23 Mayıs 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

23 Mayıs 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 2.5-936 Yazan: H. G, Weliş Gordon gecelri rüyalarına giren, Zündüzleri aklmdan çıkmıyan heran der saniye bir hal çaresi aradığı Mmevzun dönerek: — Zannedersem, muvaffak olaca- | Biz, dedi. Doktor Harding de mese-| — 28— daha geniş bir âlemin havasını ler. Gölgeler, çekilmişlerdi: İ avucuna Miyor, tayyarecinin kemikli sarı soluk hü bile çevirmeden Kapı hürmetle Teviyi ziyarete gelmişti. Fakat Cabalin şaşkmlık anı uzun sürmedi. O kadmlara karşı, müte - | “ddit tecrübeleri olan bir adamdı. Ayağa kalktı. Roksana kapıyı ka- Patarak yaklaştı. Cabal iğilerek gü- ?el kadını selâmladı. Fakat ses çi- karma; dı. Roksana söze başladı: — Sizi görmek istedim. İeyi anlatabildik.. İşler epeyce kolay aştı, Arkalarında iki gölge belirdi: — Motörün bu kısmını daha ta- Mir etmedik. Egzosu işletmek lâzım, “Gözlerinin bebekleri ile gülüştü - © gece Cabal koğuşunda başını i- almış, düşünüyordu. Tahta masanın üzerinde /ki mum ya elleri, ışıkta mumya ellerine Kapıya vuruldu. Muha> | di zannı ile yüzü- yerlere kadar iği - len bir muhafız tarafından açıldı, fa- kat adam içeri girmedi. İçeriye ipek *lbisesini hışırdatarak bir kadın vü- €udu kaydı. Burnunu dolduran enfes ku ile Cabal başını kaldırdı. Hiç beklemediği bu manzara karşısmda dona kaldı. Müstesna bir surette gi- Yinmiş olan Roksana yabancı tayay- Cabal sert sert cevap verdi: — Emrinize amadeyim, madam. Roksana süzülerek: — Bir. Vam sizsiniz. — İltifat ediyorsunuz. i İL e ii #tler olduğunu hemen hemen unut- Müştum. Bana bu memleketlerden hsetmez misiniz ? dim edebilir miyim? ve Kün dü du, Roksana biraz sinirli: Aptal bir kadın olmadığımı bi- yoran; WE değil mi? — Zeklnızdan eminim. > Hayat burada pek dar. Harb - Harp B#ürette devam ediyor - bir tür. | nihayete eremiyor, Bayraklar. ,npetler. Derebeyini seviyorum. hiye İk giinlerini müteakip Bir şe- yi olduğu zamandenberi kip erentiş ediyorum. O burnda ha- mutlaktır. Kuvvetli bir iradeye dağına - parlak miikâfatalr. hn ©. şehre gelen en enteresan Size yegâne sandalyemi tak - Roksana teşekktir ederek oturdu! itina ile elbisesini “düzelttikten hra, ayak ayak üstüne attı, süz- iyim Cabale bakmağa başlı a ayakta kollarmı böğrü &- Zerinde kilitlemiş, tavana bakıyor sahiptir. Herkes her kadın onu kuv- | vetli ve cazibeli buluyor. Hiç şikâ, te hakkım yok. Burada | İstediği her şeye malik olabiliyorum. Faka: Cabal nazarlarmı kadına dikti. A- | caba ne istiyordu? Onu teşvik eder- cesine: —— Efendim ?.. KoKsana ACAN aracasmı UYAf rabildiğine memnun olduğunu gözle miyerek devam etti, — Burası küçük, dar bir Alem. Siz daha vâsi bir şeyin, daha geniş bir dünyanm havasını getirdiniz. Sizi havada tayyarenizle Bir - şehir Üze- rinden uçarken gördüğüm vakit, hü- | kümet dairesine girerken nazarlarım size ilişinee kendi kendime dedim ki, bu adam daha vâsi bir âlemden ge- liyor. Ve siz Akdenizden ve şarktan, fabrika ve imnlâthanelerinizden bah settiniz. Ben, o kadar cahil değilim. Akdeniz, Mısır, Yunanistan, Türkiye, Hindistan hakkımda birçok kitaplar okudum. Buralara dair az çok ma - lümatım var, O eskiden kalma kitap- ları hep okuyorum. Şimdiki nesil gibi cahil değilim . Mektepler kapa» nıp tahsil durmadan birçok seyler öğrendim. Ben işte o kitaptan öğren- diğim âlemleri, şimdi gözlerimle görmek istiyorum. Güneş, hurma a- ğaçları, mavi denizler, karlı dağlar, bal gülerek cevap verdi: im Olacak şeyler 1940 Harbi Çeviren: Nuri Mahmut Burası küçük, dar bir âlemdi, siz buraya getirdiniz! Roksana süslenmiş olarak içerl girdi, süzgün gözlerle Cabale baktı — Eğer benim elimde olsaydı, © yerleri birkaç gün içinde görebilir NİZ. Roksana gözlerini kapattı. Düşün- celere daldı, Cabal hiç ses çıkarma- dı. Rüyadan uyanırmış gibi kadn birdenbire: -— Ben ve siz serbest olaaydık, Diye dilgeleeirm. Gurur Fakat Cabale bir türlü itimat gel- memişti, Acaba ne istiyor? Ne diye buraya geldi? Derebeyi mi yolladı, düşünceleri ile zihnini yoruyordü. Roksana tayyarecinin bu fikirleri- nİ hissetmiş gibiz — Kâinat kuruldu kurulal: hiçbir erkeğin hiçbir kadını tamamiyle an- lamış olduğunu zannetmiyorum. SİZ bizim hayallerimizi anlamıyorsunuz. Hayallerimiz ne kadar vasidir. Cabal onu konuşmağa bırakırsa ağzından bir şeyler kaçırır ümidi ile sükütu muhafaza etti, Roksana: — Ah, erkek olsaydım dedi. Ayağa fırladı, tekrarladı. (Arkası var) 30 dakikalık zelzele Buenos- Aires, 22 (A.A.) — Roc ked Cityde otuz dakika devam eden bir zelzele olmuştur. Ahali paniğe düşmüş ise de hiç bir hasar olmamış tir, TAN İçer, oturur, açarsınız. Meselâ.. Me- İcahli olduğu için, muhtelif makale - NOTLAR Tırnak edebiyatı | Bu tırnak edebiyatmı, resimde ki- bizm, şiirde sirröalizm gibi yeni bir edebiyat usulü sanmayınız. Bu, mü - saadenizle, öteden, beriden fikir, buluş yazı apararak kendisinin imiş gibi Yutturmaktan başka bir şey demek olmıyan intihale vermek istediğim! bir isimdir. Şimdiki halde, edebiya-| tımızda bu usulü muvaffakıyetle tat- bik eden hiç denecek kadar azdır. Fa- kat umuyorum ki, bunun ne olduğu- nu İfşa ettikten sonra sayıları çoğa- lr. Usul şudur. Edebiyat veya felsefe- den bahsetmek istiyorsunuz? Beyoğ- lunda Haşet kütüphanesine uğrar | bir edebi gazete veya mecmua alır, kolunuza takarsınız. Masa başıma ge- selâ geçenlerde ölen Alman feylesofu Spengler hakkında bir yazı yazarak bilginizi göstermek niyetindesiniz. Hazır ona dair de, farzedelim Stefan Zweig'in bir makalesi var, Elinize ka- İemi alır şöyle başlarsınız: Spengler öldü. Muasır Almanyada Schopenhauer'un felsefesini Nietzche- ninbedbinliği ve şematik bir haleti ru. hiyenin in'ikâslarile mes'ut bir izdi- vaca inkılâp ettirmiş olan milli - 808- yalizmin bu yüksek mütefekkiri hak- nda büyük muharrir Zweig ile be-| raber düşünelim... Buraya gelince hemen bir İki nok- ta yapıştırır ve bir tırnak açarsınız. Sonra Zweig'in makalesinden iyi kö- til tercüme ettiğiniz bir parçayı da- yar, en altına da İmzanım atarsınız olur, biter. Açtığınız tırnak, okuyucu tarafından İkinel satırda unutulur, makaleyi sizin sanar ve sizi takdir eder, Bu usul İle, dişinizi sıkar ve mu - hakkak elzem olan kurnazlığınızı İş- letirseniz bir eser, tereddüt etmeden bir roman bile yazarsınız. Eğer bu usul ile siyasi bir makale yazmak İstiyorsanız tırnak usulünü kullanmağa Ihtiyaç yok. Ayni mevzu üzerine yazılmış iki üç makaleden parçalar alır, ekler, altına İmzanızı atarsınız, En mlhimmi imzadır, sa - km unutmaymız: O olmazsa emekle- riniz boşa çikar, meşhur olamazsı- niz, Fakat dikkat edilecek bir şey daha var; Bünu söylemek lüzumunu hisse- diyorum, Çünkü şimdiye kadar gör- düğüm nimunelerde hatalar var, çün- kli bu usulü takip edenlerin ekserisi lerin biribirine zıt olan kısımlarını a- tıyorlar ve gülünç oluyorlar. Avrupa gazetelerinde (hoşunuza giden, ne bileyim ben, meselâ Habeş Imparatorunun vatanmdan ayrılma- sma dair bir espri de görürseniz, hem trrmak usulünü hem de siyasi maka- leler usulünü o mezcederek bunu da| almız, yazınız. Fakat, tekrar ediyo- rum İmzanızı unutmayız... Bakmız ben unutuyor muyum? Fikret ADİL — — — — Metaksas Kralı karşılamaya gitti Atina, (Tan) — Başbakan Metak sas, bir torpito ile saylavı bulundu- ğu Kefalonya adasına hareket ede - cektir, Başbakan, pazar günü Ada - ya gelecek olan Kralı istixbal ederek KRALIN MÜCEVHERLERİ - 30 İİ VEDİN ÇTOMOBİLI SON HIZLA ACIĞA DOĞRU ATILIR VE ...... e GEÇEBİLDİK * KIÇ BİR HAZAYA UĞRAMDIK |.. Biz GKÇOİK, FAKAT ONLAR GEÇEMEDİLERİ Güneş -Dil Sayı anlamlı kelimeler Iı Türk dilinde akıl ve akıl işlerini anlatan bütün kelimeler, doğrudan doğruya, güneş veya onun ışığına ve aydınlığına verilen adlardan doğmuş tur. Okumak, öğrenmek, anlamak, ta- nımak, bilmek, görmek, işitmek, söylemek ve saymak gibi &kıl ile il- gisi olan kelimelerin işık ve aydın- lik anlatan aynı söz kökleriyle or- taklıklarını ufak bir araştırma ve karşılaştırma ile bulup snlamak güç bir şey değildir. Biz, bu yazımızla bunlarm 8 da güneş ve ışıkla ilgisi uzak görü- lebilecek son kelimeyi: (saymak) anlamını çözümlemeye çalışacağız. Saymak: Birden fazla olan şeyle- rin nekadar olduğunu bilmek ve bil- dirmek demektir. Tikel insanlar için çok kolay bir şey görülmiyen (sayı işleri, bugün bizlerce de, yükselmiş bir bilgi bölü- gü halinde, gene akıl işlerinin en güçlerinden sayılmıyor mu? Saymanm da anlama ve bilme gi- bi bir akıl işi sayıldığını gösteren en büyk tanık, saymak yerinde kul. lanılan kelimelerin, anlamak, telâkki etmek, sanmak anlamlarında ortak olmasıdır. Trükçede: Saymak: Hesap etmek » sanmak sayımmak: mülâhaza ve tefekkür etmek (1) < sağınmak - saygar- mak: tetkik ve tefahhus etmek (2). San: Sayı, hesap (3). Sana: mak- sat, şuur, zihin (4). Sanu, sanı: fi- kir, hüküm (5). Sanmak: Saymak (6) « zannet- mek. Çağ: Sayı »- tasavvur ve müla- haza (7). Sağış: Sayı »- akıl, zihin (8). Sakiş: Sayı, hesap — zihin, fikir (9). Arapçada: Hisab (10): Saymak, sayı, idrak, Hess: bilmek, duymak. Hisaban: Saymak Ihsa': Saymak — anlamak, dü- şünmek, ezber etmek (ihsâ') ve (ih- sas) ta; bilmek, duymak (ıhsa') (Hı 416): bir ilimde uzman olmak demek- tir. Hasa: Sayı. (Hasiy). ve (Hasıf): akıllı, zeki, Hasat — (H): Say, Hasa: akil, Gerek akıl, gerek sayı fikirleriyle birliği besbelli olan bu kelimelerin ilk unsurları, Güneş - Dil teorisinin bize gösterdiği (ağ) ana köktür ki, burada güneş mefhumundançı- kan aydınlık anlamma gelmektedir. Bu ana kökün yerini tutan ve bunun fonetik değişmeleriyle söylenen tür - lü şekilleri hep aydınlık gibi akıl ve akı lişleri anlamında türlü türlü ve sayısız kelimeler doğurmuştur. Biz burada bunların sayfalar dolduracak örneklerini bırakarak ana köke en yakım olup aydınlık, akıl, hesap an - lamlarında birleşiklik gösteren şu kelimeleri gözönline getirelim: 1 — Ağarma: fecir (11). 1. — Agm m, akla getirme (12). Agayu: akla uygun, makul (3). TM, — Ağgıs: sayı (14). Yakutçada sayı anlamma gelen bu (agıs) sözünün bizim (ayas) ayaz ve bunun arapça söyleniş şekli olan (ahass) kelimeleriyle birliği meydandadır. Aydınlıkla, doğrudan doğruya, bağlılığı olan O (ayas): mehtap ve şeffaf anlamlarına da gelmektedir (15). Gece ve gündüz, havanın açık, mehtaplı veya güneşli olmasını an tan bu kelime, kışm, böyle havala- rin soğuk olması yüzünden, soğuk anlamına da alınmıştır. Aynı anlamda (ahass) sözünün Kamus tercllmesinde: “güneşli, be» gayet yazlık gün..." e ve lekesiz, ge- diksiz parlak kılıca da vasıf olarak gösterilmesiyle beraber, Lisanülara- bın yazdığına göre başı veya göğü tüysüz (-- parlak) anlamma da gel- mesi, kökün parlaklık anlarımdan almmış olduğunu daha çok aydınla- tabilir. Bu kelimenin üçlü kökü olan (bass): başı tıraş etmek te demek- tir. Türkçede (yülük) hem başı tr- raşlı, hem de tecelli (16), (yülü): tirak (17), yula: meşale (18) (arap- çada ellâ), (yüliğ), tıraş etmek (19) arapçada: (calk — halk) demektir. Baştaki saçlarm dökülmesi ve tı- raş edilmesinin gene aydınlık anla - mından almdığı şüphesizdir. Run- dan başka (hesap) köküne bağlı İ (ahseb) de arapçada: bir hastalık- tan başının saçı dökülerek yerleri ağaran adam, beyaz ve kırmızıya, çalar deve de demektir. Bu manada (ahseb) sözünün yanımda (hesab)ı görürken aynı anlamda (ahass) ın yanmda da aynı köke bağlı (hasis) kelimesine raslıyoruz ki bu da sayı demektir. Türkçede saymak ve sayı anlam- larına gelen türlü kelimeler gibi bu- gün batı türkçemizde kullandığımız Bayı söylenişinin de parlaklıkla doğ- ,İrudan doğruya ilgisi olan kelimeler | de vardır: Say: sayı (2) - mücellâi (21), ylak: parlak (21), saydam: şef- fat, sat (22): Nalm ONAT (Bu, yazının alt tarafı yarınki sayı- muzdadır.) (1) Büyük Türk iügeti TEL. (henüz basıl. mamıştır). (2) Radiof Şor lehçesi, (3) Divani o Lüğatit'Türk, Fransızca Cens; Romaldarda her beş senede bir yapı" lan nüfus sayımı, (Censee): demektir ve mandaki (aki da da söylenir). (Sens Himeleriyle karşdaştırdmal T (6) Divani Lügat. İ 47) Büyük Türk iügari, (8) Radlof, (9) Radlot. (10) Arapça hesap ((hisab) diye söyle nir. Fransızca saymak demek olan calcu- ler, compte de sanmak, Güşünmek, tahmin anlamlarına da gelmektedir. İlan (Hisab) sözüne yekilce daha yakım o- lan ÜHlizep) de Çuvançada ayni anlamda İ görülmektedir. Çermiş lehçelerinde (ep, jap) şekillerini de slmaş olan bu kelime, | Türk Dilinin öz malı olduğuna şüpbe yok- gelmektedir. (Zolotnitakiy - Çuvaş Lügati 8 -5 (11) Lehçei Osmani, Anadolu, (32) Pekarski, Yakut dili lüçeti (13) Uiguriea - Uygur metinleri. (14 m m (15) Pavet de Courtellle - Şark Türkçesi Högati, (16) Radlof Telelit lehçesi, Türk dil, (17) Türk dili, (15) Divanli lügat. Uygur endeksi, (19) Divanü tügat. (20) Radlof Çağatayca. (21) Türk düL (22) Radiot, Çağatayca, Sovyetler Japonyayı bir daha protesto ettiler Moskova, 22 (A.A.) — Dış işleri komiser muavini Stomoniakof dün Japon elçisi Ohtayı kabul etmiştir. Stomoniakof, Tokyo Sovyet elçiliği- nin Japon memurları hakkında yapı lan ithamları ve Japon halkını elçi liğe karşı tahrik etmek maksadiyle Japon gazeteleri tarafından yanılan menfi neşriyatı protesto etmiştir. Vâki olan tehditlerin gülünclüğü- nü ehemmiyetle kaydeden Stomön!- akof, Japon otoriteleri tarafmdan el çilik aleyhinde alman birçok tedbir- leri de protesto etmiştir. Bu tedbir- ler, büyük müşkülât doğurmakta ve Sovyet elçiliğinin diğerlerine nazs - ran aşağı bir vaziyete düşmesini in- taç etmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: