9 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 2

9 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

z DUŞUNDUKÇE BOĞULMALAR Geçen sene plüjlarda gençler bo - Buldu. Bu sene Büyükadada, Yürük ali plâjında Mustafa Şekibin kardeşi oğlu, 24 yaşında genç, dinç ve ze- ki Mitat, arkasından da bir hafta geç- meden bir. Musevi çocuğu boğuldu. Ali Naci Karacanın dünkü yazısından öğreniyorur ki evvelki gün de Kadı- köy kıyılarındaki — plâjlardan birinde bir Rum çocuğu boğulmuş. Faciaların en büyüğü, bütün bu fa- ciaların hep ayni şekilde ve ayni ve- beplerle olmasıdır.. Genç yüzücünün dermanı kesilir, denizi ram etmekten âciz kalan vücudü suyun dibine iner. Plajlarımızda her yüzücünün uğraya- bileceği bu felâkeli görmeğe memur bir göz yoktur, imdat gecikir, vücu- dü kıyıya alırlar, hemen - bir doktor bulunsa ve şınai teneffüs yapılsa kur- tuluş muhakkak gibidir, fakat plâj- larımızda hiç bir sıhhi imdat tertiba- U da yoktur, oraya buraya koşulur, kapı kapı dolaşarak — doktor — aranır, dakikanınm hayat kadar değeri olan bir işte, boşu boşuna, yarım saat, bir sa- at geçer, doktor gelir, Fakat cesede korkunç bir jimnastik yaptırdıktan sonra kollarını - kavuşturur: Olüme çare yoktur. Facia burada bitiniyor. Her sene böyle bir felâketin arkasından biz zetociler kaleme sarılırız, beledi; ödevini hatırlatırır, güzel Türk rının genç nesillere mezar olamıyaca- başında patlar devam eder. İşte gene yazıyoruz ve diyoruz ki “Avrupada sıhhi tertibatı olmayan bir plâj yoktur. Bunu gö için oraya onları yok etmeğe ve bu facialarda paylarına düşen aza- | br duymaları elverir. l,hy—yıdıı mı? Duymayacaklar mı? Peyami SAFA Telefon sosyetesi Telefon sosyetesinin satın alımması İşi bugünlerde sonuçlanacaktır. Sos- yetenin bükümete geçmesi için veri - | len mühletin bir senesi geçmiş bulun- maktadır. Devralınma tarihine bir baf 'ta kadar kısa bir zaman kalmıştır. Sos le bükümet arasında pazarlık w dığı olsa bile devir işinin ve iş- İetmenin bükümete geçmesi geri kal- meş olmuyacak, mühlet sona erdiği gün bükümet telefon işlerine el koy- muş bulunacaktır. — Otomobil kornaları Şarbay Muhiddin Ustündağın Av - rupada yaptığı tetkikat sonunda şeh- rimizdeki otomobil kornalarını kaldır- mağa karar verdiğini yazmıştık. He- lediye bu İş etrafında yakında faali- yete geçecektir. Evvelâ işlek ve kala- balık caddeler tesbit edilip sokaklara işaretler konacak ve ondan sonra kor- nalar kaldırılacaktır. Bundan sonra kazaların önüne geçmek için de kala- balık yollarda şoförler gayet yavaş geçecektir. Bundan başka şoförler ya- y7 kaldırımı olmayan yerlerde halka di gat edecek ve ötomobilin geçeceği yoldan halkın dalgın geçmemesinin te minine çalışılacaktır. —— Gazeteciler kulübü Yerli, yabancı kırktan fazla gaze - teci arkadaş, Istanbulda bir Gazete- ciler Kulübü kurulmasını. Basın ge - nel direktörü Vedat Törden istemiş - lerdir. Türkiyede gazetecilik mesleği için cok faydalı olan bu isteği hemen ye- rine getirmek ürere yarın gazeteciler saat dörtte, Türk Başın Birliği baş- kanı, Ankara saylavı, Falih Rıfkr Ata- yın başkanlığında bir toplantı yapa - caklardır. No: Erik Çiçekleri Mahmud YESARI Bevgili kaybetmemek için bundan baş ka çare yoktur. Sonra çocuğum, şunu bit ki, sevgi başka, alışkanlık başkadır. Iİnsan, sev gisine rağmen alışkanlıklarını -kolay terkedemez, Insanların, türlü alışkan- lıkları vardır: Kimi kumara, kimi iç- ki, kimi de yemeğe düşkündür. Bu alışkanlıkların da dereceleri var dir. Kumar, yahut, içki masalarında sabahlamak, onlar için zevktir. Hele oburlar, öbürlerinden daha farla sini- rime dokunur. Niçin gülüyorum, biliyor musun? Bu, korktuğum, sinirime dokunan şey de başıma geldi. Sana, onu da anlata- cağım. Sırasile... Nizamın bütün alışkanlıkları, âyar edilmiş gibiydi. Herşeyi kararında bı- rakıyordu. Zevkleri, alışkanlıkları, ölçülü ve kararında insanlarla yolculuğa çık - mak, hakikaten bir Şanstır. Beni, ha. yatımın her devresinde şimartan ta- lüm, yolculukta da beni terketmemiş- ti İşte bunun — İçindir. ki seyahatim, gek eğlenceli geçmişti, | $EHİRDE OLUP BİTENLER Sıcaklardan çocuklar bile çeşmeterde sermmıyorre? — Dün limanımıza Yugoslav mektep gemi da gazino haline konacak olan Büyükada vapurunun lüks kamarası Vllk tahsili yap- mamış çocuk Kalmıyacak Yurdda ilk tahsilini görme- miş çocuk bırakmamak için çalı- gılmaktadır. İlk okul mülettişle ri Kültür müdürünün başkanlı. gında toplanarak önümüzdeki ders yılı hazırlıklarile meşgul olmaktadırlar, Verilen malüma- ta göre bu yıl ilk tahsil çağında bulunan çocuklar tesbit edilecek ve bunların mektebe gönderil - | meleri temin edilecektir. Bun - dan başka bir yerde çalışan dul kadın çocukları içinde semt semt husus! evler açılacak ve gündüzleri çocuklar bir müreb- biyenin idaresi altında bu evler- de bulunacaktır, Analar işten dö berken çocuklarını bu evlerden alacaklar ve bu hal çocuk oku- ma yaşına gelinceye kadar de- vam edecek, sonra çocuklar mek tebe verilecektir. Yugoslavya mektep Gemisi geldi Yugoslavyanın Vila Velebita adın- daki mektep gemisi limanımıza gel - ü A tatebesin deti ETİ ııqİ YEREE grup bulünn vay Miloseviç, Velko Pigagoviç, Pred tag Kovaçeviç, Frayo Simoviç, Milân Stoykoviç geminin hekimi ve sabık mebuslardan Philip Lazaroviç kuman ehs Hammer'dir. Sırpça Dağ mânasına gelen Vila Vele- bita gemisi 27 Haziranda Yugoslav- yanın Kotor limanından hareket et- miş, yolda Korfo, Pire, Patras ve İz- mire uğradıktan sonra limanımıza gel- miştir. Dört gün limanımızda kaldık- 'tan soora dönecektir. Kotor deniz te- cim akademisi direktörü Miloş Lipo- vatz ve gemi kumandanı Gerehs Ham mer İstanbul Şarbayı Muhiddin Ustün | dağı ziyaret etmiştir. Dün akşam Yu- goslavya sefiri Yankoviç öğretmenler şerefine bir ziyafet vermiştir. Bugün de öğretmen ve talebe şerefine bir çay verecektir. Vela Velebita gemisi Hem yelkenle ve hem buhar ile hareket e- den bir tatbikat gemisidir. Gemi bun- dan bir ay evvel de Kataro deniz te- cim besile birlikte limanımıza gel- mişti. Setir Yankoviç, konsolos Cer- bina, Yugoslav gazetelerinin şehri- mizdeki muhabiri Bukilitsa gemiyi zi- yaret etmişlerdir, Bu maceramda, çizdiğim plânı hiç değiştirmemiştim. —Ani heyecanlara kapılarak ilk kararlarımı unuttuğum, baştankara ettiğim, çok olmuştur. Bu coşuşlar, bazan sevgililerimi, bir suikast gibi arkadan ve can evlerin- den vurmuştur. Nizam'a karşı, bu kançıklığı yap- madım. O, zeki, temiz ve mesleğine çok bağlı bir bahriye zabiti idi. Şunu unutma ki o, benden gençti. Onunla evlenemezdim. Bu imkânsız- lığı, yaşlılığımı hatırlıyarak söylemi- yorum. Hayır! O, hiçbir zaman ak- İrma gelmemiştir. Her evlenişimde de bunu düşünme- miştim, Bu, bende bir sinir buhranı gibi bir geydir. Aklıma eser, karar ve- Fir, evleniveririm. Nizam'la evlenirsem, ne olacaktı? Ölünciye kadar ona sadık mt kala - caktım? Bir yastıkta mı kocryacaktık? Insan, kendini zorlamakla her şeye, az çok hâkim olabiliyor, fakat varlığı- nın yaradılış kuvvetine, aslâ, hâkim olamıyor. Ben, kendimi biliyordum. Nizam'ın bayatı yıkılacaktı. Mesleğinde parlak bir istikbal, onu bekliyordu. Onu, bundan mahrum etmeğe hakkım yok- tu. Onun, mesleğinde ilerlemesini is- tiyordum. Yalnız bu endişe iledir bi öntn ah- Tâkmı bozmadım. Temiz ve dürüst | bir insan olarak kakması için, elimden demi direktör we öğretmenjerden hir | ktadır, Mektep direktö- | rü Miloş Lipovatz, öğretmenler Mil- Şirketi Hayriyeye Karşı boykot Hisar ve civar sahil halkının Şir- keti Hayriyeye yaptığı boykot devam eunektedir. Bu mesele etrafında oku- yucularımıza verdiğimiz haberler ara- Sında işin hükümet taralından düze- ne kotulması için Bakanlığa baş vu- rulacağını da bildirmiştik. Netekim birkaç gün evvel boykota devam eden Anadolu sahili oturucuları tarafından birçok imzalı bir şikâyet hazırlanarak Bakanlığa gönderilmiştir. Gelecek kar şılığa göre bu işin bir dözene gireceği gerektir. Şirketi Hayriye genel direk- törü Yusuf Ziya Üter bu mesele etra- fında kendisi ile görüşen bir yazıcı - miz& demiştir ki: | — “Ne böyle bir mesele vardır. Ne de şirket tarafından alınmış bir tedbir. Çünkü öyle söylendiği gibi 400 - 500 kişilik şikâyet falan yoktur. Bunlar ancak Hisarlı dört beş kişinin yaptığı şahsi — itirazlardır. Esasen ortada itiraz edilecek ne vardır ki?.. Ücret işi mi?.. Halbuki bunu senede iki defa bükümet kontrol eder ve muvafık gör mediği şeyleri derhal düzeltir veya dü zeltilmesi için işaret eder. Bugün eli- mizde bulunan ücret tarifesi budur ve bu hükümetçe uygun görülmüştür. Eğer bunun değişmesi muhakkak 1â- zıragelse... Onun da muayyen bir za- manı vardır. Ve belki o zaman değişe- bilir. Yapılan bütün dedikoduları bir menele yapmak isteyenler yok değil. Fakat dedim yar, Teş MRECA TTERİ nu, tarifeyi bozatak bir kuvvet sayı- lamaz. Şirket günden güne halk kolaylık: Yar gösteriyor. Yaz başlangıcmda yap tığımız tenzilâtir tarife de bunu isbat eder. Bu şerait altında daha ne yapa: biliriz ve bizden daha fazla ne bekle- nebilir.,, ——— | Florya için tenzilâtlı tarife Bu ayın 13 Çinden itibaren tatbik edilecek yeni tarileye göre muhtelif | istasyonlardan Floryaya gidip gelme bilet fiyatları şöyle te: İstanbuldan birinci me: €i 36,75, Üçüncü 25, Kumkapıdan bi- rinci 43,25, ikinci $2,25, üçüncü 22,25 Yenikapıdan birinci 40,25, ikinci 30, 75, üçüncü 20,75, Samatyadan birin- Ci 37,50, ikinci 28, üçüncü 19,50, Ye- dikuleden birinci 34, ikinci 25, üçün- €ü 18, Bakırköyünden birinci 24, ikin ci 18, üçüncü 12,50, Yeşilköyden bi- Tinci 19,75, ikinci 1$,25, üçüncü 11,25. Yukarıdaki tarifeye göre alınan bilet- ler yalnız alındığı günler zarfında mu teber Olup yalnız cumaztesi ve pazar günleri alman biletlerin dönüşleri pa- zartesi günkü 27 numaralı sefere ka- dar müteber olacaktı geleni yaptım. O, benim bu fedakâr- lığımın farkında değildi. Onu, içkiye, kumara, bin türlü se- fahate sürüklemek elimde idi. Tunç gibi bir ahlâkı, granit gibi bir seciye- si vardı. Lâkin, me çare ki yavrum, Adem evlâtlarının en büyük zaaf, en tehlikeli hastalığı olan ve sevgi deni- len kurt, onun da kalbini kemiriyor- du, Onu, istediğim yola sürükliyebilir. dim; ©, kendi kendine çırpınacak, bü- tün küvyetile buna karşı koymak is- tiyecekti. Lâkin, tekrar, ne çare ki diyorum sana; onun bu çırpınmaları hiç fayda etmiyecekti. Çünkü o tunç gibi ahlâk, avuçlarıramn ateşinde eriyecek; © gra- nit gibi karakter, sevgimin ağırlığı al- tında tuz buz oluverecekti. Bunu biliyordum, bundan emindim. Fakat çekindim, korktum. Allahtan korktum, çocuğum, Al - Jahtan korktum. Bu genç, parlak bahriye zabitine suikastte vicdanım razı olmadı. Yemeklerde, biraz şarap içiyorduk. Onun yanında, biç sarhoş olmadım. Halbuki, masadan masaya dolaşarak “konsomasyon” yapan bar karıları gi- bi, bin çeşnide içki içe içe zilzurna sarhoş olduğum, “otomobilde, yahut evde karyolamın ayak ucunda, körkü- tük sızdığım, sayıya gelmez. Nizam, beni, hiç o halde görmedi. ae e GöcE | | —— | * Liman genel direktörlüğüne ta - yin edilen Raati Manyasi dün sabah- 'tan itibaren Liman müdiriyetine ge - lerek yeni vazifesine başlamıştır. Dün xabah eski ve yeni direktörler görüş- müşler ve Ali Rıza bütün liman işleri. ni yeni direktör Rauf Manyasiye dev. retmiştir. Ai Rıza — birkaç güne kadar yeni vazifesine başlamak üzere Anteb'e gidecektir. * Arabacılar cemiyeti reisi ile 24 azası bazı sebeplerden dolayı istifa etmişlerdir. 15 Temmuzda toplana - cak umumi koöngrede seçim yapılacak ve bundan sonra reis ve azalar ara - | bacılardan seçilecektir. # Kadiın berberlerinin ondülâsyon aletlerinin gayrı sıhhi olduğu ( ha rülmüş ve bu yolda gikâyetler olmuş- tur. Belediye bu işle alâkadar olacak ve sikâyetler yerinde görülürse daha fenni aletler kullanmaları berberlere bildirilecektir. * Kayseri pamuk kumaş fabrikasın da makinelerin kurulmasile meşgüul o- lan Sovyet mütehassısları, işlerini bi- tirmişler ve Odesaya gitmek üzere şehrimize gelmişlerdir. * İzinli olarak Londraya gitmiş o- tan İngiliz büyük elçisi Sir Perey Lo- raine İstanbula dönmüştür. * Çekoslovakyanın Ankara sefiri Karel Halla Ankaradan gelmiş ve izin hi olarak Prağa gitmiştir. Selaret baş- közihi Hanak, işgüder. sıfatile açtaret | Şi diğini — yazdığı in eşi Bayan Pi sudski hususi mahiyette- dir, Bayan Pilsudski Lehistan sefiri- nin Yeniköydeki evinde misafirdir. Çargamba gününe kadar şehrimizde kalacaktır. * Müzeler idaresi eski eserler (âsa- F atika) encümeni dün toplandı. Kı cümene gelen evrak üzerinde gör tü ve icap eden k 1 aldı. * Sücl emeklileri kurumu (askeri mütekaitler cemiyeti) evvelce müteka itlere v k üzere hazırladığı To- zetleri isteyenlere vermeye başlamış- Rozetler muhtelif fiyatta ve üç şe- üzerinedir. Şimdiye kadar Istan « bulda ve Anadohida yüzü mütecaviz | rözet satılmıştır. Rozetler, iki çapras- | lama konmuş kılırçla yudızdan iba- Tettir. Yüzbaşıya kadar kılınç ve yıl dızlar beyaz, ondan yukarı için sarı- der. Generallere ait rözetlerde ise, çer- çeveli bir yaldız göze çarpmaktadır. | Bu suretle emekliler, kolay taYnacak ve resmi derde kendilerine aza - mi tesbilât gösterilecektir. * Pinans Bakanlığı varidat genel direktörü Cezmi, şehrimize gelmiş ve dün Darphaneye giderek direktör Fu- birlikte pul damga matbaasile ÖKÜÇÜK HABERLER Darphaneyi gezmiş ve Fuadden yeni basılan paralar hakkında izabat almaş tar Evkaf Genel direktörlüğüne ye- ni atanan Pahri, şehrimize gelmiş, dün sabah Istanbul Evkaf direktörlü- Büne giderek bir müddet meşgul ol- mus ve İstanbul Ewkaf direktört ile bütün d gezmiştir, Öğrendiği - mize göre, Evkafın olan Gureba has- tahanesini de ziyaret etmiştir. * Sultanahmedde Arasta sokağın- daki hafriyata dün de devam edilmiş- tir. Hafriyat esnaemda iki gün evvel eski Bizans sarayına ait kıymetli mo- Zaikli bir mermerin bulunduğunu yazmıştık. Bütün hafriyatın esasını teşkil etmekte olan bu mermerin etra- fzın — genişletilmesi - düşünülmüş ve dün yalnız bu işle uğraşılmıştır. Dün- kü fasliyet sırasında başka bir yerde bir temel daba bulunmuş, 5,5 - 6 met- te derinlere inilerek tetkikat yaptlmış- Müzeler Genel direktörü Arir de dün öğleye doğru hafriyat yerine git- miş ve yeni bulunan bu kıymetli izler Üzerinde incelemeler yapmıştır. Şirketi Hayriyenin Salıpazarın. daki vapur iskelesinde evvelce kendi- sine verilen ruhsat ve müsaade hari- cinde hareket ederek bazı yerleri işgal ettiği ve kendi hesabına kullandığı an laşılmıştır. Belediye derhal işe vaz'ı yet etmiştir. Kendisine verilen müsa- ade haricine çıkmaması,şirkete bildi. “MRTAK gün şehrimize gelmiş o Teş eiçimiz Hamdullah Su er dün akşamki trenle Anka: * Moda Yatkulübünde yeni inşaat günden güne ilerlemektedir. Yapılan ilâve katı bir aya kadar bitmiş olacak tır. Dün kulübe ait şamandıralar dalgıçlar tarafından bağlanmıştır. " Yeni İstanbtl Liman genel direk- törü Raufi Manyasi dün iİlbay muavi- ni Rükneddin Sözeri ziyaret etmiştir. * Hesap tetkik büromu, kazarç be- yannameleri ve eski hesaplar üzerin- de araştırmalar yapmaktadır. Bazı müesseselerin çiftte defter tuttuğunu, kazancını sakladığını görmüştür. Bun dan birine 7 bin lira ceza kesmiştir. * Etibba odası tarafından aldatla- rını vermediklerinden dolayı eczacı, | doktor ve dişçilerden birçok kişi ye- dairesine verilmiştir. Hal - buki Etibba odası geçende bu haberi tekzip etmi Yalıız 50 kadar dok- tor, eczacı ve dişçinin aldatlarını ve- remiyecek bir halde oldukları l. dığından idare kararile aidatları ba; lanmıştır. * Çanakkale civarında Ege limanın da Yunan balıkçıları gizli olarak balık avlamak üzere liman gelmişler. Blık- avı esnasında cürmü meşhut halinde : 9.7- 935 ——— L_BUDA BENDEN ı TAVLA VE SATRANÇ Benim çocukluğumda tavla ihtiyar- Tarın - oyunuydu. Karşılıklı tavlanın başma geçerler, her gelen zar için ka- fiyeli bir nükte savurarak, Acem ha- ldarındaki selvi nakışlarına benziyen sedefli hanelerin üstünde pulları bir şarkı gibi dolaştırıp keyfederlerdi. Şimdi tavla gençlerin oyunu olmuş. | Haneler sedef oymalarını kaybetmiş- ler, pullar kübikleşmiş ve tavlanın öre tasında bir şarkı değil bir uçak filosu bombardımanı gibi dolaşıyorlar. Benim — çocukluğumda satranç ta oynarlardı. Bu yüksek tak- tika, zekâ, ve plân oyununun öyle mü- tehassısları vardı ki, adları o zaman- larda bir vezir adı gibi saygıyla anı- | hırdı. Bir satranç partisinin bir hafta | sürdüğü olurdu. | — Şimdi düşünüyorum, niçin bugünün gençleri, eski ihtiyar oyunlarından tavlanın mirasçısı oldular da satrancı benimsemediler, omun mirasçısı ol « madılar? Fazla düşünmeğe vakitleri mi, yok- sa sabırları mı yok? Satrancın yanında tavla bir çocuk oyuncağı gibi basit kalır. Bu basitlik ve kolaylık mr gençleri kendine çeki- yor? Kolaya, yca bir sona erişmek zihniyeti ne zamandan beri, hangi şartlar altında muayyen — bir gençlil tabakasının yalnız kafasına değil, o- | yunlarına bile girmiş? Bütün bı düşünüyorum ve boşu boşuna düşün memek için karçımda benim gibi bir sâtranç oymyalım, diyorum. O, yazılarımızı temize çekmek için oturduğumuz kahvede etrafına bakı- niyor ve: — Burada satranç yoktur, diyor. İstersen, tavla oynmarız!. Orhan SELİM Nişanlanma İş Bankası Istanbul direktörü Yus suf Ziya Önişin baldızı ŞUkranla Camı şirketi direktörlerinden Ragıp Güde- Tin nişanlanma töreni dün akşam Tak simde Güneş kuli ve iki tarafın aile dostları huzurile kutlularmıştır. Eşlere nişanlanma balkasını Bolu mebiisu ve Güneş ku« lübünün başkanı Cevat Abbas Gürer takmış ve bundan sonra güzel bir mü zikle dansedilerek çok nezih bir ak » şam geçirilmiştir. Bu törene Atatürk yüksek huzurlarile büyük şeref ver « mişlerdir. Ekenomi Bakanı Ce- lâl Bayar, birçok saylavlar, İş Genel Direktörü M iş, Sümer Bank direki muhafaza motörleri tarafından yake- lanmışlardır. Bunlar Çanakkaleye ge- tirilmiş, Cümuriyet müddeiumumiliği ne, Çanakkale muhafaza müdürlüğü tarafından teslim edilmişlerdir. * Kilyosa otobüs işletilmesi karar- Jaşmıştı. Bu bususta yapılan tetkikat sonunda Kilyos yolunda iki otomobi- lin yanyana geçemediği görülmüştür. Yol dar olduğu için otobüslerin karo- serilerini daraltmak icap etmektedir. * Tıp Fakül 3i prolesörlerinden Goğum ve kadın bastalıkları mütehas- sısı Lipman iki ay izin almıştır. Pro» fesör izininin bir kısmımı şehrimizde geçirecek, sonra Avrupaya gidecektir. * Editne maıntakasında (Kalkan söğüt) civarında 15 kişiden mürek - kep bir muhacir grupü, hududumuzu geçerek oradaki Gümrük muhafaza memurlarımıza teslim olmuşlardır. Bu grup, hemen hükümete teslim edil - miştir : * İstanbul Emniyet müdürü Salih Kılıç, dün Müddelümumi Hikmetle makamında görüşmüş ve yanında ya- tım saat kadar kalmıştır. Ve beni, dulluğundan, gençliğinden, parasından istilade eden, keyfince ömlr süren, bir hafif kadın zannetti. Ve hattâ, belki de beni “normale,, bir kadın, sandı. Onun, böyle görü- şünü, benim için böyle düşünüşünü, ben, ber hareketimle daha kuvvetlen- dirdim, daha deştekledim. Onunla beraberken, açık saçık gi - yinmiyordum. Daima, ağırbaşlı, sade Şıktım. Akdenizde dolaşırken uğradı- ğımız iskelelerde, karaya çıkıyorduk. Ben, bütün Avrupa gezintilerimde, barlardan, — kafeşantanlardan — başka yerlere gitmem. Hele o ağır operalar, senfonik konserlerden bucak bucak Kkaçarım. Fakat Nizam'ı, barların önünden bile geçirmedim. Görüyorsun ki, muntazam bir plân- la bareket ediyordum ve bu macera- nm sonuna kadar, bu plânın ana hat- lart göyle dursun, en ufak eklerinden bir tekini bile değiştirmedim. Nizam, ahmâak değildi. Onun ye - rinde, kim olsa, beni “normale” — bir kadın sanabilirdi. Şimdi sana, bu macerada gözetti- Kim, en ince noktayı söyliyeyim. Ben, zengindim, lâkin sevgilimin, aylığın- ben mi harcıyacaktım? Şimdi söyliyeceğime gülme, çocu- güm! Buna da, hayır! Para sarfetmekten mi çekiniyor - dum? Yoksa huyum mu değişmişti? Ona da, hayır! Peki; öyle ise? Onun, karı parası yemeğe alışma- sını istemiyordum. Onu “jigolo” mev- kiinde görmek, beni tiksindirecekti. Hele onun “jigolo” luğu kabul etme- si, beni, ondan soğutabilirdi. Tekmil düşüncem, endişem, onun, her manasile, her yandan temiz, dü- rüst, centilmen kalmasıyı Ve görüyorsun ki yavrum, ben, ah- lâklı olmağı da bilen, ahlâksız bir ka- dınim! Somurtma, yüzünü gözünü buruş- tarma... Hakkımdaki iyi düşünceleri- 'e teşekklir ederim, çocuğum. Ne ya- parsın, dünya bu... Kendimin iyilikle- rimi, ve fenalıklarımı açık açık gö * rüp, kabul ve itiraf etmekten, hiç zi- yan etmedim. Bu müşkül vaziyetten nasıl mı sıy- tıldım? Ona, eski bir arkadaş gibi açıkça sordum: — Sevgilim, gelirin ne kadar? Allahtan ki ailesi, müreffeh sayıla- dan başka geliri yoktu. Bu aylık iki- mizi geçindirebilir miydi? Hele benim yaşayış tarzıma, yetişebilir miydi? Elbette, hayır! O halde, ne yapacaktım? Parayı, bilirdi; ona muhtaç değildiler, ve onun eline hakan kimse de yoktu. Aldığını, hiçbir vicdan azabı duy - madan, kendi nefsine harcıyabilirdi. Ben, bütçemi, onun aldığı aylığın iki mislini koyarak yaptım. Nereye ği- dersek, hesabımız “chacun pour soi” idi. Yalnız, paralar onda duruyor, he- sapları, daima, o, görüyordu. Kendi müsrifliklerimi, kendi kesemden ödü- yordum. Benim için, bu da bir fedakârlıktı, yavrum, Hesapla para sarfetmek, hem si - nirlerime dokunur, hem de elimden gelmez! Dişimi sıktım, bu kararımdan da dön- medim, Şimdi sen, düşünürsün, değil mi? Kimin parasile seyahate çıktık? Ben de olsam, düşünürüm. Buntn çaresini buldum. Gezmemizin başından sonu- na kadar ne harcasak hesabını tuta * çaktık, ne yekün toplanırsa İkiye bö- lecektik. O, bana borçlanmış olacak ve bumu azar azar ödeyecekti? Gözlerini kırpıştıra kırpıştıra ba « kışlarından, bana, inanmıyor musun, yavrum! İnan ve itimat et, çocuğum. Nereye ne verdikse, ne yedik içtik- se, aldıksa, bepsini, günü ile, tarihile, metcliğine kadar yazdık. Bu, belki soğuk, gülünç Bu, belki bir tefeci düşünüşü idi. Bu. kargılıklı sevgimizi incitip kanatabile- cek bir diken, bir neşterdi belki... Fakat, bu lâzımdı, eydi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: