7 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

7 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 7-6-935 | DİL $ TAN AY —— FASI ARADA BİR Sözün kısası | Bütün hızımızla yeni bir dev- Timin içine atıldık. Bu hem atr lış, hem dönüştür. Doğunun gö- beğinden Anadolunun boz kırla- Tina inen Türk, Arabın, Acemin Sağdan, soldan, aşağıdan gelen G1 salgınlarına, kültür etki- ı'ğ"ine karşı koyamadı, kendine :: okuma, yazma dili yaptı bu- — Osmanlıca.. ı_Diyıınız. Osmanlıca bir l;:ın Örünüşü gibi renk-renk, d“g:!?rı.ı Fuzuli, Baki, Nedim, Namık Kemal, Abdülhak Hâ - Mit, edebiyatı cedide, fecri âti, üyük harp osmanlıcası, bütün bu Osmanlıcaların çeşitliği için de Türk ulusu, ilkinde de so - Dunda da konuşma dilinde hep - kendi özünü, kendi konuşma ez- korudu. Ne iyiye, üstüne, ılEtiıiğe gitti, ne de geriye, çap Taşıklığa, kaybolmaya. Kültür - Süzlük onu yerinde saydırdı. Son on yılın dil gidişi: — Konuşma diline.. , Gidiştir. Büyük harp sonu ye Tvmesi yazmanlar, şairler bunu Yapmaya çalıştılar. Şimdi bütün hızımızla bu çer Sevenin en genişine, en ilerisi- Te öz dilimize, kültür dilimize Bidiyoruz. Bu gidiş, bu atılış içindeki dö Tüşte işte bu öz benliğe, kendi dilimize, kendi varlığımıza dö- Büş ve... Onun gidişidir. “Savamız yeni okuma, yazma Gi yaratmak değildir. Konuştu Rumuz Türkçeyi, konuştumuz ki düzen ve ezgi ile içindeki Yabancı sözleri atarak ve ana kökün kaynağından gelme keli- deleri yerine koyarak kültürel bir hale sokmak ve işlemektir. hlllı'!uğumuı. dil klâvuzuna koy K lumuz. kelimeler AA t değil Türk kökünden, Türk h ynağından üretilen sözler ve tlimelerdir. ,Bunu böyle bilmek lâzım. Bi- M üzerinde duracağımız taraf Hiltr: Bir çok yazmam ıirımız yeni kelime- €ri yerinde kullan- &sını bilmiyorlar. k&nki değerli ve önemli bir Yapıyorlarmış gibi klâvuzda kağsr kelime var ise hepsini Gili yana diziyorlar ve.. Sanki y_'ı'_,'"'j değişttmişiz gibi yep bir dil yapmaya kalkışıyor ar, Bunun böyle oluşu Ga Os - hca düşünüp Türkçe yaz - Mak iştemelerindendir. )Üsmınlxeı Türkçe € çevrilmez. çenfl hakikati belleyen, bu ger- İşkliği ayırt etmesini bilendir YOSMA! Etem İzzet BENİCE Diye Hanife kadını salrverdi. Mak 'i '_(c. sokak kapısını aç- koy için merdivenlerden koşa h?ı inerken o da masasının .[_’!_*"u dönmüş, bir bardak rax lıq—' daha midesine boşaltıyor, k"'“ekri ağzının boşluğuna p_â:îirpl. kıra döke söyleni- v.ç*_ Hey kahpe hey.. Babalığı kıo"“ üç gece meteliksiz bira- lq_il_wünme_mcği ben sana gös- Ve A şimdi! q_â;:u çeşit sözleri rakının zo ’“'dıı peltekleşen dilile sıralı- — Pek çiçek oldu pek.. Verini ı.mtıı'ı olsun — bir Kahpenin gözü göz değil. n Dışarda hem para var.. ;r:ıuıı. iştı ölüsü kmalı!. JAma ben ölmeden kimse KILAVUZ Ü iÇİN DERSLER | Acaba, denildiği gibi, Muhammed Yalvaç, okusun bir kimse miydi? Cumuriyetin başlıca ödevlerinden biri okusuzluğu gidermektir. Sar genoy'u Almanya'dan yana karşılığıdır. ümümiye,, deki “umum,, ancak “kamuğ,, kö- künden alınan “kamusal,, ile ye çevrilebilir: Kamusal asığ! Fi çok kullanılır bir terim olduğu için bunu Kılavuz “kamusağı,, diye kı- saltmıştır. Bu kelimeleri fransızcala- Ti ile kıyatlayınca daha eyi anlarsı- nız: biri “göndral,, öteki “publigue,, demektir. “Umumi bahçe, eğer meselâ “halk bahçesi,, diye daha tabiiğ bir karşı- lek aramazsanız, ancak karmısal bah- çe diye türkçeleşebilir. Fakat bir bu gibi “publigue,, leri “halk,, kelime- Siyle karşılamağı daha hoş buluyo- rüz: “Halk meydanı, halk bahçesi, ! Bu iş kimin üste'sindedir? Üstüme bir pardesü, üstem'e, bir ödev aldım. Atatürk türk kurtuluşunun bü- tün davalarının sembol'üdür. Kimseyi aşağsamayınız. Bu misallerde geçen kelime kar- Sembol — Timsal Aşağınmak — Tezyif etmek . Modern mimarlıkta üyka esas şartlardan değildir. Modern mimar- hik rasyoneldir. Beni bu hastalıktan sağıtan he- kim, sizin sağlık vermiş olduğunuz- dünne vengieşa- ten eserler arasında, sizce en büyü- ğü hangisidir? Türk hava kurumuna veritte bu- hunmak, herkes için borçtur. Yurddaşlar arasında yardımlaşma ve dayanışma esastır. Bu cev, sizinki ile dengeşemez. Her basınç, ergeç bir tepki doğu- Tur. Yııııdtlı yanataz'lığa kadar gö- 1 Kırılan kalb onarılmaz. İç Bakanlığını utsal törü'ye kar- gd yazılar hakkındaki son genelge- sini okudunuz mu? Böyle kanunlar herkegin anlıyabi- leceği öğrenek'lerle - tamamlanm: dır. Bu misallerdeki kelime karşılıkla- Üyka — Tenszur a AT W—çı:'umn& Verit — Teberrü Yardımlaşıma — Taavün — Tesanüd Dengeşmek — Teadüj etmok Yantaz — Tarafgir Onarmak — Tamir etmok Genelge — Tamim Öğrenek — Talimatname « Pencerenin kafesli demir- lerine çenesini dayamış, dışar- lara bakıyordu. Gözleri- nin önünde uzanıp giden sonu gelmez yeşillikler arasında, yal- nız köyleri köylere bağlayan tozlu yollar görünüyordu. Bu yolların biri, kendi evlerinin önünden geçiyor ve kim bilir hangi köye gidiyordu. Genç kız içini çekti. Bir zamanlar, Ana- dol diye içini kurt gibi yiyen meraklar, şimdi dinmiş, sus - muştu. Hergün demir parmak- lıklara çenesini dayayarak dal. dığı bu değişmez görey (man - zara) lardan bıkmış, usanmıştı artık., Sabahları horoz seslerile uyanıyor, geceleri göğe kadar yükselen köpek ulumaları için- de gözlerini kapıyordu. Bütün uyuyan ilçe (kaza) içinde sa- bahlara kadar bir dakika sus- madan haykıran köpekler genç kızın, henüz — çocukluktan çık- mayan yüreğine ürpertili kor- kular dolduruyordu. Artık ku. zurarın doğurması, tavukların civciv çıkarması ona zevk ver- miyor, içinde hergün biraz da- ha genişliyen bir sıkıntı duyu- yordu içinde., Çaresiz dert içi- ne gömülmüştü sanki.. Artık bu düzlük içinde soluk alamıyor, değişik nesneler istiyordu canı. «« Birdenbire karşılara bak- mağa başladı. Yolun ta ucun- dan başlayan bir toz, burula, bu- rula yeşilliklerin üstüne yükse- liyordu. Bu gelen bir atlı.. Hem atın üstünde bir kadın var.. Ye- şil entarili, başı alımlı bir kadın. Yaklaştıkça daha iyi görünü - yor.. Genç bir köylü kız, alabil- diğine atını koşturarak kendi evlerine doğru geliyor.. Genç kız yüreğinde bir vuruş onu gözlüyor, ne güzel nesne ata binmek, Böyle usta bir binici gibi., Atlı kız tam evin önüne gelince, sıçrayarak atın sırtın - onu elimden alamaz! Sokakta yağmur iseliyordu. Hanife Kadın kapıyı açar aç- maz baygın bir sesle: — Geldin mi Safiye?. Dedi. Hemen onu kapıdan içeriye aldı, boynuna sarıldı * — Ah yavrum!.. Sokağın derinliğinden, uzak- laşan bir otomobil motörünün gürültüsü geliyordu. Hanife, boynuna sarıldığı taze kadına ikinci lâfını etti: — Safiye" nerelerdey - din?... seninkini — gene küplere bindirdin. Bu gece pek azgın. Nasıl yanına çıkacaksın bil- mem?, Çok korkuyorum!. Safiye: — Keyfimden gelmiyorum ya ablacığım, Yine onun için. Ken- disi alıştırdı, kendisi çalıştırı- yor. Bizim kazancımızın çalış- ma saatleri yok "i, paydos edip geleyim! Dedi ve titret bir sesle sözü- ne ekledi: — Üç gündür geceli gündüz- lü yakamı kurtaramadım, Ama, iyi bir voli çevirdim. Papel dohu — Ne olsa korkuyorum kı- zım!, — Aldırma. Parayı bol bu- lunca hiçbir şey yapmaz. Yel- kenleri çabuk suya indirir. — Bu gez suya indirecek gi- bi değil. — İndirir.. indirir!, — Hiç aklım kesmiyor, — Sen bana bırak. Ben onu yumuşatırım. i 'Taze kadın yürüdü, geçkin kadın söylendi: — Bilmem, çok korkuyorum. — Korkma! — Sakın sertelme, Ne derse aşağıdan al. — Üzülme be Hanife Abla. İş olacağına varır. Tanrıya bir can borcum var, Ö kadar. Önu da ne saatte isterse alır. Ve merdivenleri çıkarken sö- zünü bitirdi: — Sen bana su koy. Yıkana- cağım. Bitkinim. Yorgunluktan baldırlarım, bacaklarım ağrı - yor. Taze kadın hızlt hızlr merdi- venleri çıktı, pos bıyıklr ada- dan yere atladı. Başmı yukarı kaldırarak gözlerile pencerele- ri araştırdı.. Sonra bir solukta | tahta merdivenleri tırmanmağa başladı.. Genç kız pencerenin önünden kalkarak dışarı çıktı. | Yeşil entarili köylü kız karşısı- |na dikilmişti. Yanakları tunç renginde yanık.. Kısık gözleri ) ışıl, ışıl... Kırk yıllık tanış gibi: — Bacım, dedi.. hekimin evi bura mı? Genç kız başını salladı.. O za- man köylü kız: — Sen kızı mısın hekimin.. Anamın, babamın topunu- za esen (selâm)ı var. Bizim köye çığrıyorlar - sizleri.. Beni gönderdiler. Ardımdan atlar ge- liyor.. Hekimin kızı, köylü kıza biz ata binemeyiz demeğe utandı: — Nereye gideceğiz diye sordu.. — Ben Tosun gillerin kızı- yım, Bize Aladra köyüne gele- Genç kızın annesi de çıkmış- | tı..Konuştular.. Anne: | — Ben atâ binemlem”Ssen da- dmla beraber gidersin.. Biraz sonra bir delikanlmın yedeğinde üç at geldi.. Bahçe- ye indiler, Genç kız, ona ver- dikleri en haşarı, gürbüz ata sıçradı. İçinde ürpertiler vardı. Fakat köylü kızdan aşağı kal - mamak duyguları da doluydu. Deli atın üstüne küçük bir çe- kirge gibi yapışmıştı.. Köy yo- luna düştüler.. Hayvanın gemi- ni sıkı sıkr tutuyor, ayakları üzengiye iyice yerleşmişti.. Her dakika içindeki zevk ve korku- suzluk artıyordu. Sonsuz boş- lukları dolduruvermişti birden- bire., Yan gözle yanında giden köy kizının atı kullanışına ba- kıyor. Onun yaptığı gibi yapı» yordu.. Başlarına ağaç dalları limizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz Yedi gün arka * kaya bul- seacamezı doğru çözülmüş olarak gön. derenler arasıda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “Ts- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol layınız. e Birinciye: Gümüş saat. İkinciye: Maroken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stil>. Dördüncüye: (Tan)ın bir senelik abonesi Beşinciden onuncuya karar: (Tan) xn altı aylık abonesi armağan edile- cektir. 1234567 891011 SOLDAN SAĞA : 1— Bir deniz adı (3). Kırmızı (2). 2 — Kötek (5). Yokuş (3). 3 — Kemiğin içindeki (4). Ça buk (4). 4 — Berf (3). Kalbur (4). 5 — Dişlemek (7). 6 — Damen (4). Genişlik (2). Va- lide (3). 7 — Ayı yuvası (2). Genişlik (2), & — Cerahat (4). Eser (2). © — Apsent (5). Halı (5). 10 — Genişlik (2). Levs (4). 11 — Duvar (3). YUKARDAN AŞAĞI : 1 — Bir meyva (4). — Böceğin do- kuduğu kumaş (4). 2— Nota (2). Merasim, tezahürat (5). 3 — Bir vilâyetimiz (6), Diyar (2). 4 — Beyaz (2). Yaşlı anne (4). Ss— Kamer (2). 6 — Nota (2). Selâm (4). 7 — İnce değil ($). Hal rabıtası 4). B—(ngllt suyu, Ücret (3), Taz- yik edilmiş (4). 9— Ankaraya yakın — bir yer (6). Ölü (3). 10 — İnce kayık (3). Akıl (2). 11 — Sanayü nefise mektebi (7). — geniş, dallar yüksek, atları sü- relim, dedi. Gonç kız. düşündü bir an.. Sonra atına bir kamçı vurdu... Yüreğinde tatlı bir anış, gözle- kıntıları ardında duman gibi yükselen tozların içinde kalmış tt sanki.. Kulaklarında esin vız- sürünüyordu. Köylü kız ona baktı: —— Korkmazsan burada yol den kulakları gökgü andıran bir sesle doldu: — Hey gidi türtük heyL Hemen koştu, Tez bir sıçra- yaşla adamın boynuna sarıldı: — Babalığım üzülecek ne yar?. Hep senin için çalışıyo- rum, Senin için varlığımı, ka- dınlığımı, tazeliğimi harcıyo - rum. Ben üç gün de, beş gün de gitsem ölmedikten sonra yi- ne sana dönecek değil miyim?, Pos bıyıklı adam, boynuna dolanan kolları çözmeğe uğra- şıyor, sertliğini, öfkesini sürdü- rüyordu; — Yalancı karı. Bir sürü martavalla beni kandıracaksın öyle mi?. Nah sana!.. Bu gez elimden kurtulamıya- caksın!, Sen yoldan çıktın! Taze kadın, yüreğinden vu- rulan yaralı bir ceylân gibi bir- den kımrandı, göğsünü söken bir haykırışla bağırdı: — Bu yolu bana gösteren sen değil misin?. Ne yolundan çık- tım?, Sana para yetiştirmek için başka yol var mı?.. Etimi, | lı__vor. çılgın gibi koşan atın üs- tünde Aladereye doğru ilerli- yorlardı... Cahit UÇUK na kumar, içki parası getirmek için bana başka bir yol öğrettin mi ki şimdi o yoldan çıktığımı söylüyorsun?. Taze kadın bu sözlerini biti- rirken yüzünde güçlü bir toka- tim şakırtısı çatladı: — Çat!. Ve... taze kadınım çığlığı odayı kapladı: — Alçakl, İlk tokadı ikinci, üçüncü, dördüncü tokatlar, bir iki tek- me sıraladı. Taze kadın yere yuvarlandı, Hanife Kadın gü- rültüye, yukarıya koştu: — Ne oluyorsun Hüseyin?. Ve... taze kadını yerde inler- ken görünce yüreğini parçala. yan bir sızı ses olup boğazını yırta yırta ağzından boşaldı: — Vah yavrum, vah!, Pos bıyıklı adam : : — Öldüreceğim kahpeyi. Ba- na karşılık ta verdi ha!. Diye homurdanıyor, odanın içinde dolaşıyordu. Belki bir tekme, bir tokat daha atmak için yerde sürüklenen kadının min oturduğu odaya girdi. Bir | güzelliğimi, tazeliğimi satıp sa- | üzerine doğru yürüyordu. Hani: rinde yumuşak, tozlu yol.. iç sı- | ALRARLA AAA A Hergün 5 Söz YIRMINCI LISTE 1 — Havali — Dolay 2— Banliyö — Yöre Örnekler: 1 - Istanbul do- laymın ormanları gittikçe azalmaktadır. 2 - Demiryolları yönetgesi (idaresi), yöre trenleri ta. rifesini ucuzlattı. 3— Muhit — 1 - Çevre 2 - Çeven Örnekler: 1 - Evimiz, geç vakite kadar, yangın tehli- kesinin çevresi dışında gös rünüyordu. 2 - Ankara hükümet çeven- lerinde söylendiğine göre, 4 — Zelzele — Deprem Örnek: Bu kış Türkiye sık sık deprem felâketleri gör« dü. 6 — Zaruret — Zorağ, kıstam Örnekler: 1-Havamr- zı 1,000 Türk kanadı ile si- lâhlamak, rahat nefes al - mamız için bir zorağ hali- ne geldi. 2 - İnsan böyle bir hareket- te bulunmak için nasıl bir kistam içinde kalmalı? ei eg rsümüire İtirğülğeliir Not: Gazetemize gönderilecek yas rılarda bu kelimelerin osmanlıcaları kullanılmamasını rica ederiz. aA AAA AA —a Büyük rökorlar Bir uçak saattt 400 kilomet- re çabuklukla uçtuğu zaman he pimiz parmak ısırırız. Bir otomobil yine saatte o ka dar çabuklukla gittiği zaman ağzımız açık kalır, dona kalırız, Avusturalya ile Londra ara « sındaki yolu, bir uçak iki günde bağladığı vakit şaşarız. Bir düz koşu ile bir metre seksen atladığı zaman: — Aman ne kocaman bir re- koör der; şaşırırız. Biz, yirminci yüz yıl gençliği, rekora meraklıyız; hep rekor - lar karşısında önemli duygula- ra varırız. Fakat uçak son yirmi yıl için de akla, kafaya sığmayan araç- larım basında gelir. Otomobil, artık s da sıfır kalmıştır. O, tarihseldir. Uçak yirminci yılm başımnda gelen savaş aracıdır. Şimdi gelelim rekora: Uçak için rekorun sonu yok- tur, Her gün yeni bir hızla kar« şılaşıyoruz. Ve gelecek her gün de yeni hızların bizi şaşırtmak istediğini göreceğiz. Hiç şaşmayalım, uçak, s0s - yal acunda kendi başına bir re- kordur. Ve uçak ulusrı varlığı demek tir. Çünkü ulusun varlığını ko- ruyan uçaktır. fe Kadın: — Safiye'ciğim.. Yavrucu; bne Diye _veğ:meğildi. Safiye'yi kucakladı: — Haydi kalk kızım.. Seni odana götüreyim.. Babulığıncır, ne yaparsmn? Hem döver, hem şeverl.. Büyüğündür!, Diyerek ikisini de yumuşat - mak, yeni bir alevlenmenin önüne geçmek istiyordu. Pos bıyıklı adam durmadan söyle. niyor, Safiye'yi tarcaklamak, ayağının altına almak, çiğne- mek için uğraşıyor, fakat rakı- nın zorundan sendeliyor, yıkıla- cak gibi oluyordu. Taze kadının düşünüşlerine Hanife hadının sözleri iyi bir yol verdi. Çarçabuk düşündü: — Terslenmenin sonu çıkma- yacak! b Büsbütün kızacak. Belki bir yeri kırılacak!. Çok dayak yiyecek.. Kaçıp kurtulamaz.. * , CArkası var) e SĞi

Bu sayıdan diğer sayfalar: