27 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

27 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Avrupanın Şımalındekı Devletler Neden Teminat istememişler ? Alman - Rus Anlaşmasından Sonra Şimal Devlet- lerinin Vaziyeti Başka Bir Ehemmiyet Alıyor | Alman - Ras — anlaşmasından Avrupanın şimal devletleri ç rhangi - bir fevkalâde hat unda bitaraf kalabi sinde Finlandiya ile bi reket eden İsveç bu (l olan bu ada- lağıri tekrar tahkimi hususunda Yİsveç hükümetinin de Finlandiy ile ayni fikirde bulunması Millet- toplantısın- da az büyük bir mesele d, Ruslar tarafından Fi: ya karşı adsızlık gösteril- mektedir. Çünkü bu adaların A- erkânmharbiyesi tarafından ya karşı tahkim ettirildiği rdu. İsveç hükümeti de müzaheret edince ç arasında da nazik t meydana geldi Avrupada bü- yük devletler arasındaki rekabet- lerden uzak kalmak, ileride bir harb çıkarsa bitaraflığı muhafaza etmek hususunda o kadar karar vermiş görünüyorlar ki bunda devam etmek için de kuvvetli ol mağa lüzum hissettiklerinden si- Dokuz Kişilik Beşi erkek, dördü kadın olmak düzere dokuz İngiliz önümüzdeki y içinde küçük bir gemiye bine- vek Okyanosu geçecekler ve ce- nubi Amerikaya gideceklerdir. Maksadları orada ya sahillenden birinde ve yahud Galapagos is - mündeki bir adada Almanların işgal ettikleri Tâhlan gösteriy nakda azami fedakârlığı da bir harb çıkarsa Baltık eri için bü- yük tehlikeleri et edecektir. İs- weçliler bütün şimal devletlerinin sıkı bir bitaraflığın muhafazası i- çin birbirlerine müzaheret etme- leri lâzim geldiği fikrindedirler. Aland adaları meselesi dolayısile Rusya ile İsveç arasındaki vazi- | yetin aydınlanması için İsveç dip- Tomatları şunu ileri sürüyorlar: Aland adalarının bitaraf kal - ası lüzumunu Rusya da kabul #tmeli, Finlandiya hükümetile birlikte bu adaların tahkimi için kabul edilen plândan maksad Bırf Baltık denizinin emniyetini temin etmek olduğu anlaşılmalı. | Şimal devletlerinin bitaraflığı bü- | yük devletlerce de muvafık görü- Bir Gumhuriyet | | | hüriyet tesis etmektir. Bunlar dünya derdlerinden âzade Roben- sonvari mes'ud bri hayat sürmek niyetindedirler, İçlerinden birisi doktor, birisi dişçidir. Sevinçle başlıyan bu macera bakalım na- Bil devam edecek?, | taf kalmalarım istemişlerdir. | devletli Memelde bir sokak lerek bunlar herhangi bir müza- kereye mevzu olmamalı. Mosko- vada devam eden İngiliz, Fransız ve Rus müzakereleri sırasında Finlandiyanın teminat altına alı- nacağı sözleri üzerine şimal mem- leketleri de kendilerinin herhan- Bi bir ittifaka alınmıyarak bita- Bu mesele etrafında aylardanberi sö lenmemiş söz kalmamıştır. Daha evvel İsveç, Norveç ve Finlandi- yanın Almanya tarafından ken « dilerine teklif edilen ademi teca- vüz muahedeleri akdini reddet - tikleri unutulmamıştır. Çünkü bu devletler kendil. yukarıda i- şaret edildiği üzere büyük dev - letler arasındaki meselelere — hiç karıştırılmasını istemiyorlar. Diğer taraftan İsveçlilerin elbet- te demokrat devletler cephesine S . oS MEŞHUR GEÇİDLER | RESER E TP DA | İ İ Bütün dağlar, en yükseklerin- | den en diblerine varıncıya kadar insanlar tarafından aşılmıştır. İn- sanlar, araya araya mutlaka İki a bir geçid, bir yol | Kartaca, Roma, Arab ve Şarl- n orduları Alpleri, Perthuis ge- çidinden aşmışlardır. Eski Alman imparatorli maya gitme kiçin ordul ner geçidin oçirdiler Birinci Napolyon; Büyük Sen | Bernar, Birinci Fransuva da Larş geçidin: geçtiler, Arablar; Hayber çerek Hindista: geçidinden ge- | nuz?. Okla balık a lik tutmak için ağa, oltaya lü - zum yok. Bir ok, bir de yay kâfi, Fransanın cenub sahillerindeki | plâjlara gidenlerin elinde birer | yay var, Balıkları bunurla avl- | yarlar. | Fakat, balıkçılar sendikası hü- kümete müracaatla bu yeni usul avcılığın — balıkları - kaçıracağını söyliyerek şikâyet etmiş. ık, ba- ASANSÖR MASRAFI N Ük bir mağaza asarsör servisleri için günde bin dolar sarfeder, SEYAHAT MASRAFI —N Yeryüzünde en çok seyahat eden millet Amerikalılar. Her sene bin- lerce Amerikalı seyahağe çıkar, 1938 de seyahat masrafı olarak Amerikalılar 525 milyon dolar karşı teveccühkâr ol: laşıhyordu. Çekoslovakyanın ma- lâm ükıbete uğraması üzerine şi- mal memdeketlerinde Almanyaya karşı daha uya! zümu hissedilmiştir. küçük devletler kendi lâmeti hep bitaraf kalı layorlar, Onun içindir ki büyük dnat vermek iste- meleri Estonyada, sonra Letonya ve Finlandiyada hoşnut- suzluk- uyandırmış, bu hat İs- veçe de sirayet etmiştir. Fakat bitaraf kalmayı istemek de korkudan malı. Bu dikkat edilecek bir nok- tadır. Bunu geçen gün İsveç Ha- riciye Nazırı söylediği bir nutuk- ta anlattı. Bitaraflık politikasının menfaat ve hesab üzerine istinad ettiğini, yoksa korkaklık öseri ol- madığını vatandaşlarına söyledi ve tablidir ki Avrupa politika âle- mi için de bu beyanat yeniden na- zarı dikkati şimal tarafına çevir- meğe vesile oldu. Diğer taraftan Baltık denizinde sulhun devamı meselesi Avrupa umumi sulhu - de son derece alâkadar bir keyfi- (Devamı 6 1cı sahifede) — Amı bu ne havra gürültüsü... ileri gelmiş olma - | Üncir, bildiğimiz etli, yumu- şak ve tatlı bir meyvadır. Ta- ze ve kuru olarak çerez maka- du sofrada kullanılır, Memleketimizde taze olarak İstanbulda beyaz. patlıcan ve kavak inciri namile başlıca üç nevi maruftur. Kuru incirler Sakız ve İzmir ineirleridir ki, her yerde makbuldür. İncir havi olduğu glikoz ve maddeden — dolayı ve müleyyendir. Yal- gayri kabili çekirdeklerin lüzucetli mi nız çekirdekleri hazımdır. Bu mide ve em'ada yaptığı miha- niki tesirden naşi incir havi olduğu maddelerin tesiri do- bir müshil sa- " Su içinde kaynalılarak şe ker İle şerbeti içilir ve yahut yemekten sonra üç tane incir yenirse, mideye linet verir. nta: « mamışlardı. birbirlerini d ine öyle u ara imreniyore nda bir gün bile kavga olma- mış, bir dakika bile münakaşa et- memişlerdi. Birinin u dedi ği öteki için de doğruydu; birinin yanlış dediği öteki için de y lışti. On iTmi ayı bal ay- ları olmuştu. Hayatları Tekesiz, saf, bulutsuz, fırtı: sız geçiyordu. doğ n hin yüz y Kocası her zaman nazar değme- diye tahtaya vurur, karısı tat- h tatlı gülümserdi, Hayatın acı tarafları rındaydı. Fazla paralar ay başla- 1 yoktu, Ka- rını kasaba bakkale da - | Onra, istedikleri bir şe- aklarını anlayıp — bir müddet düşünceli A- dururlar l uzatırdı. | n n kere dinle- diklert bir hikâyeyi gene dinl di. İşte bütün sıkıntıları bundan ibaretti. Fakat karı koca başbaşa kalınca bu sıkıntıları derhal unu- turlar, bübirlerine sarılırlar, gü- lerlerdi Bir gece henüz yemekten kalk- mışlardı.. Kapı çalındı, — Bu saatte kim gelebilir?. Beyaz saçlı bir erkek geldi. — Bayan «H.> ile görüşebilir miyim? — Buyurunuz, benim, — Sizinle husust görüşmeliyim. kocamı takdim ede- yim, Kendisinden gizli hiç bir şe- yim yoktur. iyeceğim şey benim için — Adım Ahmed Meramdır. Oğ- | lum son demlerini yaşıyor. Dok - tor olduğu için hastalığının sey- rini pek iyi anlıyor. Sizi son bi defa daha görmeden gözlerini dü yaya yummak istemiyor, Şimdi i- zin Veriniz de gideyim. Aşağıda o- tomobilde bir çeyrek — beklerim. Ya gelirsiniz, yahut yalnız gide- rim. Nasıl isterseniz. Tekrar affi- nizi dilerim. Kocası garib bir heyecanla ka- | rısına bakıyordu: — Bu da ne demek? tüşürüz.. | sanın gözlerinin içine baktı: Dedi. Beni kaldırdı, koluma girdi, sürüdü. pkırmızı oldu, bir an | düşündü, fukat bozulmadı. Koca- — Bana yine itimad et, dedi, ben de senin kadar şaştım. Filva- ki sön de doktoru t Doktor yirmi yaşındaydı. Birbiri- mizi tanıdık, Kur yaptık. Benim- le evlenmek istedi; o zaman seni daha gürmemiştim, olmaz deme- dim. Adlelerimizden gizli resmen nişanlandık. İki sene nişanlı dur- duk. Sen ortaya çıktın. Seni gör- a onu sevmediğimi settim. Seni sevince aşkın ne demek olduğunu anladım. Bunu ona da anlatmak istedim. Bağır- dı, tehdid etti, ağladı. Beni ömrü oldukça unutamıyacağına yemin etti. Evlenmedi. — Demek onu görüyordun? —Hayır, bir kere bile görme- dim. Fakat arkadaşlarımdan biri arkadaşıdır, bazan o bana dokto- run bitkin halini anlalırdı. Bir has- talık onu kemiriyordu... Bu has - talıktan kurtulamıyacağını bili - yordum... Sözlerime inanıyorsu « nuz değil mi? — İnanıyorum... Şimdi ne yapa- caksın? Aşağıda bekliyor. — Sen ne dersen onu yapaca iim. Adam başını avuçlarının içine aldı. Ölen bir adamdan son defa bir damla güneşi esirgeyecek miy- di? Evat ün elnin- dan öpecekti. Kendisinden başkâ bir erkek t ristnin dudakları, ni ihlâl etmiyecek mi kançlık kalbini, beynini ken yordu. Kariğının boynuna ken * dinden başka birinin kolları sa- | amma karısı rılabilir miydi? On senedenberi aş- kına hiç bir leke sürülmemişti. Şimdi bu aşk lekelenecek miydi? Fakat bir adam ölüyordu, bu ölü- me biraz da kendisi sebep »'muş- tü. O da kendisi kudar aşıktı. Son bir defa sevdiğini görmek istiyor- du. Dedirtecek olan bu hep birden söyleyiş bize â- deta dünyanın en mükemmel ve seçilmiş bir koro heyetinin söyleyişinden farksız geliyordu. Caz artist- lerinin nefesleri kesi luyor, fakat, 1 uzatıp bir vals mini bağırıyorduk. Bu gecenin çıl- gınlığını, lâubaliliğini, kayıtsızlığını doğrusu ömrü- mün sonuna kadar unutamıyacağım. Fakat, bu gece yine paşa ile de ilk defa aramızı iyice açtı. Ben... hiç farkında değilim. Kimin yaptığını, ne olduğunu nasıl yapıldığını da bilmiyorum. Biz, tekrar Tokat- dayana dönerken sabah oluyordu. Anlaşılan Garden- de üç saat kadar kalmışız.. Tokatlıyan biraz tenha- laşmıstı. Biz, hepimiz, yorgun, bitkin, yürüyemiyen, fakat, sürüklenen birer hayalet gibi birbirimize tu- ftuna tutuna içeriye girdik. İşin farkında olanlar anlaşılan dehşetli içerlemişler, dişlerini sıkarak bek- demişler, Nerede olduğumuzu bilen de olmamalı ki, herkes soruyordu: — Nereden geliyorsunuz böyle yahu?.. Paşa da bana sordu: — Neredeydiniz Belkis Hanım?. Bir saniye bile ayakta duracak halim yoktu. Gözlerimin önünde sanki kalın bir sis tabakası Peydahlanmıştı, Paşayı görebilmek için gözümün BEŞ HASTA VAR _hu.m Etem İzzet BENİCE birisini kapıyor, birisinin aralığından bütün kuvve- tmi oraya toplayarak onu görmeğe çalişıyordum. İlk önce duvara yaslandım, sonra sırtımı duvardan i kapamak, başımı bir yere yaslamak, öylece kalmak istiyordum. Fazla içkiden başım nasıl o- muzlarıma taşınmaz geliyor, sağa sola devriliyorsa, ayaklarım da halâ o Gardenbarda durmadan din- Jenmeden dans etmekten ağrıyor, kımıldanmak bi- le güç geliyordu. Bu halim bana yetişmiyormuş gibi paşa da durmadan. İsrarla soruyordu: — Neredeydiniz?.. — Niçin bu hale geldiniz' — Yaptığınız şeyi kendinize yakıştırıyor musu- nuz' ryobili — Hiç bir prenses böyle sarhöş olur mu? Evvelkilerini işitiyor, cevab vermek için ağzı- mı açmıyordum. Fakat, son söz biraz beni harekete getirdi: — Eh. Kes artık!.. Der gibi. — Aman paşam uzattın.. Gardenbarda idi Dedim. Arkasından, ilâve ettim: — Haydi artık gidelim. Oturamıyacağım... Paş; — Zaten. otur desen de oturacak değilim... Diye kalktı. Fakat, bu sırada ne oldu, nasıl gör- dü bilmem, parmağını göğsüme bastırdı: — Bu da ne... Diye haykırdı, ne olduğunu bilmiyorum ki ce» vab vereyim. Ne var orada?.. Dedim. ica ederim kalk. Fena oluyorum, sonra gö- Bu kadarım biliyorum, ondan s&onra ne oldu, oto- mobile nasıl bindik, eve nasıl geldik?. Hiç birisi- ni bilmiyorum. Sızmış, kalmışım, Ayıldıkları sonra da, yihe paşa ile göğsümde parmağını bastırdığı yerin kavgasını yaptık. Epey sürekli ve.. Çetin bir kavga oldu. Şimdiye kadar bana hiç çatmamış. hiç birşey söylememiş, her şeyi hoş görmüştü. Ben de daima çatışmaktan çekinmiştim, Bu, ilk kavgamız oldu. Haksız da değil. - Adam sen de. Vız gelir!. Diyorum amma, kabahatliyim. Kendime ge - lince gördüm. Hem dudağımın kenarlarında, hem göğsümde bir emik yeri var. Fakat, kim yaptı. na- sıl oldu?. Hiç bilmiyorum. Gardenbarda olduğu muhakkak. Kayıtsızlığın sonu, o kadar çok kaval- ye ile dans ettim ki, sayısını ben de bilmiyorum. Boyuna: — Şanje le dam.. Deyip çiftler değiştiriliyordu. Sonra mum sön- dü. Dediklerini gölgede bırakan öyle bir âlem için- deydik ki, ısırılmak, koparılmak gibi şeyler hiç kalıyordu. Gardenbar, bar - olalı böyle bir şehvet kasırgasına herhalde ilk defa tutulmuştur. Bir da- ha'da tekrarlandığını göreceğini zannetmem. Çün- (Devamı var) Başını kaldırçıı — Git! dedi., : Yalnız kalınca ağlamağt di. Acaba ölümüne sebop "'::, doktorun ölümüne mi ağlıy' yoksa saadetinin üstüne bi bulut gölge saldığı için Mİ yaşı döküyordu?. Bunu bif inceli, ANKARA RADY DALGA UZUNLUĞU İT.AG. 19,74 m. 15105 Kes. Saat 18.30: Program. Saat 18.35: Müzik (Dan elği - PL) Saat 19.05: Çocuk sastk , Saat 19.35; Türk müziği sil beyeti). Saat 20.10: Neşeli pul:",ı Saat 20.15: Müzik ( . br 2 Sast 20.30: Memleket ayarı, ajans ve meteoi berleri, Saat 20.45: Türk mADI“y, kuyanlar: Radife Nevdıh Hoşsea, çalanlar: Vecihe Dary 1 — Osman Bey - Hicat yun peşrevi, 2 — Cemll ’:, Hicaz şarkı (Bilmiyorum ıı,_İ 'ne oldu), 3 — Cemil Bey * Yiy gaz şarkı (Ne küstün bM', k), 4 — Refik Fersan Hicif kı (Ciharda biricik sevdiğ y 5 — Refik Fersan - Hiciğ vi (Ey benim gonca gülüm)hr e Refik Fersan - Taksim, 7 ,P' di Ahmet « Süzinâk şır*',,; günah ettimse cana), 8 ri - Süzinâk şarkı (Ayfi yer tüm sevdiğimden), 9 — ri - Süzinâk şarkı (Sen de ze geldiğin akşam, 10 — P“’b' * Karcağar şarkı (Aşk Ti edemem), 11 — Yesari - e ğar türkü (Bağa geldim # tı). sat 21.30: Müzik (060f iği - PL), H Saat 2245 « 23.: Son haberleri ve yarınki 12 w.nyı.mı.mil-*”

Bu sayıdan diğer sayfalar: