19 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

19 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ea 19-7»935 KÜLTÜR TAN ESTETİK San'at ve ilim Her iki yolu da ideslinde toplıyan genç ve değerli dostum İMahmut Sadi Anadoluya: San'ati ilimden aşağı görenlerin s2- yısı çoktur. Bumara göre san'at adamları, bir baltaya sap olamadıkları için san'ata veya “havailiğe” sapmış birer zavallıdır. Bu telâkkiyi kökünden koparmak için san'atin faydasınran, ağırbaşlı karakterinden, önemli rolünden bah- sedecek değilim. Uzun olur. Sadece ilmin ve san'atin özlerini anlatmağa çalışacağım. Aristo'ya göre ilmin mevzuu ancak genel gan şeylerdir. Bu tanım (ta- rif) bütün değerile bugün de yaşıyor. İlim, pratik bir gâye için, gerçenin (r&alitâ) yalnız genel ve değişmez karakterlerini alır ve bunları lojiğiny ve aklın tertibine sokar İlmin, hayat karşısındaki durumu tıpkı bir sinema operatörünün bi sahne karşısmdaki durumu gibidir: Operatör,ruhu hareket olan bir sahne yi filme almak istiyor. Hareketi ol Guğu gibi filme alamaz, buna durmi- yan akış ve değisiş engedir. Sade ce o sahnenin birçok klişelerini Çe- ker, Bunların o kerbiri tek başma cansız ve bareketsizdir; fakat bunlar. sinemada olduğu gibi biribiri ardın” câ çevrilirse, seyircide hareket ve de- vâm vehmini uyandırır. İşte operatö- rün bu yaptığı şeyi zekâ, zihni ça- Işmasında her an yapmaktadır. Ze- kânın, büyük teemmül usulü göze (tahlil) dir. Çöze, xembereği hare- ket olan gerçeyi harcketsizleştirir. Bunun için de zekâ, özel (procâde)- ler kullanır, üstünde düşündüğü şeyi mekânda şematikleştirir, di'in dar ka- İ hıpları içinde onu dondurur, Usul eşya üzerinde yapmağa muh- taç olduğumuz aksiyona en deği yoldur. Eşyadan faydalanmak için onların değişmez hassalarını bilmekli enri Bergson genız siztmdır. Hadiselerin görkunç öonuçlarını (neticelerini) uzaklaştır - mak ve bize yarıyanlarını da kul an- mak, o hadiseleri güdeyen (sevk ve idare eden) genel kanunları bilmekle ancak olur. Bundan ötürü, gerçenin mekanist sembollerinin aranması ve bulunması birinci derecede önemlidir. Fakat zekâ ve ilim,sinemacının yap- tığı şeyi yapıyor ve muvaffak da olu- yor. Devam halinde olan gerçeden, hareketsiz klişer çektiği içindir ki, bize “kullanılabilir” nosyonlar veri- yor. Gerçe, sürekli bir oluştur, katkısız (pure) bir harekettir. Halbuki zekâ ve ilim daima genç olan bü oluşu dur- duruyor, riyazi olmıyanı riyazileştiri- yor, bir teviye yenileşen hayatı kuru- tuyor. Böylece, canlı gerçeden uzak, ameli repertuvarlar vücuda getiriyor. İmin yaptığı bu. San'ata geli San'at ilim gibi getçenin şeklini bozacak yerde, hayat evriminin (tekâmülünün) içine dı yor ve ferdiyi olduğu gibi yakalıyor. Fakat buna şöyle karşı gelenler var; San'atin en yüksek şekilleri, bü- tün devirlerin ve bütün muhitlerin üstünde olan insanlığı anlatmaştır. Cbartre, Reims, Strasbourg katedral- lerini eşsiz heykelerle süslemiş olan on üçüncü asrın hıristiyan heykel ya- parıları, genel fikre, daimi ve yeğ mez karakterlere varmamışlar mıdır? Bu artistler, şahsi portreye — kral, peygamber. melek, aziz ilâh... g “mücerret tipi tercih ediyorlardı. En büyük dram yazanlar ve roman- cılar, bir Racine, bir Dostovyeski ya yatmış oldukları kahramanlarda ber EDEBİYAT Karagöz ve Figaro KARAGÖZ “Türküyü pe saman İsterseniz dağ- da, karagörü me saman İsterseniz halkta bulursunuz... Falih Rafa Uzun senelerden ri? mem akşam, Beyazıd'ın bir kahvesin Sirt. Zavallı Karagöz! Kıs; muş sesi VE bozulmuş türkçesile artık çocukların uykusunu bie kaçıramaz olmuş. Hayal perdesini bırakıp kah- Vesinin derdine düşen burjuvayı gül- dürebilmek için gölgeler şahmın ağız dolusu küfür söylemesi yahut yorgun bacaklarını kırılasıya sallaması lâzım geliyordu. Hem Karagöz mesleğini de değiştirmiş galiba.. Artık Haciva- dı rahat bırakmış, âşık'arı kavuştur. makla uğraşıyor. Oynadığı piyesin (evet, piyesin!) adı Leylâ ile Meç - nundu, * Leylâ ile Mecnun'un sahneye ko- nulabileçeğini düşünmüştüm: Fakat Karagözün bu piyese uşak rolile gi rebileceğini en garip rüyalarımda bi- Je görmemiştim, göremezdim. Yukarı edebiyatın en acıklı mace- rasma halk kömedyasının en azılı maskarası karıştırmak her babayi- | ğitin harcı değildir. Böyle bir cür'eti ancak bir Shakespeare, bir Cervantes, bir Moliöre yahut ta beş kuruşluk ti- yatronun adsız muhayyi esi gösterebi- İir. En asil gözyaşlarının en kaba kahkahalarla yuğrulduğunu “farce” ile trajedinin kaynaştığı Don Juan, Faust, Don; Çulchotte, Palyaço gibi geniş terkiplerde, “İnsani komedya”. A em çözü Leylâ ile Medüuh'uğ âşk- larma karıştıran adam, Pa #aheserini, bir ağacı budar gibi buda- mış; yapraklarını ve çiçeklerini yol- muş.. Mecnun'u hakiki bir mesnuna, Leylâ'yı Fatih'li bir genç kıza, Ley- â'nın babasını apartmanları haczedil- mek üzere olan bir burjuvaya, Tbni Selim'ı da tayyare piyangosunu ka- zanmış bir | tulumbacıya çevirmiş. Adaptasyon dediğin böyle olur! “Aman, atmosfer bozulur” diye şah- eserlere dokunamıyanların kulakları çınlasın. Karagöz piyese kendi evine girer gibi selâmsiz sabahsız giriyor. Ağla- mağa filin pek niyeti yok. Fakat Mecnun'u Leylâ'sına getirmek için günlerce dağdan dağa dolaşmaktan şekinmiyor. Sözde Leylâ'nın evinde uşaklık yapan Karagöz efendisine söz söy'etmiyor: “Behey budala!, Tokat düşkünü!, Utanmaz herif! Kızını bir. kaç pula satan alçak!" Leylâ'nın ba basını süslü koltuğundan sıçratan bu sözler bana Fransız devz'mini temsil eden meşhur bir uşağı, Figaro'yu ha- trlattı. “Seville Berberi” nde âşıkla- rı kavuşturan Figaro da elendiletinin karşısında ayni cür'etlc konuşuyordu. O da halkın tokadını, “doğmaktan başka hiçbir zahmete katlanmamış olan” asillere böyle savurmuştu. devrin ve her yerin insanını yaşatmı- yor mu? Itiraz edenler böyle diyorlar, Fakat bu itirasarın hiçbiri temelli değildir. On üçüncü asrın gotik hey- kelleri, o heykelleri yaratanların dün- yayı görüş ve duyuşlarını anlatan bi- rer özel varlıktır. Phâdre'in damarla, rını yakan ateşle, psikoloji tretelerin. de rastladığımız kuru ihtiras tasviri. 8in ne ilgiliği var! Birinde “ben” ya. nıyor, diğerinde “biz” yaşıyor. On dokuzuncu asırda büyük ro - manciların yaratmış oldukları tipler evrensele bürünmekle beraber yine derin surette şahsi kalmışlardır. Fert İeri tipleştiren Balzac, tipleri de fer. dileştirmiştir. Bergson diyor ki: “Objelerin umumiliği ile onlar hak- imiz hüküm, erin umumi. liğini" bi , “bir hissin umumiyetle hakiki olarak ta- nınmasından bu hissin umumi olması neticesi çıkmaz.” Bir Hamlet son derece özel bir var» Uktır. Fakat herkes tarafından onaye lanmış, berkes tarafından canlı sanıl- mıştır. Yalnız bu anlamda, Hamlet evrenselliği İsendinde taşır. Burada evrensellik husule gden tesirdedir, FİGARO Zaten Fransız edebiyatında fhaızı temsf eden cür'etli ve becerikli uşak değildir. Rabelais'nin İtalyan tiyatrosundan gelme Çrispir ve Trivelin. Moliğre'in komedilerine giren Mascarille aşağı yukarı ayni tipti, Şatoların iç yüzünü bilen ve git- tikçe acılaşan şakalarile “parterre” i katıla katıla güldürten bu uşaklar bü, devrimini hazıramakta yük Frânsiz Voltaire ve Rousseau kadar iş gör“ mişlerdir. (“Seville Berberi” nde Kont Almaviva'nın aşkına yardım et- mekle iktifa eden Figaro, ikinci pi- veste (Figaro'nun Evlenmesi) artık kendini düşünmeğe başlamış ve kon- tun rakibi olmuştu. Yalnız halkın de- Eil, bizzat Beaumarchais'nin ruhunu taşıyan ve Camille Desmoulüns'e cür- etini aşılayan Figaro bütün uşaklığı- na rağmen Tiers Etat'nın mümessili sayılıyordu, Tipler Pigaro'su gibi konu van Eoamiili Siyesimin (L£ Mariage de Figaro) oynanmasını istemiyor, o balde oynanacak!” de- miş ve piyesi oynattığı zaman izdi - hamdan üç kişi ölmüştü. Fakat Kara- göz kazların: satan babalara bar bar bağırırken Beyazıt bahçesi mışıl mi- gil uyuyordu. Başka başka isimlerle daima yağı” yacak olan Karagöz ve Figaro ayni in yapılmışlardır. Şu farklar iz Karagöz tesadüfen uşaktı! Karagöz kendi hakları için bağır maz; Karagör rk ilesinin bütün ibdaları gibi müeanelr. Bel ki bir gün ona da bir dâhi et ve ke mik verecektir. — Sabahattin EYİBOĞLU yoksa sebepte değildir. Demek olu- yor ki ilim “genel”, san'at “özel"i bize tanıtıyor. Yine Bergson diyor: “Ister resim, ister heykeltraşlık, İs ter şiir veya musiki olsun, sanatin mevzuu, ameli olarak faydalı olan sembelleri, itibari ve içtimai her şeyi bir tarala bırakarak, bizi gerçe ile KAf- şı karşıya koymaktır.” ? Bim bunu yapamaz, yapmak tâ is temez. Gök kuşağın ilim bakımından izah ettiği için Newton'a lânet okur ya İngiliz şairi Jhon Keats'e vallin- e hayretle bakılmıştı. Bugün bay” a bakıyoruz. burada, Li iğ : ilme karşı söylüyorum İlim. be yapıyorsa hayat için yapt” yor. San'at ta öyle, Fakat zekâya aytayan (hitap eden) ilim, hisse ve serişe aytayan osan'ati alt ederse veya tersi olursa, kafa ile kalp biribi- rinden ayrılmış ur. lim ve san'at, zekâ ve bis... biri öbürünün panzehridir. İlimsiz sosyete hareketsiz, san'atsiz sosyete ahenk - sizdir. Tek taraflı bir gelişim hayatın zararmadır, Dalma denklik. Suut Komal YETKİN İ onlara bir yaş sınırı çizmişizdir. Sher- PSIKOLOJİ ———— Sherlock Holmes Üzerinde İçimizde, şüphesiz, payımıza düşen hayattan daha geniş bir yaşama ka- biliyeti var. Kıyıdaki çakıllar gibi bi- | si biribirimize vura vura bir teviye- leştiren sösyetede bütün ömrümüz. “alt ben" e aralık bir kapı aramakla geçer. Oyun ve macera, bu hayat fazlasının zaman, zaman içinden akıp gittiği bir oluktur, Ergin hayatımı zın huzur ve sükünüu — içinde bu taş- malarla bu çabuk ve kolay (tatmin- ler, görünmez bir “med ve cezir” halinde biribirini takib eder. Bize ç0- cukça, ve manasız görünen bunları bir kabahatmiş gibi utanarak ber- kesten gizleriz. İşte polis hafiyesi | romanlarına dadanma, bu cinsten bir “ayıp” tur. Ağırbaşlı bir adamın kitap istifle rinde bir Conan Doyle'c, bir Edgar Wallace'a, bir Georges Simönon'a rastlamak ne kadar tahaf gelir, Biz, lock Holmes, 9 - 13 yaşımızın sevgi- Tisidir. Okuduğun romanın adını söy- le, sana kaç yaşında olduğunu söyli- yeyim. Romanlar, zihin yaşının kilo- metre taşlarıdır. Masal, ilk çocuklu» ğumuzun romanıdır. Alfabeden #on- ra, elimize aldığımız ilk kitap, “Til ki Kardeşin Avrupa Seyahati” değil midir? Jandarma kılığma girmiş kö- peklerin. bir çiftlik ağası kadar bön ve mağrur horozun, kaba ve hoyrat kurdun ve nihayet hayvanların şahı aslana bile düzenbazlıklar yapan kur- naz ve atılgan tilkinin yarattığı bü âlem, bizim ergin hayatın dışında kurduğumuz imkânlar dünyasının te kendisidir. Çiftlik kanunlarmı hiçe Edgar Poe sayan tilki kardeşle, çocukluğun s08- Yaldışı “Tiiçtimat”, fantezist ruhu ara- sında tam bir uyarlık vardır. Daha sonraları “Tiki Sene Mektep Tatili” ve Yedinci Yerli Mallar Sergisi Dün Açıldı Bu sergi geçen yıllara göre daha iyi muvaffak olmuş sayılabilir Yedinci sergide Türk Endüstirisi paviyonu Yedinci yerli mallar sergisi, dün saat 17 de, Galatasaray lisesinde bü yük törenle açılmıştır. Törende ka - mutay asbaşkanı Nuri Conker, 1- bay Muhiddin Üstündağ, saylavlar ve diğer bir çok davetliler bulunmuş lardır, Önce, ulusal endüstri birliği baş - kanı Vasıf hazırlanan kürsüye çık - mış birlik nâmma bir söylev vermiş” tir, Vasıf söylevinde bizde endüs - trinin geçirdiği ilerleyiş safhalarını anlatmış, on yıl içinde kazanılan hi- m -binlerce fabrika doğurduğunu söylemiştir. Vasıf, söylevinin sonun ” - Azimkâr bir çalışma sayesin- de, bugün, Türk yurdu yalnız ipti - dai maddeler yetiştiren bir ziraat memleketi olmaktan çıkmış, endüstri sahasında da büyük adımlarla ilerle- meğe başlamıştır... demiştir. Yedinci serginin, şimdiye kadar ya planların en mükemmel olduğuna İşaret eden Vasıf, kamutay asbaşkanı Nuri Conkerden sergiyi açmasını ri- ca etmiştir. Bunun üzerine, kürsüye çıkan Nuri Cönker, açış söylevini vermiştir? Nuri Conkerin söylevi »” — Bugün, dünyada, ulusların en sağlam hayat temelleri, biç şüphe yok ki, ekonomidir; ekonomide ba - sarığıdır. Ulusumüz bu sahada asır - lardanberi geri bırakıldığı endüstri ve tecim alanlarında da yer ve yetke sahibi olmıya başlamıştır. Bunun canlı örneği, İşte bugün açılan ulusal endüstri sergisidir. Bu sergiyi açarken ulusumuzun bu yönde hiç durmadan ilerlemesini ve kültür tarihinde kendine yaraşık dereceye yükselmesini ve kyni za - manda da Türk endüstriyellerine işlerinde başarığlar dilerim... diye söylevine başlayan Nuri Cönker bun dan sonta bugünkü finansal şartların ağırlığına da işaret etmiş, sözlerine göyle devam etmiştir : # — 'Mirk endüstrisini Türkün lâ- yık olduğu dereceye çıkarman ta- rihsel şerefli Türk indüstriyelletinin olacaktır. Bu şeref göğüslenen zor « luklarla elbette bir düreyde bulunur. Bugün bu sergide hükümet giri - gitleri ile meydana gelmiş olan en - düstri eserleri de görülecektir. Yurt “Araba Ile Devri Alem”, insiyaki ile sosyal, fantezi ile gerçek, sınırsız im- kânlar dünyası ile ölçülü lojik dün- Yas: arasında bir geçittir. Nihayet 608- yal kalıplara giren fanterist benliği" mize Sherlock Helmes'le girli bir ar- ka kapı bulmuş oluruz. Sherlock Holmes, yalnız bu değil dir. Polis hafiyesi romanı, 19 uncu asrın bu büyük icadı, zihin oyunları: pin en mükemmelidir. Edgar Poe, “Morg Sokağında Çifte Cinayet” adli hikâyesinin başında aşağı yukarı gü- nu der; “Tıpke güçlü ve kuvvetli bir ada- mın, adalelerini harekete getiren id- manlardan haz duyması gibi, başlıca İşi kör düğümleri çözmek olan sihin de muammalardan, bilmecelerdet zevk alır.” Gordium'da meşhur düğü: | mü klıcile kesip atan Büyük İsken- der, 20 inci asrın Amerikalısı kadar pratikti. Pakat onu düğümliyen kâ- hin: insanlığın karşısına her zaman bir muammanın dikileceğini ve zihnin bu düğümleri çözmekten başka bi: olmadığını anlatmak istemiyor muy- du acaba? Bence polis hafiyesi romanı oku - Mamış veya bundan zevk almamış ço- Suk, tipkr bilmeceden boşlanmıyan Socuk gibi geridir ve 9 - 13 yaşının elinden Conan Doyle'i koparıp alan baba ve mürebbi, çocuk psikolojisi ve terbiye mefhumlarının dışında kalmış iki zavallı despottur. Nitekim, Shor- lock Holmes'i masal söyliyen bir das d: gibi çocukluğa bağlıyan erginde, artık satrançta kazanamıyan bir ada- mın ölkesini görmekteyiz. Sabri ANDER daşın özel girişitleri ile başarılamıya cak olan endüstri işlerini ilerletmek te hükümetimiz, u usun ciddiğ teşek- kürünü kazanacak başarıklar elde et miştir ve etmektedir. Türk endüstri yellerinin ve Türk hükümetinin bu- | günkü başarıklarını kutlularız. Büyük önder Atatürke ve İnönü » ne tazimler.... Kurdelâyı keserken Nuri Çönkerin söylevinden sonra serginin methaline ilerlenmiştir. Ka» mutay asbaşkanı, kurdelâyı kesme- sini kadın saylavlarımızdan Fakire» den rica etmiş, Fakire, gerili kurdelâ yı makasla keserek yedinci yerli ma) lar sergisini açmıştır. Bundan sonra sergi gezilmeğe ba: lanmış, sırasile bütün pavyonlar do laşılmıştır. Endüstri birliği genel sekreteri Nazmi Nuri, her pavyonda davetlilere ayrı ayrı izahat vermiş - tir. İpeklilerimizin bulunduğu bir pavyon gezilirken, Nuri Çönker, pav yon sahibi ile görüşmüş, yerli çeşit. ler ve bunların imal şekli etrafında malümat almıştır. Pavyon sahibi, bü tün ipeklilerin memleketimizde ya - pıldığını, yalnız bir kısım boyaların henüz dışardan getirtildiğini söyle- miştir. Davetliler, Türk endüstri yi * nin inkişafını göstermek üzere en * düstri birliği tarafından hazırlanan salonda bir haylı kalmışlardır. Kızılay hanımlar sanat evi pavyo- nundaki zarif işler, alâka uyandır mıştır, Sergi gezildikten sonra, davetlile- re bir büfede limonata ve pastâ ikram edilmiştir. İnhisarlar İdarasinin 10- uncu yıldönü mü paviyonu İnhisarlar idaresinin 10 uncu yıl dönümü ilgisile hazırlanan sergi de, dün saat 15 de törenle açılmıştır. İn. hisarlar idaresi, açılma töreninden önce gazeteciler için özel bir toplan- tı hazırlamıştır. Bu toplantıda dev- let elinde işletilen tütün, içki, tuz ve barut inhisarlarının 10 yıla kadar ge len faaliyetleri ve iş randımanları ü- zerinde kendilerine izahat verilmiş, sergi gezdirilmiştir. Sergideki grafiklere ve tablolara göre, Tütün inhisarı idaresi 10 yılda devlet hazinesine 210 milyon lira ver miştir. Tütün eken köylünün 10 yıl- da aldığı para da 244 milyon lirayı bulmaktadır. İçki inhisarmın 1927 - 1994 senele- ri içinde hükümete verdiği para 40 milyon liradır. Devlet eline geçük - ten sontfa tuz İşine verilen önem, 10 yıldaki tuz satışlarının değerini 84 küsur milyon lirâya çıkarmıştır. İ- dare hükümete geçelidenberi,av mü- bhimmatı fiatlarında 94 25-30 tenzi- İt yaptığı gibi daha birçok önemli işler de başarmıştır. Bü açılma törenine çağrılmış olan- lar, büfede İzaz edilmişlerdir. Yerli Mallar ser- gisi halka açıldı Yedinci yerli mallar sergisi, dün akşam saat 18 den itibaren halka açıl mış ve İlk partide büyük bir kalabâ- lik tarafından gezilmiştir. Sergi a- Zustosun beşinci günü akşamına kar dar açık kalacaktır. Bu seneki sergi, şimdiye kadar ha- sırlananlardan daha şa ar. hiçbir paviyor kalmaması, bunun el er bin” örneğidir. Endüstri bir- liği, sergide fazla tehacümün önüne geçmek için gereken tedbirleri al » mıştır. Ayrıca, sergi bahçesine bir it falye arozözü konulmuş, zabıta inzi- bati tedbirler almıştır. Romanyada Bir rüşvet IBaşı 1 incidey Hükümet nihayet iki Romeni bul - muş, yakalamış ve 25 milyonun ancak 3 milyonunu tekrar ele geçirebilmiş tir. Paranın diğer kısmının gerede olduğu anlaşılamamıştır. İki Ro - men ifadelerinde bunu bazı memur - lara dağıttıklarını söylediklerinden bu cihetten de tahkikat derinleştiril mektedir. Dolandırıcılardan birinin o büyük bir kâşane satın alarak karısının nâ- mma tapulattırdığı meydana çıkmişs tır, Fakat yirmi. beş milyonun mü. - him bir kısmının hesabını veremiyen dolandırıcıların halinden, büyük me muriyetler işgal eden bazı kimsele - rin de bu işte alâkadar oldukları zan- nı uyanmıştır. Ayrıca şayanı d'kkat olan bir vaka da şudur: Bank Nasi - yonalin antetli kâğıdı ile Belçikahla rın ellerine verilen mektup da orta" dan yok edilmiştir. Şimdilik tahkikat neticelenmemiş ve vaziyet aydınlanamamı i ye bu işin bir an Evvel mey. ması, ve alâkadarların cezalandırı) « ması için uğraşmaktadır. Kongre toplanıyor T, 1, Ç, 1. İstanbul Bölgesi Baş kanlığin T. İC. İ İstanbul Bölgesi kongre si 21.7.1935 pazar günü saat J0'da Bölge merkezi olan Beyoğlu'nda Halkevi binasında toplanacaktır. Bölgemize bağlı klüplerin © gün 0 saatte salâhiyetnamelerile beraber üçer murahhas göndermeleri tebliğ olunur, Pazar maçları T. 1. C. 1. İstanbul Bölgesi Futbol Heyetinden : 21-60-1935 pazar' günü yapılacak şild final maçı Beşikta Çala - ee açı Beşiktaş Şeref ala Beşiktaş - Beykoz saat 17,30 ha » kem Suphi yan hakemleri Samim Ta lu ve Talât Öreşik Bu maç bir büçuk saatlik iki devre nihayetinde bitmiyecek olursa on be şer dakikalık iki devre daba uzatılas caktır , in İLİM ak va söken zn lk İİİ ne İZ Lİ a ini 2k özi ii.

Bu sayıdan diğer sayfalar: