6 Eylül 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

6 Eylül 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hudutlar Dışında Türk Futbolü “ Vaktile amatör diye bir sınıf vardı, onlar da şu geçenler gibiydi!,, €r - Güneş muhtelitinin ve Ga, Romanya (maçlarından *bey vakit geçtiği için rum, Bugün iki takımın Bükreşte aldıkla- Ti heticelerin münakaşaları, kulüpler se ol dedikoduları bit- Miştir. Kapanmış olan bu seyahatler- de gördüklerimi daha geniş bir tezin €sası olarak alabileceğimiz vakit gel miştir | Hudutlarımız dışına çıkan amatör | ürk futbolunden konuşacağım. Av- Tupada yenilme mazeretleri arasında artık sayılamıyan şu amatörlüğü bir daha inceliyelim: Ben sporcu kafilelerile hiç geziye İkmamıştım... Onun için amatör memlekette olduğundan farla dışarı- da daha canlı ve hızlı görüneceğini sanırdım, Profesyonelin tükenen he- Yetanını amatörde tadacak seyircile YİN, top oyununu meslek edinmişler. den fazla zevki için oynayanları se- Veteklerini farzederdim. Bükreşte gördüğüm oyunlarımızdan sonra bu kanaatim tamamen tersine çevrildi ügünkü bükümlerimi şöyle anlatabi Mirim Amatör futbol Mizıtcıdır ve nazlıdı: Amatör futbol se Maz. Kendi şartları aman Amatör Yatasarayın mükayese eski damatlar gibi ate dayana içinden çıktığı andımanmın yarısını vermez. | futbolcü yorulduğu a- anlar bir p: onelden daha bez- Bin oynar ve sık seyahat etmediğ için nazik bir çiçek gibi yol zahme- tinden hemen s Amatör futbolcünün hayatını o işle zânanlar derecesine gelecek kadar futbol ile meşgul olmasına imkân yok ur Dışarıda çarpışmağa çıkan ami Tün ikide bir Avrupa şehirlerini gö Memesi yüzünden hudut dışında dis Siplini çok güçtür.Esasen, futbolü zev im için oynuyordum, kanaâtile ama tör kalmış bir insanı Avrupada zap- tetmek te doğru olamaz. Kendi memleketinde ve dışarılar - da geçinme kaygusile, boyuna maç Yapan profesyonel teşkilâtın karşısın “a haftada birer oyunla hazırlanmış Yücutlü atörlerin, istidatları ne 0- grsa olsun, kazanma ihtimalleri az- kr, Amatöflük bir cins asilzadelikti *, halk tabakalarının futbol oynama WA, owlardan da futbolcü çıkmasına KARİ olur. Amatör kalmanın d sayılmakla bitecek klarından başka bugün | Ayıca manuk$ızlığı da vardır. . Galatasarayın son Bükreş oyunla» Tindaki yorgunluğunu. Fener - Gü- Peş muhtelitinin bir maç yapmak için küzirlik hususunda yaptığı gayretleri Ve katlandığı zahmetleri gören bir damn ecnebilerle bir daha temas et- Memeğe yemin esi en tabii bir #eydir. O kadar şartlarla komşu ka Pisinda çarpışan bir futbolün daha Wzaklarda kendini şerefle gösterme Sine katiyen imkân yoktur, Amatör futbolcüleri dışarıda hazır İamak için her birine bir yerde hiz- Metçi lâzımdır. O kadar ihtiyaçları azla ve o kadar naziktirler... Buraya gelen bizim gazetelerde o- Kudum, Bereket versin onları bura Büzeteleri ki | amatördük. Onlar pro bizler nihaye: İssyoneldiler. Yorgunduk ta bundan ö- Parisi yüzerek geçme yarışında birinci gelen erhek: Taris, birinci gelen kadın: Matmazel Berlioux İ cü vardı onlar da şu geçenler gibiy - İ mında oyniyan Fenerbahçe kalecile » ötürü yenildik... Bu sözler bugünkü enternasyonal | futbol lisanında leylek dili olarak bi- le geçmez. Mazeret olarak ileri sürü- len amatörlüğün kitapia yeri kalma- mıştır. Ve sonra biri çıkıp sorabilir — Canım hazretler, siz amatör ol duğunuru bilmiyor miydiniz? Bire #matö: olduğunuzdan behemahal ye milecektiyseniz, neden ihtiyarı zah- net buyruldu. Boy ölçmeğe mi, boy meğe mi geldiniz? Bu dertleri kısaltmak sözle-mi ilâve ediyorum Futbolda enternasyonal bir kıymet olmak niyetinde idik, ne yapıp yapıp Avrupalıların yolundan gitmeğe bak- malıyız. Amma Türk heyecanı, ateşi | ve sairesi de boş bir hülyadır. Bu günün şartları içinde — ya frenklerle maddi şekilde imtihana çıkmalı, ya - hut senelerce yaptığımız gibi amatör futbolimü: ü incitmemek, yormamak ve zevk'nde yaptırmak üzcre Kalifor niya urmutları gibi pamuğa sarıp râ- fa koymalıyız. İ Belki günün birinde futbol tarihi - | nin geçit resmi diye birşey yapılırsa, | “vaktile amatör diye bir sınıf futMol | Üzere son resmine edebili - di,, denmesi için o geçit tek nümune olarak iştirak iz. Eşref ŞEFİK Türkiye Futbol Birincilikleri Bugün Samsun ve İzmir karşılaşıyor Türkiye futbol birinciliklerinin ilk final maçları evvelki gün yapıl mite. Çekilen kur'aya göre, o gün Es kişehiri yenen İzmir ile Samsun, bu- gün Taksim stadında karşılaşacaklar dır, Bu maçın İzmir için, belki de İz. mir - Eskişehir maçmdan daha me - tin olması ihtimali vardır. Çünkü İz- mir Eskişehirle karşılaşmaktan do - gan yorgunluğunu belki gidermedi- ği halde, Samsun kur'anın bir lutfu olarak doğrudan doğruya dömi fina- le kalmıştır. Burdan başka bugünkü maç önemli bir tarafı da, galip çı - kan tarafın, Fenerbahçe ile final ma- çını yapacak olmasıdı Necdet klübüne döndü Birkaç maçtır Galatasaray takı - rinden Necdetin Galatasaraydan is - | tifa ederek kendi klübüne döndüğü - nü haber aldık. Piyango hesap arı kapandı T.İ. C, 1. Piyango Komisyonun - Keşidesi 23 haziranda yapılıp mü- kâfat tevzi keşideden itibaren bir ay zarfında bitmesi lâzım gelirken mü. kâlat sahiplerine bir kolaylık olmak üzere bugüne kadar mükâfat tevzi e- | dilmiş ve bu suretle müddet tecil e- dilmişti. Bu müddet bitmiş ve hesaplar ka - panmış bulunduğundan işbu tebliğin neşrinden İtibaren mükâfat tevziine nihayet verildiğini bildiririz. Namığın bir portresi; Yusuf Akçura Durmadan değişen samaz kanunudur: Varlık, “ölüme giden hayat,, tır. Hayat, ölüme doğ- ru mütemadi bir yaklaşış. Sonrasız- hik alanında sonu olan varlrklarız. Böyle olduğu halde ölümün yüzü bize nekadar yabancı gelir. Namık İsmail öleli üç gün oluyor, Bu çek,, € aramızda kim alışabildi kikattan çok uzak “yapı dünya içinde yaşıyoruz. Durmadan değisen dünyanı bu merhametsiz kanununu, en emin ve en gerçek s0- buncunu dalma ( yadırğayacağız.. O na karşı daima isyan edeçeğiz. e On beş sene oluyor. . Beşiktaşta büyük ahşap bir konak. Şark üslü. bunda döşemeler. Aydınlı bir atöl ye. İçinde çok genç bir adam bir mo delin karşısında çalısıyor. Oraya gi- riyorum, duymuyor bile, Bir vision. ur harikülâde cazibesine kendisini teslim etmiş. Onu seyrediyor dünyanın" ak- | lebesi olarak, dostu olarak fikir ve san'at yoldaşı olarak tanıdım, Eğer bir insanın ne olduğunu eserleri gös- termiye kâfi gelirse denilebilir ki Namık kıymetli bir ressam, mükem- mel bir hoca ve mükemmel bir ida reciydi. Türk köylüsünü güneş savaşımı canlandıran man,, 1, Üzerinde çiğ ti yapraklı “Manolya, larr, beyaz kızıl Güller,, , merhum Yusuf Akçora- nın portresi, Ankara peyzajları onun en iyi eserleridir. Resim tarihimiz ilerde kaydedecektir: Namık, Cor- mot'nün ve Korinth'in atölyelerinde çalıştıktan sonra #memlekete döndü ğü zaman, kendisinin devam ettire- bileceği ve izinden gidebileceği bir sanat an'anesile bu an'aneyi kurs Har en taze lardan biri oldu. az değildi. ni Lifij, Çallı İbrahim Feyhman, Sami ve daba birkaç idea yoldaşı bulunuyordu. — Fakat başar- Namığın bir peyizajt: Eski Ankara Ayakta çalışıyor. Dikkat Görülmiyen bir hayali gibi ellerile havada müphem çizgiler çiziyor. Resimden uzaklaşıyor, resme yaklaşıyor. paletin üstünde bir şey- ler arıyor. Sonra emin bir elle tuva- lin üzerinde | firçası hızla işlemeğe başlıyor. Bir müddet geçtikten sonca model dinlenmek istiyor, Genç adam paleti ve ferçaları yerlerine koyu- yor ve bana dönüyor. Kumral saç- larla çevreli geniş ve çıkıntılı güzel bir alının altından, bir rüyadan uyan mış gibi yorgun ve ciddi gözlerle ba na bakıyor. Sonra nazik bir tavırla elini uzatıyor. Geniş ve iradeli elle- ri var, İşte Namık İsmaili ben ilk de fa böyle tanıdım, Üc gün evvel Kalamışta gene onu gördüm. İstanbula (inmek üzere tramvaya gidivordu. & Arkasındar baktım, On bes sene evvel. Beşik- taşta onu İlk gördüğümdenberi he- men biç değişmemişti. Avni sporcu vücudu. avni atik yürüyüş, ayri genç adam. Zâman onane insaflı davranıyor, diye düşündüm, Zamanın insafı... Zavallı Namık, meğer son saatini yaşıyormuş. Yolu İstanbula değil, ölüme gidivarmuş Ertesi sabah “Namık öldü!,, dedi ler, kesilmiş, * Bu iki tarih arasında Namık İs- maili çok yakından tanıdım, Onu ta- | mak tutmak ister | ödev mecburiyetinde devin ağırlığı nihayet bir avuç insandılar ve kendi iradele rinden başka güvenecek şeyleri yok- tu. Her büyük idealist gibi Namık dâ, O zamandan üç gün evveline ka- dar, memlekette bir resim çevresi yaratabilmek için, bu amaca erişebi! mek için çalışmadan, her türlü çare- ye başvurmadan bir an geri kalma mıştır. Kendisini, ayırt eden atölye çalışması bu sebepten pek sürmüştür. Genç nesli yetiştirebilmek için hoca olma- sı icap ediyordu. Namık bu vazife- den kaçınmadı. Talebeleri onun ne kadar mazbut ve şuurlu bir hoca ol duğunu, nekadar isabetli bir rmünek- ki unu pek iyi bi Fakat © hicbir zaman önder ve örnek ol. mak istememiştir. Talebeleri, onda kendi bilgisini satan hocayı değil, genç istidatları arıyan ve sezen, on- İarın serbestçe melişmesine imkân ve- ren arkadaşı buluyorlardı. Az hocaya talebesine kendisini bu kadar sevdir- mek nasip olmuştur : Namık bundan sekiz sene evvel hocaliktan daha mes'uliyetli bir va zifeyi almıya mecbur kalı Gü zel San'atlar akademisinin müdürü oldu. Hamdi Beyin kurduğu bu m €ssese © zamanki haliyle dağınık bir ocağı hatırlatırdı. Bü mektebe ni zam ve disiplin Nemıkla birlikte ayağını atmıştır. Bugün akademi ile iftihar ediyoruz. Bu müessese orun bulundukları rafindan kisa karşılaşmadı. Belki | Batı Edebiyatla — E. Rod'dan kussltarak cevirme — Bütün doktrinler gibi klâsisizm de irat yüzünden bozuldu : Edebi kaide- ler ve usuller gittikçe sun“ileşmiş, da İ ratmışlardı. Cemiyet ve fikir hayatı İ nn yeni temayülleri bu eski kalıpla ra sığamıyorlardı. Cabanis ve Condil laç bütün gayretlerine rağmen sen- sualisme'i Descartes'in idealist usuli ie telif edemiyorlar, Rousseau yıkmak İstediği cartesianisme'e bağlı kalıyor. “Bütün İlimleri müşterek pren- bir genel hakikatler (Emile) du iplere götüre: zinciri vardır." | ücerret insan” melhumu hâlâ İ yaşamaktadır. Fakat “mücerret in. san” Descartes'te “maddi hiçbir şeye bağlı değilken”, Rousseau'da “haya | tn bütün hâdiselerine maruz” bulu- nuyor. İşte bu fark gittikçe büyüye- cek ve yenibir felsefenin kaynağı olacaktır. Edebiyat on yedinci asrın sağlam kalıplarını bir türlü kıramıyor: Öz nü kaybeden lisan gittikçe mücerret leşmiş ve kurumuştur; tiyatro şahıs- ları birer konuşma makinası, şürler | bomboş birer edebiyat egzersizi, ro- manlar — birkaçı müstesna — soğuk dissertasyonlar halini almıştır. İşte | bunun için, on sekizinci asırdaki ruh gençleşmesi edebiyatla, yani edebi şe. killer vasıtasile olmuyacaktır : Fikirler kalıpsız olarak hazırlanıyorlar Mücerret formüllerin mahpesinden ilk kurtulan mefhum tabiat oldu İ Gözler yavaş yavaş dış âlemin güzel- liğini sezmeğe başladılar ve nihayet İngiliz şairleri tabiat | intibalarını “müşahhas ve pitoresk” bir dille an- lâtmak cür'etini gösterdil, Thom. son “slit kokusundan” zevk alıyor İ içine kıvrılan bir yaprağa, “tüylerini parlatan bir kuşa” merakla bakıyor; İ İngilir peyizajlarnın yeşil ve sakin güzelliğini hayranlıkla seyrederken ahlâki ve felsefi birtakım neticelere varıyordu : “Mademki tabiat bu kadar güzel, niçin hayatımızı onunla birleş- trmiyelim?.. Tabiat nekadar basit ve temiz ; cemiyet ise nekadar karışık ve kirli... Kırlarda y bilir nekadar mes'ut...” son'un romanları tabiatte #ezilmeğe başlıyan bu müphem şiriyete daha fazla sarahat veriyor: “İnsamlar t; atin gösterdiği yolda yürüseler... In- sanlar derin kardeşlik hislerile yaşa- salar... Din, tabiat başka gaye olmasa...” Otuz sene sonrâ Rousseaü bu fikir ve hislere ku ve insaniyetten vetli bir mantık ve ih- tilâlci bir ifade verecekti. Bu “kor. kunç adam” şairlerin müphem tabiat | intibalarırlı ve yeşil rüyalarını $ halinde işi iddia ve ispata dökecekti teksif edecek, *“Tabi- atin elinden çıkarken her şey iyidir; insanların ve düsturlar elinde her şey bozulur... silinmez seciyeleri yalnız tabiat vere bilir: tabiat. insanları ne prens ya- par, ne zengin, ne de senyor..” Kurumuş ruhları veni bir usare Ü dolduran tabiat ideali büyük devri- min arifesinde bütün Avrupayı sar- mış bulunuyo Bu idealden iki nevi adam doğmustu: Birisi, gözleri kolayca dolan, mid. işaretleri bol cümleleri seven, akıldan, mantıktan İ ve umumi fikirlerden nefret eden “hassas adam”; öteki de, tabiat ve insaniyet namına giyotini icat eden adam. Bu ikincisi kâh Voltaire gibi mutedil, münakaşacı ve septik; kâh Diderot, d'Holbach ve Encyelope- diste'ler gibi müfrit ve fakat tedbi Ti; kâh Rousseau ve Cöndorcet gi hayalperest, as! Ve peygamber kılık- Md Yeni edvrin kahramanı olan “has sas adam” ferdiveteiliği kendi İ başkalarından ayrrmağa, ve benlik i diasına gidivordu, Bunun tabü neti- sesi olarak klâsiklerin mücerret ve evrense' san mefhumu sahneden çe kilmiş ve yerini daha değişken, daha eseridir. Namığın kalacaktır. İmpressioniste,, stilde ve “epigue” bir tavır taşıyan eserlerile dersleri ve mektebile memlekette ev tensel Türk devrimine yarasan yeni sanat çığırmı açan bu Sessiz adamı İ hepimiz şükran ve minnetle yad ct meliyiz Bir idealin tahakkuku için kurduğu bir anıt olarak çalesrlenmış . Namık İsmail kfymetli bir san'at kâr, mükemmel bir İdareci ve mü İ kemmel bir hoca idi. Fakat gariptir bu kelimelerle onun sahsiveti neka- dar eksik ve silik ifade edilmiş ol yor. Halbuki o her seyden evvel bir “şahsiyet, ti. Şüphesiz, £ eserleri müstesna şahsiyetinin ifadeleridir. Pakat eserle insan bu mudur? Bir insanı anlamak için dıştan içe, eser- den insana gitmek icap etmez mi? “Humaniste,, bir terbiye alarak vetişen Namık, her halile, gözlerimin önüne muvazenenin ve ölçünün sem- bolü olarak gelir. O, birar XVI in ci asrın © “hernâte o homme” unu hatırlatırdı. Kalbi kadar kafa İ sr, kafası kadar vücudu tekemmül EDEBİYAT rına Bir Bakış özel ve daha şahsi tiplere bır Yeni insân salonlarda olduğ! muhav erkezi, her süzgeci “Ben” olmuştu. Şüp koyu ferdiyetçilik, sosyal ha: kın olan Fransız'lara çok &ylori g liyordu. Nitekim kendinden bahset mek iptilâsı Fransada — terbiyesi ru- hu itibarile Fransız olmıyan Rousseau istisna olur varmamıştır. Halbu memi ketlerde Ben hiçbir hudut tanımıyor- du: Werther hayaunın en ince & ruatını, en gizli düşüncelerini mâktan çekinmez; âczile iftihar e yüzünü ve elbisesini bütün renk şizgilerile tasvir eder. Sbiller, G tbe'yi aşarak, ferdi cemiyetten büsbü- tün ayırır ve kahramanlarının mağ- rür şahsiyetlerini kanunların, an'ane- lerin ve akk selimin üne koyar. Biraz sonra OByron'un kahramanları Werther'i, Carl Moor'u ve Dor Car- los'u gölgede bırakacaklar, bütün çer: çeveleri ve zincirleri kırarak yeryüzü nü derin bir rlat- ve stihfafla çiğniyec, di: “Gençliğimdenberi ruhum gün insanların ruhile birleşmedi bir gün dünyaya insan gözlerile bak- madım” (Manfred). e Chateaubri - and'nınRenö'si de ayni dili konuşa- bu yenilikler arasın rn dirilmesi” edel çok bereketli bir hâdise © zoflar Roma ve İsparta Cümhuriyet. lerini dillerinden düşürmemekle be- taber birçok bilginler ve şairler milli hayatın kaynaklarına iniy sada edebiyat tarihleri Boil tanımâmış olduğu “kaba & birçok hazineler keşfetmişlerdi: O mana kadar eskilerden başkasına sak olan Frans ık şö- valyeler ve Fransızlar girmeğe başlı- yordu (1) İngilterede Mac bir kitabile unutul bar şairleri moda oluyor; Rot rus ve Water Scott muhayyel tazâmanların esrarlı güzelli duruyorlar Almanyada ayni hareket klâsik şii- re karşı şiddetli bir yetini alıyor; Klopstock, Herder, Les: sing, Goethe Schiller, nazariye, doktrin ve eserlerle bu hareketi par- evrin kayna sahnesine & herson'un küçük uş bir devrin lak bir e lar Yalnız İspanya köşesinde uyu kalmış ve bütün Avr yapıy pay: ayakları ran fikir seferberli O zamanki siyasal düşkü: men İtalya bile Parini, A! ine karışmamı! Fos e ese ie - i şairlerin sesile ürpermiş t günlerini hatı rini arayan bu vimler, aralarındaki £ usal yardım e'mi anlaşmışlar. ve ruhi kuvvetlerini pay- laşmışlardır. Bütün klâsik de tında Fransa ke, ve lâtin edel tanımamıştı ayanm. yatlarından başkası Diğer memleketi gerek siyasal düşkünlükleri v Fransız kültürünün - evrensel yüzünden biribirini ihmal etmişle On sekizinci asrın ilk yarısından or, Fransız- leri tanımak hi taire'in İng hakkındaki meşhur mektuplar sorira bu heves bir iptilâ D Shakespeare, Hervey, Yung, Ste Richardson evvelâ tereddüt ve az son za coşkunlukla ediliyorlar Abbö Prevost şöhretinin yarısını ve servetinin çoğunu İngiliz ede dan yaptığı tere tercüme melere borçlud (Son Le de Cülnis but bir insan! Fakat bu görünüş her şeyden kalp adamin: İçine çevrili, zengin yasını yaşıyan bir adamı anlamak nekadar Gündelik kaygusile durmadan etrafı a Hidir Ruhun derin akordlu #henkleri bize artık yabancı ve uzak Na- mığm, arasıra Karadenizde, dalgala- rın arasında yalnız, birkaç balıkçı ile birlikte günlerce kaldı rim. Orada ne yaptığını, oraya ne- den gittiğini bilmiyorum. Sorur ” mazbut ve ölçülü benliği açık denir- de hangi sergüzeştin hayali pesinde koşuvordu. Sakin varlığını kaplıyan hangi iç sıkıntısını orada dağıtmak kemiren o hangi hicran orad unutmak, dinmek bilmiyen hangi ih sı orada avutmak istiyordu. Namık, bizim için daima birar Hnmez olarak kalacak, Fakat gene “bilinmemezlik,. kelimesi onun şah siyetini — menfi bir şekilde bile ol- sa — neksdar gürel ifade ediyo Mazhar Şevket Estetik zbut Evvel sel bir liyordu. sir iş yatın TUZ. geliyo: onu Döçen

Bu sayıdan diğer sayfalar: