3 Haziran 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

3 Haziran 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Aleksandr Kerenski No. 10 TAN Tercüme eden: M. Rasim OZGEN Rasputin ve Aleksandra siyasi müşkülâttan da korkuyorlardı Rasputin, daha 1915 ilkbaharın - dan itibaren, harp yüzünden, köylü- lerin tığradıkları sıkıntıları, katlan- dıkları mahrumiyetleri anlamağa başlamıştı. Her şeyden evvel, ken- disi bir köylü değil miydi? Fransiz Sefiri Paleolog, Rasputin İle mükâlemesinde, ons: “Harbi dur durması İçin imparatoru Rıkıştırdı- Ümin asli olup olmadığını” sorduğu- Ru ve göyle açık bir cevap aldığını Raklediyor: “Size bunu söyliyenler, âhlâksız kimselerdir. Ben, impara- tora, tam bir muzafferiyet elde edin ciye kadar harbetmemiz icap ettiğini | Böylüyorum. Ayni zamanda, har- bin, Rus milletine tahammül edemi- Yeceği ıstıraplar verdiğini ilâve edi - Yorum. Öyle köyler biliyorum ki, 0- Talarda körlerden, sakatlardan, dul- lardan ve yetimlerden başka kimse kalmaıştır. Bu çok korkunç bir vey!” Rasputinle Aleksandra, yalnız 15- tıraplardan değil, siyasi müşkülâttan | da korkuyorlardı. 1916. senesinden İtibaren, çarla Rus milletine şu iki) #iktan birini kabul etmek mecburiye- ti vardı: Ya, müttefiklerle beraber, hihayete kadar harbe devam etmek ve murafferiyete ulaşmak... O hal - de, iş başmdan ve bütün memuriyet- lerden Rasputin zümresine mensup olanları atmak; yahut, mutlâkıyeti, tinin himmetile kurtarmak... Bunu temin etmek için de münferit bir sulh akdetmek lâzımdı. Liberallarin en meşhur şeflerinden | biri olan V. D. Nabokof diyor ki: “Yavaş yavaş taayyün etti ki, di- Yünecesine idare edilen dahili politi- kamız, ya münferit bir sulhe yahut #sray ihtilâline müncer olacaktır. vini efkârm münevver kısmı, çi Temenni rma ye manda hizmet etmenin imknr olma- dığmı ve çarın arkasında yürüme- hin Rusyanın alkan hareket et- Mek olduğunu anlamağa başladı. O zaman, “Zemstvo” (1) larla ka- tabalar heyetleri birliğinin reisi bu- an — ilerde muvakkat hüküme - tin relsi olan — Prens G. E. Lvov, 1016 senesi nihayetinde şunları ya- Riyordu £ “Onlar o (Virubova - Protopopof Menfaat zümresi), yalnız milli birli- Ği tahrip etmekle kalmıyorlar, bize, #erefimize mugayir bir musaleha da hazırlıyorlar. Bu hele göre onlara 9u sözleri söylemekte haklıyız: Siz, yanm ve mutlâkıyet idaresinin Müyatına kasteden £ düşmanlarsınız Ve Rus devletini bir uçurumun kena- Yna doğru İtiyorsunuz.” Lvov'un bu Mözleri, Rus demokrat ve radikal bartilerinin kanaatlerini gösteriyor- kin dolu bir ağızla bahsediyordu ve asabi bir adam olduğu için, sözlerini hiç esirgemiyor, öyle tabirler kulla- yıyordu ki, onları, burada tekrar et- meme .imkân yoktur. Ayni, şeyi Kont Prederik (imparatorun mabe - yincisi) hakkında da “söyliyebilirim. Bütün bildiğim adamlar, yaverler — belki Sablin istisna edilebilir — Rasputinin aleyhinde idiler. Bu İşin en feci tarafı bizzat imparatoriçe - nin, Almanya menfaatine dalavere çevirdiği kanaati ile itham olunması idi. Rasputin, Almanların ücretli bir ajanı addediliyordu. Çok iyi hatırla- İrım.. Künunusani aymda, herkes / Rasputinden ve imparatoriçenin de onunla müşterek hareket ettiğinden bahsediyordu. Hattâ, ailem efradı bile, Rasputinin, düşmanın üeretli bir memuru olup olmadığı hakkımda, #ualleri ile beni daima rahatsız edi- yorlardı. O zamanki dedikoduları, siz de, zannederim hatırlersmiz. İş odamdan çıkıp ta ,çocuklarımı gör- | meğe gittiğim zaman, evde tesadif ettiğim dostlarımdan bile ayni dedi- koduları işitiyordum. Çocuklarımın bu arkadaşları, en yüksek mahafile mensup idiler; çünkü oğullarımdan biri Lise (2) den mezundu ve bütün Use talebeleri ile tanışıyördu. Diğer oğlum da hassa süvarisine mensup- tu. O da birçok arkadaşlarını evimi. ze getiriyordu. Nilof, be 1 gibi, şu Bözleri tekrar etmesini itıyat edin - mişti: İmparatoriçenin ihanet ettiği- Poliste Tahtakalede lesidir, yaralı | 'Dövtüşün sebebi ehemmiyetsiz bir su mese- du. Yalnız muhtar idareli belediye | Meclisleri ve araz) sahipleri müesse- | Meleri.. kooperatifler ve amele sendi- | Bitleri, grandük sarayları ve hattâ Yaşkumandan İkinci Nikolanm ya- , Rasputinin katli, bir saray hazırlığı, hep ayni esaslı alâ- muhtelif şekilde tezahür et - Melerinden başka bir şey değildiler. Saray nedimleri bile, hasta olan im- torlçenin memleketi felâkete iklediğine kanaat getirmişlerdi. ie zamanmda, büyük umumi Targâha, harp “tarihi mütehasası Mfatile iltihak eden ve çarı maiye- İs bulunmuş olan General Du- İl “fevkalâde tahkik komisyo- ii "nda, saray nedimlerile hassa Z8- erinin, o zamanki, hislerini çok İ bir şekilde tasvir etmiştir 'emasta bulunduğum bütün 7e- ie bütün bu halleri, Rusyanın fe- addediyordum. Hepimizin Dünemiyatı sarsılmıştı. Prens Orlof- Kiper seyyar umum! kâti- iy « nefyedildi) yaptığım pnakayalerd. Rasputin gi- adamm bu kadar nüfuz sahi masını doğru bulmadığımı ans Orlof ta bu işe çok ehemmi- N eriyordu, o İmparatorun yaveri ayni kanaatte idi. Ami- bilek o, Rasputinden Tahtakalede bir hanm önünde seyyar sebzecilik yapan birkaç kişi sebzeleri üzere kullan» dıkları su yüzünden kavgaya tutuş- muşlardır. Bir müddet sonra kavga büyümüş, otuza yakın seyyar seb- zecl ellerine geçirdikleri soba, taş ve tenekelerle biribirine girmişlerdir. Vaka polise haber verilmiş, Fakat polisler gelinceye kadar bunlardan Mehmet ve İsmail taşla başlarından yaralanmışlardır. Yaralılar hastaha- neye kaldırılmış, suçlular yakalana- rak tahtkikata başlanmıştır. Küstah bir soçuk Zeyrekte oturan muallim Safinaz, telebesinden on iki yaşlarındaki İb- rahimi sınıfta bırakmıştır. Bundan muğber olan çocuk dün muallimine yolda rastlamış ve onu takibe başla- mıştır. Muallim, eve girip kapıyı ka- padıktan #onra Ibrahim evi taşlama ğa başlamıştır. Atılan taşlardan ka- pı ile ait kat odalarmdan birkaç cam kırılmıştır. Suçlu yakalanarak tahki kata başlar Bir suçlu ortada yek Büyükderede oturan Karlonun &- vine bomba koymaktan suçlu Osman Ragıp oğin Mehmet ve Mustaf oğ- lu Mehmet ismindeki suçlular hak- kmdaki tahkikat evrakı tamamlan- mıştır, Ancak, bunlardan Ragıp oğlu Mehmet birdenbire ortadan kaybol- ne İnanamıyorum; fakat Almanlar- dan hoşlandığna şüphem yok! Prens Orlof, imparatoriçeyi Livadyaya, onu yahut herhangi bir yere uzaklaştır- mak lâzım.. Yoksa çok korkunç .bir akıbetle- “karşılaşacağız, (diyordu. Hattâ onu, bir manastıra kapamak- | tan bahsedenler de Vardı.” Amiral Nilofun, imperstoriçenin Almanlara karşı muhabbet besleme sini muhakkak görüşüne ne demeli- dir? En muhakkak ve meydanda olan şey. Çariçenin, nazarında, oğlundan oğlunun menfaatine mutlükiyet ida- resini her türlü helelden korumak- tan başka bir şey yoktu. O, orduyu da, milleti de, bu uğurda, hiçe sayı- yordu. Yi şikârdı ki, imparato- riçe Aleksisi için, her şeyi gözüne almış bir halde idi ve bu maksatla en çetin mütadelelere bile girişmeğe azmetmişti. İşte bu hal önünde, herkes, Rasputinin ve bunun etra - fmda bulunan esrarengiz adamların çariçeyi, münferit bir sulhe sevket- tiklerine inanıyorlardı. lArkası var) (1) Büyük arazi sahipleri ile Belediye heyetlerinden müteşekkil olan ba birlik, harp esnasmda —hükümet idaresinin.sefer berliğin daha ilik günlerinde kendini göste. ren aczi ve kırtasiyeciliğe bir iş görememesi yüzünde ve hastanelerin feden bir. teşkilât atorluğun gayret sar- yüksek asi e mahsus bir mektep. dün büyük bir meydan kavgası oldu lar tedavi altına alındılar Bir yaralı otomobilden indiriliyor muştur, Bütün aramaira rağmen henüz bulunamıyan suçlunun Rizeye gitmesine ihtimal verilmektedir. Parmağını kaptırdı Ramide oturan Hakkı adında biri, Bahariye mensucat fabrikası maki- nesinde çalıştığı sirada « dikkatsizlik yüzünden parmağını makineye kap- tırarak yaralanmıştır. Yaralı basta- haneye kaldırılmıştır. NOTLAR Şair ve bakkal Senbalizmanın tam ellinci yıldönü- mü tes'lt edileceği bir sirada İlk mec- muai eş'arını bu edebi mektep tecri- besinin doğduğu tarihte vermiş olan Henri de Regnier'in ölümü rünase - betile, onun hayatma dair bazı fıkra- lar okudum. Bu fıkralardan birisi şu: Bundan alıt ay kadar evvel, harp malülleri için verilen bir müsamerede İ Mareşal Petain ile Henri de Regnler demiş ki: — Içtimal bakımdan bir bakkal ile| bir şair arasında hicbir fark yoktur. “Sular şehri, şairi şu cevabı ver - miş: — Belki öyle.. Lâkin bütün bak - Kallar şair olmağı tahayyül ederler. | Fakat bakkal olmak hayali güden bir İtek şair yoktur. Güzel bir söz. Yaymız, şair sözüne aldanmamann elbet lâzım olduğunu bizzat şair söylediğine göre hiraz dü- şünürsek görürtiz ki, şair ile bakkal arasında ilk akla gelen mide hattı vas- Undan başka bir münasebet, bir ben- zerlik yok değildir: Bakkal metamı, peşinden ziyade, fakat bilâhara almak ümüidile veresiye verir, Şair ise metamı değil peşin, değil İ bilâhare almak ümidile veresiye, bil bütün bedava verir. Eğer öldükten sonra bir şeyler ko- parabilirse, ne mutlu ona! Fikret ADİL Kadıköy Kız San'at mektebinin sergisi şe Sergide muvaffâkıyetli eserler teşhir eden talebeler bir arada Kadıkör Akşam kız sanat mekte- binin sergisi, üç günlük bir teşhir i müddetinden sonra dün akşam ka -| ! panmıştır. İ Büyük bir rağbet ve takdir kaza- Inan bu sergide yedi yüze yakin ta- lebenin dikiş, şapkacılık, çamaşır, nakış, ev İdaresi, yemek ve pastacılı- ğa ait işleri teşhir edilmiştir. Bir ta- lebe etüdü olmaktan fazla, hepsi ne- fis birer sanat eseri olan bu işler, Uç gün içinde beş bine yakm davetli ve seyirci tarafmdan ziyaret edilmiş ve çok beğenilmiştir. Dün akşam feci bir #ramvay kazası oldu Dün akşam saat 18 de Gülhane par kının önünde feci bir tramvay kazası olmuştur. Sirkecide Derviş sokağında 16 numaralı evde oturan 48 inci mek- tep talebesinden Orhan, Sirkeciden basma atlamıştır. Böylece tramvayla Gülhane parkınm önüne kadar gelen çocuk orada yere inmek istemiş, fakat muvaffak olamıyarak arabanın alti na yuvarlanmıştır. Tramvay, çocuğun Üzerinden geçmiş ve sağ ayağın: diz kapağından koparmış, sol ayağını a- ğır yaralamıştır. Çocuğun başma ge len felâketi görmiyen vatman araba- #ini Sultanahmede kadar sürmüştür. Etraftan yetişenler çocuğun imdadı- na koşmuşlardır. Hâdise sırasında ©- rada bulunan bir sıhhrye memuru der hal çocuğun ayaklarını sarmış, Or - han imdadı sihhi otomobilile Gülhane hastanesine kaldırılmıştır. Çocuğun sıhhati tehlikelidir. Madrit grevi Madrit, 2 (A.A.) — Kahveler ve lokantalar garsonlarınm 15 günden- beri devm eden grevi, dün İmazla- nan bir anlaşma ile nihayetlenmiştir. Bugünden itibaren garsonlar işlerine yeniden başlamaktadırlar. Diğer taraftan inşaat işçileri ise dünden itibaren greve başlamışlar - dır İseferden bahsediyorlarmış. Mareşal) G Güneş - Dil teorisi İ kelimesile bir ârâda söylenmesi Sü- mer devrindenberi sürüp gelen bir çifte dillik yadigârıdir. © Sakâr ka- ya Anadolunun her yerinde söyle » nen ve dalma sivri ve yalçın kaya- lara verilen isimdir. Arapçanm sa » İhir kelimesi de bundandır. Yerini sevmiş ve bağdaşmış olan bu çok eski Türk kelimesi “ile biraz dâha meşgul olalım, Sak (ağ - as * ak) şekli ile ol- dukça yüksek ve kuvvetli bir obje veya oldukça bir yükseklik ve kuv- vetlilik ifadesi idi. Bu kelime: (ağ -- as * ek) yani (saka) şek- iile büyük ve eski bir Türk 'ulusu- nun sdmı vermektedir. İlerde ondan dü bahsedeceğiz. Bu sak (1 )kelimesi sonüna bir (.$ r) unsuru alarak (ağ #ens 4 ak 4-ar) şekli ile arapçada bu kaya manası verilmiştir. Arapçada dir. Halbuki etimolojik şekilleri hem müfrette, hem cemide biribirinin ay- nidir. Etimölojik şekillerini altal- İ ta yazalim: Sahir —ağ -as--ah * İr Buhur sx uğ 4 us 4-uh* ur Bu etimolojik tahlil ile hem müf- ret com'i (arapça kaya) nım türkçe sak kelimesinden ürediğin! öğrenmiş oruz. Araplar Mezopotamyanın günden sonra birdenbire başlı: yan kayalık yüksekliğe: hudut anla- mina gelmek üzere (2) suğur der- plerdi. Diyarbekir ve Urfa gibi Ana- dolu hududundaki valiliklerin o de- vir Araplarına göre adı suğur bey- likleri idi. Bu kelime bizim şimdi hudut karşılığı olarak kullandığımız sınır ve eski morfolojisine göre su (ng) ur kelimesinden başkası değil- dir. (ng) unsuru eski gramerimizde sağır kâf dedij iz (ğ) nin kendi- İsidir. Eski Sümerliler de kendilerine sangir veya songur derlerdi. Fars dilindeki senk (taş) kelime. sinin bü saktan başkası olduğunu Osmanlı devri m kimse İddia edemez. Sümerce — sağ . Sümerce <“ sa'g Arajka - saykal sagılmak sağnak çakmak şavmak çavmak Bu yedi k kelimenin ilk dört unsuru | kıymet bakımından yekdiğerinin ay- nidir, Çünkü: Ikinci unsurlardaki 8, $ ç, 2 konsonları ancak ayni sabanm mütefavit mesafelerini gösteren ve İfakat rol itibarile ayni kategorinin malı olan konsonlardır. Keza Ücün- cü unsurdaki (y, v, k, g) farkıda İ bir mana ifade etmez. Onlar da ke- lime yapmak bakımmdan ayni kiy- mette morfemlerdir. Dördüncü unsura gelince: Onlar mananın ifadesini yapan unsurlardır ki, bazılarında eksiktir. Meselâ zağ, çav ve şav'da olduğu gibi, mana verirsek şu neticeye varırız: (1) ağ — âna köktür. Işık ifade eder , (2) as »—- aldukço geniş bir saha- ya ve uzaklığa işaret eden bir un - surdur. (3) ağ ss ana kök anlamını temsil eden obje veya süjeyi gösteren ek - Yedikuleye giden tramvayın arka ara | tir. Üünmneş-Dil | Sd bu kelimenin cem'i suhur biçiminde- | Eğer kelimelere bu analize göre| ile kelime tarihi ve tarihi tetkik yapmak tecrübeleri IV Türkçede kaya kelimesinin sakar türkçesindeki sekbanlarm taş atan sapancılar olması gibi. Nitekim sek- mek fili de taştan taşa sıçramak de- mektir. Bütün bunlar bize sak kelimesinin İ yükseklik, dağ ve taş ile sımsıkıya ilgili olduğunu gösterir. Maksadı - mız Sümerlilerin nereden geldiğini araştırmak olduğu için kelime tah- lilinin bu şekilde inkişafmdan fay - dülanarak daha geniş bir zemin Üze- rinde etüdümüze devam edebiliriz. Sümercede sa gök demektir. Sak, sok. suk uçta olmak, önde olmak an» lamlarma geliyor. Sâk ayni zaman da tepe, sivrilik, baş ve gef manala- rini verir (3). H. de Barenton'a göre: Sümerce- de (sag, sa'g) baş, şe e (sa'g) parlamak, (sakir) yücelmek, yukarı çıkmak demektir. Böyle olunca &- rapçada dal ve bacak manalarma gelen sak kelimesi bu cümleden dı. İ şarda kalamaz ve türkçe sağnak, sa- gılmak gibi bir yükseklik ve bir ışık anlatan kelimelerdeki (sag) İle sü- mercedeki (sag, sn'g) arasında bir ayrılık olmamak gayet tabiidir. Şu türkçe, arapça ve sümerce kelimele- rin akrabalığı tereddüt götürmez: Sümerce -- sağ -- parlamak Arapça — saykal — cilâ, parlak- lık Arapça -- saika — yıldırım Türkçe — zağ we parlaklık (zağ- kı kurşun ve kıliç) gibi. Türkçe — sag - ılmak — yıdırım sâğılmak Türkçe m mağ - nak »- yağmur sağnağı Türkçe — çak - mak s« yıldırım, çakmak, fikir hareketi, bir şeyi an- lamak Türkçe — şav - mak — ilk güneş ışığının tepelere düşmesi Türkçe — çav - mak — gibidir. Bu kelimelerin etimoloji analizi. ni altalta getirirsek neş'etlerini öğ- renmiş oluruz. 0g 8 4) şavmak Geniş veya uzak bir sahada bir obje veya siljeye ışığın taallüku de- mektir ki, bu mana ile İlkel hayatta güneşin ilk ışığının üzerine düştüğü tepe veya kaya sivrileri hatıra gele mek tabii idi. Yukardan beri ışık, taş, kayn, tepe sivrilerinin bir arada tetkikinden zigurat ve şimdiki telâf- fuzlarile sakarat has isimlerindeki sak ve zıg ana kelimelerinde piçin daima kaya, sivri ve ışık manalarma tesadüf ettiğimizi anlamış oluyoruz. (4) ağ > ifade rolünü yapan un- surdur. Diğer kelimelerin her dört unsu- runda ayni kıymeti ve rolü bulacağı- muz İçin ayrı ayrı mapalandırmağa lüzum kalmaz. Faja unsurların ke. limeyi tamamlamağa ve isimlendir. meğe yarıyan şeyler olduğunu bill « yoruz. H. R. TANKUT (1) İçel tarafımda (say) kaya massif- lerine verilen bir isime (3) La langue primitive de la chaldes Francois Lenament & 307, 308 Çanakkaleye gidiyor Trakya umumi müfettişi General Kâzım Dirik dün Edirneden şehrimi- ze gelmiş, vali muavini Hüdaf Kara- tabanı ziyeret etmiştir. General Kâ- zım Dirik buradan, teftiş için, Ça- nakkaleye gidecektir. Rumelikavağına dün elektrik verildi Bir müddet evvel tesisatı yapılan Rumelikarağna, dün, elektrik cere- yanı verilmiştir. Köye kaç limba ko- nulacağı henüz malüm. değildir. Ribentrop'un ziyaretleri Londra, 2 (A.A.) — Lort London- derry, şimali irlândadaki şatosunda misafirleri arasında hava kuvvetleri şefi Ellingtonun da bulunmasından dolayı çıkan bazı şayiaları yalanla - mış ve Ribbentrop'un ziyaretinin hiç- bir siyasi mânası bulunmadığını ye - Trakya umumi müfettişi | İniden teyit eylemiştir Tıp Fakültesinin sa tedrisatı Maarif Vekâletinden Üniversiteye gelen bir tebliğe göre, Tıp Fakültesi İalebesinin lisan derslerinde esaslı değişiklikler yapılmıştır. Buna göre, Tıp Fakültesinde dördüncü smıfa gö çecek her talebenin bir ecnebi lisan- dan imtihan vermesi ve bu imtihan- da muvaffak olduğu takdirde birinci doktora imtihanlarına alınması ka - rarlaştırılmıştır. Bu itibarla, her ta- lebe dördüncü smıfa gelinceye ka - dar herhangi bir ecnebi dilin A, B,C kurlarına devam edip her üç kurun imtihanlarını muvaffakıyetle verme- si lâzımdır. Bu suretle, Trp talebesi, yüksek smıflarmdaki derslerini daha kolaylıkla takip edebilmek imkânını bulmuş olacaktır. Zehirli gaz konferansı Dün sabah Üniversite konferans Salonunda zehirli gazlar için bir kurs açılmıştır. Bu kursa bütün muallim- ler iştirak etmişlerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: