüş, bir tarafı kalkmış, acayib ve| acınacak hal almıştı. : Bu binanın fenni hiçbir tutar ta-) rafı kalmamış olduğu moydanda. Yani tehlikeli bir vaziyettedir. Bu| tehlikeyi anlamak ve binanın ma -| ili inhidam olup olmadığını tayin etmek için, zannediyorum ki, fen-| ni bir keşif yapmağa lüzum yok- tur. Yemiş iskelesinin bu halini gö- | ren herhangi bir vatandaş, zanne-| diyorum ki bütün bu yazdıklarıma, hak verecektir. Bu iskele ne ola- cak?.. Asarı atikadan, tarihi kıy- meti bulunduğundan dorayı mi ay- 'nen muhafaza ediliyor? Bence bu bi nayı derhal yıkmak lâzımdır. Baş- ka yapılacak hiçbir şey yoktur. 'Tamire dahi tahammül edemez. | Eğer, bu iskele yıkılmaz da, ay- | nen bırakılması tarafına gidilirse, yazık ki, âsarı atika olarak da mu- hafaza edilemiyecek, Yönkü, bu da kaybolan adalar gibi, denize gökecekl (S Aka |Prenses, Kraliçe, Ana ve BİRİNCİ MEVKİ KOMPATIMANLARIN BİRİNDE fife — Macid. şu — köşede, pencerenin yanında oturan herifin suratına dikkat et- tin mi?. Macid — Hayır! Nesi var ki... Afife — Kadın kaşları, iri bur- nu sinirlerime dokunuyor'... Macid — Merak etme... İlk is - tasyonda kompartımanı değiştir- tirim. Afife — Nasıl?... Macid — Svbret biraz, görür- | sün... Tren stop eder, Macid kompartımanın kapısını açar, bağırır. Bay kontrol!... Kontrol gelir, gizer, Macid, köşedeki adamı işaretle bay kontrol... Bu zat ikinci mev- ki bileti ile birinciye binmiş... Yolcu, hiddetle — Fakat, bay.. Kontrol memuru — Lütfen bi- letinizi gösterir misiniz?. Yoleu biletini gösterir. İkinci mevkie mahsus. | kumpartımana Kontrol memuru — Yanındaki kompartımana geçiniz... Yolcu ve kontrol memuru çıkar-| lar, Mâcid — Gördün mü? dediğimi | nasıl yaparım. Neden sonra tren Haydarpaşa garına gelir. Bötün yolcular iner-| ler. Afife — Ahi, Macid — Ne var?... Afife — Baksana... takib ediyor.. Herif bizi | Macid — Sen yavaş yavaş yü- | rüt... Yolcuya doğru - ilerler, Yoleu şapkasını çıkarır. — Atfedersiniz, der. — Birinci mevkiden attırdınız. buna gücen- | miyorum. Yalnız bir şey merakımı mucib oldu. Biletimin iklnel mevkl bileti olduğunu nası! anladınız?.. | — Renginden?.. — Renginden mi?... | — Evet, bizim, — biletlerimiizin rengi de sizinki gibi idi.. l | TENZİLATLI HEDİYE Rebekanın isim günü. Amcaza- | desi Levi kendisini tebrike geli - yor. — Sana, diyor. 50,000 frank de- gerinde bir gerdanlık getirdim. — Oh! Çok lütufkârsınız, Levi... — Arzu — ederseniz size 25,000 (nıngı bırakırım. 16 ilkteşrin 1798. Sabahın dör- dü. Robespiyerin mutemedi ve ihtilâl mahkemesi retsi Herman, kararı tebliğ etti. — Fransa Kralı 16 ıncı Lüinin dul zevcesi Mari Antuanet dö Lüiz Dotriş'in kafası kesilecek... Muıı ikeme hitam buldu. Mahkü- Munmmc. bir gün evvei sa- bahleyin başlamış, fasılasız yir- mi dört saat devam etmişti, Yal- nız öğle üzeri beş dakika kadar ara verilmişti. Maznun, hâkimler, jüri heyeti ve dinleyiciler uykusuzluktan, aç- lıktan, susuzluktan — bitgin bir hale gelmişti. Nihayet jüri heyeti — kararını bildirdi: Kraliçe suçlu!. Hepsinin mütaleası bu idi. Çün- kü hepsi biliyordu ki «Kraliçe suçsuzdur!.” demek kendi ölüm kararlarını imzalamaktı. İşte bu korüku iledir ki «Mari Antuanet suçludur!.. dediler Heyetin di- Ber azaları limonatacı, mızıkacı, dülger, papas bozuntusu, hulâsa | altınışjüri ayni sözü tekrar etti- ler: — Kritiçe suçludur!. Mari Antuanet ayakta, dimdik duruyordu, Kararı sükünetle din- ledi. Ne bir yeis, ne bir hiddet ve ne de bir korku alâimi gösterdi. Üzerinde siyah bir matem elbi- sesi vardı. Mahkeme salonunu terkederken hâkimlerin, jüri he- | yetine bakmadı Lile,.. Hapishanedeki odasına girince: — Bir mum verir misiniz?, Dedi. Masanın üzerine iki şam- dan koyduklarını görünce şaşır- d ve'Nâve etti: — Biraz kâğıdla bir kalem is- terim. — Vasiyethamemi yazaca - ğim... O vakte kadar Kraliçenin bir dediğini yapmıyan — başgardiyan bu arzusunu derhal yerine ge - tirdi. | Mari Antuanet faza ediyordu. Buna rağmen hayatı itidalini muha- sapkı bir | - mrarar Eller Yukarı Paranı Değıl Kendini Istıyorum.. atmazel Yuon Lorans yal- M niz daktilb değil, çok gü- zel, sevimli, son derece ca- zibeli bir kadındı. Fakat talihsiz- di. Tanıştığı erkeklerin hepsi ki- bar ve nazik adamlar değildi. Matmazel Lorans - siyah, son moda bir tayyör giyinmiş, omuz- larında Arjante bir tilki bua var, Saçları ondülı Hâkime derdini şöyle anlatıyor: — 12 ilkteşrin gecesi saat 23 de evime gidiyordum. Arkamdan bi- risinin takib ettiğini gördüm. A- dımlarımı sıklaştırdım. Beyhude:, Çünkü takib eden adam bisikletli idi. Hâkim.— Siz de yaya... Şu hal de kaçıp kurtulmanıza imkân yok- tu, değil mi?. Matmazel— Evet, biraz sonra önüme geçti. Yolumu kesli ve: «Bağıtayım deme, yoksa geber- tirim..» dedi. Hâkim.— Bir gece hırsızına çat- tığınızı zannettiniz. ve çantanızı uzattınız.. Matmazel,— Evet, ve şu ce- vabı verdim: « İşte alanca param bünün — içinde. Hepsi üç yüz frank!.» Fakat mütecaviz bu sö- züme ehemmiyet vermedi. Gül dü: «Senin paranı değil, seni is- tiyorum!.» dedi. ve cebinden çı- kardığı bıçağı uzatarak ilâve et ti: «Bller yukarı!.. Hâkim.— Peki, sonra ne oldu?. | kZ — Matmazel— O zaman. yorsunuz, değil mi, bay hâkinı?. Anlı- | Hâkim, — Bereket versin, o sı- rada geçen bir yolcuya yoksa?, Matmazel — Halim harabdı. He-| rif kızdı. Suratıma bir yumruk indirdi Mütecaviz Samson adlı bir çapkındır. Kadınlara tecavüzden birçok defalar mahküm olmuştur. Mazhun — Nasıil oldu, bilmi - yorum. Hâkim.— Nasıl olur? Gece rısı kadını yolundan — çeviriyor, tecavüz etmek istiyorsunuz. Son- ra da bilmiyorum diyorsunuz. Maznun.— aklım başımda de- Bildi . | Mahkeme salonunda bir kadı- nin kıçkırarak ağladığı işitilir. Hâkim.— Kim bü ağlıyan?. Mübaşir— Maznunun karısı... | Matmazel— Bay hâkim... Be- nim yüzümden zavallı bir kadının azab çekmesini istemem. Davacı değilim bu 'adamdan. Affediniz. Maznunun karısı.— Teşekkür e- derim, matmazel... Allah sizden razı olsun... Ben de kocamı affe- diyorum, Maznün.— Affediniz. beni bay | hâkim... Hâkim.— Susunuz... Yanındaki azalarla konuştuk - tan sonra: Hâkim— (Maznuna) mahke - me hu seferlik sizi 50 frank para cezasına mahküm ediyor. Bundan böyle aklınızı başınıza alınız. G Fakat Daıma Kadın.. İdama Mahküm Olduguma Müteessir *Degı[ım Kocamın Yanına Gideceğim Mari Antuanetin ikbal devrine sid bir resmi sinema şeridi gibi gözünün ö - nünden geçiyordu: veliahd zevcesi, Kraliçe, üç defa ana ve daima ka- dın... Şönbrön sarayının bahçeleri, salonları, Fransaya gelişi ve hal- kın alkışları, şerefine dikilen ta- kızaferler, yapılan şenlikler, he diye olunan selmaslar, — inciler... Sonra düğün merasimi, Triyanan yı eğlenceleri... Ve daha sonra mahud gerdanlık meselesi. Dedikodular, haka - retler, nefretler, sukut... İhtilâi, milit meclise Iltica, eylöl kı mı, Krâlın idamı, çocuğunun ya- nından alınması, nihayet muha- kemesi ve idam kararı... Sabahleyin biri çeyrek geçe yirmi jandarmanın — muhafazası altında konsiyerjöriye götürül « müş, hapsolunmuştu. On beş sene Prenses, dört sene | ©n dokuz sene | Son Mektub Kraliçe çocuklarının muhafı - zına ve kız kardeşine hitaben şu mektubu yazdı: *Sevgili hemşirem, bu mektu- bum sondur, Bunu bir vasyetna- me gibi telâkki edebilirsin... *Mahküm oldum. Fakat müte- | essir değilim. Çünkü benim gibi masum olan sevgili kocamın ya- nına gideceğim. Son dakikamda onun gibi cesaret, metanet gös- terebileceğimi Ümid - ediyorum. Vicdanım rahat... Ona karşı bir günabım yok. Yalnız müteessir olduğum şey evlâdlarımdan ay- ışumdır. Fakat bir dereceye ka- | dar teselli buluyorum. Zira, ön- lar, sizin gibi şefkatli bir kadının r himayesi altında... Onlara, ana gibi bakacağınıza, analarını hatırlatmıyacağınıza e- minim. Mahkemede, kızlarımı ya (Devamı 7 inci sayfada) Bir kuyumcu dükkünının vitrini Kuyumcununkatili Oldu İhtiyatsızlık Neticesi Katil Şoför Yakayı Ele Verdi eçen yılbaşı Yortüsu sıra - larındâ Londtra civarında bir-cinayet olmuş, Ernest Key isminde bir kuyumcu öldü- rülmüştü. Zabıta bir müddet bu cinayetin failini aradıysa da bu- lamamıştı. Kuyurcu — kendi - dükkânında bıçakla saplanarak öldürülmüş - tü. Fakat tahmin edildiğine göre kuyumcu ile katil arasında bir mücadele olmuş, kuyumcu ken- | | Gini müdafaa etmek istemişti. Ya- pilan tahkikat neticesinde ku - yumcunun — komşularından — bir şoförün birkaç gündenberi elle- rinde sargı olarak gezdiği nazarı dikkati celbetmiş, şoförün bir müddettenberi işsiz dolaştığı da anlaşılmıştı. Şoför takib edilmiş, lâzım ge- len delâil bulunmuştur. Nihayet kanlı bir bıçak ile daha bazı de- mir parçaları ve ssirenin boş bir eve götürülüp — şoför tarafından saklandığı moydana çıkmıştı. Kuyumcu 64 yaşlarında idi. Şo- förün 29 yaşlarında olduğu anla- şılmiştir. Şoförün son muhake - mesi geçen gün yapılmıştır. Halk arasında intihab edilerek vicdani kanaatini söylemek mevkinde bu- lunan jüri heyeti şoförün mücrim olduğu kanaatine varmış, bunun üzerine hâkim de katilin idamına hükmetmiştir. Katilin karısı ile kız kardeşi bu kararı öğrenince haykırmağa başlamışlar, katil de başını önüne eğerek mahkemeden çıkarılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: