16 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

16 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'Tefrika Numarası : 58 Muhteris ve Yaşlı Sultan Derhal Harekete Geçti Güzel Delikanlının Kollarına Atıldı, Birbirlerini Koltuklıyarak Yukarıya Ç ktılar Yalının rıhtım kapısı aralan - mış, buradan uzanan bürümcük, örtülü, bol mücevherlerle süslü bir kadın kafası, bir saraylı başı delikanlıya seslendi: — Buyurun Abdullah Bey.. Ay- ge sultan hazretleri yukarıdalar, Delikanlı ayni fısıltı ile cevab verdi — Biraz müsaade edin.. Şu te- | nekeleri tayfalara göstereyim de.. Onlar benzini istimbota taşırken içeri gelirim! Davust rıhtımın denizden gö - rülmiyen, iç bahçeya bitişik bir köşesinde yığılı duran tenekeleri tayfalara işaret etti: — Şunları gemiye taşıyın! 4 tayfa ikişer ikişer tenekeleri taşımağa koyuldular, Davust ka- pıya doğru yürüdü. Eşikten at - larken seslendi: — Yükleme bitince bana haber verin — Olur kaptan! Ayşe sultan delikanlıyı —güler yüzle karşıladı. Davust merdiven başında bulduğu dildadesini ku- caklarken anlattı: — Benzinleri bizzat almağa gel- dim. Çünkü sizi göreceğim gel - mişti. Dayanamıyorum sevginize. .) denizde, dalgaların arasında ha « yalinizi görüyorum. — hasretimiz tek endişem. Hayaliniz, en derin | gönül azabimı dindiren biricik i- lâç! Kendiniz, ruhumun, aşkımın eksiri... Bu sözler muhteris yaşlı sultanı | şevke getirdi. Güzel delikanlının | kollarına atıldı. Birbirlerini kol- toklıyarak yukarı odaya çıktılar. Ayşe sultan şahlanan ihtirasının bütün ateşile sevdiği delikanlıyı o gece alıkoymak fikrile hareket ediyordu. Kırmızı kadife kaplı ge- niş divana yanyana — oturdular; Ayşe sultan kapının önünde du- ran Teranedile emretti: , — Kalfam! — Emret sultanım! — Tepsiyi donat ge' söyle fasla bâşlasın Teranedil dışarı dışarı çıkacağı sırada Davust müdahale etti: — Hayır, hayır.. Dursun kal - fam.. Ben şimdi gideceğim. Ayşe sultan İğbirarla gözlerini üşıkına çevirdi: — Nasıl, gidecek misin? — Evet sultanım — Öyleyse neye geldin? Davust cevab vermedi, — güzel Jözlerini cana yakın bir süzüşle kart dildadesinin bakışlarında do-, laştırdı, durdu. Ayşe sultan de - vam etti: — Bugün için —-- sözleşmemiştik No 84 'yku sersemi neye uğradığı - z şaşırmıştık. Hizmetçi kız döğünüyor: — Beyefendi, beyefendi. Diye inliyor, fakat bir türlü iye - Nihöyet sert ihtarım karşısında bu acı haberi bize verdi: — Beyefendi kendini öldürdü, Düşmemek için orta masasına tulundum. Bu İnanılmıyacak bir şeydi. Şekib Sinan kendisini öldürmüş-| O kadar şaşırmışım ki, bir kaç dakika olduğum yerde çivlli kal- dım. Kulaklarıma inanmak İsle « miyordum, | diz Kâğı amma... Hazır — gelmişken niçin tekrar gitmek istiyorsun? Delikanlı pencereden dumamı görünen istimbotu işaret etti: — Bunu kim götürecek? . Bu kısa cümle sultanı maküle irca etti, konuşmağı — Hakkın var Abdullah Bey., Gemide başka kaptan yok değil mi? — Bir geminin bir kaptarı olur sultanım — Peki ne zaman geleceksin? — Öbür akşam inşallah rahat « siz ederim. sürdürdüler: Eminönü Meydanı Yeni Şekle Gircikten Sonra (5 inci sayfadan devam) hanenin önüne attınız mı, o ca- nım gün doğdsu ile birlikte Ar- navudköyü de, Bebek de, Çubuk- lu da, Beykoz da sizin ayağınıza gelir! Yine yazın en hoş rüzgârların- den poyrar; Ökmeydanındani yık | ihane taraflarından esece-| ği için onlar da buraları Haliç isti- kametinden ihya edeci Fa - | kat, bu-iki hakiki şimal rüzgârı. Halicin o bulanık, o yer yer alaca| sularına sürünerek geleceği için Korkarım Sütlücedeki — mezbaha ve Kasımpaşa önlerinin, yazın pek keskin kaçan rayihalarını da bi- | Ter parça buralara kadar sürükle-| mesin! YAmma, pek zannetmem, o rayi- halar, oralardan buralardan sürük-| lenip gelinciye kadar, o şiddetli rüzgârlarla havada dağılır, uçar, ufuklara yollanı Bilmera, benim gibi tiz de dik- kat ettiniz mi, Eminönü meydanı-| nin deniz tarafı açıldığından beri ve mevsim kış olduğu halde, bu saydığım yerlerin havası — gerçek- ten hayli değiştiği gibi bizzat E — | minönünün kendisi rüzgür yemek-| te Kireçburnuna taş çıkartımıya başladı. Hatta öyle ki, orası hugün | İstanbulun bir kısım semtleri için Tüzgârın taksim mahalli gib: bir şey oldu. Hain mümkün olsa da | oralar, biraz daha açılıp genişle - dikten ve uzadıktan sonra deniz kenarlarının bir tarafına bi- kıra- ethane, bir gazino açılıa pek ömür| bir şey olur. Olur amma, bakalım! oraları açıp bugünkü hole geti - | renler, o civarın tekvar kıraatha- | Yazan; Nusret Safa COŞKUN Ne gibi bir sebeb bu zengin ve tasasız adamı ölüme sürüğliyebi- | lirdi? Aklımdan birbiri peşine türlü ihtimaller geçti. Hiç biri varid o- lamazdı, biç biri Şekib Sinanın kendisini öldürmesi için bir sebebi teşkil edemezdi. Alelâcele giyindim. Nefes ne fese villâsının — kapısınadn içeri girdiğim-zaman beni Meral kar- şıladı. Bitkin bir haldeydi. — Ne oldu Meral. Boynuma atıldı: — Kocam kendisni öldürdü: Diltm hiçbir teselli ketimesi te- Iâffuz edemiyordu. Sakin olma- Kini rica ederek yukarı fırladım! | Vazan: Rahmi YAĞIZ — Peki bekliyeceğim. Bu sırada tenekeleri İstimbota taşıyan tayfaların ıslığı ve haykı- rışmaları duyuldu. — Abdullah kaptan. . Hazırız. Davust sultanla vedalaşrı, mer- divenlere doğru yürüdü. Muhteris| ve yaşlı hanedan kızı, Ayşe sultan arkasından sesleniyordu: — Öbür akşam, cumartesi ge- cesi bekliyorum.. Unutma Abdul- lah Beyi İstimbot, benzin hamulesile tek- rar yola çıktı, Sarayburmunu geç- | ti, Adalar istikametine rola tuttu.. Yürüdü. (Devamı var) neler, gazinolarla kaparımas: için mi bu işi yaptılar? min aklının ermediği birşey varsa o da ta Sirkecidön Halicin sonlarına kadar uzayan — sahilin, vaktile nasıl olup da böyle bina- larla kapatılmış olmasıdır. Bügün Yemiş. Keresteciler, Un- kapanı, Cibali denilen yerler, yaz mevsiminde İstanbulun birer ce- hennemidirler ve buraların, yazın| böyle birer cehennem olmasının | sebebi de hiç şüphesiz deniz Kena-' rımı kaplamış olan bir takım bina-| larla örülmüş kalelerdir! Halbuki, bugün Eminönünden başlıyan bu yığıntılar, yarın öbür gün Yemişe, Unkapanına, Ciba - liye doğru ilerlemeğe başladı mıy- dı, siz, seyredin 6 zaman bu, yaz cehennemlerinin alacağı hoş man- zaraları! | Lâkin gittikçe dolan ve dolduk- ça denizlikten, hatta körfezlikten, | limanlıktan çıkmıya başlıyan ve gündengüne suyunun rengi bu- lana bulana, çirkef suyundan da Kızıl Denize Açılacak Kanal (* üncü sayfadan devam) l şarki Avrupa saati ile tam on iki- de nihayet buluyor. O saatten İ- tibaren şirketin bütün tesisatı, binaları, aletleri, hasılatı — Masır j hükümetine guçecek. Buna, daha çok zaman var. Fa- kat Büyük Britanya hükümetinin mukadderatını elinde tutanlar, Hindistan yolunun muhafazasını temin etmekle mükellef olanlar düşünüyorlar, ve: «Şayed, diyor- lar: Bir gün olur da Süveyş kanalı | kapanırsa ne yapacağız?.. V NİN İKİNCİ KOLU dİşte bu sebeble, İngilizlerin | gözü senelerdenberi, Sinayanın | öbür tarafına, Akabe körfezine çevrilmiştir. Yani Kırıl denizin | nihayetindeki V nin öbür koluna.. | Eski devirlerden kâalan yolun izleri el'an bakidir ve üç yüz ki- | limetro kadardır. Bu yol arızasız | olduğundan kanal yapmak güç döğildir. İ «Süleyman zamanında çok ma- mür bir şehir olan Akabe'ile Ak- î deniz ilzerindeki Rafa arasındaki taşlık ve gayrimümbit arazide an- | cak bin kadar bedevi yaşıyor. De- veleri, keçileri yiyecek yeşil bir ot bulabilmek için uzaklara git- mek meeburiyetinde kalıyorlar, | Halbuki evvelce bu havalide yüz binlerce insan vardı. | «Uzun müddet Sinaya valili - ğinde bulunan binbaşı jarvin, Neger civarındaki eski sarmıçları temizletti, su bendlerinden bir kısmını tamir ettirdi, Bu gayret ve himmet sayesinde şimdi, Filistin hududu üzerindeki Ge- deirat şehri doğdu. Bağlarında, bahçelerinde pek nefis üzümler, meyvalar, sebzeler yetişiyor. Buraların biricik meziyeti, kim- genin, hatlâ Arabların bile bu yer- lere sahib olmak istememeleridir. | «Şüphesiz, elli seneden — evvel, | Hindin ve Uzak şarkın ikinci yo- | lu Akabe ile Rafa arasından ge- çecektr. Otomobil yolu, Kahire - Aden şimendileri, hattâ ikinci Süveyş kanalı.... HİKÂYE : BirSır Çözülüyor (4 üncü sayfadan devam) istemiştim.. Fazla, — çapkın diye, beni ona vermemişlerdi. Ondan sonra, hayatım zehir içinde geçti, Gözüm bir şey görmüyordu. Ara- dan beş yıl geçmişti. Bir tesadüf oldu.. Nereden, nasıl oldu, bilmi- yorum.. İzzet Nuri ile evlendirdi- ! lez. Bir ağaç olsaydı, o vakit, o - nunla bile evlenirdim.. Hayattan | berbad bir hale gelmekte olan Ha-| zevk almadıktan sonra.. Ben bed- liç ne olacak? Haliç ki nekadar temizlense, a- yıklansa sonunda, olacağı yine budür. Çünkü yine Haliçtir, yine Baliçtir ve çünkü akınlısızdır. Lâkin, ne de olsa, bu Halicin, İstanbul sahili — açıldıkça şehir büsbütün başkalaşacaktır. Feasa Halk epereti ( Bu akşam 9 da ZOZO DALMAS'ın — iştirakile Büyük Şark Opereti. (HALİME) Macar baleti. | Eve İlk koşanların — yardımları arasında çetin bir bubran geçiren Güzin Hanımın bulunduğu oda » dan Şekib Sinanım yatak odasına geçtim, Şekib Sinan karyolada ârka üstü yatıyordu. Uyuyormuş gibi müs- terih bir ölüm. Kurşunu beynine sıkmış, Sağ şakağından akan kan- lar yüzünün sağ tarafını kızıla boyamıştı. Karyolanın önü kan - dan bir dere idi. Şekib Sinan intihar ettiği vakit! yere düşmüş karyolaya sonradan yatırılmıştır. Üzerinde elbiseleri bulunuyardu. Goceyarısı intihar ettiğine — göre bu saate kadar soyunmamıştı. An-| laşılıyordu ki, Şekib Sinan gece yarısına kadar uyumamış, üyumak niyetinde bulunmamış, belki de ölüm kararını vermek, yahud ö- lümün icab ettirdiği hazırlıklarla meşgül odmuştu. Bunun böyle ol- duğunu sonradan anlddık. Zavdllı Şekib Sinan!, baht olmuş bir kadınım İclâl, ? - kinci bir macera, ikinci bir felâ- ket geçirmeğe artık tahammülüm kalmadı.. İclâl arkadaşını dikkatle din- ledi. Ona hak verdi.. Fakat, Han- 78 görmemeleri için şubeye gelerek danı öyle temin etti ki, bu adam her halde, genç kadını mes'ud ede- HÜF bilirdi. Handan razı oldu.. Geçe geç vakit, İclâl evine döndü: * Handan, kararlaşan günde, İc- lâlin apartımanına oturmağa git-i ti. Biraz sonra, damad namzedi olan adam hizli hizli kapıyı ça Sen iyi bir adamdın, dürüst ve | namuslu bir erkekdin! Ölümü ya- | şamağa tercih ettiren hangi mühim| | sebebi've zarürettir; bunu, seni İçok iyi bildiğim için, kafam al - miyor, tayin edemiyorum. Nite « | kim bunu bana hitaben yazdığın | mektubu okuyunciıya kadar da | tahmin edemedim. | — Zavallı Şekib Sinan.. | Elimde olsaydı da, sent ölümdeni ben kürtarsaydım, 6 zaman sana | borçlu olduğum hayatımın karşı- | dğmı ödemiş olurdum. Demek insan ölmek istiyormuş. Benim zavallı kurtarıcım! Bana: — Delikânlı insan canına kı - I yar mı hiç! Demiştin. Demek oluyor ki, kı- yılıyormuş!.. Zavallı, Bedbaht Şekib Sinan - c Namusun, gururun, dürüstlü - ] ğün için kendini öldürdün. Hal - 'den: Çocuklarınıza yedi. bu özlü unu ON TELGRAPF— İ6Ğ MART isis sıhhatini tehlikeye koyarsınız. Allahın yarattığı gibi saf ve tabii hububattan yapılmış HASAN ÖZLÜ UNLARI vitamin, Kalori, Kuvvet, Kudret, Sıhhat, Neş'e, Enerji, Zekâ iniz. En yüksek malik vasıf olan Dinyada mevcut çocuk gıdalarının en mükemmelidir. Pirinç, Yulaf, Mercimek, Buğday, İrinik, Patates, Mısır, Türlü, Bezelya, Badem, Çavdarözü unlarını Çocuklarınıza Yediriniz. Şebir Tiyatrosu (Hindistan'da Neler Oluyor? Ruakşam 2050 da (ANNA KARENİN) 7 tablo İSTİKLAL CADDPSİNDE KOMEDİ KISMI Bu akşam 20,30 da (BİR MUHASİP ARANIYOR) 4 P. ı Askerlik — İşleri I'_ Kadıköy yerli Askerlik Şubesin - ' 310 dan 330 doğumluya kadar 0- lan ihtiyat erlerinin yoklamaları *- çin 15 Mart 939 günü akşamına ka- dar verilen yoklama müddetinini Mart 939 sonuna kadar uzatılmış - 7. Bu doğumlulardan henüz yok- Jamasını yaptırmamış olanların ce-! İkayıtlarını yaptırmaları ilân olu - — ——— yordu. O, salona girdiği vakit, Han-; dan: — İsmail, diye bir çığlık ko - pardı. Bu, genç kadının o1 dört ya - gında iken sevdiği delikanlı idi. REŞAD FEYZİ | buki senin yerinde olan başkala - | tı bütün bunları — kaybettiğinizi, kaybetmeğe katlandıkları için ya- gıyorlar, Şekib Sinana — babamı kaybetmiş kadar acıdım. Hele ba- na yazdığı mektubu — okuduktan | sonra büyüklüğü gözümde bir kat| daha büyüdü. Daha fazla yandım,| daha fazla acıdım. Merali bu felâket sersemletmi,; ti. Ölünüh odasından gözlerim yaş- h çıkarken Meralle - karşılaştım. | Ona söyliyebildiğim yegüne söz: — Metin'ol Mersl! Oldu. r — Görüyozsun metinim' Sermed! Dedi: 'Beni yalnız P»rıkmnm—% İ ğa çalış sana ihtiyacım var, Gece yarısı bir tahanca sesile uyandığını, kocasının odasma koş- tuğu vakit, onu nasıl kanlar içinde yerde bulduğunu anlatırken Me- j ral şayanı hayret bir sükünet gö P teriyordu. Bu 'genç kadının (e26- | (4 üncü sayfadan devam) çük devletin başında Takor Sahib ismindeki hükümdar — Gandi'nin babasına teveccüh beslemiş, Gan- di de bu suretle büyümüş, yetiş- miş, yüksek tahsil görmüş, garb fikirlerile beslenmiştir. — Fakat şunu düşünmüştür: Neden Rajkut hükümeti Av - rupa tarzında hürriyet, müsavat ve adaletle idare edilir bir de - mokrat hükümet olmasın?. Gandi gitgide demokrasi esas - larını Hipdistandaki diğer hükü- metlerin de kabul etmesini iste- meğe başlamış, racaların ve mih- racelerin saltanatlarına d iş- mıştır. Hindistanın beşde ikisi bu mihracelerin elindedir. İşte Gan- di bunlarla da mücadelöye geç - miş bulunuyol. İngilizlerin 935 de yaptıkları bir proje vardır. Hindistanda muh telif hükümetlerin birleşmeslel kendi kendini idare eden bir hü- kümet vücude getirilmiş olacak- | tı. Fakat yerli hükümetlerin, ya- | ni mihracelerin racelerin elle - | rindeki yerlerin idareleri pek es- | ki tarzdadır, Bu üsülleri değiştir. | mek lâzım geliyör. Aksi takdirde bu hükümdarların memleketle - | Gündi isti; rinden seçilerek toplanacak olan vekillerin temsil kıymeti olmı - yacağını söyliyen Gandi bu nok- tanın hal tdriyor. yalnız siyasi bir mücadeleyi ba- şarmak için uğraşan bir adam de- ğüldir. Bunun gaha üstünde bir şahsiyettir ki ihtiyar yaşında, ömrünün son senelerinde de ga- yesi uğrunda uğraşmak için oruç tutarak ve açlıkla ölmeyi göze al- mak süretile kendine tâbi olanla ra örnek oluyor. " Gandi ölürse Hindistanda bu- nun bırakacağı tesir ve teessür pek'derin olacaktır. Hindistandaki İngiliz valii u - mumlsi Gandi'nin oruçla ölmesi- fe'meydan vermemek İçin çalışa- caktır. 1 | ! sürü, matemi bile asil ve vıkumu.i Eğet yeni şekilde Gandinin de- İ İ (Devamı varı diği kabul edümezse Hindistanın müstakbel idare şeklinde racala - Tın, mihracelerin vekilleri nüfuz kazanmış olacak, Gandi taraftar- ları tabildir ki ikinci dereceye i- neceklerdir. Onum da ısrar ettiği şey bu bale düşmemektir. Hindistanın müstakbel idaresi mevzuu bahsolurken oradaki müs- Jümanların mevküde ihmal edi- lebilir gibi değildir. Deyli Eksp- rTes yazıyor ki: Gandi yirmi beş senedenberi Hindistanda hükümet kendi ta- rafltarlarına geçsin diye uğraşı - yor. Eğer Gandi fırkasının dediği olursa Hindistandaki — 80,000,000 müslüman akalliyot olarak kala- gaktır. Sonra diğer bir cihet da- ha vardır: Bir takımı müslüman hükümetleri var ki bunların hal- kının mühim bir kısmı Hindliler- den mürekkebdir. Eğer temsil e- dilmek üzere bu hükümetler mer. kezde toplanacak meclise gön - derecekleri azayı intihab suretile değil de kendi tayin edecekleri surette gönderirlerse Müslüman vekiller yollıyacaklardır. Halbuki t ki buraların gön - derecekleri vekillerin — nüfusları hazarı dikkate âlınarak Hindli - lerden olsun. Diğer taraftan Hindistanın ra- caları, mihraceleri, yani yerl! Hindli hükümdarları Gandi'nin dediği olmasını hiç istemiyorlar, Çünkü bu memleket idarele- ri değişirse artık eski tarzdaki hüs kümdarlıkların devamna imkân kalmıyacak, o zengin mihracele - rin halleri de değşiecektir. İşte Hindistanda bugün böyle birbirile çarpışan cereyanlar var- dır. Gandi'nin orucu yine dünya matbuatının nazarı dikkatini Hine dsitana çevirmiş oldu. Oruç ancak artık nihayete er di Çünkü Gandi'nin maksadı kış- men hasıl olmuştur: Rajkut raca- sı zemleketine demukrasi esas- larına göre bir idare temin et - meyi kabül etti. ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: