13 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

13 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—BSON TELG Onbeş Senelik İspanya Kral Niçin Gelemiyor ? ünkü Krallık Bir Çok Fevkalâde Hallerde Lâzım Gelen Metaneti Gösterememiiş de Ondan... İspanyada neler oluyor?, Her - hakde orada olup biten şeylere da- İr gelen haberler de birbirine üy- Buyanlar pek çok. Generaller ara- a bir ihtilâf başgöstermiştir. umandanlar dahili harbde mü- ffakiyot Ve şöhret kazandılar. Şimdi memleketin mukaddera- inda söz sahibi olmak istiyorlar. dedikodu epey zamandanberi devam ediyor. İngiliz gazetelerinin İspanyada bulunan mihabirlerinin uzun u - tadıya vaziyeti göcerek gazete » fine yazdıkları yazılardan şim- ye kadar bu sütunlarda vesile llıkla alâkası y hükümdar hanedanını iste- alerden General — Frankoya mbiraderi Dahiliye Nazırı ner aleyhinde çalışanlar imdiki idare değişip lığa taraftar görü- a İspanyadaki po- arasında türlü tertibat . İ*r:ınkı)ıınvı kayınbiraderi bu « Frankonun geçen gün ri geler andanlarla başba- ga vererek vaziyeti müzakereden nra verdiği karar artık malüm olmuştur. Yeni gelen Avrupa gazetele - Kinden uzun uzadıya anlaşılıyor ki Franko için Iki buçuk sene gü- gen dahili harbden sonra böyle muvaffakiyet kazanınca ar- Kik eski kral hanedanına: — Buyurunuz, burası sizindir!. Diyerek İspanya tahtını gö: “fermek hayli zor gelecektir. İs- gada birbirini takib eden ve- kayiin bellibaşlı safhalarını şöy- gözden geçirmek kabildir: Kral ön üçüncü Alfonso 923 de memle- “ <ski Kral Alfonsun İsviçrede, Loza nda halk srasında çekilen bir resmi ketin idaresini General Primo dö Riveraya bıraktı. Bu general tam yedi sene bildiği gibi memleke - tin mukadderatını idare etmiştir. Ondan sonra düştü. Daha sonra | Cumhuriyet ilân edildi. Kral ve hancdanı çekilip gitti- ler. Daha sonra da sol cenah fır- kâları iş başına geldi ve nihayet buna karşı Franko isyan etti, da- hili harb çıktı. Almanya olsun, İ- talya olsun dahili harbde Franko- nun kazanmasına yardım ettiler. İşte on altı senedenberi İspanya- da bu vekayi cereyan etti. bundan şu netice çıkarılıyı Mühim vekayi karşısında kral- lık kendisinden beklenen kat'iyef ve metlaneti gösterememiş, yıkıl- mıştır. Pranko taraftarları diyor - Bu kadar çürük olan kral- lığı- tekrar memieketin — başın çaçığararak İspanyanın mukad - deratını ona teslim etmek müm- | kün değildir!. İngilede Alan Muhiblri : Cemiyeti Lonürada - «Sink» nan muhibleri cemiyeti» var- isminde bir dır. Bu cemiyet bütün propagan- ida — vasıtalarile İngiliz - Alman “dostluğunu müdafaa eder, Cemi- tin başında Amiral Dom Vil bu> lunmaktadır. Fakat son siyasi va- Ziyet dolayısile cemiyetin yıldızı Sönmüş gih'dir. Sir Samuel Hor öçenlerde şiddetli bir nutuk söy- miyetin f i. Almanyada Salz- ivale gitmiş olan ce- lâcele , Landraya “dönmeğe meci lmıştı. Resim iyetin relsini gösteriyor. Jmıştık, kendimizden böyle geçmiştik! Fa- t, daha sonra bu sarsan elin, iten yumruğun kuv- ım Paşanın sesini Sti çoğaldı, çoğaldı ve kulaklar — Bu he hal Bcll # Hanım?.. | tara göre kurulan teşkilâtı İtal - | yadakinden başka türlü oluyor. İta | gonra rüfuzlarının eksilmesini hiç Krallığa karşı bu vaziyeli al- dıktan sonra yine Franko taraf- tarları şunu de ilâve ediyorlar: — İspanya uzun bir zaman için süküna muhtaçtır. Bunu da an- cak Franko temin edebilecektir. © halde daha uzun zaman Franko iş başında kalmalı, onun dediği verilen kararlara göre 0 artık devletin ve bütün teşkilâtın başı demektir. Ordu da dahil - olduğu halde, | fakat İspanyada verilen karar - la faşist fırkası bütün mem- lekete hâkim bulunuyor. Fakat ardu ayrmdır. İdare şekline faal - lük eden herşeyden ordu uzâk tü- tulmuştur. Çünkü İtalyada 922 de yapılan faşist ihtilâli ordunun iş- | tiraki, yardımı olmaksızin vücu- de gelmiştir. Hatbuki İspanyada bilâkis dahili harb ordudan çık- mış, Franko orduyu ele alarak işe girişmiş, ordu kumandanları- nın yardımını temin etmiş, hulâ- sa dahilf harbi ordu — yapmığtır. Şimdi bunun neticelerini de sı> rasile kaydetmek Jâzım geliyor: | 1— Dahilt harbi yapan ve ka- zanan ordu bundan sonra da mem- Wkete hâkim olarak kalmak eme- lindedir. Ordu kumandanları ar- tık iş bitti diye memleketi sivil politikacılara bırakmıyacaklardır. 2— İspanyada birbirine aykırı fikirde fırkalar vardır. Krallık is- tiyenler, İstemiyenler vardır. Or- duyu ellerinde tutanlar bu siyasi fırkaların iş başına geçerek ken- dilerinin bir tarafa bırakılmasına razı olmıyacaklardır. Kumandan- lar ötedenberi İspanyada politi- ka işlerine karışarak rol oyna - maktan geri kalmamışlardır. Şim- di dahili harbi neticelendirdikten istemiyeceklerdir. (Devamı 6 encı sahifede) İLK OTOBÜSLER İl kotobüs seleri $ nisan 1827 de yapıldı. Londradan Bath şehrine gidildi. Bu ilk otobüste beş baca vardı, bacalardan duman tütüyordu. De- mir tekerlekler müthiş gürültü pıyordu. Sür'ati saatte 17 kilomet- re idi., KIYMETLİ BİR KÜRK Kürkirin en kıymetlisi Şenşila ubi Amerikada ye- ins kedinin postundan denilen ve cer tişen bir yapılır. | tevazı Kadın Kalbinin Mucizesi Sahilin en sessiz köşesindeki bu tenha balıkçı kahvesinin ilk ka- dm müşterisiydim. Burasını, s0- luk yapraklı bir iğde ağacının rehberliğile keşfetmiştim. Bu mü- kadın enkek, yerli ya- bancı bütün insanlarin denize koş- | tokları bu gürültülü aylarda, ba- şımı dinlendirmek için muhayyi- | lemde şekillendirdiğim yerlerden Şenşila kedisinin, el büyüklü - | güzeldi. ğünde olan derisinin beheri 500 | Türk lirasıdır. Bir manto için kaç deri Vâzım olduğunu ve bunun için ne kadar para vermek lâzım geldiğini bir | fasavvur edintz. Evlenecek kızına hediye olarak bir Şenşila kürk vermek istiyen zengin bir Amerikalı altı sene bek- lemiş ve 150 bin lira vermiştir. CÜCELER Avusturalyada Samu'nun kabi- lelerinde cüceler kabilesi keşfe - dildi. Bu cüceler bugüne kadar bilinen cücelerin en kısa boylu - larıdır. İçlerinde 60 santimden yük- sek kâmse yoktur. Balıkcılıkla ta- ayyüş ediyorlar. Cüceler uzun boylu insanları görür görmez evvelâ korkup kaç- mışlar, sonra yavaş yavaş sokul müşlar ve uzun boylu misafirlere yemiş, keçi sütü ve balık ikram et- mişlerdir.. ©O civardaki keçilerin boyları da 10 - 80 santimdir. Doktorun Öğütleri AĞIRLIK İnsanlara bazan ağırlık çö- ker. Meselâ sabahları yatak- tah kalkmak güç gelir, İnsan elini kolunu İstediği gibi oy- natamaz, kitab akuyamaz, fik- re bir rehâvet gelmiş gibi so- rulan suallere cevab vermek istemez, Ağirlık, geceleyin mutad uykunun uyunmamasından i- leri geldiği gibi, soğuk alma- dan mütevellid nezle, sul ha- zım iptidaları ve sıtma nö - betlerinin gizli gelmesi gibi ahvalden de tevellüd edebilir. Vücudünde ağırlık h denler istirahat etmelidirler, Mide bozuksa, müshij alıp mt- deyi tashih etmelidir. Nane matbuhu içmek ve terlemek Bir miktar nane yapra- h ile yarım limon kabuğu be- raberce kaynatılıp biraz şe ker katılarak fincan fincan içmelidir. Eğer 300 gram na- ne matbuhu içine iki gram bi- krabonat dö sut ilâve edebi- lirse mide daha kolaylıkla tas- hih edilmiş olur. YA AA İA L » | kırk yıllık bir ahbaba bakar gibi Uzaktan gürültülerini duydü - ğum insanlar burasını ya bilmi - | yozlar, yahut beğenmiyorlardı. Et- rafı akşamsefalarile işlenmiş kum- lu bir yoldan, üstünden iri salkım- lar sarkan asmalarla örülmüş kü- çücük bir bahçeye giriliyordu. Kurdların kemirdiği eski tahta- lardan yapılmış iğri masalar bah- çenin yegâne süsüydü. Hemen Ö nünde, denize doğru uzanmış yo- sunlu kayalar kümelenmişt Derin bir iç huzurile, iğri masa- lardan birine oturdum. Sularda renkli bir grup eriyordu. İlık bir rüzgârla kıyıya koşan — dalgalar, yosunlu kayaların etrafında çır- pınıyorlardı. | — Kahvemi, karanlık bir ine ben- | ziyen kahve binasından, bir ars- lan heybetile çıkan iri yarı bir ih- | tiyar getirdi. Buruşuk yüzünde, çocuk canlılığile parlıyan gözleri, | gülümsüyordu. Sonra öğrendim, Mahmud baba isminde eski bir deniz kurduydu. Bu küçük balıkçı kahvesinde, ne çatlak sesli plâklar çalan küflü bir gramofon; ne de parazitlerle insanın kafasinı Şişiren — vıziltılı bir radyo vardı. Müşterileri, Mah- mud babanın gençlik arkadaşla - rından bir kaç ihtiyarla, hangi yerlerde zengin balık akınları bu- lunduğunu öğrenmeğe gelen bir- kaç acemi balıkçı idi. Ve bütün eğlencesi, nereden gel- diği bilinmiyen bir meczubun va- kit vakit » fakat çok güzel - söyle- diği içli şarkılarile, haftada bir, kasabaya koyun getiren genç bir gçobanın yanık kavalıydı. Bir hafta sonra kalive bir müş- teri daha kazandı.. O da genç, bir kızdı. Benim gibi sessiz bir köşe aradığını, buradaki hareketsizlik- | le yüzüne toplanan huzurdan an- lamıştım... O da benim gibi her akşam gelmeğe başladı. Ahenkli bir yürüyüşü vardı. Koyu siyah saçlarını ensesinde toplamıştı. Çok | çirkin olduğu halde yeni gelen Müşteri Mahmud babanın da ho- şuna gitmişti. Yüzüme bakarak memnun memnun gülüyordu. Ha- kikaten çok Ae"ıpıhk bir kızdı. Yu- | Cağaloğlu : Meghur Mısır Rakkasesi KİK varlak hatlarla çizilen vücudü in- ce ve güzeldi. Boyu, saçlarının ren- rarsızdı. Sortra gözleri hayret edilecek kadar güreldi. Fakat yü- Zü öyle çirkin, öyle kaba o kadar manasızdı kil.. Ruhü yoran, göz- leri kaçıran bu şekilsizlik içinde Büzellik saklanmış, bu iki deli! insanın içine gülümsüyor gibiydi, Mahmud baba bile, bakışlarını kı- zartan ufuklarda gezdirdiği bir akşam — Bu kızın gözleri yaman, de- di. Deniz kızlarının gözlerine ben- ziyor!.. Deniz kızlarının gözlerini gör- mem$iti amma, mehtaplı geceler- de yakamuzlanarak - sürüklenen dalgaların ardında tahayyül etme- Be çalışmıştı. Bazı kitap okur, bazı ince uzun kâğıdlara bir şeyler yazar, çok za- man da gözleri yfuklarda bir şey- | ler düşünürdü. Ne düşünür, ne hissederdi. Bun- ların hiç birini anlıy zü o kadar hareketsiz, öyle dilsiz- di kit. Yalnız göz göze geldiğimiz za- man her şey değişirdi... Hareket- siz hatlar kımıldanır, konuşmıyan kıvrımlar dile gelir, bir an içinde değişen bu yüzde en çılgın çığlık- harla, en dilsiz susuşlar çarpışırdı. Bir kaç gün sonra ahbap olduk... Konuşmasını, duymasım, ve dü- şünmesini bilen münevver bir kız- dı. Kendine mahsus garib hayat telâkkileri vatdı!.. Bir gün, fet lekların, günahların beslendiği in- konuşuyorduk. O, gözlerini, san kafalarını uzaklarda dolaştırdığı parmağını süsliyen nişan halka- sında dinlendirerek: — Penalıklardan — korkmamalı, dedi. İyilikleri, faziletleri doğu - ran [eımîıklıniır Bana en temiz | fte Saraylar Sinema Bahçesinde Her #kşam sâst 21 den 22 ye kadar I ve arkadaşları icrayı ahenk etmektedir Saat 22 den sonra sinemada ÇIPLAK MELEK #ilmi gösterilmek- tediz, Filimler haftada iki defa değişir. Fiyatlar: 10-16-20 kuruştur. Kurtulamiyarak Cahide - serzenişlerde bulunmuya başladım, sanki başka zaman yapılmazmış gibi: Cahit: — Neye beni görmeye gelmedin?.. — Neden kurtarmak için hiç bir şey yapmadın? — Yoksa böyle olduğuna meranun musun? 'amazdım, yü- | -- Hani arkadaşca buluşup görüşecektiniz?, — Bunun için mi Cahit Beyi bana çağırttınız.. Ayakta duramıyan, sendeleyen, ne olduğunu, e olacağını düşünmeyen bir sarhöş gibi idik. Sü- ülüp derinleşen nazarlarımda bir bulantı, başım- bir dönme vardı. Ve.. Oda sanki başımın içinde üyordu. Bu saniyede âdeta gözlerimin önünde kaç paşa, bazan yan yana gelip dizilen üç beş paşal, Cahit masıldı, ne yapıyordu, nasıl görüyordu Dİ alyorum?.. Bendeki bu buhran daha çok sür- “modi ve.. İşten gölen bir taşkınlıkla paşamın ayak- Jarı altıns kendimi attım, gözlerimden yağmur gibi “yaş boşana boşana, ona yalvarmağa başladım: — Paşam bizi bırak.. — Paşam bize acı!.. — Paşam, görüyorsun birbirimizi ne kadar se- — O, ayaklarını kurtarmak için çalışıp: — — Rica ederim Belkis, kalk.. BEŞ HASTA VAR Yazan: Dedikçe, ben daha çok yalvarıyor, hıçkıra hiçs kıra ağlıyor, izzeti nefsimi, hiç bir sıkıya girmeyen, hic bir minnettarlığa boyun eğmeyen benliğimi o ayaklar arasında çırpındırıyordum, Cahit te benim gibi idi. O da benimle beraber ağlıyor, o da benimle beraber çırpınıyor, o da be- nim gibi o ayakların dibinde yuvarlanarak yalvarı- yordu: — Paşam acı bize. — Paşam merhamet et bu aşka.. — Paşam bırak bizi mes'ud olalım.. Öyle tuhaftı ki, Paşa ayağını benim ellerim- den zor kurtarabiliyor, çekiyor, fakat öbürünü Car hide kaptırıyordu. Ve: — Rica ederim.. Demekten başka da tek kelime söylemiyordu. Böyle iki topuk dibinde yerlerde yuvarlana yuvar- lana kapının önüne kadar gelmişiz. Bu sahne gözü- mür. önünden hiç gitmiyecek. Paşa bir ayağını Ca- hitten kurtarmış, yarı vücudünü kapının dışına çekebilmişti, O da şaşkındı ve.. Kurtulmak, kendi- sine gelmek, ne yapacağını kestirebilmek için gali- ba dışarıya çıkmak istiyordu ki, bir hamle ile buna muvaffak oldu, ayağını elimden kurtardı çekti ve sür'atle kapıyı kapadı; anahtarı üzerimize çevirdi! Cahit.. Ve ben yine ikimiz odada yalnız kaldık. İkimiz de yorgun bir halde, kapınım dibine serilmiş oturuyorduk. Uzun uzun göz göze bakıştık, Cahit: — Ooof.. Ne inat adammış!., Dedi, Bu söz birdenbire beni kendime getirdi, — Yahu ne oyalanıyoruz, ne yapacağımızı di şünelim' Dedim. Ve .. Bir an yine kadınlık zaafımdan — Allahrızası için sus Belkis! Diye söze başladı, anlattı: — Kaç defa yalının kapısından geriye çevril- dim. Kaç defa geceleri yalının etrafında sabahla - dam, içeriye girebilmek seni alıp kaçırmak için ken- dimi zorladım, Fakat, hiç bir taraftan içeriye gir- menin imkânı yok. Kaç defa sizin eve gittim, anne- ne, babana ağladım. Kaç defa polise gittim. bağır- dım, söyledim, «— Paşamın nikâhlı karısı, biz ne yapabiliriz?» dediler. Müddeiumumiye koştum, kendisine bu hali an- lattım, o da öyle göyledi. Zannediyor musun ki, boş oturuyorum. seni kurtarmak için uğraşmıyorum. Ve., Birdenbire yerinden kalktı, dişlerini gıcır- dattı, yüzündeki etler çekildi, gerildi, rengi değişti, saçları kabardı: — Dur şu herife iki yumruk atayım da gör- sün.. (Devamı var) Yazan; Muazzez KAPTANOĞLU duyguları, en asil heyecanları: ©7 menfaatsiz sevgileri duyduran, V sanlar, cemiyetce fena taniü mış olanlardır.. Bu insanlara insani hislerle, t miz samimiyetle yaklaşın, gi kâr addedilen bu ruhlarda, ? bembeyaz köşeler? ne dokull mamış duygülar, ne gölgelenm miş hizler bulacaksınız!.. her şeyden evvel her şeye katl mağa karar vermeli.. Saadetten © vel ıztırab beklemeğe — alışm: Bir şeyi kazanmak için, bü şey feda etmenin mecburi olduğ nu bilmeli. Dedi!,, Sıcak. samimi — bir vardı. Konuşurken daima ©: ra bakardı. Çok iyi anlaşıyorduk. Bazi sasız bir sevimli - çocukluğumUz konuşur, bazı içli bir ihtiyaçla $i” âlemine dalardık. Bazan da, bü ”| yük davaların halli için çalı mütefekkirlerin eldat yözü Ü& kaşlarımızı çatarak, içtimal sanlarımızı, değişen ahlâk tel kilerinin vücude getirdiği çöküt” tüleri konuşuyorduk!.. (Devamı 7 tnci sayfada) ANKARA RADYOSU DALGA UZUNLUĞU —” T.AĞ. 19,74 m. 15195 Kes. 20 B 'T.A.P, 31,79m. 9465 Kes. 20 1638 m. — 188 Kes. 120 BUGÜN BSaat 18.30: Program. Saat 18.30: Müzik (Şen Od müziği - İbrahim Özgür ve Atef böcekleri.) Saat 19.05: Çocuk saat, Türk müziği (Y Saat 20.10: Neş'eli plâklar * R. Saat 20.15: Müzik (Operetlef * PL) # Saat 20.30: Memleket saat ajans ve meteoroloji ht leri. ” Saat 2045 Türk müziği: | Tanburi Cemil - Mahur Var iken zatında böyle M"” “2 — Lâtif ağa - Mahur — şüfk” Düştüm yine bir şuhi sitemi Ta, B — veense * Tanbür Jı mi, 4 — Musa Süreyya - B şarkı: Tacı hüsnün hükmedt 5 — Musa Süreyya - Mahur #7 ka: Hâlâ luna) an kalbimi ıı*; teşi. 6 — - Mahur bemaii. 1 — Rekmiile Ul"_ şarkı: Silemem bir gün. 8 — ğ - Halk türküsü: Ali dığıdır . ların hası, 9 - halk türkü: : Sabah olsun. JC * Rumeli halk mrkw Çıkayımı gideyim be kuzurm b .30: Müzik, Cazl 'PL) BSaat 22.45; Son ajans, spof ” berleri ve yarınki prograri. —» 1857 Hiert 1355 Rumlf Cemaziyelâhir| — Temmuz 27 81 1839, Ay &, Gün 225, Hızır 100 13 Ağustos PAZAR Vakitler Nat Öğle Ükindi Akşam Yatan İmsak Vasati 5$ 08 16 09

Bu sayıdan diğer sayfalar: