23 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

23 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eee 25464 935 ÖZ TÜRKÇE KELİMELER Listede Çıkan Kelimeleri Bir Arada Ve Tamamile Veriyoruz Sukutu hayale uğramak — Umu- Sanmak. Seviye — Düzey. Sanayi — Endüstri, Sınai — Endüstriel, Serbest — Özgür. aB Örnek — Serbest mıntaka. Özgür bölge, Seciye — İra, 4 Örnek: Biz istiklâ) muharebesinde 'Türk seciyesinin — kuysetinde da- yandık. — Biz erkinlik savaşında, İTürk ırasının kuvvetine dayandık. Safha — Evre. İk Örnek: Biz inkılâpçıyız, tekimül- Cü değiliz. — Biz devrimciyiz, evrim- ci değiliz. Suhünet — İsığ. Z Örnek: Dünkü ısığ derecesi acaba ne idi? Sual — Soru. Tatintak — Sorgu. 5 Mesele — Meselei(T. Kö.) Örnekler: 1 — Size bir — soruda bulunmak istiyorum. 2 — Dün bütün #suçlular sorguya çekildiler. Şaüh — Yarar, elverişli. — Örnekler: 1 — Bu evi bu işe ya- Tar bulmuyorum. « 2 — Bu evi oturmağa clverişli bulmuyorum, Şimal — Kuzey. Cenup — Güney, Şark — Doğu, Garp — Satı. Simali şarki — Doğu kuzeylı Şimali garbi — Batı kuzeyi. Cenubu şarki — Doğu güzeyi « Cenubu garbi — Batı güneyi. Şarkı şimali — Kuzey doğusu Amecriksi cenubi — Güney Ameri- kası, T /Tütmat —- İnanç. İnan vermek. 2 — Sağı Elde etmek. Örncekler: 1—Bu işin böyle olduğu- na sizi inaçlarım, bu işin böyle ol- madığı hakkında kendisine inan ver- meğe (kendisini temin etmeğe) ça- hştım.2. — İşimi, ancak, barıka yolu ile sağlıyabilirim. 3 — Temin ettiği- ;ı"ix neticeler — elde ettiğiniz sonuç- Terbiye etmek — Eğitmek. 'Terbiye (education) — Egitim, Mürebbi — Egitmen. 'Tayin etmek — 1. Belitmek, 2 — tamak. Tayin — 1 - Belit. 2 - Atama. Örnekler: 1 — Türkçe yazılarda, yeni kelimelerin kullanış yerini ye- ni belitmek lâzımdır. 2 — -- konso- losluğuna Bay... atanmıştır. 3 — Gazetelerde yeni atamalar listesi bu gün çıktı. Tadil etmek— 1 - Değişmek,azalte mak. Tadil — Değişke. Örnekler: 1 — Kanunları ancak kamutay değiştirebilir. 2 — Son parti programında pek önemli değişkeler vardı. 'Takdir etmek — Değerlemek. Örnek: Halk, kendisi için çalışan- (ları ergeç değerler. No. 38 YOSMA! Etem İzzet BENİCE kiliniz beni size o kadar yaklaş- tırdı, o kadar isındırdı ki., — — Doktor bütün bu coşkun Öğ- Meler kazşısında; < | — Hep bunlar sizin iyiliği- hizden, Kendinizi hepimize çok tok sevdirdiniz! Dedi, Güney devam etti: — Bilseniz hasta olmadığı - Ma, iyileştiğime ne kadar üzül- düm. Hasta olsaydım da bura- Ya, yanınızda kalsaydım.. diye- Ceğim geliyor!. Doktor sözlerini şen gülü- tüklerine boğa boğa: — Yoo.. işte bu olmaz. Kom- limanın —bu kadarı da fazla. iyi olun da yine sevgimiz, beraberliğimiz olsun.. Hastam- dınız, şimdi de yakın tanıdığım, #evdiğim birisi olursunuz.. Dedi. Güney bu sözleri: , — Siz de öyle doktor. Benim “Üevgili ve saygılı tanışım, dok- Bu iş için çektiğiniz sıkıntıyı de- ğerlemiyor değilim. Tekâmül — Evrim. Tekâmül etmek — Evrinmek. Örnek: Kültür kurumlarımız, her gün, yeni adımlarla evrinmektedir. Tefeyvuk — Üsgelmi Faik, mütefevvik — Ü Tefevvük — Üsgelme, üstünlük. ün. üstolma, 1 — Düşmana yalnız faca da üstolanlardır. ? — Bu işte Ahmet, Mehmede üs- geldi. 3 — Düşmanın üstün kuvvetleri- ni dağıttık. 4 — İstediğimiz Türk gençliğinin yalnız zekâ değil, ıra üstünlüğüdür. Takaddüm etmek — Öngelmek. Mütekaddim — Önceki, öngelen. Kıdem — Öncelik. Örnekler: 1 — Niçin her işte ben- den öngelmek istiyorsunuz. 2 — Mü- tekaddim arizamda bildi önceki sunumda bildirdiğim gibi. 3 Asker erecelerinde — (rütbelerinde) öneclik, başlıca esaslardandır. 'Taahhüt — Yüken. Örnek : Mak Donald, İngilterenin Avrupada yeni hiçbir. yüken altına girmiyeceğini söyledi. 'Taahhüt etmek — 1 - Yükenmek 2 - Üstenmek. 'Tahkik etmek — Gerçinlemek. 'Tahkik, tahkikat — Gerçin. Örnekler : | - Polis meseleyi ger- çinlemeye başlamıştır. 2 — Tüzel gerçinler - tahkikatı 2d- liye, ğ 'Tahakkuk etmek — 1 - Gerçek- leşmek, gerçeleşmek. 2 — Kesinle- mek. Örnekler: 1 — Yürt bayındırlığı ülküsü, ancak cumuriyet devrinde gerçeleşti. (gerçekleşti). 2 —nKuiııl:nen vergiler tahak- kuk eden vergiler. Tahakkuk ettirmek — 1 - Gerçek- leştirmek. Gerçeleştirmek. Örnek: Asıri en büyük bayındırlık işlerini varlaştı- ran cumhuriyettir. Telif etmek — Bağdamak. Örnek: Bu iki fikri biribirile na- sıl bağdıyabilirsiniz. Tasvib etmek — Anmak, Tasdik etmek — Onaylamak. Tasdik — Onaylama. Örnekler: 1 — Bu hareketinizi hiç de onamıyorum. 2 — Cumur başkanı son kanunu onaylamıştır. Teberru — Verit. Örnek: Türk hava kurumuna ve- ritte bulunmaktan kaçınan iyi bir Türk değildir. Tamir etmek — Onarmak, Tamir — Onarım. Örnekler: 1 — İstanbulda bütün eski ezerlerin onarıma ihtiyacı var. 2 — Kırılan kalp onarılmaz. Tamim — Genelge. Örnek: İç bakanlığının göçmenler hlk:undı.kl sön genelgesini okudunuz mu? Taklid — Benzet. Taklid etmek — Benzetlemek. Mukallit — Benzetçi. Örnekler: 1 — San'atta benzetçi- lik değil, özgünlük lâzımdır. 2 — Para benzetliyenlerin cezala- Tr ağırdır. torum olacaksınız. Diye karşıtadı ve sordu: tor?.. çıkabilirsiniz. Güney yetişmiş, fakat, yara- maz bir genç kız hoppalığile ayaklarının üzerinde sıçraya sıçraya ve doktorun avuçlarımı avuçlarının içinde sıkarak: — Bugün çıkayım, fakat, ak- şam çaymı yine beraber içtik- ten sonra, emi doktor?.. Deği, ilâve etti: — Şimdi sizi fazla alakoyma- yayım. Göreceğiniz hastalar var.. Ama çaya söz değil mi?, Doktc.un dudaklarında baş- layan sevinçli bir gülümseme, yüzünde d ığıldı: — Peki, söz!.. tatlı kulgan, şen, ve sevimli dı. Kendi kendisine; — Ne şirin kız?.. — Ke- | Ticaret — Tecim. 'Tüccar — Tecimer. Ticari —« Tecimel. Tevazün — Denklik. Mütevazin — Denk, dengeşik. Tevzin etmek — Denkleştirmek - Dengeştirmek. Taziyet — Başsağı. Taziyet ğalığı dilemek. Tefrika — Bölem - Feuilleton. Örnek: Son romanımızın gazetede kaç bölem tuttuğunu söyler —misi- niz? Tefrika (nifak anlamına) — Ayır- Ka Örnek: Halk arasına politikacılar, manlarıdır. Teşettüt — Ayrılışma. Örnek: Yurt işlerinde fikir ayrı- lışması en büyük felâkettir. Tecrübe — Deneç. Tecrübe etmek — Dencmek. Teatii efkâr etmek — Oylaşmak. Teatii efkâr — Oylaşma. Örnek: Uzun uz. sonra istediğimiz gibi dik. Tesanüt — Dayanışma; Timsal — Sembol. Örnek: Atatürk Türk kuruluşunun bütün davalarının sembolüdür. Takrir — Dilerge. » Örnek: Kültür hakkında üç dilerge veri!miştir. Tarif etmek — Tanımlamak, 'Tarif — Tanım. Örnekler : 1 — Bana ekonominin #on tanımını söyler misiniz. 2 — E- ğer yerinizi iyi tanımlıyabilseydiniz, bu kadar arayıp sormazdım, Tesir — Etki. Müessir — Etkin, dokunaklı. Örnekler: 1 — Bu hiç etkinini görmedim. — Bayramak. Mem el anınru vel* dönümünü nekadar coşkunlukla bay ramıştık. 'Tarzı bal, sureti tesviye — Anla- Şıt. Örnek: İki taraf da bugüne kadar hiçbir anlaşıt bulamadılar. Tahlil etmek — Çözelemek, Tahlil —- Çöze. Ta Çözel. Örnekler: 1 — Bu yazıyı dikkatlı çözelemek lâzımdır. 2.— Bu mesel etmek — Başsağılamak, başsağılığ dileğinde bulunmak, başsa- ırga sokan demokrasinin asıl düş- iya oylaşmadan karar verebil. bakanlığı bütçesi ilâcın henüz Hergün 5 Söz S6EINCİ LIİSTE I — Makalc — Betke Örnek: Tan gazetesinin ikinci betkeleri her vakit iç işlerinden bahseder, 2 — Mahrum — Yoksun T y Mahrum etmek — Yoksun- durmak Mahrum olmak — Yoksun- mak Örnekler: 1- Kaç zamandır sizin yoksunluğunuzu çeki- yoruz. 2 - Bizi güzel yazılarınız- dan yoksundurmayınız. 3.*Güzel yazılarınız- dan yoksunuyoruz. 3 — Fesat — Boz Müfsit — Bozutçu Örnekler: 1 - Halk arasına bozut sokmak. 2 - Bozutçuluk etmek, 4 — İddia — Sava İdlia etme: — Savamak Dava — Dava (T. Kö.) Örnekler: 1 - Boş savalarla vakit kaybetme, 2 * Herkes boş savada bu- lunanların yanından kaçar. 5-— Cebhe — Yöney Örnek: Yatak odanız evi- nizin hangi yöneyindedir? Not: Gazetemize gönderilecek ya- zılarda bu kelimelerin - osmanlıcaları kullanılmamasını rica ederiz. Vasıta — Araç. Vecibe — Düşerge. Örnek: Türk hava kurumuna yar- dım etmek başlıca düşergelerimizden. dir. Vâd — Adanç. Vüdetmek — Adamak. Örnekler: 1 — Yapamıyacağın iş- ler için kimseye adançta bulunma. tür, T Yevmi mahsus — Bayragün. Örnek: Bayrak, ancak pazar gün- leri ile bayram günlerinde çekilir. e : Z hakkındaki çözenizi akla yakın bulu- Tum. Tezahür — Gösteri, gösterim. Nümayiş — Güsteriş. Örnekler: 1 — Gazeteciler salgıtı- mız Almanyada iken kendilerine kar- Şi büyük dostluk gösterilerinde bu- lunulmuştur. 2 — Bu etkin bir hareket olmak- tan fazla bir gösteriştir. Tedvin etmek — Dergimek, Müdevven — Dergin. Örnekler: 1 — Türkçe gileri arasında bu isimde bir eker ha tırlamıyorum. Vazife — Ödev. yordı .yine kafasının içindi a onun ilk gündenberi söylediği — Bugün çıkacak mıyım dok- | bütün sözler birden canlanmış- S0i tı. Her kelime kulağından yeni — Evet.. İstediğiniz saatte | bir uğuldayışla geçiyor, tatlı bir ürperti ile beyin yuvalarına dö- nüyordu! Amşşyanın bardağı — Yosma kalktın mı?, — Kalktım abla.. — Ama akşamı ettin?. — Ne yapayım abla. uykumu alabildim. — Kafan yerine geldi mi ba- ri?, — Eh... şöyle böyle. banyo iyi geliyor. — Fakat, sabahleyin eve gel- diğin zaman fitil gibi idin. — Nasıl geldiğimi hiç hatır- lamryorum. Tokatliyan'dan cık- Ve ayrıldılar. Doktor 'kotido- | tıktan sonra Tufan'ın arkadaş- ra çıkarken gözlerinin içinde yi- | larile “Güzel Atina” ya gittiği- ne onun bol gülüşlü, yakın, so- | mizi, orada eğlenmeğe başladı- a ğımızı, benim çiftetelli oynadı- varlığından sinen gölgeler var- | ğımı biliyorum. Fakat, ondan sonrasının ne - olduğunu bilmi- y yorum. Kaç vardı eve geldiğim « Diye mırıldanıyor ve., düşünü ! vakit?, , kamusu Şemseddin Saminin dergimiş olduğu eserlerin en iyisidir. 2 — A... nın der- Ancak | Sıcak Zelzele — Deprem: Örnek: Bu kış Türkiye sık sık deprem felâketleri gördü. Zaruret — Zorağ, kistam, Örnekler: 1 — Havamızı — 1.000 'Türk kanadı ile silâhlamak, — rahat nefes almamız için bir zorağ haline geldi. 2 — İnsan böyle bir bulunmak için nasıl bir de kalmalı? Zannetmek — Sanmak. Zan — Sanı, Zit — t. Tezat — Karşıtlık. Örnekler: 1 - Bu iki fikir biribiri- ne karşıt değildir. 2 Ekonomik girişimlerle kamu- ğasığ arasında karşıtlık olmamalıdır. harekette kistam için- ne geliş. Körkütük, Merdiven- leri çıkarken iki yanına yıkılı- yordun. Düşüp bir yerin kırıla- cak diye ödüm koptu. O otomobildeki yağız adam mı, Tufan dediğin? — Onu bile hatırlamıyorum. Otomobilde kim vardı?. — Yağız, top gövdeli, bodur * birisi vardı. — Tufan'dır, öyle ise... Yosma kaşlarını çattı, bir sa- avuçladı, parmaklarile iki kaşı- nın arasını uğdu, uğdu: — Dur bakayım.. Hal. Diyerek ağır ağır söylendi: — Öyle ya, Tufan clacak. Biz “Güzel Atina” nın evinden son- ra galiba otomobillerle Büyük- dereye kadar gittik. Ama nasıl gittik, ne yaptık, niçin gittik, hatırlıyamıyorum. Yalnız kafa- mın içinde bir Büyükdere lâfı, gözlerimde bir otomobil gölge- si var. Hanife Kadın: — Neyse. Sen sağ ol. Fakat, Sİ hiç şimdiye kadar seni böyle ——mrrmrar a Genç kadın sevinçli odasınma girdi. Yavaşça kapıyr örterek kilitledi. Aynada yüzü- bün pembeleşen rengi ona gö- rününce döndü ve kendisine bakmıya başladı. Güzeldi. Bu güzelliğe yürek rahatlığının ek- lediği bir tatlılıkta vardı. Sonra aynanın önünden çekildi. Masa- nın üzerine girdiği vakit bırak- tığı paketlere baktı.. Şık kutular, ipek kâğıda sa - rılmış, üstleri simli şeritlerle bağlanmış bir yığın paket. Yü- | zü gülüyor, içinde tatlı bir g- cıklanma ürperiyordu. Artık se vildiğine inanıyor, yüreğine bu- nun rahatlığı çökmüştü... Sabah tanberi onunla beraberdi. Otur- muşlar, yemişler, gezmişler, en Adamalı helay, Üdemek güç> | niye düşündü. Sonra alnını| sonunda çarşıyı, pazarı dolaşa- rak bu bir yığın, birbirinden gü zel şeyleri almışlardı. Genç ka- dın yemek yediği güzel sofrayı, otomobille — geçtikleri yolları, m rda g düşündükçe-çılgına dönüyordu. 'Alıı aydanberi peşinde dolaşı - yordu. Genç güzel ve paralı bir İadam. Kulaklarında duyduğu | tatlı sözler... Ellerinde ateşli öpüşlerin sıcaklığı... Genç ka- dın birdenbire ayıldı. Kapı vu- ruluyor. — Anne sen misin?. — Beni myavrum, aç kapıyı.. Anahtarı çevirdi. Annesi sor- gulu gözlerle içeri girdi; — Merak ettim yavrum, Ne- rede kaldın?. — Amneciğim... Bilsen ne se- vinçliyim... Bugün “Tunçer,,le beraberdim. — Beraber miydin? — Evet! Niçin şaştın?. — Şaştım çocuğum... En so- nunda, seni tuzağına düşürdü | diye... — Ne tuzağı... Genç kadmın keyfi kaçmıştı. birdenbire... Fakat belli etmek istemiyerek masanın başına git- ti paketleri çözmiye başladı. İ- | pek çamaşırlar, e lik kumaş sarhoş rmemiştim, İçmesen daha iyi değil mi?, Dedi, Yosma: , — Kırk yılda bir Hanife Ab- la. Ne olacak sanki?, Dedikten sonra sordu; — Babalığım nerede?, — Sokağa çıktı. — Tabiiğ yine para yemeğe? Hanife güldü: . — Öyle ya para yemeğe. Çift. lik burada işliyor! Hanife Abla &özü değiştirmek için sordu: — Peki ne oldu, Tufan Avru- paya gidiyor mu?. — Gidiyor ya! — Yine seni de götürmek is. tiyor mu?. a — Hem de bugün gidiyor. Belki de şimdi vapura yetişmiş- tir bile. Bana da çok zorladı. Gi- demem dedim. Dün gece işte onun eğlentisini yaptık. — Gitsen ne olurdu?. — Şimli burada görülecek çok işlerim var Hanife Abla, Gi- demezdim. Gidemem. Gidece- ğim günlet de gelecek, Hem bil- (TANJIN ÖYKÜSÜ (HİKÂYE| ÖRÜMCEK AGIİ lar, çoraplar, eldivenler... Çan- talar, neler neler... Yoktu bu paketlerde.. Bir genç ve güzel kadını çileden çıkaracak bir sü- rü şey.. Genç kadın bunları an- nesine gösteriyordu. — Anne bak, bana bu kadar şey aldı. Hem beni seviyor da... Altr ayın adı var... Usanmadı, bıkmadı beni kovalamaktan... Annesi başını sallayarak ba- kıyordu: — Ya o, küçük kutudaki ne?. — Bir pırlanta yüzü — Bu adam seninle evlenmek istiyor mu?. Genç kadın ürkek, ürkek an- nesine baktı. Sonrar w— Gel, dedi. Sana bir şey gös tereceğim... Dışarı çıktılar. Evin öbür yü- zündeki minimini balkonun ka- pısına kadar yürüdüler. Orada bir kaç saksı çiçek vardı. İhtiyar kadın bir saksile, öbür saksı a- rasma ağ geren bir örümceği gösterdi: — Bak çocuğum... Bu küçü- cük örümcek, avlanmak için uğ- raşıyor, ipek dantel gibi, gümüş ten gerilmiş gibi ağ örüyor. Bü- tün bu didinmeden sonra oraya bir kelebek, bir böcek, bir sinek düşecek... Çapkın erkekler tıpkı bu güzel ağı ören örümcekler gibidir. Yolunu çevirmek iste - dikleri genç kadınlara, onların zevk alacağı seylerden ağ örer- ler. Tecrübesiz kadın o incenin gümüş ağın içine düşünce bir daha kurtulamar... Seni altı ay- danberi kovalayan genç adamın kötü düşüncelerini bugün aldı- ği armağanlarla anladım. Yüre- ğinin rahatını kaçırmak, kötü- lüksüz yolunu karanlıklara çe « virmek istemiyorsan yavrum... sözlerimi, öğütlerimi dinle... Genç kadın güneşin altın ışık larında pırıl piril yartan - ağın, ortasındaki toplu iğne ucu gibi duran örümceğe baktı: — Doğru anne, dedi. Sen o paketleri geri gönderiver. * sen ne gidiş olacak! — Ama yağlı kuyruktu. — E ne olacak? Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri da - ha.. Hem şimdiden bu gibisine kâçırılmış ta denilmez. İki bu- çuk, üç ay sonra gelecek. Gelin. ce benden daha iyisini mi bula- cak? Arkadaşlarının da metres- Ie:ri var, görüyorum. Yine hep- sinin ağzının suyu bana akıyor.. — Bu adamlar da tahaf, Yük- seldikçe, paraları çoğaldıkça ev- lerine, karı ve çocuklarıma har- cıyacakları yerde, hepsi birer metres alıyorlar, onlara yediri - yorlar. Keyifleri irin olsun da burunlarından aksın!. Yosma, birden değişti: — Ne demek o0?. Hanife Kadın biraz kızgın, biraz sert, biraz da Yosma'yı gücendirmemeğe özer ederek: — Ne olacak ya?. Ufak tefek bir işyarken, şuyken buyken al- dıkları, çoluk çocuğa karıştır- dıkları kadınlara tam gönenc verecekleri vakit havadan ve , KArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: