29 Mayıs 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

29 Mayıs 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA L T GT — taziyot içi 4 lerini gördük. Döndüğüm zaman (* İran takvimi ile 1 misan 918 Mehmedcik Tahran'da.. (5 inci sayfadan devam) Kat rüzgür aksi istikamette git - tikçe artan bir şiddetle estiği için Türk filosunun hiç olmazsa bir bu-| Çuk saat kadar gecikmesi tahmin edilebileceğini söylüyorlardı.. Fakat Türk filosu bu tahminleri z sonra boşa çıkardı. Meğer muhafız alay kumandan Muavini olan yarbayımızın ne kes- kin kulakları varmış! Motör gürültüsünü ilk işiten o oldu ve bir dakika sonra, filo ni- Zamında yedi tayyaremizin belir- diğini ve Tahran üstünde üç tur yaparak sahayadaki tayyarecileri hayran eden bir meharetle ve ko- laylıkla birer birer sahaya indik- yollarda halk, kardeş Türkiye fi- losu tarafından atılan tebrik kart- larını kapışıyordu. Türk filosu ha-| 'vanın muhalefetine rağmen nor - mal şartlar içinde tahmin edilen âsgri zamandan bir çeyrek evvel 'Tavşantepeye inmiştir. GEÇİD RESMİ Ankaradan Musula hususi tren- ke gelmişlerdi. Musuldan Kerküke mükemmel otobüslerle ve Kerkük- ten Hankine yataklı vagonlarla sevkedilmişlerdi. Hankin - Ker - manşah - Hemedan - Kazvin - Gereç - Tahran yiunda da İran ordusu onlara en güzel otobüsleri tahsis etmişti. Buna rağmen Meh- medcikte bir rehavet vardı. 'Yol az değildi. Durmadan gidi- yorduk Atatürkün ölümünde bizl İran bölüğü koşarak gelmişti, İranın bayramında Tür- kün sevincini herkesten evvel bil- Girmek için reis Râna Tarhan da bizi uçurtarak götürüyordu. Hep yorulmuştur. Doğrusu bu. Fa - kat Mehmedciğin yorulması beni | çok üzüyardu. Düşününüz bir ke-| re,— O Türk silâhlarını tarihde ilk defa olarak Tahranda temsile | memurdu ve-yalnız da — değildi. Birçok devletlerin mütrezeleri arasında boy gösterecekti 3 — Ordubehişt 318 (*) günü, İran protokol dairesinin istediği kıyafette, yani başımda külâhı bü-| lend sırtımda jaketi muşkt oldu- ğu halde (**) İclâliye meydanına vardığım zaman içimde hep bu endişe vardı: — Acaba nasıl geçeeceklere Onlar bana asla meçhul değil- lerdi. Onlarla yanyana harbet - miştim. Onları her zaman dikkat- le seyreden vatandaş gözlerinden bir çiftine sahibdim. Onların ne dikkatle yetiştirildiklerini bilen- lerdendim. Başlarında Yarbayın, hele yüzbaşıları Salâhaddinin ve | üstteğmenleri ile teğmenlerinin, hatta kendini tıbdan ziyade ânker-| liğin eri olarak kabul eden genç | doktorlarının ne ateşli gençler ol- duğunu da bu sefer yakından gör- müştür. Fakat sporcularımızın yorulmak| yüzünden yabancı memleketlerde| uğradıkları müselsel feci akıbet- (**) Silindir şapka ve jaket atcy İZORBALAR — | SALTANATİ No. 173 Kadı Paşa İstanbula rençber kı- yafetinde girdi. On, on beş gün İstanbulu dolaştı. Ne var ne yok anladı. Sonra, Üsküdar tarafına geçti ve memleketi olan — Alâiye | yolunu tutlu. Karadan Alâiyeye | gelebildi. Oğlu, Abdullah Püşa, A- lâiye ve Beyşehri mutasarrılı idi. Kadı Paşa vatanı Aliyeye gelin- te maiyetine iki bin kişi toplıya- rak Teke kalesine kapandı. Fakat; diri ve ölü yakalanarak İstanbula getirilmesi yeniçeri zor- balarının zorile Padişay tarafın - dan ferman edilmiş olduğundan aslen Kadi Paşanın adamlar:ndan | tiler. Bunları parlak üniformalı leri daima azabla hatırlıyanlar - dan olduğum için içimde yine bir| tereddüd vardı. Saat tam bir... | S. M. İ. Şahinşah halkın ve davet-| lilerin sürekli alkışları arasında sahadaki şeret locasına geçiyor. Tahranı dolduran sayısız büyük şahsiyetler arasında, dört gün i- çinde en seçkin bir sima haline yükselen reisimiz Rana Tarhan sağında, AlâA hazreti hümayunun devamlı İltifatlarla şerel bahşet- tikleri Örgeneralimiz Kâzım sol gerisinde yer alıyor. Fransanın bü-| yük şöhretli generali Veygand ile Üngiliz hanedanının — mümessili Lord A'lon, İtalyan heyeti reisi Dük dö Spolet ve Efganistan ve- ziri Derbari olan Prens General Kâzımın yanında sıralanıyor. İran hassa suvari alayı at mızrak ve kı- ç oyunlarına başlıyor. Bir saat süren bu nümayiş hepimizi İran süvarilerine hayran ederek bitince merasime kumanda eden gneral erkânıharbiyesile at sürerek şe- ref locasına — varıyor, Albuz te- pelerinin karlarını eriten güneş eğilen kılıçları parıldatıyor. Şa- hinşah gür erkek sesile geçid res- minin başlamasını irade ediyor ve| o anda silâhlarına en büyük bir aşk ve imanla bağlı olduğunu gö- ge vuran bir tavrıla hazırol vazi- yetine geçip selâma duruyor. İşte bir millet yaratmış olan bu büyük! insanın Takı Bostandaki kayaları kabartan bir eski İran kahramanı) gibi dimdik ve hareketsiz tam beş, saat bir çeyrek terketmiyeceği bu hazırol vaziyeti önünde mil - letlerin geçid resmi başladı. En önde Masırlılar — geliyordu. Kırmızı fesli, yeşilli kırmızılı bol sırmalı üniformalarile Mısırlı mü- | zikacılar şahane bir debdebe ile ile İmparatoru selâmladılar. Ha- ki renkli üniformaları ile piyade- ler genç kralları kadar genç Mi- sir ordusunu cidden iyi temsil el- mızraklı hassa süvarileri takib et-, t Arkadan İngilizler geçtiler. Ter- biyeli ve şık askerler. Bunların ardından - Fransız ve Rus bahriyelileri alkış topladılar, Ruslar baştanbaşa beyazlar giyin-| mişlerdi. Belliydi ki bu bölükleri göün - derenler, ,onları çok zarif bir su- rette giyindirmeğe dikkat etmiş - lerdi. Ya bizimkiler? Bizimkilerin merasim için hu- susi üniformaları yaktu. Sızma - lara, göz kamaştıran renkli çuha-| lara bürünmemişlerdi. Eldiven - leri, armalı tokaları, parlatılmış, güderi kemerleri yoktu. Ya bizimkiler? Acaba onlar nasıl geçeceklerdi? — Nasil geçeceksin Mehmed? Şimdi tribünlerde alkışlar ke- silmiş, gözler şeref locasından dürt| yüz metre ötede dalgalanan alay sancağımıza dikilmişti, Yanı ba- şımda duran İtalyan, Alman ata- şemiliterlerine, Sovyet fevkalâde Yazan: M. Sami KAKAYEL tesellimi kapıcıbaşı Hacı Mehmed Ağa emri tecessüse itina etnekle | ol havaliye Kadı Paşanın gelip Te-| ke külesine saklandığını haber al- | mıştı. Hacı Mehmed ağa, Kadı Paşarın yetiştirmesi — ve nanı nimetile | perverde olmuş bir adam olduğu halde on bin kişi ile Kadı Paşa- tın, kapandığı Teke kalesine hü-, cum ile zavallı Paşayı idam etti, Fakat; Kadı paşa ve oğlu Ab- dullah Paşa; bu Arnavut Hacı Mehrned ağanın on bin kişilik kuv- vetine iki bin kişi ile tam altı ay müukavemet etmişlerdi. heyetile gelmiş Kızılordu gneral- lerine, asil ve vakur - tavırlarile herkesin takdirini celbeden İran- h Sertib'ler (***) ve Serhenglere baktım. demindenberi kordiplo - matiğe dahil güzel kadınların re - simlerini çekmekle meşgul iken birdenbire hizaya gelen ve gözle- rini bölüğümüze diken yerli ve ec-| nebi gazetecilere baktım. Umumt alâka en yüksek dere- “cesine ulaşmış bulunuyordu. Birden borularımız ötmeğe baş-| ladı. Ayni fabrikanın ayni modek- den borularını dünyanın her 2s- kerine veriniz, — birbirine yakın sesler alırsınız. Fakat Bizimkiler- de? Hayır! Billâhi hayır! Mehmedin giğerleri bu parlak tenekeleri bir başka türlü dile getiriyor. Bizim- kilerin borularından çıkan not fanl| mızıikasının üstündedir. Bu bir müzik değildir. — Boruğarımızda kahramanlar naara atıyor. Ve... yürümeğe başladılar. Bu bir yürüyüş değil, bir ierleyişti. Adım adım değil, kölçe kölçe iler- liyorlardı. Ovayı çelik bir dalga gibi yalıyarak ilerliyorlardı. Şe- ref locasına yüz metro yaklaşınca borular sustufanfar başladı. Fanfar... HİKÂYE mtihan bitmişti, Sınıfı geçen üç kardeşin keyfine payan yok- tu. Çetin, Kaya ve Gülten üçü de çok sevimli kardeşlerdi. Üçü de ilk mektebin son sınıfında idiler, Her üçü de bütün sene derslerine muntazaman çalışmışlardı. Üç kardeşin babaları, her sene sınıf geçen - çocuklarına — ziyafet | verirdi. Bunlar mızıkacılar mıydı? Baş- larında miğter, sırtlarında sün - güleri parıldıyan tüfekleri ve bel-| Kardeşlerinin - büyüğü Çetin jambonu çok severdi. Daha imti- hanlar bitmeden babasından rica ediyordu: — Baba; bu gne imtihandan ra vereceğin ziyafette muhakkak Yambon olmalı.. lerinde küreklerile bunlar evvelâ askrlerdi. En önde giden şefin ha-, vada oynayan bageti, bir fanfar idare eder gibi değildi, bu bir kı lınçtı sanki... Bu şef daha çok bir silâhli kıt'a sevkeder gibi İdi. — | Ve bunun arkasından dirsek dir- seğe vermiş Mehmedlerin — kıt'a cephesi vererek İmparalaru se » lâmladıklarını gördük. Tahran ovası horralar, alkışlar, yaşalarla sarsılırkon onlara bak- tim: : Hasan, Ali, Veli, Hüseyin yok ruhla, bülgi ile, şuurla sevişerek kaynaşmış bir insanlar — birliği, Mehmedcikler yığını var. | Er, onbaşı, çavuş, teğmen yüz- | | başı, yarbay yok: Bölük var! Şahinşah hazretleri hayranlık - larını izhar etmek arzusunu gös- terir gibi Örgeneralimize şöyle bir| — Tabif çocuğum; ne istersen onu alacağım.. Geçen sene de al- mıiştim ya,. — Aldın amma, Kaya sofraya — Talihsizlik hrim... Fakat bir bakalım imti - hanlarını muvaffakiyetle bitine- bilecek misin?. — Şüphe mi ediyorsun baba - cığım? Muhakkak, yüzde yüz... — Pekâlâ, teşekkür ederim.. İmtihanlar bitmişti. Üç kardeş birinci olarak sınıflarını geçmiş - lerdi. Babaları Çetin, Kaya ve Gülten| gerefine evlerinde güzel bir zi fet tertib etmişti. Üç kardeş kendi hususiyetleri dahilinde yiyip içeceklerdi. Gü - lüp oynıyacaklardı. Baba, çocukları ne seviyorsa onları almıştı. İşinden geç vakit çıkan baba pazara gitti. Çerez o- lan şeyleri de aldı. Hele, bolca jambon almağı da wmutmamıştı. Ö kadar çok jam - bön almıştı ki iki kangal idi. Ok- TARIH BİLGİLERİ Eski Saray ve Beyazıd kulesi — Eskisaray de- nilmekle maruf bir yerdedir. Es- kisarayı Fatih Sultan Mehmed İs- tanbulu fethettiği zaman yaptır - mıştır, İstanbulun fethinden sonra! 1454 senesinde bu sarayın inşa - ! Sına başlamıştır ve 1457 senesinde| bitirilmiştir. l Fatih, bu saray yapılıncıya ka- dar İstanbulu payıtaht yapmamda: tır. Edirnede oturmuştur. Eskisaray bittikten sonra İst w bula gelmiştir. Bu saray hakikında meşhur Evliya Çelebi şöyle ya- zıyor; a «12,000 arşın muhitinde, şekli murabba ve kâğir bir binadır.» Beyazıd kazancı ve bakırcılar- dan başlar, Tahtakaleye ve Kü - çükpazar tepesine kadar uzanırdı. |Ş Bu, çok büylük bir saray olup müteaddid harem daireleri, çadır- vanları, havuzları vardı, 3000 mu- hafızın oturmaları için etrafında mütcaddid binalar vardı. Darüssaade ağası ve Tirdarb. . gibi zevatın da ayrı ayrı büyük daireleri bu.sarıyın etrafında bu- lunurdu. Beyazıt Kulesi Tına mahsus olan ve ağa kapısı di nilen bir de ahşab bir kule ola - Tak Yeniçeriliğin lâğvından sonra Eskisaray serasker - kapısı ismik mizamı cedid askeri teşkilâtını devrolundu. Bilâhare yeni teşkil edilen ni 4 ** zamı cedid askeri içine karışan Y Eakisarayda Fatihin İstanbulu | niçeriler bir. gece isyan ederel fethettiği zaman esir ettiği Kral | tantedan olan Beyâzıd. külesin Kostantinin kızı otururdu. Burada gözdeler vardı. Bu Kral kızı da gözdeler meyanında idi. Fatih, haftada iki defa bu Kral kızına misafir gelirdi... Fatih, bu saraydan sonra Yeni- saray diye Sarayburnunda bir sa- ray daha yaptırmıştır. Bu yeni sa- Tayın inşası 1465 den 1478 tarihine| kadar devam etti. İşte, Beyazid kulesinin bulun - duğu yer Fatihin yaptırdığı büyük bir sarayın yeridir. Beyazıd. kuli niya hizmetçiye teslim etti ve ço cukların bulunduğu sofraya çıktı. Çocukların sofrasında yok, yok- tu. Anaları neler, neler yapmıştı. Hizmelçi, çerezleri hazırlamış- t Sofraya getirip dizdi. i Yeniçeri ağala- | yaktılar. İkinci Sultan mahmud 1244 ta rihinde bu kuleyi şimdi gördüğü nüz şeklinde mermerden yaptırı Beyazıd kulesinin irtifaı 50 me redir. İçinde 180 basamak merdi ven vardır. Evvelce bu küle Yeniçerilerir tarassud mahalli idi. Sonra 182. de üçüncü sultan Ahmed zama manda Gerçek Ahmed namında bi: zat tarafından İstanbulda tulum bacılık teşkil edildiğinden 'yangı Jarı tarassud için kullanılmıştır. Mayıs Müsabakamız Resimde bir köpek görüyorsu nuz; sahibi köpeği çağırıyor. at köpek sahibin'n sesini işi tiği halde kezdisinin nerede oldu baktılar. O onda Fransız General! Veygand Kâzım Orbaya yaklaşıp oturur oturmaz kollarını sıvayarak| kası dört yüz kuruş olan bu jam- bir çırpıda jambanu temizledi Ba-| bonların fiatı hemen hemen on Fokat; içinde bir şey eksikti; | ğunu farkedemiyu:?. 'jambon.. Çetin; ortada jambonu görme- yince babasına sordu: — Baba, hani jambon.. Babası; sofraya dikkat etmediği | katli haberini aldığı zaman çile - askerce selâmladı: — Teşekkür ederim generalim. Önümden asker geçti. | Evet Mehmed dünkü, evvelki | günkü, bugünkü yarınki ve her zamanki 'gibi o gün de askerdin. . Deden gibi, dedenin dedesi, yedi ceddinden evvel geçmiş —sayısız | cedlerin gibi, anan, baban, öğabe- yin gibi askedin, kardeşinin oğlu- nun, kız kardeşinin yarın olacağı gibi asker. Merdliğin, iyiliğin, dürüstlüğüni sembolü, dalma Insanlığın, daima €n temiz duyguların çocuğu, daima| ırkına lâyık ve ırkına her gözde hayranlık uyandıran asker, Nizameddin Nazif » Generaller ve Albaylar na ve Gültene birer lokma ancak | düştü, — Peki; bu sene daha fazla a- € di Paşayı değil, oğlu Abdullah Pa-| şa ile büyük oğlu müderrisinden | Mehmed Beyi de idam eylemiştir. | Kadı Paşanın o vakit idamı dev-. letce en mühim zayiattan madud idi. Sultan Mahmud, Kadı Paşanın Halbuki; o taraflarda da Alem- dar Mustafa Paşanın vefatı du - yulduğu cihetle artık bu âyanların mevkileri ne olacağı belli değil- di. Fakat; Ruscukta bulunan A - || lemdar taraftarı hazinedar Ahmed | Efendi Ruscuk fyanlığına geç - mişti. | Ahmed Efendinin Ruscuk âyan- lığına geçişi Alemdar Mustata Pa- şa tarafları olan sekbanlarile di- ğer tevabiini Ruscuğa doğru em- iyetle sürükliyebiliyordu. Ramiz Paşa; Pinarhisarında sak-| landığı yerden bu haberi alınca o da Rustuk yolunu tattu, Alemdar Mustafa Paşanın sarrafı Ermeni Manuk Efendi ve çuvallarile be- ' raber Ruscuğa girdi, Evvelce Alemdar Paşa tarafın- den çıkmıştı. Arnavut Hacı Meh- med ağa hakkında izharı gayz ve kin etmişti. Bu Hacı Mehmed ağadan Sul - tan Malımud yirmi dokuz ay son- rü, Kadı Paşanın İntikamını aldı. Bir biçimine getirip kafasın. kes - tirdi, Çotuk çocuğunu birer tarafa nefeyledi. Elinde bir tek mal bı- Takmadı. Ramiz Paşânın' haline gelince; İnce Mehimed bey ve sarraf Manuk ve maiyeti erkânile berahber Se- lim Giray çiftliğinde biraz otur- liradan fazla tutmuştu. Baba; gece saat dokuzda eve geldi, Elindeki paketleri güle oy- | caat edebilirler, esme ,, Şeker Satışları m, ürkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinden : Toptan şeker satışlarımız İstanbulda bir tona kadar indirilmiş- tir. En az bin kilo Kristal veya Kesme şekeri İstanbul - Bahçekapı, Taş handaki satış bürosuna doğrudan müra- ristal Şeker Kilosu 25| ”» Devlet Demiryolları ve Limanları işletme U. idaresi ilânları için derhal cevab verdi: — ©, o kadar çök jambon aldım| ki Kaya hepsini yemek istese biti- remez.. Tam iki kagal.. Çetin sofraya bakt. Böyle bir şey yoktu. Babasına hitaben ye solrayı göstererek: — Baba sofrada böyle şey Baba, sofraya baktı. Hakikal jambon yoktu. ” Derhal hizmetçiye sordu: — Jambon herde? — Efendim getirdiğiniz paket - ler #çinde jambon yoktu. — Ne demek?. Yok ölur mu? İki kangal getirdim... — Yok efendim... — Nâsıl yok efendim.. Hizmetçi kız aptal bir insan de- ğidi. Akıllı bir adamdı. Zavallı baba; jambonu tram - almak istiyenler, Kuruştu 28/| 26/5/939 tarihinde Ankaradan ve 27/5/939 tarihinde Haydarpaşa- dan hareket elmek üzere Haydarpaşa - Ankara ve Ankara - Haydar-. | Acaba nerede? Köpeğin sahibini bu resim içir de bulünüz ve bir ka'emle kara | layıp bilmece memurluğumuz: | yollayınız. ; vayda unutmuştu. Fakat; dükkânlar da saat do kuzda kapandığı için bir daha â jambon almğa imkân yoktu. Baba, üzüldü, Ve Çein de ço sevdiği jambonu bir talihsizlik « seri olarak ikinci sene ziyafetin de de yiyememişti. İLAN Ahiren mevkli mer”yele vaze dilmiş olan 3512 No. h cemiyetli Kkanunu ahkâmına tevfikan idar heyeti tarafından hazırlanmış < lan Beyoğlu Fıkaraperver kadır lar cemiyetinin ana nizamname okunup tasvip olunmak üzer bilümum azaları 31 mayıs 193 çarşamba günü merkezi olan Be yoğlu Telgraf sokak No. 9, 11 d irei imahsusunda saat 15 de umu | mi içtimas davet olunur. İdare Heyeti Parisin en son model kadın şapkaları Beyoğlunda BAKER mağazalarının yeni | duktan sonra Pınarhisara varıp orada saklandı. Pınarhisar âyanı Boşnak idi. Ve Ruscuk yaranın - dan Ruscuğun muhafazası — için gönderilen Boşnak ağu kuvvet - lerile orada idi. We AAA / paşa arasında 3005 - 3006 numaralı gündelik munzam bir yolca katarı işlemeğe başlıyacaktır. Bu tren Haydarpaşadan 1405 de hareket ile saat 655 de Ankaraya varacak ve Ankaradan saat 16,42 de hareket ede- (2RAR Kadın şapkaları dairesinde teşhir edilmektedir Geliniz, intihab ediniz. ASA üğ TSÜĞ DE Ödründe et

Bu sayıdan diğer sayfalar: