29 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

29 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İlmt Meseleler Etrafında insanlar Merihe Ne Vakit Gidecek ? Sanıyede 500 Kılomefre Sikal Elde Edilince, Bu İş Kabil Olacak REŞAD FEYZİ rofesör Salih Murad, bana igara uzattı. Sonra, merakla dinlemeğe hazırlan- bir nü P mı Üstad Merih bahsini konuşu- yarduk, dedim. — Ha.. Evet.. Merih bir yıldız- dır. Bizden çok uzak.. Ay da öyle.. Fakat, size bir şey söylesem, hiç de mübalâğa yapmış olmam.. Bu- gün, ay da, Merih de âlimler tara- fından, d biliniyor. ve tanılıyor. Büyük teleskoplar, âletleri e gerek Me- rihin her nevf faaliyeti t dilmiş, en ince hesab p tır. Diyebilirim ki, henüz dünya- nın keşfedilmemiş — mıntakaları vardır. Meselâ, — kutupların her noktasına benüz gidilmemiş, a - damakıllı ilmi tedkikier yapılma- Yine Afrikada öyle nehir vadileri vardır ki, katış karış bi- lniyor. denemez. Fakat, âlimler, Merihi ve ayı daha iyi tanıyorlar. En mühim mesele şudur: Me - rihde insan var mı Bazıları var, bazıları yok diyorlar. Muhak- kak ki, Merihde insan vüardır. Yani mahlüklar vardır. Fekat, in- bizim gibi insanlar getirmeyin. Bizim gibi in- siniz — küremizde yaşar. Çünkü bu hayat ve tabiat şart - darı ancak bövle canl: mahlüklar yaşntabilir.. Fakat, Merihdeki in- sanlar muhakkak ki bizim gibi değildir. Orada hayat şartları, ta- bint, suhunet, havanın terkibi baş- kadır. Orada da biz yaşıyamayız. Eğer insan kelimesin! her nevi sanlı mehlüklara vermek kabil ise, Merihde de insanlar — vardır. denebilir. Meselâ, oradaki hava ve sühünete göre, Merihdeki insan- ların ciğerleri bir marda ciğeri ka- dar, büyüktür, denebilir Merihde suhunet azdır. Üstüva da bile suhunet çok düşük - r. Bilhassa geceleri, Merihde sü-, hünet nakısdan çok aşağıdır. Merihde ve aydaki tablat arı - zaları küyvetli telesknblarla bu- Bgün iyice görüle biliyor Hatta ha- ritaları bile yapılıyor. yadan dahâ , gerek ayın miştir ır? canlı san diyince, hatı nlar Salih Murad, Merihi öyle güzel anlatıyordu ki, İstanbülun bir kö- şesinden bahsediyor. zanneder - siniz.. Üstada, bir gün gelip, dün- | ya insanlarının Merihe gidip gi - demlyeceğini sordum, Hatta. lâtife | Bu kabil olursa, hiç fena bir şey olmıyacak. Çünkü, arz artık insanlara dar geliyor. Nüfus ço- Zalıyor. Müstemleke - taksimi işi kavgalara, harblere sabeb oluyor.. Merihe gidip gelmek de mümkün olursa, bir kısım devletler, say « fiyeye gider gibi, otayâ kadar u- zanırlar, müstemlekeler — kurar- lar, dedim.. lih Murad güldü. Dedi ki: — Merihe'gitmek belki bir gün gelecek kabil olacaktır. İlme gö- re, Tabiat kanunları kayıdları için-İ 'de olmak şartile, hiçbir şey gayri mümkün değildir. Merihe Bitmek, ötedenberi üzerinde çalışılan, dü- şünülen, uğraşılan bir mevzudur, Birçok — âlimler, bu arada, bazı fantezi meraklıları ve meczublar | Meriha seyahat etmek hulyasına | kapılmışlardır. Bu hususta birçok | tecrübeler vardır. Balanlar, hu- | susi makineler, — tayyareler ya - pilmiştir. Bu uğurda eldukça mü- him masraflar göze alınmıştır. Fa- kat, bugüne kadar müsbet tice elde edili gitmek bir ha | remi: | Faş etmezleri Halbuki i çevreleyen hava dünyadan uzaklaştıkça azalıyor. Tazyik ek- siliyor. İnsan güçlükle nefes a! biliyor. Hatta bu günçlük 8-9 kis lometre İrtifada bile şiddetle hise sediliyor. Bu irtifaa çıkan tayya- | relerdeki insanlar. teneffüsü ko « Taylaştırmak için husust — âletler kullanmağa mecbur — kalıyorlar, | Daha çok irtifan yükselince tenef-| füs imkânı daha azalıyor. Nihayet| bir yerde hiç kalmıyor, Yani ora- tayyareler Bilö en çok saatte ŞAKA KARAKTERİSTİK BİR İTİRAF emek sonuna erince hizmet- çiler kahveyi getirir. Ma - dam, misafirlerinden birine sorar: — Şeker ister misiniz?... — Hayır, madam... Kahveye şe- ker koymak mutadım değildir. Fa-| kat bazan karışık ve fena olursa bir şeker atarım.. Birkaç saniye geçtikten sonra: — Rica ederim madam bir şe- | ker lütfeder misiniz?... | MÜŞKÜLPESEND BİR MÜŞTERİ: Birahar masanın bi- rine oturur, garsonu çağırır: — Garson... Bana bir düzine | istridye getir... Fakat ne çok bü- yük, ne de çok küçük... Ne çok etli, ne de çok tuzlu olsun... Son Hem ye girer, ra dikkat et soğuk isterim... 500 kilometre - gidiyor da, Dünyanın havası bitmiştir. Baş- luk başlamıştır. Bu boşluğu nasıl katedebiliriz. Kömprime hava ile Mmi?, Bu boşluk, Merihin havasına kadar devam ediyor. Farzedin ki boşluğu katedebil- dik. Fakat, Merihin havasına ge- lince, bu hava ile teneffüs bizim | için kabil değildir. Çünkü, Bu ha- vanın terkibi başkadır. Bizim bün-| yemizde ve yapılışımızda, bizim (Devamı 7 inci sayfada) Eski Roma'da Berberler Bir Traş Olmak İki Saat Sürerdi Bir Çok Kimseler Sakallarını Cınbızla Çıkarırlardı Bugünkü berber dükkânlarında bir tıraş skiden, Romalılar da, Yu- | E nanlılar gibi sakallı idi, Bı- yıklarını, — sakallarını tıraş etmeyi ayıb sayarlardı. Yunanlılar, Büyük İskenderin | emrile sakallarını — kestiler, Yüz elli sene sonra Romahılar da Yu- nanlıları taklid ettiler. İsadan iki yüz seno evvel İsre- konsül Titüs Kentinüş Flamlüs'ün uzun bir sakalı — vardı Bir nesil sonra mükallidler azaldı. Spinon ve Emilyon her sabah tıraş olur- ı du. Kırk sene içinde, bütün İmpa-| ratorluk dahilinde sakallı kimse kalmadı. Romalılar kendi kendilerini tı- etmesini bilmez - lerdi Mütleka bir berbene müra- caat erlerlerdi. İ Tıraş olmak,bir derd, bir azab- dı, Şimdiki gibi çelik usturalar jiletler yoktu. Tremor'ların, Et - | Füsk'lerin kullandığı — usturalar bronzdandı. Kultri ve Kulteli bı- çakları ile de tıraş olurlar, tırnak| larını keserlerdi. Berber; ikide bir biley tükürür, taşına sürer, bilemeye çalışırdı. Çene ve! yanaklara sabun şürülmez, kuru | kuruya tıraş olunundu. Daha dağ- Yusu kazınırdı. Nadiren biraz su ile islanırdı. Berber olmak için el çabukluğu,| meharef ve bir ustanın yanında staj görmek Tâzımdı. İsbatı ehliyet — edenler berber dükkânı açabilirdi (Devamı 7 inci sayfada) bıçakları ve usturaları | e çabuk... m... Müsa- m: İçlerinde inci u, bulunmasın mı?. bulunsun n | BLOH'UN SEVİNCİ — Demek doktor ,idrarımın tah- lilinde ne şeker, ne albümin, ne — Hayır! Mösyö Bloh... Müste- rih olunuz.. Bunların hiçbiri yok. — Müsaade eder misiniz bunu, | telefonla karıma söyliyeyim?, — Hay hay! Mösyö Bloh... Bloh ,hemen telefonu açar, bü- | yük br sevinçle karısına şu söz - — Rebeka, ven misin?, Ben, dok- muayenehanesindeyim Doktorun yaptığı tahlil çok iyi netice verdi, Ne benim r. senin, ne küçük İzakın, ne kü Jüditin, ne de dostumuz Jakobun | idrarında ne albümin, ne şeker, ne | de bunlara benzer bir pislik var. | TRAYAN'İN HEDİYESİ Koma imparatorlarından Tra - yan, yaverlerinden birine bir kılıç | hediye etmiş ve çu sözleri söyle- | miş Bu kılıcı görürsen lehime, Bgörül İyi hareketimi | fena hareketimi | Edilen Haydud Halbuki Durand, bir süt şişes | larından birinin evint saklanmış.| ları görünce duvarda asılı duran | re sermiş, Yüzden fazla gönüllü -takibine 1 | — Dağın en yüksek tebesine ta - | Gönüllüler ve zabıta memurları darla mahfuz olduğu için yanıma nında da beş — tüfenk, bir hayli evyorktan bildirildiğine gö- avlandığı için tevkif olunmuş, â- | sile hapisane gardiyanının kafa - | Az sonra üç polis memuru kendi- | hir tüfengi alarak üç aefa ateş et-| Sonra, bir otomobil ile (ayıdişi çıkmış. İki polis köpeği sayesinde | hassün eden insan kasabı kendi- kendisini muhasara altına almiş- | Hİ yaklaşamamışlar. | kurşun varmış. Öldürdüğü hay ' Tayyarelerle Takib re Dudand adlı birişi, geçen | di bir cürüm değil mi?, | sını patlatarak kaçmış Akraba - | sini tevkife gelmişler. Duran bun-| miş, polislerin üçünü de cansız yı ) na gitmiş. katilin izini bulmuşlar, | | ni müdafaaya hazırlanmış... lar, fakat, etrafı yüksek kaya Düran iyi bir nişancı imiş. Ya- vanların etlerile karnını doyuru- yormuş. | Amerika tayyareleri, dağın üs- tünde uçarak boğucu gaz bomba-| !ırı atmışlar, Katile bir tesiri ol - mamış. Nihayet perşembe —günü ! avladığı bir geyiği atöşte kızartır-| ( ken yakalanmıştır. | maktadır 29 MART 108 F | yücülük ve falcılık halk de- | vam etmekte ve falcılar bu' yüz- den muazzamı servetler kazan - maktadırlar. Bir Amerikan gazetesi bu mü- nasebetle şu satırları yazıyor: | «Çinçinati Üniversitesinden Mis | Aton Bogotadaki Amerikan heyetine tayin edilmiştir. Boğota denizden on metre yük- kayaların üstünde bir iki n ibarettir. Amerikan he- yeki burada cüzam hastalığının tedavisi için tetkiklerde bulun- b Mis varı dolaşırken, n uğramıştır. Bu' külübelerden bi rine girmiş Ve orada sammimiyet kârşılanmıştır. Mis Atof içeriye girdiği zaman, kalatasları, | anak, çömlekler, mumlar, maşa- ukaf eş nsan lar, imangallar ve tuhaf t ya görmüşlür. Ev sahibi kadını başseslire oturt- tuktan sonra nereden gelip n ye gittiğini sormuştur. O da va- zife ile civardaki Bogotaya gel - diğini söylemiştir. | Bunun üzerine ev sahibi demiş- | tir ki: | — Sen şunu bil ki, buraya gel: mekle hata etmedin. Biz ipt:daf insanlarız. Fakat bizim kuvveti - miz ,senin bildiğin kuvvelten da- | ha bambı Siz memlekti - , nizde elektriğe, makineye hâkun- | siniz. Fakat biz burada vücude ve | ruha hâkimiz. Biz burada niçin suyun aktığını, ağacım. yaprağı - | nin neden yeşil olduğunu di nüruz. Halbuki siz suya ba: niz zaman | adır ığı k aklınıza gelen şey xupru yapmaktır. Mademki bura- ya geli . Bi : vetlere sahib olduğum Teceksiniz. Mis Aton anlalıyor: —Hakikaten gördüm. Yerliler | ıslık çalarak yılanları yuvaların- | dan çıkarabiliyorlar, Sihirbazlık burâlarda o derece yayılmıştır ki hemen herkes bu işle meşgul o- fuyor gibidir. Bunlar — kesili zaçları ve tırnakları gönu sehibi beni korkunç bir sihirba - zaın yan'na götürdü. Odasında ka- fataslarından başka bir de baykuş vardi. Bu kadın ev sahibinin ı - rarlar; üzerine insanları nasıl bü- yülediğini anlattı. Bir defa büyü- İenecek insanın bir resmi ve bir de ona aid saç, tırnak gibi bir şey lâzımdır. Meselâ kendinizi sevdirtmek mi istiyorsunuz? Bir kafatasının önünde iki mum ya- kılıyor. Bu mumlardan biri haya- tı, biri ebediyeti temsil eder. Çün- kü büyücüler kuvvet ve kudret» lerinin ölümden öteye kadar bile gittiğine kaildirler. Sihirbaz res- mi kafatasına dayar ve karşısına geçerek birtakım şeyler okur, Bu arada sevgilinin ismi birçok defa- lar zikredilir. Büyülemek işi da- ima gece yapılır. Çünkü hava da- ha sakindir. Büyülenecek kadın o dakika istirahat halindedir, belki zim nası; Zu da gi de uyumuştur. O zaman kadinin | üzerinde müessir olmak daha ko- laydır. Sevgililerini büyülemek isti - yen birçok Amerikalı kadınlar tâ uzak şehirlerden kalkarak buraya bana gelirler Ben büyüyü yapa- | vuşurlar ve gitti üyü Ve Kadın Güzel Kadını Buyulemışler Ve Delikanlı İle Evlenmiş Üniversiteli Bir Kadın Başından Geçen Macerayı |Anlatıyor rım ve hepsi de sevgil'lerine kar leri yerden min- nettarlıklarını göstermek — üzere bana hediyeler ve para gönderir- ler, Fakat ben bunların hiçbirinl kabul etmem. Biz yalnız sevgilile- (Devamı 7 inci sayfada) Tarihde Denizci ve Korsan Kadınlar /Senelerce Denizleri HaracaKesen Çok Cesur Kadınlar Vardı ski devirlerde, denizcilikte temayüz eden, tarihde nam E bırakan (deniz kurtları) a- ida kadınlar da vardır. Sala- min müharebesinde, İran filosun- | daki kalyonlardan birine, Key - | hüşrev'in müttefiki Kraliçe birin- ci Ârtemis kumanda erliyordu. So- ğuk kanlılığı ve cesareti ile düş- matılarını hayrette bırakmıştı. On sekizinci yüz yılda denizleri haraca kesen korsanlar yalnız er- kek değildi. Kadın korsanlur da gçoktu. Bunların en meşhuru Mari Re- ad'la An Bonney'dir. Maceraları nakle değer. Müâri, bir bahriye zabitinin kızı idi. Babasinı görmemişti. Ve bir erkek çocuk gibi büyümüştü. An- besi, kibar. bir kadını gak verdi. — Mari ön üç yaşında, güşlü kuvvetli, boylu boslu İdi Göre kendisini crkek sanı yorlar. Maceralar, seyahatler, mu> hazebeler tasavvur ediyondu. | Günün birinde kib: kadının dan kaçtı. Sefere - çıkmağa | an bir gemiyy — miça ol- du. Uzun müddet denizlerde do-| | Taştı. Nihayet usandı. Flanderde, | karaya uyak basınca gemiyi ter- | ketti. Bir İspanyol gönüllü ala; na gönüllü yazıldı. Birçok mu! rebelere girdi, çıktı, yararlıklar gösterdi. cesareti ile dikkat nazarı çekti. Piyade alayında terakki e- | demiyeceğini anlayınca süvari a- layına geçti. | Hiç kimse, bu yakışıklı cesur süvarinin kız olduğunu bilmiyor- | du. Neden sonra, silâh arkadaşla- rından güzel bir mülâzime gönül verdi ve evlendi. Fakat kocası, bir kaza neticesi öldü. Genç kadın detin bir yese düştü. Hind denizlerinde seyaha- | te çıktı. Bu sırada korsanlık ya- pan Bonney'le tanıştı. An Bonney, İrlandanın küçük bir şehrinde, Kork'da doğmuştu. Babası bir avukat, annesi de bir hizmetçi kız idi. Babası, kızı ala- rak Amerikaya kaçmış ve büyük bir servet sahibi olmuştu. An çok serbest, çok cesur idi. Bir gün ba-| basına, adi bir gemiciyi prezante| etti: — Bununla evlenmek - istiyo - rumi. Eski devirlerin korsan gemilerinden biri Dedi. Babası razı olmayınca ba basını terketti. Erkek kıyafetine girdi, bir korsan gemisine tayfa oldu. İki kadın, senelerce Hind denizlerini haraca kesdiler. Niha- yet İngilizlerin eline esir düştü- Ter. Jamayak'da muhakemeleri yı | pildi. Asılmalarına karar verildi Fakat, kadın oldukları anlaşılınc affedildiler, İkisi de kocaya var- dılar, çocuk sahibi oldular.. ÇİN DENİZLERİNDE Yüz sene evveline gelinciye ka | dar Çin denizleri korsanlarla dolı idi. Bunlar; yolcu ve tüccar ge- milerini çevirir. soyarlar; sahile yakın köyleri, şehirler? yağma e- derlerdi. Sayısı 70 binden fazla olan bu korsanların reisi Şing - Yin adlı cesur bir Çinli idi. Biricik arzusu İmparatoru devirmekti. Buna mu vaffak olamadan öldü. Avenesi, karısını tayin ettiler, Bu, genç ve güzel, son derece zeki bir kadındı Harb gemilerine karşı uzun müd. det mükavemet etti. Nihayet, a damlarından bir çoğu, Makao hü- kümetine iltica ettiler. Bu yüzden kuvvetleri zayıfladı, teslim olmıys karar verdi..

Bu sayıdan diğer sayfalar: