5 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11

5 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—e 3.6.018 — t l% " Benim unum budur.. İsteyen alır, isteyen almaz!,, Diyen ve böyle bir zihniyetle çalıştırıldığı için Manisalıların istedikleri ekmeği yiyememesine sebep olan © meşhur un fabrikasının resmidir Türkiyede Halk, Bilhassa Ekmeğini iste- diği Gibi Yiyebilmekten Hiç Bir Şahsın Veya Şirketin Menfaati için Menedilemez (Manisada bir ikinci nevi ek- Mek buhranı baş gösterdiğini Tenmiş ve 23 mayıs günü çı- kan sayımızda bu meseleyi ele tlarak muhtelif cephelerinden tkik etmiş ve Manisadaki mu- habirimize de daha etraflı bir İnceleme yapmasını bildirmiş - tik, Muhabirimiz — gönderdiği Cevapta 23 mayısta çıkan yazı- Tızm bütün esasları ile doğru Olduğunu ve — bütün garabetile beYll'ıer hâlâ devam eden bu h’_hrımn sebeplerini bize bildiır- Ttiştir. Okuyunuz.) e İşin içyüzünü anlamak icin *Velâ fırıncıları dolaştım. Hep- k: işte — kendilerinin hiç bir 'abahatı olmadığını, bulabildik- leri unu — işlemekten başka bir y yapamıyacaklarını söylü - Yotlardı. Yalnız Pomaklar adıy- anılan fırmda bir değişiklik İcedim. Burada harıl harıl ikın- & Revi ekmek satılıyordu. Fırın bine yaklaştım: Ü İkinci nevi ekmekleri ne - ü çıkarmıyordunuz? Bu nevi klerin kötüleşmelerinde - sebep nedir? &m Fabrikanm unu... — diye Nî.','ı’ verdi — Bak — şunlara... buluyorsun? Dükkânı dolduran müşterile- ekmeklerden birini ki ;;:tılın mzattı; .'HN İşte Manisalıların — Iste - Bi i ikinci nevi ekmek budur. ç;kıç gün önce — bir iki defa Vaç de fabrikanın verdiği unları '*ul ıştım. Çok fena bir un- bu. Ekmek fırından kapkar: de Yor ve durdukça daha ziya- kararıyor ve kaskatı kesili * ::'d.“— Derhal vazgeçtim. Elim- N birkaç çuval daha var... Fab- “üya iade edeceğim. Bu gör - Güğün ekmeğin ununu - İzmir - — dedim — Bütün böyle mi yapacaklar? ,n.* annetmem. Onlar yapa - İi ?lar, Hepsi fabrikaya borçlu lıdırlar. N:_'lnun üzerine Şarbaylığa git-, ıhgll'hıym yanında eski üye - Yer, €n bir ikisi vardı. Başbaşa Bu Tniş, konuşuyorlardı. İlk sor- Ü Kat işitince, üyelerden biri de- y_; Evet... Gazetenizin bütün Gi ikları doğrudur. Bu işi çok * tahlil etmişsiniz. — Fakat b Fıiktır ki Manisa Şarbaylığı Vazi 4 hiç bir şey yapacak ’lfız.“" değildir. Bütçemiz za- B Yoksuluz. Bir sürü bor- Z vor. B Peki — ama... —dedim — Ğ:'; Sizin bütçenizle alâkası “3: Anlatayım... Fabrika bu - buld Takipsizdir. — Piyasayı boş :ık.:g" için unu — istediği gibi YO A, Tüyor Çi Ve istediği fiyattan sü- ii_,'— Pomak fırıncıdan başka “Sada ne kadar fırıncı varsa hepsi onun keyfine hizmet et- meğe mecburdurlar. Hattâ fab- rika un yerine bu fırıncılara kö- mür tozu bile verra'ş olsa gene alıp işleyeceklerdir ve bize kö - mür ekmeği yedireceklerdir. Çünkü hepsinin fabrikaya borç- ları vardır, kımıldayacak, itiraz edecek mecalleri kalmamıştır. Fahrikayı bir parça darıltacak bir fırıncı için ticaret hayatımda ölüm muhakkaktır. Ben bu fab- rikanın hesaplarını bir-ay tetkik etmiştim. Yalnız — o ay içinde Manisa fırıncılarının otuz bin lira borçlandıklarını görmüş - tüm, Şimdi, sorarım size bu va- ziyet karşısımda — hangi fırıncı fabrikaya baş kaldırabilir? Po - maklâr gibi — sermayeli olsalar iş kolaydır; İzmirden, Balıkesir« den, Turgutludan, hattâ Salihli- den un getirtip — işleyebilirler. Ama, nerede o talih? Ve bu işin bir belâ olduğunu anlamış bir adam tavrı ile ilâve etti: — Bir tek çare vardır: Bu un fabrikasının karşısına derhal bir rakip çıkarmak. Buna ise, de - min de söylediğim gibi, Şarbay- lığın kudreti yetmiyor. e O halde ne olacak? Koskoca bir Manisa bu un fabrikasmın keyfine mi teslim edilecek? Türkiyede halk, bilhassa ek- meğini istediği gil bilmek- ten hiç bir şahsın veya şirketin menfaatı için menedilemez. Kartel yapmağa, tröst yap - Za veya “ fırsat bu fırsattır,, deyen zihniyete tahammülümüz yoktur. — Vesileler kollayarak halkın ihtiyacını — istismar et - mek, bütün bir şehrin zararına olarak faydalanmak, “benim u- num budur, isteyen alır, iste - meyen almaz!,, demeğe kalkış- mak bir başka devrin eisanesiy- di, şimdi bunü meşru addede - | cek bir kulak kalmamıştır. Bu fabrikayı işletenler Parti kurul- tayında — Parti Genel Sekreteri Recep Peker'in söylevini oku - mamış iseler — Manisa Şarbayı neşredildiği — gazeteleri bulup buluşturup bu baylara okutma- lıdır. Ve bilmelidir ki, Manisa- nın bu ekmek işi mutlaka hal - ledilecektir. Bâğcıları, Dalavirecilerin Eline Düşmekten Kurtarmalıyız ! ifuru Üzümü ve kuru incirı işliyen temiz Ege kızları., Ege mıntakasının bu sene ye- tiştireceği Üüzümler üzerinde bütün dikkatimizi toplamağa mecburuz. Zira en ufak bir lâ - kaydi Ege bağlarının sahipleri- ni bu sene büyük bir tehlikeye düşürebilir. Dünyanın her tarafmda, ge - len haberlerden anlıyoruz ki bu sene büyük bir üzüm istihsali fazlalığı vardır. Ekonomi Bakanlığı bu sene Egede ne kadar üzüm yetiştiği- nianlamak için bir araştırma yaptırıyor. Bütün mıntaka bağ- ları gezilecek ve görülecektir. Fakat şimdiden yapılan tahmin ler gösteriyor ki 78 - 80 bin ton Aarasında üzüm toplanabileçek - tir. Halbuki geçen sene Egeden $5 bin ton üzüm alınmıştı. Buna başka memleketlerdeki üzüm rekoltesinin yüzde 30, hattâ ba- zı yerlerde yüzde 60 nisbetinde artmış bulunduğunu da ilâve e- derseniz 936 yılma girerken dünya piyasalarının üzüme ne kadar kanıksamış olacağı kolay lıkla anlaşılabilir. Böyle bir vaziyetde, bulanık suda balık avlayanların çok le - hinedir, Bunun içindir ki üzüm fiyatlarının düşmesini veya to- humların tehlikeye girmesini Ekonomi Bakanlığı ön plânda bir iş olarak ele almış bulunu - yor. .A H | şunu söylemiyorlar, Bir Memur Ve Bir Gazeteci... İzmir gazetelerinden birinde | İzmirdeki bir memurun, tanın - | mış gazetecilerden Orhan Rah- miye karşı gösterdiği dürüşt ha- reketten bahseden haklı bir yazı okuduk, Gazeteci Ödemişten bir mek- tup alryor. Bunda “incir yetişti- renleri kuşkulandıran ve günün meselesi halinde bulunan komis- yoncu dalaverasından,, bahse - dilmektedir. Memlekette yanlış haberler neşretmek istemeyen çalışkan ve mesleğine hürmeti olan bir Kazeteci için yapılacak ilk iş ne- dir? Tabii bildirilen — mesclenin doğru olup — olmadığını ta'ıkik etmek, Ve... gazeteci derhal te- lefona sarılıyor, bu işin başında bulunan memura soruyor: — Bu mesele doğru mudur? Telefonun öbür başmdan ge- len cevap şudur: — Belki doğru,belki değil...Bu telefonla konuşulmaz. Akşama doğru bir adam gönderin; vak- tımız olursa size bir şeyler söy- leriz. Gazetecinin aldığı habe: kar- şısında bütün — sanat hevecanı teprenmiş bir haldedir. Zaten akşama kadar — beklemeğe de vaktı yoktur. — Zira memucaan işin resmi tarafını öğrendikten sonra sokağa çıkacak ve bütün piyasayı dolaşacaktır, Israr edi. yor: — Aman bay direktör... Ya ıe'v" ya hayır... deyiniz. Bize kâ- . Israra benzeyen bu rica kar- şısında yapılan muamele ne o - luyor bilir misiniz? Öbür taraftaki hazret, derhal telefonunu kapayıveriyor, Jesti anladınız ya... Mikrofonu gaze- harekette bulunuyor. İzmir gazeteleri bundan bah- seden — yazılarında çok doğru sözler söylüyorlar. Fakat yalnız Kim bilir neden, demiyorlar ki: “Gazeteci, — bilhassa bizim memlekette, her hangi bir me- murun, her hangi bir vatanda - şin derhal kabul edeceği, iki eli kanda olsa bekletemiyeceği bir vatandaştır. Çünkü hiç bir mem lekette, hem iktidar mevkiüni, hem efkârmrumumiyeyi, hem va- tan menfaatlarını temsil eden, het öğretme, hem bildirme ve Yayma vazifelerini, hem de in - kılâbın durmadan didinen “mi. litan,, (*) lığını bir arada yap - mMak yorgunluğunu — kendisine Zevk edinmiş böyle bir gazeteci nümunesi yoktur. İzmirdeki bay direktör, bil - miyorsa öğrenmelidir ki, Anlca- rada Türkiyeyi kurmuş olan ve bu büyük hareketlerile ken- disine de bir büro başında çalı- şabilmek imkânını vermiş olan lar gazeteciyi sefirlerden evvel kabul etmektedirler ve hiç biri bir gazeteciden bahsederken bir gazete direktörüne: — Bana bir adam gönderi - niz! demezler. Tekrar ediyoruz: Türk gazetecisi, inkılâbın öy- le bir militanıdır ki gerek devlet mekanizmasının, gerek elkârı umumiye heyecanlarının, gerek ları içinde girip çıkmayacağı, kabül edilmiyeceği, — hakarete uğrayacağı tek tarafı yoktur. Bunun için değil midir ki en ufak bir lekesi olanlar gazeteci- lik yapamazlar, En gencinden ve tecrübesizinden en yaşlı ve tecrübelisine kadar gazetecile reancak dostluk ve güleryüz gösterilebilir. Biz hakaretlere muhatap olmak için hiç bir şey yapmış değiliz. () Mücahit. tecinin kafasına çarpar gibi bir | memleket menfaatlarının çark- | GELİLER! BUSAYFA SİZİN İÇİN.. | İ Memleket Yollarında Emniyetin Bir Başka Bakımdan Tehlikeye ŞST Girmesine Göz Yumulamaz ! (Sağda | Nazif oğlu Ali, TSolda | Şerif Af oğlu Mustara Şoför Süleyman |Ortada| Dört gün evvel İzmirde, Mer- sinli ile Bayraklı arasında çar - pışan kamyonlar bir kaza deî' bir cinayet, yapmışlardır. Türkün ölümüne ve üç Türkün yaralanmasına mal olan bu “ci- nayete benzer kaza,, haydutlar- dan, yol kesicilerden kurtardı - ğımız memleket yollarında bir başka bakımdan emniyetin teh- likeye girdiğini gösteriyor. Vakayı kısaca anlatalım: “Şoför Ali'nin idare ettiği bir kamyon İzmirden karşı yakaya gitmektedir. Şoför Nazif oğlu Süleymanın idare ettiği bir ikin- ci kamyon arkasından yetişmiş | ve öne geçmek istemiştir. Şoför Ali bunu anlayınca süratini ar- tırmış ve biraz sonra da vitesi açarak uzaklaşmıştır. Bunun ü« zerine Süleyman da son vitese dayanmış ve (her halde maki - nesi daha küvvetli olacak ki| kısa bir kovalamacadan sonra tekrar ÂAli'ye yetişmiştir. Ali, arkasıma bir göz atıp ya- rışı kaybetmek üzere olduğunu anlayınca birden, yolun soluna dümen kırmış, yani arkadan gelene yol vermek ister gibi bir tavır takınmıştır. Süleyman, he- men bundan istifade etmek iste- miş ve yolunu kesmeden ilerle- miştir. Fakat tam o ânda şoför Ali arabasını geri geri işletiver- miş; bir bütün hızıyla geriye, biri bütün hızıyla ileriye giden iki kamyon arasında çok şiddet- li bir çarpışma olmuştur. Ve iş. te kanlı netice: 1 — Süleymanın kullandığı arabada bulunan kardeşi Cemal ile Lebib oğlu Mehmet adında Konyalı bir işçi derhal ölmüş - lerdir. 2 — Gene aynı arabada bülü- nan Şerif oğlu Mustafa ile Na - zif Ali ve şoför Süleyman sar- sıntıyla devrilen yüklerin al - tında kalarak bini ağır sürette ve ikisi hafifçe yaralanmışlar - | dır.,, « Bu acı vakanım acısını kim - den çıkarmalıdır? Bunun kaba- hatlisi kimdir? Araştıralım: Bir kere, öğreniyoruz ki bu kamyonların ikisi de şoförleri - nin malı değildir. Biri Çeşme'li Hasanındır, öbürü gazozcu İs - mail Hakkının. ) Demek oluyor ki her iki şo - för ellerine çalışmaları için tes- lim edilen kamyonları kendi ke- yifleri için satın alınmış iki ya- rış arabası gibi kıyasıya kullan mışlardır. Eğer bu işi ytomobil yarışlarına mahsus bir stadda yapmış olsalardı ve arabalar da ellerine bunun için verilmiş bu- lunsalardı,hiç kimsenin bir diye ceği olmazdı,istedikleri gibi ya- rış ederler, çarpışırlar ve kendi kafalarını, kendi gözlerini pat: latabilirlerdi, ama türlü türlü a- rabaların, otomobillerin, oto - büslerin, atlıların ve yayaların geçmesi için — açılmış olan bir devlet şosesi üzerinde böyle bir | yarış başlı başına bir büyük ka- bahattır. Ve eğer bu vakada ol- duğu gibi iki vatandaş ölür ve üçü yaralanırsa bu bir cinayet derecesine yükselir, Acaba bu işe bir başka ha: kımdan da bakarak manalar çı- karılamaz mı? Gelen haberier gösteriyor ki kamyonların ikisi de gazoz şişe- lerile yüklüdürler. — Bu şişeler boşsa daha evvel dolularımı al - mak veya doluysalar daha ev « vel boşaltılacakları yerlere ulaş- tırmak için de, yani para kazan- mak endişesile de böyle bir sü - rat yarışına girilmiş olabilir, ve- | yahut iki şoför arasında eskiden mevcut bir rekabet böyle bir fe- Jâketli neticeye — dayanabilir. Her ne hal ise... Biz İzmir şo- förlerinin çok temiz yürekli, ça- hışkani ve uslu akıllı vatandaşlar olduklarını biliriz ve her işte ka- za yapılabileceğine de aklımız erer. Fakat buna benzer bir hâs dise karşısında merhametsiz ha- reket etmek lâzımgeldiğine ina: nırız. Zira vatandaşların canla: rınt böyle hiçe sayanları beğen- meyiz. Bornova Ziraat Mücadele | istasyonu 1— Bornova Ziraat mücadele enst tüsünde lâboratıvar 2— Zirant mücadele istasyonunda mebatat için kışlık Sağlık evi. (Bu nebatat hastanesinde hasta nebat tıpkı hasta bür insan gibi müşahede altına alımır). 3—Bornova Ziraat enstitüsü Ege topraklarında yetişen nebatların sıhbatını koruyan bir bekçidir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: