2 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

2 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KÜLTÜ EDEBİYAT Samimiyet Meselesi “Aldanma ki şair sözü elbette yalandir.” Fuzuli aramak gerek | lâzım Şiirde samimiyet hallan ve gerek edebi tenkidin eski bir itiyadıdır. Mucizede aramak kadar garip olan bu İtiyat, bir taraftan ilham fikrine yahut hu- ralesine, diğer taraftan yerinde olmu- yan bir gerçeklik ihtiyacma bağlı ol- sa gerektir. İlhama inananlara Şair yaratırken iradesinin üstünde bir kuvvetin, ruhunu ansızın dolduran bir edilebilsin. dığı yerde şiir yoktur ve ilham sami- miyetim kendisidir. Şair duyduğunu söylemediği zaman şair değildir; şilr sun'i olduğu züman şiir değildir. ğer : samimiyetine, duyarak yazdığına inanmak insani bir ihtiyaçtır. Her suni güzellik müessir olabilmek” için kendini bir duygu olarak mecbü- riyetindedir. Kanımız coşturan bir güzelliğir. durgun bir ruhtan çıktığı” na, “elem çiçekleri” nin yapma çiçele- 5 olduğuna sizi nasıl inandırabili rim?. Nasıl olur da şair duyurduğu celer”ini biz damla gözyaşı dökme » den şiire koyduğuna, Baudelaire'in “Elem, Çiçekleri” ni en az elem duy» duğu zamanlarda Moli- ere'in en gülünç komedilerini en az peygamberleri. yemek yerken düşün- mek kadar güçtür. Bize öyle gelir ki şürin güzelliği şairin kanı pahasına» Gir; bize öyle gelir ki şairin en güzel konuştuğu zaman en kuvvetle duydu- ğu zamandır; bize öyle gelir ki tarih yalım gikürür. gür yalan götünmez nla beraber. ... Oscar Wilde ba- “Köyün birinde bir adam varmış. Güzel şeyler anlattığı için onu çek #everlermiş, Her sabah öyden gıkar zaman mandi bir “faune” (kır ilâh) gör - düm. Flavta çalıyordu. Etrafında hal- başka send ayin — kenaena zaman dalgaların kırıldığı yerde üç deniz kız: gördüm; altın bir tarakla saçlarım tarıyorlar- dı...” Ve köylüler bu güze! şeyler an- Jatanı adarm çok severlermiş, Bir sabah o adam yine ber zaman- ki gibi köyünden çıkmış; fakat deniz duyduğu zaman dilsiz ve duyduğunu anlatırken aciz İçindedir. Bu hususta edebiyat tariisinin misalleri boldur. Ayni hakikati bana bir gün bir res sam da itiraf etmişti: “Tahaf şeyl. Renkleri en kuvvetle duyduğum za man hiçbir renk çıkaramı- yorum. Tahiat içime bü: Je dolduğu zaman beni boğuyor; ça” Ordu Ve “Bu yanlarını bana askerliğin mar masını m eği Yedek Subey değerli öğ. Tetmeni Bnb. Yakub'a ihaf ediyo” Tum. — Bu işin psikolojisini bilmek ' Pratik hayatta sık, sık işitilen bu cümle, yirminci asrm patolasıdır. İlmimizin — bu kelime ile kanun- laşmış bütün bilgileri kastediyo - rum — determinist çevresine gir- miyen her hayat hadisesini ancak psakoloji ile İzah edebileceğimize inanırız, Psikoloji derin, karışık ve kaypak görünen her hadisenin ni- hayet baş vurduğu bir “hacet kapı- sı” dır. Pedagok, yetiştireceği çocu- —. psikolojisini bilmek ister. Pat- çalıştıracağı işçinin kabiliyet lerini psikolojiden sorar. Hâkim, cezalandıracağı suçlunun ruhi vera- setini, suçun psikolojik saiklerini araştırır. Satan, alanın zevklerini, temayüllerini, ruhi ihtiyaçlarını, tel- kin edilme kabiliyetini öğrenmek zorundadır. Müstemlekeci, idare edeceği kitlelerin peşin hükümleri- ni, ruhi zâflarını, inanma kabiliyet- satanla alanın, idars idare edilenin, kumanda edenle kumanda edilenin karşı kar- siya geldiği her sahada, bu karşılı! İh münasebetin doğurduğu bir ihti- yaç kendini gösteriyor. İnsanlık ta- rihi kadar eski olan bu ihtiyaş m ayyen bir meslek veya zenaat içinde yer alan iki insandan birinin İstek- İeri ile ötekinin kabiliyetleri ara- sında tam bir denkleşmeyi (tevazlin) ve dolay:sile insanın insana olan te- Me beklediği en k veri- rçelendirmek ihtiyacıdır. Sok- e ın “SKendini biline ayni za « manda “komşunu tanı" manasıda verilebilir. Yapabilmek, bilmeğe dayanır. Bir makinenin bile iyi işlemesi, ancak motörünün nasıl çalıştığını bilme - miile mümkün Olur, İşte bir sücl piikolojiden bahsetmek isteğimizin dayandığı hakikat.. Ordu, bugünün sosyal prönüipler rine göre, ulus dediğimiz uzviyetin “kendini koruma” insiyakile eline silâhmı almasından başka bir şey değildir. Organizmi en besit olan mahlüklardan tutunuz da en karışık bir uzviyet olan uluslara varıncaya kadar, hayatın tezahür ettiği her yerde şaşmaz bir kat'iyetle rastladı- gımız bu kendini koruma insiyakı, biyolojik bir zaruret, hayati bir “emri vaki" dir. Demek ordu bu bi- yolojik zaruretin tâbil bir karşılığı oluyor. Ordu, sosyeteye eklenmiş bir pa- razit, yahut sosyetenin dışında bü- yüyen acayip bir ur değildir. Sos yetenin hayatını yalnız “istihsal - istihlâk” makanizmasile izah eden ler bile, bugün toprağı kazarak ta- biatin gizli hazinesini arıp alan ai rım herhangi bir tehdit yine ayni Edeel silâ- a Betil bir zaruret olarak bi- lirler. Emperyalizm ve ordu, ancak ihtirastan gözü kararanlarm biribi- rine karıştırdığı iki ayrı vakıadır. Emperyalist orduya, #abrikaların- da stok malı biriken ulusların, bu malı dış müşterilere cebren satmâ- ğa yarıyan bir uzvudur denebilir. Ulusal ordu ise, ayni bezirgânların, serbest nefes alma gibi biyolojik bir zaruret olan ulusal egemenliğe karşı yapacakları herhangi bir tecâ- vüzü karşılamağa hazır ve bunun, sadece bunun için haklı bir müda- faa silâbıdır. Orduyu biyolojik bir zaruret sa- yınca, disiplin kendiliğinden ortaya çıkar. Hijeti tehlikede bulunan ker organizm, bütün lerile, bütün gözelerile birlikte, bu tehlikeyi uzaklaştırmağa çalışır. Onun bütün şuurlu veya asşuurlu dikkati bir nokta üzerinde toplanır: Karşı koy- makt. İşte bir tek uzviyetin, deği” şik fonksiyonları olan bütün örgen- leri arasında tam bir ahenk yaratan bu beraberlikle duygu, düşünce ve ideal bakımından biribirinden ayrı- lan fertlerin yine biribirile kaynaş- —— — İışamıyorum. Ve günlerce bu coşkun- luğun geçmesini, renklerin gözümün önünden silinmesini beklemem lâzım- geliyor.” . et biir vehimdir. Şa- Peygi dar mahir bir yalancı şiir kadar güzel bir yalan» dır, Belki Sina dağında Allahı hakikaten görmüş olsaydı kimseye bir sey söylemiyecekti. Ne peygamber Ündini dniletebilmek (için hakikati söylemeğe ne de cennet insanları kendini ekmek için gerçek olmağa ir ve amber cennet Musa SUEL PSiKOLOJi:1 Dissiplin masından doğan uluslarda tehlike yaklaşınca görülen yekparelik ara- sında esaslı bir fark yoktur. Ancak, birinci halde, şuurlu veya asşuur- Ju olan bu ahenk, ,anizmi tehli- keden korur, İkinci halde ise, şuur» lu bir varlık olan sosyetenin yine şuurlu ve İnsicamlı olan bu davranı- Şi, ayni gayenin gerçelenmesini mümkün kılar, İşte, kitlenin bu şu- #rlu ve insicamlı davranışını önce- den hazırlıyan ve temadi ettiren ni- zama süel disiplin diyoruz. Disip- lin, yapma bir tazyik değil, biyolo- jik bir zaruretin icabıdır. Disiplini, biraz da şuurla tarif et- tik .Bu tarif belki, kökleşmiş bir te- likkinin itirazına uğrıyacaktır. Ha- kikaten, süel disiplinin sadece kör- körüne itaat olduğu düşünülebilir ve bu itaatin, ancak tazyikle temin edileceği de farzolunabilir. Şüphe yok ki, disiplin, ancak itaatle elde edilir; fakat bu itaati, tepeden in- me bir tazyik değil, içten gelme bir rıza (consentement) yaratmalıdır. Bu tıra, kendini koruma insiyakınm şuurlaşmasından başka bir şey ola- maz, Ancak bu bakımdandır ki di- siplin, biyolojik bir vakıa tabiiliğini atzeder, Tazyikle disiplin. Tazyiki kaldı- rıniz; korkuya derhal, anarşiye çevrilir, Şuurlu bir disiplinin kudreti ise, yine kendi indedir. olmak bir ta- biat, bir itiyat meselesidir. Tazyik istenildiği kadar kaldırılsın, hatta ters yollara itici tazyikler peyda olsun, bu disiplin dağılmaz: için, için yanan bir kor gibi, parlama fır- satını bekler ve bu fırsatı hazırlar. Yakın tarih, bu tözün üç örneğini apaçık bir hakikat halinde ortaya koydu: 1 — Genel harpten sonra bütün şârtlerm aleyhimize çalıştığı bir devirde, yirmi senelik #ürekli bir savaşın terini ve kanmı henüz sil- meğe vakit bulmadan, Büyük Şefin etrafında kütlelerin yekpare bir Türk ordusu halinde kalındığını görüyoruz. Bu ordu, zafer ordusu- dur, 2 — 1914 Ağustosunun sonunda ta Charleroi'dan -Marne nehri kıyr Yarma kadar ezici bir harp makine- sinin silindirinden yılmış, dağılma- ğa yüz tutmuş bir ordunun birden- bire Paris kapılarında çelikleştiği- ne ve düşmanı durdurduğuna şahit oluyoruz. Bu ordu, Fransız ulusu- nun yumruklaşan iradesi oldu. 3 — Versailles, Berlinde Alman ulusunun özünü kemiren bir kurt- tur. Dretnotlar, bir İngiliz limanı nın dibinde intihar etmiş, yatıyor. Dört yandan yükselen, dört çelik si- nır, Âlmanyayı sarmıştır. Fakat, sa- kin bir Bavyera kasabasında, gece yarısı bir boru ötüyor. Bu boruyla açılan kapılardan siyah gömlekli, ellerinde silâh yerine sopa bulunan gençler, dışarıya O Meydan- saf nizamı, tıpkı eski Alman or- dusunda olduğu gibi. Yarın bu gençler, sosyaldemek- ratların kahrıma uğrayacak, fakat öbür gün bütün Almanya, manga kolundadır, Bu üç ömekte gördüğümüz di- siplin, kudretini kendi içinde bulan şuurlu bir disiplindir. Bu, ulusal şvurun kendine çizdiği bir hayat me Tazyiksiz elde edilen in her sahada başarıtın (mu * #fakiyetin) biricik amilidir. id kazanan Fransızlara, Al man kaporalizmile alay etmenin ne- kadar yanlış olduğunu Hitler anlat v. Alman disiplini, zoraki bir kaporalizmin eseri değil, Alman psikolojisinin tabii bir neticesidi. “Sathr müdafaa” de dikilen Sa - karya ordusu, sücl disiplinin kendi anımda olduğunu cihana göstermiş» ir. Disiplini kanında taşımak, bu ve- raset işi olduğu kadar da terbiye işidir ve bütün ulusa bu yolda mü- rebbilik etmek vazifesi orduya dü- ser. Ordunun bu gerçek disiplini yaymak, geliştirmek ve kökleştir. mek için ne gibi psikolojik çarele- re baş vurması lâzımgeldiğini önü- müzdeki hafta anlatmağa çalışaca - öm. Sabri ANDER Psikoloji ve Terbiye Doçenti Istanbul Har'ci Askeri Kıtaatı ilânları 3. Kor. Nakliye taburun- dan müteahhit Azize veri- len 30 kilo Sığır eti için ve- rilen 2/56 - 218686 sayılı ayniyat makbuzu zayi ol- muştur. Zuhurun hükmü yoktur. (107) (4388) dayanan disiplin | Sanatların Mevzuu Hakkında Geçen gün bir arkadaşla konuşu- ; bir aralık söz “D” grubuna , Arkadaş: — Dikkat ettin mi, bizim ressam- ların tablolarında ne hayali koşturan geniş bir mevzu. ne heyecanı tutuştu- ran şiddet var. Halbuki ükenmez bi. bi- rer kaynak olan tarih ve edebiyat orada... Böyle düşünen yalnız o arkadaş de- bir zümre de onun gibi > aakikat Şu ki bunlar ve resimle edebiyatı biribi- ee ç lardı. Gayaleri itiba. karıştırıyor! rile bir olan san'atler, vasıtaları itiba- rile biribirlerinden â; « Her san'atin kendine mahsus ifade ve teb- liğ vasıtası, her san'atin mevzularını ve hudutlarını da öylece tesbit eder. Bir san'at, ancak kendi tarafından münhasıran ifade olunabilen mevzuu almalıdır. Musikiden mebtaplı bir ge- cenin, resimden gürültülü bir Şal mın tasvirini bekliyen kimse Plu- targue'n dediği gibi: “Odunu anah- tarla yarmak ve kapıyı da balta ile açmak istiyen kimse” nin variyetin - dedir; “yalnız aletlere zarar vermek Geceyi tüllerle örten mehtap renk. le, ve ağacı tehevvürle deviren ar rım ancak sesle yaşatılabilir. Sesi sai yerine koymak, anahtar yeri- balta kullanmaktan farklı değidir Bu mevzu hastalığını birçek meşhur tuvallerde görüyoruz. Meselâ Greuze'lin “Baba Lâneti”, bir te ro sahnesinin renkle ifadesinden ka bir şey değildir. Heykeltraşlık sahasında da bu gi- bi misallere rastlanır. Heykeltraşlık firari olan hususiyetleri ifade etme- melidir. Çünkü firari olan şey, taş, mermer, tunç gibi maddelere uygun düşmez, Rodin gibi büyük heykeltraş- ların bile hatası, şekillerin imtizaçını ve nazarlardan firarını ifade etmekte yekta olan resim ile heykeltraşlığı bi- ribirine karıştırmak olmuştur. Resim, renkler vasıtasile, şekillerin biribirine duhulünü, ber tarafa yayıl- mış ve hiçbir muayyen şekle girme - miş olan hayatı ifadeye muktedirdir. Rembrandt'ın elair-obscure'ünü ya- ni bütün eşyayı kaplıyan o kesif şık ve gölgeleri; veya Japon resimlerinde geçen o hafif sisleri, buharları, çise- İiyen yağmurları göz önüne getiriniz İşte eşya hayatının bu hususi manza- tasını ancak resim tesbit edebilir, Plâstik san'atlerden, fonetik san'atle” re ait olan mevzular beklemek, . tik san'atleri öldürmekle birdir. zuların: teolojiden alma ei olan Orta Zamanım san'at adamları bile, plâstik ifadeye en elverişli olan mevzuları seçiyorlardı. Serveti Fünun edebiyatında, bir tabloyu şürle ifade etmek bir zaman modaydı. Bu girlrin birçoğu da san- atlerinin ruh ve prensibini bilmiyor lardı. Bir resmin, bir anda bütün renk Ve aşık oyunlarile gözlerimizin önünde canlandırdığı şeyi elbette ki şiir canlandıramaz. Şiirin ifade vası- tası olan sesler zamanda geçer ve ha- em bir an canlanan table der. hal yerini bir diğerine terkederek kaybolup gider, O arkadaş ta birçokları gibi yanı- uyordu, ve küçük bir grubun san'at- kârlarında eksik gördüğü şeyin bilâ- kis bir meziyet olduğunu, ve resim san'atinin ruhunu teşkil ettiğini bil miyordu. Suut Kemal YETKİN Kartal icra memurluğundan : Bir borçdan dolayi mahcuz olup paraya çevrilmesine karar verilen okurnada Karaoğlan mevkiinde derununda sal ma suyu bulunan 730 lira kiymeti muhammentli 103 dönüm raiktarında ki tarla 935.9.5 tarihine müsadif perşembe günü saat 14 te açık artır. maya vazedilmiş ve krymeti muham- menenin yüzde 7,5 nu bulmadığı tak- tirde artıranların taahhüddü baki kal mak üzere 15 gün daha uzatılacağı ve 15 şinci günü yani 935.9.20 cu- ma günü saat 14 de yapılacak ikinci satışda 9675 şi bulunduğu taktirde en gok artıranın üzerine ihalesi yapı- lacağı aksi taktirde 2280 NG kanu- nun ahkâmı tatbik olunacağı cihhet- le isteklilerin yüzde 7,5 pey akça- sile Kartal sulh Oo mahkemesinde 929/909 No. lu dosyaya ve şartna- mesini görmek İsteyen ilân tarihin- den itibaren hergün Kartal icra me murluğuna müracaatları ilân olunur. (13510), Ceviz, badem ve kayısı çekirdeği Badem piyasası ve fiyatları hakkın- da kayde değer yenilikler ve değişik- likler olmamıştır. Cevizlere gelince bu piyasa bilhas- sa Türkiye için bugün gs büyük bir önem kazanmak üzeredi Almanya ile beee arasında ti- caret bakımından iyi olmıyan bir du- rum meydana çıkmıştır. Şöyle ki, ilk önce Romanya tarafından #lınan bir tedbirle Romanyada ba: ik ze re her iki ülke Stekinden yapılan it- halâtı değerinin yüzde 44 ü nisbetin- de bir gümrük resmine tâbi tutmuş- tur. Bu ise bir ülkeden ötekine ihra- catın filen durmuş olması demektir. İşte ceviz piyasasının Türkiye için kazanmak Üzere bulunduğu büyük önem de bilhassa bu vaziyetten doğ- maktadır. Almanya her yel ithal etti- manyaya içi ithalâtı 1933 te 131.000 mark de- ğerinde 2.842 kental tutmuşken 1934 te 323.000 mark değerinde 7.380 ken» 150 i artmıştır. Almanyanm genel it- halâtındaki hissemiz ise DE 1983 te yüz de 2 den 1934 tç yüzde 4 e çıkmıştır. Yunanistanla yapılacak tecim müzakeresi Türkiye ile Yunanistan arasında yapılacak yeni tecim anlaşması için 10 Ağustosta Atinada müzükerata başlanacaktır. Müzakeratı, Fransa &- le yapılacak tecim anlaşması müzâ- keratı için Parlse gitmiş olan Faik Kurtoğlu idare edecektir. Faik Kur- toğlunun yakında Parjsten gelip Atinaya gitmesi muhtemeldir. Sak tecim mukavelesinin müddeti 15 temmuzda bitmiştir. Yeni anlaşma yapılıncaya kadar, Türkiye ile Yur nanistan arasındaki tecim münase » bet: müvakkat bir anlaşma ile idare edilmektedir. Bu anlaşmanın müd- deti de 15 Ağustosta bitecektir. O zamana kadar müzakerata başlana - madığı takdirde muvakkat tecim ân- laşması daha bir ay için uzatılacak» tr. Likör fiatları indirildi İnhisarlar umum müdürlüğü ii kör fiyatlarını dünden itibaren in - dirmiştir. Yapılan tenzilât yüzde yir mi beş nisbetinden fazladır. Dün sa- tıcılar elinde bulunan ve eski fiyatla verilmiş olan likörlerin sayrlmasile uğraşıldığından tenzilâtlı fiyat üze- rinden satış yapılamamıştır. Paris borsasında Paris, 1 A.A. — $l tarihli Paris borsa durumu ; Çok önemsiz surette oynanan baş- ka eshamın iyice faaliyeti arasmda, önemli bir yükseliş kaydeden Fran- sız rantları piyasası, hâlâ esham Terim dikkat nazarı çekmek- tedir. Londra borsasında Londra, A.A, — bayi e Tirasma nisbetle altın kalkınması, dün, o derece demli. olmuştur ki, İngiliz kontrol kurumu 74,81 den frank sattırarak müdaheleye mecbur kalmıştır. Florin 732den 7292 yükselmiştir. Fransız - İtalyan tecimi De 1 Mi Fransa ile İtalya arasında eşya a i geliştir - mek imkânlarını ak için Ro- mada bulunan Fransız ziraateileri - nin delegeleri İtalyan siraateileri #ederasyonunun başkaniyle görüşme- lerinden sonra vardığı sonuçları Fransız hükümetine sunmaya karar vermiştir. Buğday piyasasında düşüklük Buğday piyasası yeniden bir mik dar düşüklük göstermiş, bu iniş un Ör” da tesir etmiştir. Dün şeb" rimize 142 ton buğday gelmiştir. $.6T ra ağ day üzerinde bir pm olmuş vE 4,20 kuruştan satılmıştır. Ofisteki tayinler Türkofis Samsun şubesi direktörlü ğüne atanan Mithat Ankaraya gitmis” tir. Oradan, Samsuna geçerek yeni va zifesine başlıyacaktır. Ofisin Kars şubesi direktörü Ahmet Naim de vazifesine hareket etmiştir. Istan- İşl Türkotis raportörlerinden Musta“ fa Nuri Yafa ticaret mümessilliğin& atanmıştır. Limon fiatları yükseldi Son günlerde limon fiyatları paha- lanmıştır. Bunun sebebi az mal gel” mesidir. Şehrimizde 1000 sandık kâ” dar limon stoku vardır. Küçük limon” ların tanesi toptan 110 paraya, pers” kende 4 kuruşa. orta boy limonlar top tan $ kuruşa, perakende 6 « 7 kuruğü kadar fırlamıştır. BORSA 1 Ağustos Perşembe v gerin PARALAR Alış Batış Sterlin 618 620,— Dolar ie ğa 20 Fransız frangı 1d8,— 169, - Liret ei 19 Nim 31— 31— 20 Daha MA iz 20 İsviçre fr. 816,— 820.— Florin 80.— Bi 20 Çek Kron. 95— Böy Avasturma gilin 2159 21 Mark 38.— 40— Zieti 22.50 2450 Pengo 3 25— 20 Le 34 ai 20 Lev 33 Ze 20 Dinar 32 Sy Yen 3 33 İsveç Kuron im 32— Altın 931— Li Mecidiye Sim iç Bankaot 231, 23 Leva Çekoslovak A vantarya Peseta 55143 Mark Wu Ley 617735 Dinar 49633 Yen 21830 1098 e era 31200 ESHAM m 0 e ie 940 Anadolu” 69 Me ” * 100 42,50 iş *142$ « Nektar 8— Terkos 1550 He Se EE Merkez Bankası $775 Osmanlı Bankası Hee Tema "a5 Değirmencilik T. A.Ş. 835 2 Vi m hik 9 2635 m 10 İri va i dahili 9425 Ritm Kupon Kesik 10,25 Anadolu ve 1 45,50 ” TI Kapon kesik 45,15 Anadlou Mümessil Kupon 40,30 m m aaa a Türkiye Ziraat Bankasından: Ankara'da İdarei Merkeziyemiz binasınm kalörifer, asansör, elektrik, telefon tesisatını muvaffakiyetle idare edebilecek ve icabında bu tesisatta zuhur «edebilecek arızaları hemen tamir ve ıslaha muktedir iyi bir san'at adamına ihtiyacımız olduğundan zikrolunan tesisat hakkında ameli ve nazari malümatı kâfiyeyi haiz oldu” ğuna dair selâhiyettar makamlardan verilmiş şehadet name ile bu işleri bizzat devamlı ve - muvaffakiyetli bir tarzda ifa eylediğine dair ihticaca salih vesaik ibraz etmek şartiyle Yüz liraya kadar aylıkla bir fen memuru alınacakdır. Bu şeraiti haiz olan isteklilerin talepname ve hüviyet cüzdanı ve vesaiki lâzrmelerini 10 Ağustos 935 tarihin€ kadar İstanbul Şubemize tevdi eylemeleri, (4453)

Bu sayıdan diğer sayfalar: