27 Mart 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

27 Mart 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

w ENİ . MESELELERİ arinaçi'nin ölümü... n 'ımıiıııılıdlı':' Çalışanların, bunda muvaf- duklarını da ileri sürerek seferki harp başka türlü - İtalya hesabına kaydedilecek yok. Onun için böyle gün- | bugünkü İtalyanın ileri ge- inden kimlerin cephelere git- dair gelen telgraf haber - lâkayt kalınamıyor. Bil - Yunanlılara karşı harbe gi- Farinaçi olduğu öğrenil ateşli batibin artık "cephe - vi altındaki gençlere hara- rmek için çalışmağı ĞA dercih ettiği anlaşılı - çi bugünkü İtalyanın po- a hayatında birinci derecede olan bir şahsiyettir. Bir iki | evvel gelen bir haber kendi- cephede muharebe ederken üğünü anlattı. İtalyanın uğra- acı halleri artık daha ziyade iyarak gürmiyecek olan Fati- vazife başında öldü demek. son beş altı senedir İlalyan- Arasında İngiliz aleyhtarlığını etlendirmeğe çalışırken Fa- İ &z faal bir rol oynamamış- İtalyada hükümet reisinin bir- e zit iki tesir karşısında bir '9zeme temin ederek haricl meti tayin ettiği söyleni - | . Bu tesirlerden biri İngiliz düşmanlığını şiddetlendirmeğe raşmışlardır. Farinaçinin bil - şu sen senelerdeki rolü bu İbarla şimdiki İtalyanın mukad- atında biç umutulur gibi de - ildir. Ğ:;'uı söz söyliyen bir batip, iyi yazan bir muharrir diye söy- en Farinaçi vaktile siyasi ha- da mütevazı bir surette karış- iş, fakat sönta gitgide ehemmi- et almıştı. Kendisi bir şimendil 1DERİROMAN: 94 — Sende bu akıl varken baya: | nn biçbir gün sarsıntıdan kur- | ulduğunu göremezsin, Her saha- da insanları dene, ideslist —sandıkların | bile müraldirler ve — ideallerini menfaatlerine siper yaparlar. Ben büylelerine hayatımda © kadar çok rasgeldim ki, Onun için şim- | di her karşıma çıkanın önce kul- Pandığı maskesinin çeşi ve Emarkasına bakıyorum, — Belki senin için böyle, Fa « ka, asla hen senin gibi düşünmü- yorum. Dedim, — Zaten düşünmene imkân yok. Aklıa ermer, dedi, devam etti: L — Kudiasın, Hayatia tecrüben ai di Sen de Seveceksin ! Yazan : ETEM İZZET BENİCE Lükin bununla kal- Kaaatu, Geçea zmemi karşe İtalyanın müllefiklerle — beyaber olarak Avusturya ve Almanya a- leyhine harbe girmesi için dili - mim döndüğü kadar söz söylemiş, faal bir propagandaya girişmişti. Şöbretinin başlangıcı da budur. İtalya harbe girdikten sonra da | Farinaçi gönüllü olarak asker ol- | muş, lâkin sonra terhis edilerek '. çephe gerisinde daha mühim İş- lere tayin olunmuştur. Harpten sonra Musolini ile birleşmiş, 921 de meb'us çıkarılmak istenmiş, f kat yaşı küçük olduğu için par- Tümentoya girememiştir. â bir taraftan da hukuk | fakültesine devama başlamış, ni- bayet orayı ikmal etimişlir. 922 son baharında Roma üzerine yürüyü vukubulmuş, Sinyor Musolini hü- | kümeti ele alnıştır. O zaman Fa- zinaçiye bir memuriyel verilme- miştir, Fakat Başvekilin pek iüi- mat ettiği bir adam diye şöhret | almışlır. 925 de fukanın umuml | kâtibi olmuş, lâkin bu işi ancak bir sene kadar görmüş, değiştiril- miştir. Farinaçi o zamandanberi hep böylece, faşist fırkasının sa- bik umumi kâtibi diye anılmakta “:zı da Farinaçi neden değişti rildi?, Bunu faşit mehafili o man pek gizli tulmuş, fakat lursa olsun Farinaçi birinci dei cede rolü olan adamlardan biri o- | larak kalmış ve nihayet şimdi de ölmüştür. Kırk dokuz ya- imiş. Geçen harpte memle- hdıl"l:ıı;l!:n ve Fransa ile be- yaber olmayı görmek için çalış « maş, aradan çeyrek asır geçtiktem »onra da İngiltere ve Fransa aley- hine Almanya ile birlikte İtal; mın barbe girmesini istiyenlerden | biri olmuştur. Roller büyle deği- HALK— SÜTUNU Açık İş ve Memuriyetler Maliye Vekâleti yeai teşkil edilmek- te olan Arazi Komisyanları için Reis, Aza ve Fen Memurları aramaktadır. Sümerbani 150 Jira ücretle bir mü- terelm daktile , Talip 0- lanlar 2 Nisan Çarşamba — akşamina kadar imtikan için müracaal etmeli- muklü mensucat üzere Hst mezunu 3 memur aramakta- dir. “Talip olanlar 29 Marta kadar Anka- rada Sücmrbank binasında Birlesik Pamuk İplğ ve Dokuma Fatrikaları Mülcescsesi Zat İşleri Şefliğine müra- aat etmelidirler. Adliyeye Memur Almıyor İstanbal Müdde am miliğleden: İstanbul mehakim ve devair! adliye- zinde münhal bulunan 1000 kuruş ma- aPt kütpliklere Memurin Kanununun 4 üncü maddesinde yazılı şartları haiz ve seri makine ilç yarabilir talipler a- münasipleri alı- nacağından isteklilerin yine 4 üncü mmaddede yazılı vesikaları hümllen im- 'tihan günü olan 31/3/941 Pazartesi gü- mü #at 10,90 dan bir gün eyveline kas ar bir dilekçe ile isliğine müracaatları yok. Her gördüğünü samimi (e - Tâkki etmekte mazursün, — Kimseyi görmüyorum amma okuyorum. ü — Hele ekuduklarna hiç inan- ma, — Neden?, - l:u €n başta aldatan çey- ler kitaplar, nazariyelerdir. Kitap- İa hayat biribirine uysaydı, İllı'yı cennet olurdu. En büyük müte- fekkirin en büyük aptal olduğu- Du sana söylersem sakıı şaşma, — Gülünç şeyler söylüyorsum. Dedim. f — Sana öyle geliyor. Diyerek söslerine — Sana geldiği gibi he öyle gelir, Fakat hayatıun İçyİ nü, insanların iç hüviyetini görmi ,;wıılı üzü- i- | | da, cidden'yarip olurdu. Ba- kadar | yazmıştık. ( MAHKEMELERDE: “Vermeyince Mâbud, neylesin Mahmud!/,, Bir hatanın tamtiri Manifatura mağazalarının kâr nisbetlerini tesbit eder. | ken, bu dükkânların derece- | lerini tayin etme şeklinde, vaktiyle yapılan büyük bir | hata, şimdi, tamir edilmiş bu- lanayor. Hatırlarsınız, yüz- de yüz kâr eden mağazalara, yüzde elli kâr etmek müsaa- desi verilerek, bunlara, «lüks Mmağaza» adı takılmıştı. | Lüks mağara... Ne münasebet?. - Bizde lüks mağazaya ne lüzam var? Lüks, hele böyle bir zaman- nu dilimizin döndi Şimdi, verilen yeni bir ka- rarla, artık lüke mağaza ismi kalkmıştır. Lüks mağaza yok- tur. Manifaturacılar üç sınıfa ayrılmıştır. Ancak, masrafı çok olan birinci sını/ dükkân- lara, diğerlerine nisbetle, da- ha fazla kâr hakkı berakıl- mıştır. Biz, lüks tâbirinin ba suret- le kaldırılmış olmasından çok memnunuz. Çünkü lüke mağaza, lüke eşya, lüks işle uğraşmak, ha- kikaten garip geliyordu, in: BÜRHAN CEVAT Alman yaya gön- derilecek hububat Almanyaya ihraç edilecek yağlı tohumlar ve hububat — hakkında yapılan müzakeerlerde nohut, kuş- yemi ve bakla üzerinde uyuşul - muştur, Almanlar bu maddeler için ta- eirlerimizin teklif ettikleri fiatları kabul etmişlerdir. Keten tohumu, susam, ve ayçiçeği için müzakerele- rve devam odilmektedir. ür. — Hastalığın — olduğu yerlerde ddetli bir kaşıntı ve gidişme baş- lar, akğam üstü artar, geceleri ta- Hatmınül edilmez hale gelir, Sonra bu yerlerde siyah noklalı çizgiler lar bir vücude girdikten iki ay sanra © vücudü tamamiyle istilâ eder, Yarın tedavisine bakacağız. ye alışmiş bulunanlar süzlerimde- ki isabetin doğruluğuna benim ka- dar inanırlar. Bak sana en basit bir misal izah edeyim., Şimdi biz | mesrutiyet - devrindeyiz, -Bunun | ümdeleri: Hürriyet, adalet, müsa- | vat, uhuyvettir. Ba umdeler üze- | zinde meşruiyetin ilân - edildiği günden bugüne kadar bağıranla- | rın sayısını saymak mümkün de- Bildir. Bu umdelerin peygamber- | Tiğini ilân edenlerden taşkın mü- ritliğini yapanlara kadar bepsi - | nin yalancı olduğunu sana söyle- meliyim, Siyasi partinin hürri - yeti, adületi, müsavatı toptan yok ettiğinin, bunları seni beni aldat- mak için kullandığını farketmiyer | musun?. Hürriyet ve adalete ina: tap da en küçtik bir tenkit yapa- gu, en samimi tarıda herhangi bir | mesele üzerinde fikrini söyliyeni © hürriyet, adalet ;müsavat pey- gamberliğini ve müritliğini kim- seye birakmıyanlar / hemencecik boğuveriyorlar. Fakat, cinayetle- rinin kanını kurulmadan yine a- | ialarından düşürmedikleri VA - | ber sopayla k —c—tYaun: HÜSEYİN BEHÇET q: — İnsanın rızkını Allah kesmeye | görsün. Allah rızkını kesti mi ia> sanın, hali haraptır. — Benim bildiğim, çalışan da - ima kazanır, Kendi rızkını, insan kendisi keser. Çalışana Allah verir. — Öyle deme., Bazı kısmetsiz adamlar vardır.. Ne yapsa natile. Sen «tıkandı baba» hikâyesini bi r! ne hikâyesi 0? — Bak, anlatayım... — Vaktile, Mahmudu sani devrinde, Aksaraye da bir eskici baba varmış. İhtiyar bir adammış.. Küçücük dükkânın- da, çarik yamar, pabuç tamir eder, ufacık kazancile allesini geçindir- meğe uğraşırmış, Eskici baba, bir gece bir rüya gönmüş.. Sıra le, bir çok çeşmeler.. Başta bir tanesin - den, gürü! gürül su akıyarmuş. O- nun yünından bir parça daha az, daha öbüründen biraz daha az.. Hulâsa, gittikçe çeşmelerin suyu azalıyor. En sanda da bir çeşme Var; arada sırada: — Tıp, tıp, tıp, birer damla a - kıyor. Esicici baba, birisine sormuş: — Bu çeşmeler nedir? Neden böyle bazısından çok, bazısından az su akıyor? Adam cevap vermiş: — Banlar rızık çeşmeleri.. Bunun her birinden akan su, birisinin nı.ı kıdır. — Şu baştaki çeşme kimin çeş - mesi? — Sultan Mahmud efendimizin. — Onun yanındaki ? — Sadrazamın.. — Onun yanındaki? — Şeyhulislâmm. Nihayet, eskici bana en sondaki çeşmeyi sormuş. Adam: —O da senin çeşmen.. demiş, Rüya bu ya!.. Eskici baba, rızkımı goğaltmak için, eline bir değnak almış. Çeşmenin ağzına sokmuş.. Tıkalı olan çeşmeyi açacak.. Kur- calamış, kurcalamış; nihayet, sopa kırılıp çeşmenin içinde kalmış.. Bu Befer, arada sırada damlıyan dam- Jalar da kesilmiş. adam demiş ki: — Tıkandı, baba.. Artık ne uğ- rsun? tiyar, kan ter içinde: —, — Tıkandı.. Tıkandı.. Tıkandı! diye uykudan uyanmış. Karısı da uyanmış.. — Efendi. Ne tıkandı? Tıkanan nedir? Demiş. İhtiyar: — Tıkandı.. Tıkandı! diyor, başka | birşey söylemiyor. Ondan sonra ö- nüne gelene: mış. Bu «tıkandı» bahsi de, Sultan Mahmudun kulağına kadar gitmiş.. Padişah ihtiyarı çağırıp bu «tıkan- (de nın ne olduğunu sormuş, Es - kici, rüyasını anlatmış. Amma, sa- hiden de, o rüyadan sonra, adamın rızkı büsbütün kesilmiş.. Dükkâ -« nına, semtine uğrıyan — olmamış. Dükkânı sabah açlığı gibi, siftahsız kapıyor. Padişah, ihti; üt e— e e A TTTT A kırdı daima: Hürriyet adalet ve | müsavi haktır. İnsan bunu görür | Allahın ondurmadığını Peygam- ovalarmış...,, — Baba! demiş Sen evine git Yarın bir tepsi börek yollıyaca . Bım.. Çoluğunla, çocuğunla ü yel, Eskici evine dönmüş... Ertesi gün, Padişah, bir tepsi altüst börek yap- Urmaş. Arasına da, bin tane altın htiyarın evine yolla - böreği — vermişler. Biraz sonra, eskicinin açıkgöz bir komşusu gelip demiş ki: — Baba.. Saraydan sana bir tepsi börek yollamışlar.. Sen böreği ne yapacaksın? Sana iki altın vere » yim.. O böreği bana ver.. İhtiyar: — Peki. Al! demiş. Böreği iki Hraya satmış. Padişah ertesi gün adam yollayıp ihtiyara, böreği ne yaptığını sor - durmuş.. İhtiyar: — Sattım! demiş. İki altına sat- tım. Padişaha söylemişer.. — Öyleyse, demiş.. İhtiyara söy. Jeyin.. Yarın sabah, sabah ezanile beraber köprüden geçip Galataya kadar gitsin, dönsün... Köprünün yaya kaldırımlarına da, altınlar di- zin.. Başka birinin altınları alma- sına da müsaade etmeyin. İhtiyara, köprüden geçmesini pa- dişahın irade ettiğini söylemiş - ler. İhtiyar, sabahın alacak karan- lığında, hayriye köprüsünden geç. miş. Geçmiş amma, yaya kaldırı - mından değil, hiç etrafına bakma- dan, tam ortasından geçmiş.. 'Ta- , bil, altınları görmemiş ve alama - miş. Bunu da Padişaha anlatmışlar.. — Öyleyse, demiş, yarın ihtiyarı alıp Okmeydanına getirin. Ertesi pün ihtiyarı Okmeyda - nına getirmişler.. Padişah da orada. | Padişah ihtiyara: — Baba; demiş, şu yayı eline al.. Şu oku at.. Durduğun yerden okun gittiği yere kadar bütün araziyi sana vereceğim. Zavallı ihtiyar, heyecandan elleri titriyerek yayı germiş, çekip bırak. mıiş. Ök yaydan çıkıp karşıdaki bir duvara vurmuş, dönüp gelmiş, ih- tiyarın kalbine saplanmış.. «Kapan- ı baba» oracıkta düşüp ölüvermiş. Saltan Mahmut da: — Vermeyince Mabüd, neylesin Mahmud! demiş. — Canım.. Bunlar masal.. Uydut-i ma şeylor... — Yok canım.. Uydurma - olur mu? Ondan sonra padişah onun namına cami yaptırmış. Hatta, ya- kın zamanlara kadar «Tıkandı baba vakıfları> varmış. — Pekt.. Bu hikâyeyle senin işi- nin münasebeti net — Benim işlerim de, tipkı Ka pandı babanın işleri gibi... Allahın ondurmadığın! Peygamber sopayla kovalarmış. Bazı adamlar vardır, taşı tutsa altın olur. Bazıları da var- dir, altını tutsa bakır kesilir.., Her işum öyle ya... Şu sonuncusunu an- latayım. Tamdık bir tüccar vardı. Bir gün dara gelmiş. Benden se- netle bin lira para aldı. Çok geç- (Devamı 5 incl sayfada) Dedim, Amma, mevzuumuz ta- mamile değişmiş, fırtına dinmiş, de, nasıl idenle ve İdealiste inanır. İdealist eğer bu kelimeyi kendisi- | ne maske edinmemiş olan biçare | ise dalma Inkisara uğtamıya — ve | mağlüp olmuya, mahküm olan bi | çaredir, Hattâ, kendi hakkında ve | kendisini « itikat ve inana sev « | ketmiye iehber olanların yanın - | da, Siyaryette bu böyle olduğu gi- | bi herşeyde ve her sahında da böy- | ledir. En samimi görünen tilccar, | €n allâme olan tüccardır. En içe ten konuştuğunu sandığın adama bile dalma İnanmış görümek, fa - inanmamak esas olmalıdır. Salihin bu sözlerini sonuna ka- | dar dinledim, dinledim ve: | — Öyle ise ben de sana inanmış neyim ve.. Bütün bu sözlerine anmanış olayım.. Dedim, Bu hazır cevaplığım enu şaşırttı, — Canım, ben başka.. Bo | — Ne diye haşka elacaksıa. A- | kıl hocalığı yapan sen değil misin? | iki taraf da yatışmıştı. — Bilmem bu harp te ne ola- | çak, Allah sonumuzu hayra çı - | karsın.. Diye mırıldana mırıldana oda- dan çıktı, gitti. Ben de arkasından daldım, v | zun uzun: - Ne olacak bu adamla böyle hayatımız?, Diye düşündüm. Hâlâ da bu dü- şünceden ayrılmış, müsbet bir ne- ticeye vazmış değilim. - Hakikaten ne olacağız? İkimiz de aramızda bir tatsızlık olduğunu, gecinmenin her gün bi. raz daha zorlaştığını hissediyoruz. Fakat, bunu birbirimize açıkça söyliyemiyoruz. Bu kavgamızın ilk anlarında bu esasa yaklaştık ve. sözlü hattâ, boşanma lâkırdı- sına kadar gölürdük. Fakat, yine ateşe dökummuşlar gibi hemen geriye çekildik. Bu kavga keşke hızından ayrılmasa ve birbirimize açıkçar (Arkası Var) 3 —SON TELG muharrirler NeDiyorlar? İKDAM B. Abidin Daver <Yugoslavya istik- Jâlini feda etti> imli bugünkü —Baş- makalesinde Almanyamın Balkanları elde etmek hususundaki — programını vimdiye kadar azsmf sür'at Ve sübu- detle tatbik ettiğini, geçec ilkbaharda Alanınların Balkanlarda dikili ağacı olmadığı halde bu Ukbaharda Roman- ya, Bulgaristan ve Yugoslavyayı — tek kurşun atmadan ele geçirdiğini söyle- mekte ve: «Bu neticede — İngilterenin Balkanlara 360 bin kişilik bir ordu gönderme teşebbüsünün de büyük te- #iri olduğunu bir mekten kendimizi a Dedikten sonra ezcümle şunları yaz- maktadır: «Bu Mart ayı içinde Almanya, Bal- kanlarda ikinci bir siyasi muvaflakı- yet kazandı. Binbir gürültü ile altı senede kurulan Balkan ittifakı, lti ay içinde yıkılıp gitti. Şimdi, Vuşoslavya devlet arabazının volânına da Alman- ya oturmuştur; bu memleket de artık Almanyanın tâbiliğine girmiştir.> CUMHURİYET B. Yünüs Nüdi #Yugöslavyanın — Ü- güzlü Pakta İltikakır isimli — bugünkü Başmskalısinde Yugoslavyanın Üçüz. Jü Pakta iltihakının - diğer iltihaklar. gan farklı olduğunu şöylemekte ve: #Üçüzlü Paktın esası iltifak olduğu- Ha göre ona illihak edenler İttifaka iş- Yirak ediyorlar demek olduğu - balde Yugolsavya pakla girmekten kendi sulh Ve süküna için teminat arayan ve te- minat elde eden bir devlet vaziyetin- gedir. Neredeyse insanın - Yugoslavya Üçüzlü Pakta iltihak ederken bitaraf- hiğnın devamını emniyet altına almı- ya çalışmıştır diyeceği geliyar. Yugoslav Reşvekili M. Zvetkoviç'in Pakta illihakı İmza vesilesile Lat ettiği mutuk çok münalıdır. Başvekii: — Bu işe girmemek için çök — çalış fik, Nihayet nemleketimizin harp sahs mosl olmamasını baş gart tutarak - ona girmiye mecbuz olduk. Bu vaziyetimizi znuhafaza edeceğiz, Der gibi bir llsan kullanmıştır. Hidisenin kendi memleketinde ko- pardığı kayamete nazaran Yugoslay Başveklinin sözlerini yukarıki mânas Jarda çok ciddi telâkk etmemiye sebep yoktur. Yugoslavya bitaraflıkla deva- nni bir de bu suretle tocrübe edecek demek ölür. Bunun İçin de terhis etmemesi ve her İhtimale karşı hazırlıklarını ihmal eylememesi lâzım. dir. Yüyonlar hkiki arasında — hüsüle gelen heyecan ve galeyan da ancak bu #üretle teekin olunabilir. demekledir. TAN B. Zekeriya Sertel €Türk — Sovyet Deklârasyonus isimli bugünkü Buşya- msında bu dela Türkiye ile müştece- ken imza ve neşredilen Deklârasyon- dan bahsetmekte ve ezcümle; ket 1028 te akdettikleri ademi tecavüz mbsakiyle, biribirlerine —karğı ayni tas| ehhülerde bulunmuşlardı. Binaena- deyh, tâ İstiklâl Harbindenberi biribir. lerine karşı dastlük - bağlariyle bağlı bulunun ve böyle bir misak ile de yök- diğerine karşı taahhütlerde bulunmuş elan iki komşu memleketin. biribirin- 'den bu dostluğa ve bağlılığa muhalif bir hâreket beklemeleri varit değil- dL Fakat dünya variyetinin — günden Kgüne karışık bir hal alması ve harbin Balkanlara yayılınakta bulunması kar- şısında bu deklârasyonun büyük bir kıyemt ifade etilğine şüphe yoktur. Artık bu vuzuh ve sarahat karşısın- da hariçte kasdi mahsusla — işaa edile- cek dedikoduların kıymeti kalmamış- tar.> dömektedir. “YENİ SABAH B. Hüseyin Cahit Yalçın «Yugoslav- ya Üçlü Pakta girdi> isimli Başmaka. desine, — ” «Bu samimiyetsizlikler ve karşılıklı aldatmdı teşebdüsleri içinde cereyan e- den hazin bir komedya oldu. Sahne ev- velâ, büyük bir yalanla başlıyor: Üçlü miraka girmeyi Yugosluvyanın kendisi istemiş? Bunu protokol İmza edilirken Alman Hartciye Nazırı Von Ribentrop söylüyor ve Alman resgil telgraf ajan- Si bilhassa ilân ediyor. Yugoslavya hem Avrupa işlerinin sevir ve idaresinde Almanya ile İtatyânın emri altna gir- mek Ve mÜrlaki bir devlet — sıfatiyle hür bir halde yaşamak hakkından vaz- geçmek küçüklüğüne katlanıyor, hem de bunu kendisi rica ederek — yapmış mevkiine — düşürülüyör, — Yugoslavya Başveklli Tsvetkoviç Te Marlelye Na varı Markeviç, onları Yugosluvya — ta- rihinde ebedi suretle fena bir nam ile teşhir edecek bu lekeyi Alman Harici- ye Nazırının kendilerine sürmesini bo- yunlarını bükerek mütevekkil ve seselz kabul edecek derecede aciz eseri gös- terdiler, Yugoslavya üzerinde müthiş bir Al- man tazyik ve tebiidinin tesir lera et- miş olduğunu —bütün dünya biliyor. Yugoslavyanın kendi — rızam ile Üçler Misakına girebilmerine imkân olma- meik düşünen bir insan bile Diye başlamakta ve protokal şartla- ema bakılırsa Yugnslay devletinin is- tüzlâline halel gelmiyeceğinin — zanno- tunduğunu, fakat Üçüzlü Pakta ilttha- kan mânasının; Almanya ile İtalyanın österecekleri yolda — yürümek, emne- öğcekleri şeyleri yüpmak — olduğu göz önüne alinınes sYugoslav devlet a- damlarım eline — verilen bu iki kâğıt parçasının bankada — kerşiliği ölmiyan bir çekten farkı var medir? .» demek- RAF — 27 MART 1541 GAKIDM LEALL)O muvaffak olmuş, çok tutmuş piyesler gördük. Meselâ, Me- şaleler gibi.. Komedi Kısmın- da da, haftalarca oynıyan, halkı gülmekten kıran piyes ler çıkarıldı. Trajedi kısmıma gelince: Mevism kapanırken, bir de baktık, üstüste, iki telif çıka- rıldı. Biri, Vedat Nedim Tö- rün &«İmrali'nın — İnsanlarır isimli piyesi; diğeri de Sedat Simavi'nin «Hürriyet Apar- tırnanı» isimli eseri.. Bu telif eserlere bırakılan zaman, birer hafta bile olma- dı. Kimbilir, bakarsınız, mev- #imin son gününde, bir telif piyes daha ortaya atılır. Bu hal, nedendir?. Bu te- lif piyeslerin seyredilmesi ise tenmiyor mu?, Yahut, bunla- rın tutup tutmiyacağı, evvek den mi kestiriliyor?. Dostlar, alış verişte görsün, bir kere sahneye konuldu, densin gibi bir hava içinde, vermek, hiç te doğru değildir. Belki de, bu tarzı hareket. te, bir takım dostlukların, ha- tırın da dahlü tesiri bir müecllifin eserini reddetmek olmaz.. Oynatmak - olmaz. İ- kisinin ortası: Oynamış ol- mak.. Bizce, bir eser ya sahneye konur, yahut konmaz.. Mev- sim bitmiş, vakit kalmamış ise, eser, sahneye konmaz, gelecek sezona bırakılır. ettirmek, elbette ki, tiyatro gişelerini memnun bırakır. O halde, bizim Şehir Tiyat Nihayet, tiyatro seven bir se- yirci olarak arza ederim ki, seyredeyim! : Temenni ederiz ki, önü- müzdeki tiyatro mevsiminde, Şehir Tiyatrosu İdaresi, telif leceği noktaları, daha çok irine yakın olanlarından seçer.. R. SAI!_I_'__ Deniz Nakliyat Dairesi Reisi Bir müddetteberi şehrimizde ber Tunan Münakalât Vekili Deniz Nak- liyatı Dairesi Reisi Ayet Altuğ Ve kâlete bağlı şehrimizdeki daireler üzerinde bazı tetkikler yapmıştır. —a 650 bin liralık potas getirtiliyor Üzüm bağlarının ilâçlanması içim Hükümet hariçten göztaşı ve potas getirilmek üzere 650 bin liralık döviz vermiştir. Hepimizin DERDİ Sokaklar geç süpürülüyor Bir okuyucumuz yazıyor: «Belediye tanzifat amelesi —san günlerde sokakları Lemizleme işini geç vakitlere kadar — bırakıyorlur, Halkın şline ve gücüme gitmek için sabahları sokaklara döküldüğü sa- atlere kadar geç berakıklığı — içim, bu temizleme canasında ciğerleri- mize ter doluyor. —Şimdi önümüz yazdır ve günler gittikçe uzamıya başladığından, bu işi daha erkene almak herkalde daha kolay ola- caktır. Yaz mevsiminde temizleme içiatle yerden daha çok toz kalka- cağı tabildir. Belediyenin nazarı kkatıni celbederim )

Bu sayıdan diğer sayfalar: