4 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

4 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Jan Jüstinyani,, Yarı Korsan Bir Ceneviz *Nzimeddin NAZİF Sergerdesi İdiki Boğazların Zaif Bir Bizanstan Yumruğu Sağlam Bir Türkiyeye Geçmesi Onun Menfaatlerini Yıkıverecekti Bu namenin bir aynını da Sin: yor Yuvan papanın ayakları u- cuna hürmetle bırakacaktı. Buna benzer bir name de Jan Hünyada gönderilmişti ki, bu namenin bir sene içinde Hün - yada yazılmış olan kaçıncı na - me olduğunu hesap etmek bir hayli zor bir işti. Hünyadın kendisine yapılan ricalardan hiç birine bir cevap göndermemiş olması imperato- run çok canını sıkmıştı. Bunun üzerine etrafındakiler şöyle bir mütalea yürütmüşlerdi: — Hünyad gibi dini bütün bir Hıristiyanın, Bizans impe - ratoru tarafından — gönderilmiş bir nameyi cevapsız bırakması. ma imkân yoktur. Bize kalırsa, gönderilen namelerden hiç biri- nin Hünyada ulaşamadığını tah min etmek daha doğru olur. E- dirne Sultani kara yollarını ga- yet sıkı bir tarasstıd altında bu- lundurmaktadır, Bizansın kara yolile garp hıristiyanlarına gön derdiği herşey onun eline geç- mektedir.,, Hünyadın kendisini cevapsız bırakmak istemesinden doğa - cak bir hakareti bir türlü nefsi- ne yedirmek istemiyen İmpera- tor inanmadığı halde bu fikre inanır gibi olmuş ve bundan kısa süren bir teselli almıştı. İşte bu son name bunun üzerine ve deniz yolundan föndenhmı *i. Götüren evvelâ İtalyan kıyı- larına çıkacaktı, sonra at Üstün- deuzun -bir yolculuk yapacak ve Hünyadın yanma gidecekti. Fakat Venedikli gemi sahip- leri gün geçtikçe işi azıtmağa başlamışlardı. Papaya, Venedi- ğe, Hünyada nameler gönderil- miş olması onlara vız geliyordu. Tirevizon, kendisi gibi bol yay- gara yapan altı yedi kaptanı da- ha başına toplamış, çalmadık kapı bırakmıyordu. Bu yüzden, ikinci kânunun yirmi altısında yüksek harp meclisi bir toplantı daha yap - mağa mecbur oldu; ve impara- torun teklifi üzerine; “Venedikli kaptanlara ait ti- cari eşyalar ile mallara ilişilme- mesine, kendilerine cebri bir muamelede bulunulmasına,, ka- rar verildi. Yalnız buna mukabil kendile- rinden, “incile el basarak yemin etmeleri,, istenildi., Yemin edeceklerdi ki; “impa- ratordan açık bir izin koparma- dan Kostantaniye limanından uzaklaşmak, kaçmak tarafına gitmiyeceklerdir.., Kaptanlar buna sevindiler, Zi ra gemilerinin ambarlarda kal- masma müsaade edilen mallar o zamana göre çok kıymetli şey lerdi, Bunlar arasında bol mik- darda soda, bakır, çivit, zence- fil, balmumu, işlenmiş altın, lâ- il ve sakız vardı ki bir rivayete göre dört yüz, bir rivayete gö- re de bin iki yüz balye tutuyor- du. (1) Artık kendilerini Kostantani yeden salacaklarmış veya sal - mıyacaklarmış, umurlarında ol- muyordu. Eğer Kostantaniye - de kalmış olsalar, harp bitince memleketlerine gene mallarile dönebileceklerdi. Ve eğer hâr - bi Bizanslılar kaybedip te şehre Türkler girmiş olsaydı gene kargaşalık arasında gemileri - nin yelkenlerini açıp kaçabile- ceklerinden emin bulunuyorlar dı. (2). d Endişe, tereddüt ve şüphe - lerle dolu kırk sekiz saat daha geçti. Ve işte o zaman, yani 1453 yılr ikincikânun ayının 28 inci günü güneş doğarken Bi - zans bir an için eski neşeli gün- lerinden birini tekrar yaşar gi- bi oldu : Deniz surları üzerinde nö- bet bekliyen bir varenk rüzgârı arkasından almış olan iki büyük geminin pupa yelken gelmekte olduklarını gördüler. Derhal za bitlerine haber verdiler. Kuş uç maz, keryan geçmez bir çöle dö nen Bizans Marmarasında iki geminin gözükmesi bir yıldırım süratile Kostantiniyede yayılın ca, imparatordan, patrikten ve Kardinal İzodordan tutunuz da tâ kötürüm ve hatâ kör dilenci- lere, emekleyen çocuklara ka - dar bütün ahali surlara ve de - niz kıyısına Üşüştüler. Neşeli haykırışlar, el çırpmalar, çalgı ya ve şarkıya karışan sayısız a- gızların gürültüsü arasında iki gemi seri tıramolalarla (3) “Leandır” kulesi önünden dö - nerek Saraybulrnunu sıyıra sıyı- ra Halice girdiler, ©O zaman anlaşıldı ki; “ Jan Jüstinyani bütün adam larını yanma almış, ve Bizans içinde, Bizahslılarla omuz onu- za şarki Romanın son günleri- ni yaşamak istmiştir.,, . Jan Jüstinyani bir Cineviz =rdui idi. Kâh Akdenizde, de korsanlık ediyor;| kö; lerini vurup yıhlıdılıkr'ıxıbelî bahtları esir pazarlarında sattı- rıyordu. Yahud Cinevizlerle Ve nedikliler arasında bir deniz an I!şımımzıı(ı gıktverince bü - tün kuvvetile Venediklilerin de : : : ğ Papas Neofitos, arkadaşı Jagori ile yarış eder gibi çalışmıştı niz ticaretini yumrukluyordu. Jüstinyani en çok Sakızda o- turuyordu. Bizansın yaklaşan son günlerindeki tehlikenin en ziyade kendisine ve kendi ka - nmdan olanlara dokunacağını | da anlamıştı. Bizansın Türkler eline düş - mesi demek, Boğazların Cine - viz gemilerine kapanması de - mek olacaktı. Bu takdirde Ci - neviz yelkenlileri belki Kostan- tıniyede kürülacak “ölün yeril saltanat ile uyuşmanın yolunu | bulacaklar ve gene Karadenizle Akdeniz arasında dönüp dola - şabileceklerdi. Fakat bütün © - hemmiyetini bu iki deniz ve Boğaz üzerinde kurduğu garip bir derebeylikten alan Jan Jüs- tinyani herşeyi kaybetemiş ola - caktı. İşte Jüstinyani öyle Papas - ların dedikleri gibi “içine İsa - nın ilhamı düştüğü için değil” me pahasına olursa olsun Bizan sin son kalesinde dayanıp kal - masını istediği için, bunda ken- di istikbalinin, kendi mânasının kendi derebeyliğinin selâmetini gördüğü için Bizansa (4) — gel- 'mişti. (Arkası var) (1) Barbaro 1200 olduğunu yazı- yor, diğer bazı vesikalarda ise (dört yüz), hattâ Çüçyüz balye idi...” deni- liyor. (2) Ve iş düşündükleri gibi de ol. muştu. Bu malları Venedikliler kaçı- rabildiler. (3) Kız Kulesi (4) Barbaro hâtıratında şöyle ya- ziyor: “Beşyüz kişi ile sefere çıkmış bulunan Ceneviz Jan Jüstinyani Kos tantiniyenin kendisine şiddetle mühe taç olduğunu anladığı için, Hıristi - yanlık âlemini kendisine minnettar et mek İçin ve cihanşümul bir şöhret ka zanmak maktadile Bizansa gelmişti. Tayyare Piyangosu Binlerce kişinin yüzünü güldürdü. 2 ci keşide 11 - Haziran - 9385 dedir. Büyük ikramiye 30.000 Liradır Ayrıca: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikrami- yelerle (20.000) liralık bir mükâfat vardır... *il0 Bilenler için wusuş . AD3 ..7 Kâğıdı (S) vermiştir. n (S) üç kör birden söylemiş, (N) dört köre çıkmıştır. (O) Oyuna pik ruasile başla- mıştır. (8S) in amacı trefl empası yapmak değil, fakat (O) yu bu rengi oynamağa mecbur et- mek olmalıdır. Bunun için şöy- le yapar: Mordan — pik ası ile alır, koz dörtlüsünü oynar ve as ile kendi eline geçer, elinden koz onlusunu oynar ve mordan vale ile alır.Mordan karo damını oynıyarak empas yapar, muvaf- fak olur ve sonra karo valesini gelir, (E) bunun üstüne ruayı koyar. (S) bu eli as ile alarak son karoyu oynar, Bu suretle kozla eli mora geçirir ve oradan pik valesini oynıyarak Üüstüne trefl Üçlüsünü kaçar böylece elinden ve mordan iki rengi bi- tirince, morda bir koz muhafa- za edince ve eli (O) ya geçi- rince, (O) ya trefl oynamak ve yahut da pik oynayıp kestir- mek ve kâğıt kaçırtmak mecbu- riyetinde kalır. Prensip: Taahhüdü yapan oyundu, ekseriya empas yapa- cağına hasmı kendi elindeki kâğıtların makasına düşmeğe mecbur çtmelidir. Morda koz kaldığı ve hasımlarda koz bitti- ği zaman buna muvaffak olmak için yapılacak şey, elinden ve mordan iki rTengi bitirdikten sonra eli hasma vermektir. Ha- sım bu süretle eldeki kâğıtla- rın makasına düşmeğe mecbur edilmiş olur. Yeni başlıyanlar için: 43 İlk deklârasyon üzerine ar- kadaşın verebileceği dört çeşit cevap karşısında nasıl hareket edilmek İlâzımgeldiğini sırası ile gösterdik. Bugün de renk değiştirme kısmından başka şe- killeri ele alacağız. İlk deklârasyonu arkadaş bir renkten başka bir renge çevirdi- ği gibi: 1 — Bir lövelik bir rtengi bir sanzatuya; 2 — Bir lövelik bir rengi iki sanzatuya; 3 — Bir sanzatuyu iki löve- lik bir renge de çevirebilir. Arkadaşın bir lövelik bir ren gi bir sanzatuya çevirmesi, renk değiştirme — deklârasyonlarının e€ü zayıfıdır. Böyle bir deklâras- yon ya koz noksanından veya- hut da renklerin 3-3-3 -4 gi- bi fena ayrılmasından dolayı ilk rengi tutmak kabil olmadığını, kaideye uygun başka bir renk bulunmadığını veya varsa bile iki löve demek için çok zayıf olduğunu ve nihayet eldeki kâğıdın ancak bir buçuk, iki onör lövesi kıymetinde olduğu- nu, iki buçuk onör lövesine çı- kamadığmı gösterir. İlk rengi söyliyen oyuncu bu durumu (vaziyeti) anlaymca eline göre ya tekrar kendi rengine döner, yahut başka bir renk söyler, ya sanzatuda bırakır veyahut da iki sanzatuya çıkar. Sanzatuyu arttırabileceği zaman ikiye çık- mak için üç buçuk, üçe çıkmak için dört buçuk onör lövesi bu- Tunmalıdır. Ar,'-.-ıgım bir — lövelik bir rengi iki sanzatuya çevirmesi, en az iki buçuk onör lövelik bir kuvvet bulunduğunu ve umumi- yetle kaideye uygun bir. renk veya iki löve diyebilecek çok kuvvetli kıymetsiz bir renk bu- Tunmadığını gösterir; böyle bir cevap karşısında ilk deklâras- eviş Meler enMeâeY M 4.6.99$ —— Saçlarını Kestirmiyen Sevgili ... Gençliğinizde, belki çocuk- luğunuzda sevişiyorsunuz. Son- suz kalan bu sevgiden sonra bi- ribirinizi kaybediyorsunuz; ara- dan uzun seneler geçiyor; siz başka, o başka birile evleniyor ve bir gün karşılaşıryorsunuz. Bir tesadüf ve bir hatıra si- zin eski aşkınızı canlandırıyor. 'Takip etseniz kalbinizin eski ateşini duyacaksınız, Acaba ta- kip edeyim mi? Ya karım, ya ocuklarım, ya onun kocası?.. şte bize şu birkaç satırla, ba - şından geçenleri hulâsa ettiği- miz “Enver Gönül” ün sorgusu, Serencebey Yokuşundan ge- len bu mektupta Gönül'ün hi- kâyesi: — *“12 seneden fazla oluyor. Ben Galatasaray talebesiydim. Bir bayram günü onu halamın evin- de tanıdım; ertesi gün halama tekrar geleceğimi söylemiştim, bu komşu kızı da geldi ve ara- mızdaki sevgi böyle başladı. Her cuma buluşuyorduk, Yazın adalara, kışın vapura, trene bi- nerek birçok yerlere gittik, gel- dik, ÖOnun ipek gibi saçları var- dı. Saçlarına çıldırdığımı söy « lüyordum. O benim hoşuma gitmek için gittiğimiz yerlerde uzun saçlarını döker: “Haydi sev!” derdi. yamına Adanaya gittikten son- raartık onu görmedim. Mek- dü. Beni beklediğini yazıyordu. Fakat bir buçuk sene sonra na- sıl oldu, bilmem. Bir başka ka- dın beni sürükledi. Evlendim; | çocuklarım oldu. Onu, izini, | adresini, bendeki resimlerini, | hatıralarını, her şeyini kaybet- tim, Aradan 12, belki 13 sene geçti. Geçende bBir gün, onunla birçok defalar bindiğimiz trene binmiştim. Bakırköyüne gidi - yordum. Kumkapıdan yirmi se- kiz, otuz yaşlarında genç bir kadın, yaşlıca bir adam ve bir çocuk trene bindiler. Benim yonu yapan, üç onör lövesile üç sanzatuya çıkmalıdır. Arkadaşın bir sanzatuyu iki lövelik bir renge- değiştirmesi, kaideye uygun beş kâğıtlı bir renkle en az bir buçuk onör lö- vesi gösterir.İlk sanzatuyu dek- lâre eden oyuncu, bu cevap üze- rine, eğer söylenen renk kıy- mmetli ise eline yardım nokta- sından kıymet biçmeli ve ona göre bu rengi arttırmalıdır. Eğer arttıramazsa veya arkada- şının söylediği kıymetsiz bir renkse, üç buçuk onör lövesile iki sanzatuya dönmeli, dört bu- çuk onör lövesile üç sanzatuya çıkmalıdır. Zincirin tamamlanması Bir tarafın, dördüncü defa deklârasyonu ayni prensiplerle devam eder. Bir. oyuncu bütün oyununu söyledikten ve artık arkadaşına bildirecek bir şey kalmadan susmamalıdır. Dör- düncü deklârasyondan itibaren, eğer ilk söyliyen rengini ikinci defa tekrarlamışsa bunu - tut- mak için kozdan dam ve bir u- fak veya üç ufak; eğer rengini ü cü defa tekrarlamışsa bir küçük koz bulunması kâfidir. Deklârasyonun — ilerlemiş bir devrinde bir kuvvet elemanı göstermek üzere, kaideye uy- gun olmıyan bir renk deklâre edilebilir; bu, bilhassa iki san- |'$. zatuya gelindiği zaman olur. Meselâ A ve B ortaktır. A Kör: Rua, dam, 8, 3 Karo: Rua, 5 Trefl: As, dam, 6,4,2 Pik: Vale, 6 Şeklinde bir kâğıt vardır. A bununla bir trefl söylemeli, B meselâ bir pike çevirirse A bir sanzatu demeli, B iki sanzatu- ya çıkarsa A üç körde karar kıl- malıdır. Mektepten çıkıp ta babamın | tuplaşmamız bir buçuk sene sür- | | kompartımanda katşıma otur » dular. Bu kadın o idi. Değişme- mişti. “Gel kızım!” diyerek ço- cuğunun elinden çekerken beni gördü ve birden sapsarı kesil- di. Ne çocuğile, ne kocasile da- kikalarca meşgul olamadı. Gö- zü pencereden dışarda bir nok- taya saplanmış kalmıştı. Anla« dım ki, gözlerinin önünde uzak mazi ve ilk aşk canlanıvermiş- ti, Bir müddet bana da bakma- dı. Sonta döndü, gözlerinin içinden kalbime akan öyle de- rin, uzun bir bakışla bakmağa başladı ki, bu sefer ben taham- mül edemedim. Gözlerimi eğ « dim. Bir ara şapkasını çıkardı. Altından ipek saçlarının, yine © taze saçlarının bir ipek küme- si gibi fışkırdığını gördüm. El- Terile saçlarını düzeltirken göz- lerini,benden ayırmayor “Bak bunları kestirmedim, saklıyo- rum” demek istiyordu. Kocası çocuğunu pencereden uzatırken | santasını çıkardı, Bir kâğıt par» çası üstüne bir iki satır yazdı ve kâğıdı bana atıverdi. Orada he- yecanımdan kâğıdı açamadım. Bakırköyünde bu kâğıtta bir adres yazılı olduğunu gördüm. Önümüzdeki perşembe günü için bir randevu...” Mektubunun sonunda Enver Gönül bu randevuya gidip git- memekte mütereddit olduğunu, aradan üç gün geçtiği halde bir | karar veremediğini yazıyor ve bizim fikrimizi soruyor. Hayır, gitmemelidir. Çünkü: 1 — Hatıralar tazelenir. Fa. kat eski günler, eski sevgiler geri gelemez. Araya bir kadın, bir erkek ve çocuklar girmiştir. — Seneler ikisini de o kadar değiş- “tirmiştir-ki,artık eski günlerin sıcaklığını bulamıyacaklar, in. kisara uğrayacaklardır. 2 — Bu randevu ikisi de evli olduğu için birtakım tadsız ma- ceralara, sonu gelmiyen heves- lgr:. deliliklere yol açabilir; iki ailenin de rahatı, saadeti için tehlikelidir. Belki seven ve hatta belki sevilen bir erkeğin ve bir kadının ve hiçbir şeyden haberi olmayan çocukların saa- detlerile oynamağa hakkınız yoktur, ——— İstanbul asliye birinci hukuk dale tesinden : Selâğik bankasının Beys oğlu İstiklâl caddesinde 231 No. da Yani Kramanika Kemalât mağarzasi aleyhine açdığı alacak davasında teb* liği muktazi dava arzuhali suretinin müddaleyhk Yaninin — ikametgâhmıtt meçhuliyeti hasebile H, U. M. K. nun 141 inci maddesi mucibince 20 gün müddetle ilânen tebliğine vt müuhakemenin 6-7-935 tarihine mür sadif cumartesi günü saat 14 de ta- Hikine karar verilmiş ve bu hususa müteallik dava arzuhali ve davetiyer de mahkeme divanhanesine - talik ©* dilmiş olduğundan mümaileyh mez* kür müddet zarfında itiraz — etmedir ği ve tayin olunan günde dahi bizsat gelmediği ve yahut bir vekil gönder” mediği takdirde muamelci müteaki- bei kanuniyenin yapılacağı ilân Olü* nur. (12096) DOKTOR Rusçuklu Hakkı Üze! Galatasarayda Kanzuık eczahane$! karşısında Sahne sokağında 3 M0 marab apartımanda 1 numafâ- 4099 —_——'-/ Dr.Hafız Cemal Dahiliye mütehassıs! Cumadan başka günlerde sast (2,30 dan 6 ya) kadar İstanbul Divanyolu No. 118, Muayenehane ve ev 22398. Yazlık telefonu 38. Bevlerbhevi 48. telefonu” Kanli

Bu sayıdan diğer sayfalar: