23 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

23 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 23-5-935 ÖZ BİL KLAVUZ LiÇİN DERSLER | n PER TT Sevki tabi, insıyak — İçgüdü Fikri muzmer — Gütge Emvivaki — Olut £ Sevkitabliyi uzun — bularak, veya mnınr zayit Ssayarak sonraları şu İnsiyak,, kelımesini çıkardılar. Çün- kü bizim medrese filozoflarının kale- Ti ve dili bir türlü türkçeye gitmez. ilavuz bunlar için İçgüdü sözün Bülmuştür: “Bunun böyle olacağını Kgüdümle sezdi. k Yahut: “hayvanların içgüdüsü, eni ONu insan zekâsamnın yerini tutar. Bu adamın bana böyle davran- Makta bir gütgesi var ama ne oldu- Hönu bir türlü anlıyamıyorum,, cüm- ksinde gütge, eskiden arab yazısiyle belki doğru bile okuyamadığınız fik- Ti Muzmer'in karşılığıdır. Emrivaki! Her gün gazetelerde ge- Sen bir değil! Bunun fransızcası da İki kelimeden yapılmıştır. Kılavuz Ki 'ak kısaca olut karşılığını lanmakla, komşularını yeni ir olut kazşısında bıraktı.,, e Viche — Yönerge l..f“ karşılık Başbakanımız — Tsmet klönünün, Parti ” Kurultayını kapar. ea vermiş olduğu söylevin bir ye- Tinde kullanılmıştır: “Gelecek yıllar iSin Büyük Partinin verdiği yönerge- T çok değerlidir.., Bu misallerde geçen yeni kelime: Deyim — Tabir. , Tekitler meselesini çözeyen İlünkü Yöyleviniz pek kanıtkan değildi ;Âvrupa durumu üstüne en doğru Sözeyi sizin son yazdıklarınızda bul- üm, İ Misallerde geçen yeni kelime İnhisar — Tekit İnbisar altına almak — Tekitmek Mukni — Kanıtkan Vaziyet — Durum e ; Kevzin etmek — Denlk . Denislemek, de- ey rıımg( İnönü hükümetleri için ha- ikiğ bir bütçe denkliği finans sıya- inda esas tutulmu: e Dengesi bozulan adam, düşer. teğifkaç yıldanberi Türkiyenin dış timi, dengeşiktr. entık büdceden şaşan, çok geçmez Yapacağımı şaşırır, Na Komisyon üç gündenberi evkaf ğetesini dengeştirmeğe (denkleme- ) çalışıyor. n n Harbsonrasında geniş ölçüde eko- eDik kımavların dengeyi Amerikaya *Smiştir. Bu misallerde geçen yeni kelime: w — Faaliyet y — Faal Kınmak — Faaliyette bulunmak » Önzörü — Basiret Ualtörü — Vuzuhu nazar Geğörü — İseabeti nazar K &örü — İhatai nazar Arşılarına — osmanlıcalarını — yaz- "'%ık" olaydım, bu yeni türkçe keli- ak YENİ- 'BAŞKA örnek gelip geç- , istiyor ki her anı bir öncekinden başka, isterse da- ha iyi, isterse daha kötü, ancak baş- ka olsun. Bunun içindir kı insan oğ- iunun her yerde ve her çağda görü- lebilen en büyük işi, dört yancı çe viren biteviyeliğe — karşı gelmek ol- Suyun akışına bakmış, bir giden damlanın bir daha dönmediğini söy- lemiş. Bir kez tattığımız y daha dişlerimizi değdiremi” söylemiş. 'sa ki su damlaları bi- ribirinden ayırdedilemez, bunun için diyebiliriz ki bir damların ardından gelen bir damla, her ne kadar o de- ğüse de yine odur. Onların başkalı- ianı biz insanlar yarattık. Bu yıl ye- diğim çilek, geçen yıl yediğinin eşi değil de nedir? Onunla bunun arasın- da bulduğun ayırtım doğrusu orların | yaradılışından çok senin içindedi! Bugün gördüklerimizin hiç biri ta- biğatın değil, bepsi insan oğlunun izeridir. Hayvanları birleştirip, bitki- leri birleştirip türlü soylar elde etme si hep bu yeni, başka şeyler görmek isteğinden doğmuştur. Biteviyelik in- sana sıkıntı verir ve bu sıkmtı yara- tıcıdır, kendi kendini gidermenin yo- hunu bulur. Denebilir ki insan oğlunun baş sı- fatı, değişim aramaktır. Herkes böy- le midir? Çok yazık bu sorguyu, evet diye karşılıyamayız. Yığın yığın ki- şiler vardır ki bir - dikildikl. yıllarca durmağa katlanan bi, her yıl, her gün hiç değişm bir ömlrü sürmeğe hazırdırlar. Onlar için belki ölüm bile bir yenilik olmı- yacaktır, çünkü onlarda insan oğlu- nun asıl sıfatı çoktan ölmüştür. Onlar sevinçlerinin de, — acılarının da dedelerininkinden başka — olmadı- ana, demek ki başka türlü anlatıl- ması gerekmediğine kanığdırlar, De- | delerinin dedeleri gülden, bülbülden z açmış, onlarm güzelliğini yarat- maş ya ! yeter; bugün onlar da o gü- lün, o bülbülün sözünü edecek kadar ki biri çık:ıp da başka bi lokomotifi şüre sokmak istese he- men: “Böyle şiir de olur mu yal,, di- ye gülecekler. Yeniliklere ilginlik göstermiyene : “Ne yapalım? anlamıyor işte!,, diyip geçemeyiz. Onlar yalnız şu veya bu yeni izeri yermekle kalmazlar, onlar yeniliğin düşmanıdır, demek ki insan- lığın baş sıf: bayınlık ediyor derm N. ATAÇ İzer » eser. İ * vebat. ——— —- kendiliğinizden — kavradınız. (Ön), (yal), (uz) ve (gen) kelimeleri (gö- rü) mün başına öyle güzel yapışıyor ki türkçede örnek bulunmadığını ve yapmak da imkânsız olduğunu söy- Hiyenler bir an duruksayacaklardıı Öngörüsü olmayan, büyük devlet adamı olamaz. Bu meselede sizin uzgörünlüz bizi birçok zorluklardan kurtarmıştır. Yalgörü melekesi kolay kazanıl- maz. Dün İsmet İnönünün söylevini dinlerken, büyük devlet adamının gengörüsüne bir daha derinden hay- ranlık duydum. Bu misallerdeki yeni keli Duruksamak — Tereddü' (TAN)IN ÖYKUSU (HIKÂYE)| Dilim seni, Odaya pencerelerden » ca karan- doluyorda. Yaşlır bir kadın içeri Masanın Üstündeki, büyük gaz Tâmbasını yaktı. Fitili düzeltti. Şişe- nin parmak İzlerile kirlenen cammı hohlryarak başörtüsünün ucu ile sil- di. Terliklerini — sürükliyerek — çıktı. Odanın — tr boyalı duüvarlarına, kır- mızımsı bir ışık sürünüyordu şimdi. Dışarların ışın » karasıyla, içerinin aydınlığı pencerelerir önünde biribi- rine kavuşmuştu. Gündüzün sesleri tükeniyor, bir sessizlik çöküyordu dört yana.. Uzaklarda bir kuyunun çıkrık gicirtisi, demir kovanın kuyu duvarına çarpışının sesleri de susun- ca, sokaklar derin bir uykuya daldı.. Vakitler böyle geçiyordu ki, birden. bire, bir araba — gürültüsü bu susuş denizini dalgalandırdı. Atların nalla- rı, kaldırımların koca taşlarına çarpı. yor, tekerleklerin lüstiksiz çemberle- ; BİVL at leniyordu, Bu gürültülü geliş, odasıne da büyük lâmba yanan evin önünde durdü. Kapının tokmağı koca — evin içinde öterken, yaşlı bir kadın terlik- lerini sürüyerek merdivenleri iniyor- . Taşlığı çabuk olmağa çalışarak geçti. Kapıyı açınca, kollarının ara- sında kocaman bir de et gülle ku. caklaşmış çılgın torununu buldu.. Bu ateş parçası kız, bir koku ve güzele lik biçiminde bir dakika göğsünde kaldı. Pembe yüzüne değen dudaklar mı, yoksa güller mi? Ayırt edememiş. ti. Arkasında gül kokulu bir hava dalgası bırake- -k genç kaz merdiven- leri bir solukta tırmanmıştı. Yaşlı kadın kapıyı örttü. Gözlerinin sevinç ışığile loş merdivenleri daha çabuk çıkmağa başladı. Basamaklar ayakla- rının altında tükenince az önce ışığı. yaktığı odaya doğru yürüdü. Kapı aralığındar kararlık sof.; — bir çizgi aşık uzanmıştı. Kapıyı itti. İçeri gire- medi. İçerde torunu halının ortasına oturmuş, dört yanına güller dağıt- mış. Onları seçiyor, vazolara yerleş. ni '*Şı'ı,:if' “sonra kendi kendisine y Bu yaşta hasta olmak ne kötü kızgın, kızgın döktorun yü- ._5: Kakarak ilâve etti İnirgilAdta olduğumu düşündükçe vatn boğulacak gibi oluyorum. Dopila bir kız hasta olur mu?. K ber; Bıx__ 'yere kendini _.,Bır başağrısı hastı ki gü NŞ Di yeyl S” Yüaçi keskin K H hüyülıı'—:h tutuşturan dikli- , iğat heykeltraşı- ğ:r:"" alan genç kiz deknerün Ünden sonra soyunmaya baş O ilemı çıkardı. Kombinezonu - İi Fanilesini çkaedi " ve bel- Etem İzzet BENİCE| den yukarı çırçıplak kaldı! Bu, yeryüzünün en toy, silik ve sinik hislerine kudurgun İ veren görünüştü. Bu yapıda güzel insan, güzel gövde yaratmak sanı tünin bütün yüksekliği vardı. Bu, köz neyi, aşkı, hırsı, tadı, güzelli mar derliyen bir yaratılış ve.. yaban- cı gözlerden gelebilecek bütün duy- guları kamçılayan - bir çıplaklıktı. Doktor, kulaklarını anıtlaşan gü- zelliğin üzerinde dolaştırarken hasta- nın omuz başlarına serpilen ayva tüyleri ürperiyor, kabarıyor ve o vücudü yeni, h:ıh bir sevdanın kı- hıfı gibi sarıyordu. ler dinlendikten son - — Uzanmız... li Hasta şezlongun üzerine uzandı. ve hekimin elleri mide, safra kesesi, karaciğer, ka - rın Üüzerinde yer yer dolaşmaya başladı. Doktor bir yere basınca soruyor- ha : —— Ağrıyor mu 7.4 — Hayır. — Hiç bir ağrı, uzı duymuyor musunuz ?. — Hiç bir şey!.. Doktorun parmakları bütün göv. deyi yer yer dolüştı. Hastaya: — Kalkınz!.. Dedi, ilâve etti: — Giyininiz. Hasta giyiniyor, doktor düşünü- yordu. Bu uzun bir düşünüştü, Dü- — Sizde hiç bir şey bulamadım. Sapsağlamsınz. Parmaklarım ve kulakların hiç yanılmaz. Dedi. Genç kadın hayret eder gi bi doktorun yüzüne baktı: — Nasıl olur doktor? Diye başladı, devam etti : — İşte ben size hasta olduğumu lüyorum. Baş ağrısından ölüyo. Yüm, Ayakta bir gölge gibiyim. Gün lerce beynimin kanı çekiliyor. Ka- fatasım bomboş geziyorum. Ayakta bir gölge gibiyim, E- nerjim, benliğim böyle günlerimde yok eluyor. Bir genç kız için bun » dan daha kötü hastalık ne olur?. Hekim dudaklarını büze büze, durgun bir bakışla cevab verdi: — Bütün bunları siz söylüyorsu- nuz. Fakat, gövdeniz hiç bir şey söylemiyor. Onun da söylemesi lâ - zam. Barsaklarınız biraz gaz yapı- yor, o kadar. O da birşey di ,İ recoğim bir'düzem ilâçla geçip gide yozdu. Yaşlı kadının gözleri büs | taca l Dilim seni.. || Gevezelik yüzünden başa gelen çi- İ| leleri anlatmak istiyen şöyle bir te- || kerleme vardır: | *“Dilim seni, dilim lim dilim dilem senil,, Dilim d dil, bugün osmanlıca adını verdi eski dildi. O dil y nden 7 şına neler gelm lüm dilinmesi gerekli olan li mizi elden kaçırdık. Kendimiz ülktür ku | da ve gözümüzün varlığımızdan bir adı bir şey katı dik. Çiftliğimize yanaşma diye girenle rin bizi çizmeleri altında çiğnedikle- rini, kapımızda uşaklık edenlerin bur numuza güldüklerini gördük. Çekildiğimiz yerlerde bir kaç kırık minare ile üç beş han yıkıntısı bira- | tirebi k giden miz silinsek de benliğimizii ne yandan b kılsa mez ve silinmez k: butlu kavançla doldüu. Ortada bir öbek gülün aras'nda torunu büyük ve solmaz bir pembe gül gibi duruyor- du. Altın saçları dağılmış, yeşil yap- rak rengindeki gözleri ışık ve gülüş doluydu. Ninesini bakar görünce: — Nineciğim! Canım nineciğim dedi. Güllerime bak! Ben bu gülleri ta, gülenlerin bahçesinden topladım. Biliyormusun niçin ? Durdu. Gözlerini süzüyor, ninesi- ne merak vermek için uzun saplı bir sarı gülün dikenlerini koparıyordu. Yaşlı kadın torununun söyliyecekle- rini sezmiş fakat belli etmek istemi- yordu. — Haydi söyle bakalım niçin, de- di.. — Bu gece gelecek. O, gelecek nineciğim, —anlıyı busi barıştındılar. — Biliyordum ben, dedi. İki sevgi- Hi nişanlı biribirine, öyle boş şeyler yüzünden dargın kalamazdı ki.. rmusun ? Bugün Torununu, güller ve sevinciyle baş başa bırakarak çel Pencerelerin içinde yanan lâm- ba sönmüştü. Dışarda ay ışığı yanı- yordu. Ağaçların kıpırdısız yaprakla- nrıı!ı benek benek pırıltılar. Pence- renin karanlık iç yanında biribirine sokulmuş iki gölge vardı. Bunlar ye- ni barışan dargın nişanlılardı. Kız, yanındaki büyük vazonun içinden taşan güllerin durmadan genc yap- raklarını yoluyor ve küçük bir sesle konuşuyordu. Gecenin kimbilir hangi geç saatleriydi. Delikanlı kalktı. İki gölgenin bir olmuş başlarını, pence- renin kenarından giren gök ışık du- vara çizgiledi. Sonra delikanlı ayrıl. dı. Sokak kapısı kapandı. Pencerenin altından geçerken, yukardan sevgili- Si onu gül yaprağı yağmuriyle uğur- ladı. Cahit Uçuk cek. Hastanın suratı birdenbire değiş- Ü, kaşları çatıldı. Sesi donuklaştı. Sinirli sinirli konuştu : — Peki doktor, gövdem söylemiyor da bu kafamın derdi ne reden geliyor?.. Yoksa ben yalan mi söylüyorum?. Hasta olmasam doktorda işim ne?. Size hastayım diyorum. İnanmıyor musunuz?. Hasta sert konuşmaya başlayın- ktor yumuşadı ve bir parçacık ta takıldı: — Bu ne sinir sende böyle Gü . ney?.. Hiç göründüğün gibi değil sin. İçinde dinamit - fıçısı var gibi konuşüyorsun. Dur bakalım; - biraz sakin ol. Başın ağrımıyor, demiyo- rum. Başağrısı ile ciğerlerin, mide- nin, böbreklerin bozuk olmasından gelmez.Yüzlerce sebebi var. Şimdiki, bakı bir şey göstermiyor. Daha birçok aştıracağımız şeyler var. Hepsi birden olmaz. ğ Doktor böyle söyleyince hasta a — Öyle olunca mesele yok dok. tor. Nasıl olsa hastalığımı söyliye cek bir tarafımı bulacaksınız... Dedi, gene akşam günoşinden ren gini, bahar çiçeklerinden tenini ve kokusunu alan yüzü güldü, pem- beleşti. Doktor : — Size şimdi iki ilâç vereceğim. Birinden yemeklerden önce yirmi nadık. O günkü kafamız ve o mizla yapamazdık ta.. işi günkü b ü, hiç ölem biç kimselerdir. Biz, böylelerile muyoruz. Salâhaddin GÜNGÖR anlamayan konüş- “BULMACA 78 941011 SOLDAN SAĞA: 1 — Maarif (6). Asi (4). 2 — Bir rakam (2). Koyun tabu 4 — Yama (2), Yama (2). Sonuna bir (1) koyunca saçları dökü- lür (2). $ — Kırmızı (2). Mukaddes öküz (4), ile nin muhaflefi (2). yakın bir yer (7), Rabıt edatı Öbüründen de her yomeğin sonunda bir hap... Dedi. Ilâve eti — Bir hafta sonra geno gelecek- siniz. Sizi göreceğim, — Ya arada başım çok ağrırsa? — Ağrısa da bir haftayı bitire- ceksiniz. Bu ilâçları bitirmeden hiç bir sonunç alınamaz. Doktor reçetesini yazarken © birden bönleşen, birden güzelliği- ni birkâç kat arttıran bir bakışla dok- tora bakıyor bakıyor, arada bir soru. yordu: — Doktor ben iyi olacak mıyım?. — Doktor bu baş ağrılarım ge- çecek mi?. — Doktor kafam yerine golecek mi?, Doktor reçetesini bitirdikten son- ra yerinden kalktı, toptan bir ce- vap verdi: — Hiçbir şeyin kalmayacak! — H güldü, sevindi, hoppa bir çalımla hemen hekimin eline sarıl- dız — Peki öyle ise doktor. Allaha ısmarladık. Dedi ve sesinin bütün — tatlılığıyla ilâve etti: hafta sonra buradayım 7 4, dilim di- || Hergün 5 söz SEKIİZINCİ LİSTE 1 — İdare etmek — Yönetmek Örnek: Devlet yönetmek ko- lay İeğildir | — İdar: (administration) — Yö D netim Örnek: Türk devlet tim çei İdare (İdare yer 2 — İstikamet Örnek: Ekönomik yeni bir yönette siyasarn'z iledemekte | ir. |3 — Cihet — Yön | Örnek: Bu meseleyi hangi nünden — düşünüreci olmadığını görürsürüz. | — Viche (Direktif) — Yönerge | 4 — Sevk (T. Kö.) İ Sevk ve idare — Güdüm, gü- | dem Sevk ve idare etmek — Güde mek Sevki tabil — Içgüdü Örnek! 1 — Güdümlü eke nomi — Kcönomle dirigöe 2 — Istanbula gelen açak bir güdemi al- Fransız pilotunun tında idi. 3 — Türk Kuşu'nda uçak gü - | deme l 4—1nsanlar akıllarıyla, hayvan | lar içgüdülerile hareket eder- | ler. | — Fikri muzmer — Gütge | Örnek: Bu adamın bir- türlü | arlayamadığım bir — gütgesi | var, | INot: Gazetemize gönderilecek | | yazılarda bu kelimelerin - Osmanlı- | Ecaları kullanılmamasını rica ede | | riz.) öğreniyorum. 7 — Nota (2). Sovyet büyüklerin- den biri (2). 8 — Nota (2). Meşhur fez (4). 9 — Nehirdi bir. kör- k (4). Çok iyeti (4). Bir vekilimizin soyadı (5). 11 — Evliya (4). Umum' (5). YUKARDAN AŞAGI Ceciz (5). Nota (2). Bir hare fin telâffüzü (2). Şeref (2). Bir meyva (2). geniş değil (3). Beyaz (2).Bir nevi şapka (4), 'Türkiyenin en büyük gazete- si (3), Valide (3), Fransada bir nehir (3). Dağcık (4). Nota (2). Nota (2), Şahis (5. Duvar (3). Cebel (3). Abus (4). Bir kadın say» lav (6). Yer altı yolu küçüğü (5) Meyan (3) Mahsul (4). Nota (2). Post (4 Körfezin ) Öküzün karısı (4). doktor ağır yapılı sesile onu € güle küçük bayan! O günün akşamı Akşam. Hava kararıyor. Beyoğlunun en kı alık saa Galatasarayda bir pastacının Üst kat salonunda oturuyorlar. Nesrin saçlarını top'udı, dudak- larının kırmızılığı « tazeledi, uzun n gerindi: N kalk gidelim... Çok — Haydi Ferit kaldım. St yapayalnız, başbaşa kaldı- ğı sevgilisinin minik ve ateşli elleri ni avuçlarında sıktı sıktı, dudaklı rusı uzattı" Nesrin bu uzanan daklardan dudaklarını — kaçırdı, tekrar ettit — Kalkalım. Başıma bir iş gele- cek. Ferit, yalvaran bir sesle cevap verdi — Beş dakika daha!, — imkânı .k. Bir vaniye bile oturamam. , Arkası v 'i _( ası var) (Bu yazıdaki yeni kelimeler) Kösne — Şehvet, Anıtlaşan — A- t e gan — Â bideleşen, Düzem — Tertip, So- nunç — Netice,

Bu sayıdan diğer sayfalar: