8 Temmuz 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

8 Temmuz 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ş A ——— 5 Ayazağa cinayeti Ağırcezanın kararı bir müddet geri kaldı Galata postanesi veznedarı Hüs - nüyü Maslakta, Alaman çiftliği civa- rında bir yere köpek satmak bah - pesile götürerek orada, kendisini ta- banca kurşunile öldürmekten suçlu bulunan ve müddetumumilikçe idam- ları istenen A'bdullah ile Yunus hak. kmda ağır ceza mahkemesi, dün ka- rarını verecekti. Bu münasebetle, yüzlerce meraklı, muhakemeyi dinlemek üzere vaktin- den çok evvel koridorları doldur « muştu. Saat tam on altıda, mahkeme kapıları açıldı. Fakat bu kadar kala- balığı içeri almak imkânı olmadığı için mübaşirler, reisin emrile dinle yicilerden bir kısmını dışarı çıkarma ya mecbur oldular, Kapılar kapandıktan sonra, karar Okundu, fakat bu kararm merakla beklenilen karar değil, sadece bir a- ra kararı olduğu anlaşılınca, kalaba ık kendiliğinden dağıldı. Mahkeme, dünkü celsede, şu âra kararmı ver - miştir: "Evrak arasında bulunan bir kayıt- ta, suçlularm, vak'adan birkaç gün evvel telâşir telâşlı konuştuklarmı övliyen bir şahitten bahseğilmek - tedir. Bu şahidin ifadesine dosyada restlanamamıştır. Bu noktanm tenviri mahkemece za rurt görüleceğinden, emniyet ikinci gube müdürü Sabriden izahat alın - ması için duruşma, 80 temmuz tari- “hine bırakılmıstır. O gün Sabri, mahkemeye gelerek izahat verecek- tir, Çocuğu ölen bir adam aklını kaybetti Topkapıda, Fatma Sultan mahal - tesinde, terzi Nezirin baş yaşındaki çocuğu Tbrahim, evinin yanımdaki ar sada oynarken, İci su dolu bir kuyu ya düşerek boğulmuş, cesedi birkaç gün sonra itfaiye vasıtasile kuyudan çıkarılmıştır. İbrahimin boğulduğunu gören ba- bası Nezir, birdenbire fenalasarak gayri tabii birtakım hareketler yap- mış: — Çocuğumun düğünü var! Her - kes buyursun! diye bağırmağa basla mıştır. “Peessür neticesi, dimaii mü yazenesi bozulan zavallı adam hes - taneve kaldırılmıstır. Hâdiseve müddeitumumi muavin - lerinden Übeyt vaz'ivet etmiş ve ta- bibi adi! Enver, kücük Trahimin ö- Tüsünü muavene ederek gömülmesi - he İzin vermiştir. 33 hamal bir adamdan dayak yediğini iddia ediyor Hamallar cemiyeti kasadarı Hak - kıyı dövmek ve hakarette bulunmak tan suçlu 33 hamal ikinci sulh cezs mahkemesine vetilmişlerdir. Hamalların dün duruşmaları ya - pılmıştır. Suçlular, hakarete uğra - yan ve dayak yiyen kendileri olduğu- nu ve 33 kişi, hep birden, kasadar Hakkı aleyhinde dava açtcaklarını söylemişlerdir. Mahkeme, şahitleri dinlemek için duruşmayı başka güne bırakmıştır. Maarifte Resim, elişleri ve ev idaresi kursları Maarif müdürlüğünün ,bir resim ve elişleri ve bir de ev idaresi için mu allimlere iki kurs açmaya karar ver- diğini yazmıştık. Bunlardan resim ve elişlerine mahsus olan kurs önü- Unkapanı köprüsü £yüple Sütlücenin arasına naklediliyor Eski Unkapanı köprüsünün Eyüp- le Sütlüce arasma kurulması hakkın daki tasavvur nihayet kat'İleşmiştir. Bu köprünün dünden itibaren Eyüp cihetine nakline başlanılmıştır. E - yüple Sütlüce arasındaki mesafe Un kapanı ile Azapkapı arasındaki me- safeden çok daha dar olduğundan | fortmanın bu köprüde yaptığı hasa- rattan dolayı uzun boylu tamirata ihtiyaç kalmıyacaktır. Bundan baş - ka vaktile Unkapanı ile Azapkapı &- rasında Gazi köprüsü İnşaatı bitince ye kadar araba vapuru, işletilmesi hakkındaki tazavvurdan tamami eçilmiştir. Bütçede bu iş için cut tahsisatla eski Unkapanı köp tamir edilebilecektir. Sonra bu köprünün Eyüple Sütlüçe arasa ku rulması işi bir müteahhide verilecek tir, Milletler Cemiyeti .Asamblesinde neler gördüm ? (Başı 1 incide) renk renk emprimeler giymiş, zarif şapkalı, ve her biri bir moda mecmü- asmdan fırlamış resimler kadar şık ve çoğu hakikaten güzel kadınlar o- | turmuşlar, günün Curlosit6'sini, yani Negüsü bekliyorlar: Galeride, çepçevre, sayısız gaze - teciler, dünyanm en tanınmış gaze - tecileri almışlar, ellerinde kalem, bekliyorlar! Duvarlarda büyük büyük levhalar: “Cigara — içmeyiniz, , “susumuz!,| “gürültü etmeyiniz!,, Ve cigara İçmiyoruz, susuyoruz, gürültü etmiyoruz. Asağıdaki murahhasların, yukarı- daki gazetecilerin, hemen herkesin öntinde, kulağına takılan telefon ahi- zeleri var, Bunları slhiyor, başınıza geçiriyor, ahzenin iki yuvarlağını iki kulağınıza yerlestirdikten sonra, ö - nünüzdeki sıra üzerinde duran bir düğmeyi çevirerek gelen sesi keyfi- nize Ondan a ride MARE Teen wa der yavaş söylesin, sözlerini en kü - çük teferrüntıma kadar zantetmeme- nize imkân yoktur. Filvaki bir sa - londa yüzlerce ve yüzlerce İnsanm, böyle kulaklıklar takmış manzarası biraz sesip bir tesir yapıyor ve İnsa- na garip bir ülkede yaşamakta oldu- Zu hissini veriyor ama, görünüsü ne olursa olsun, bu telefon teskilâtı U- taslar Kurumu müzakerelerini haki- katen keyifli bir hale koymaktadır. Ayni zamanda, yukarıdan baktığınız. zaman, aşağıdaki murahhaslardan hangilerinin hangi nutukları daha dikkatle dinlediklerini bu kulaklıkla- er takıp çıkarmalarından kestirmek gibi bir gazeteci için essiz bir fayda husule gelmektedir. Günün © birinde fen biraz daha ilerlese ve bu kulak - ıklarm iplerini uzun mesafeler için- de uzatabilmek imkânı husule gelse, milletler için en iyi yapılacak şey, muhakkak ki, bu kurumdan bir ku - taklık alarak memleketine gelmek ve orada, kendi bürosunda rahat o- turup söylenenleri dinlemek olacak- tar. Her biri üzerine bir devletin otur. duğu sıralar ve yüzlerini İlk defa gördüğü ve tanımadığı birçok murah haslar arasından bir heyülü gibi ya- vaş yavaş yürüdü, yürüdü, yürüdü, ve tâ İleride, beşinci sıradaki yerine, Bütün salonun gözleri, tecessüs, - allimlerin bu bilgi ile mücehhez bu-| bası olan paraya hâkim bütün siya öğretmenlik edeceklerdir, müzdeki pazartesi sabahı saat 9 dS| yüzün, meruk, istihfaf, nekadar mi- Fındıklıdaki 13 üncü mektepte AÇ'2- | yaç varsa o kadar çeşitli duygularla, caktır, Bu kursa 400 muallim kayde | bu zavallı adamı takip ediyordu. Fa- dilmiştir. Ev idaresi kursuna gelin-| kat o, burada toplanan ve ordula - ce, Maarif Vekâleti bu derse fevkalâ | ra, donanmalara, toplara, tayyarele- de ehemmiyet vermekte ve bütün mu | re, gazlere ve her şeyin anası ve ba- lunmalarını istemektedir. Bu itibar-| « ve askeri kudretlere ve la bu kurs iki devre olacak ve birinci| o gün için temsil devre resim ve elişleri kursile bera- | rağmen, vakarından ber 3i Ağustosta nihayet bulacaktır. başlanıldıktan da iki gün saat 16 dan 19 a kadar| azamet ve ihtişam artığile devam etmez üzere bütün sene süre- | du. ş cektir. Ev idaresi kursları da Bey-| Yerine gelip oturunca, Uluslar Ku bu pazartesi günü saat onda açıla - | ketinin bütün objektifleri, birden, caktır. Resim ve elişleri kurslarında | Haile Selâsiyenin abanoz renkli iki müfettiş Şinasi ile Muallim Selma, | büyük gözle siyah sakalınm büsbü - ev İdaresi kursunda muallim Seran- | tün esrarengiz hale koyduğu mah - di, Mediha, Mihrünnisa ve Münire | zun çehresi üzerine çevrildi ve ayni ramanda relsin tepesine sıralanmıs Zavallı Zozo Yunan artisti dün kalpten öldü! İstanbulluların dört seneden beri, Ankara ve İzmirin bu yıl tanıdığı Yu nan operet artistlerinden Zozo Dul- musın Selânikte kalp hastalığına tu iularak hastahaneye yattığını yaz - miştık. Gelen haberlere göre zavallı kurtulamamış ve dün gözlerini çok sevdiği sahneye ve kulaklarını alkış seslerine ebediyyen kapamıştır. Z6- 70 Dalmas, tam bir lejer operet artis Li idi. Sesi ve yücudü sahneyi doldu- rurdu. Çok sempatikti. : Seyircileri, sonuna kadar sürükleyebilirdi. Zozo İstanbulda doğmuştur. Otuz sekiz kırk yaşlarmda olmasına rağ- men genç görünürdü. Memleketimi- #eson gelişinde Hulk Operetinde Türk artistlerile çalışmıştır. Bazt ©- yunlarda, yeni öğrenmekte olduğu türkçeyi, kendisine mahsus şive ile, konuşmuş, türkçe şarkılar söylemiş» tir. Zozo Dalmasın ölümü, kendisini | gören, oyunlarını © seyredenlerle. Türk sahne arkadaşlarını çok müte- essir etmiştir. | Poliste ir çocuk tabanca ile| oynarken öldü Dün Kantarcılarda feci bir kaza olmuş, bir çocuk tabanca ile yarala- narak ölmüştür. Hâdise şudur: Kantarcılarda odun ( deposunun karşısında tüfekçilik yapan Hasan Salim, dükkânında ayni zamanda 13| yaşlarmdaki çocuğunu da çalıştır - maktadır. Bundan bir müddet evvel bir müşteri dükkâna gelerek tamir edilmek üzere bir tabanca bırakıp gitmiştir. Tüfekçi Hasan Selim, bu | yg, tabancayı tamir etmek Üzere urada- ki gözlerden birine bırakmıştır. Dün, babası tezgihta çalişirken Cahit, ta- bancanın bulunduğu gözü karıştır - mağa ve tabanca ile oynamağa baş- Ismıştır. Bu sırada tabanca birdenbi re patlamıştır. Çıkan kurşun Cavi- din göğsüne İsabet ettiğinden çocuk sesini duyan leri “ya” nına koşmuş, fakat çocuğunu 4l kan lar içinde Y yatar bulmuştur. Komşu dükkâncılarn yardımile Ca- vit kaldırılarak hastaneye götürül- mek istenmiş, fakat zavallı yaralı yolda ölmüştür. Polis, tahkikata el koymuş ve Cavit dün akşam gömül müştür. Bir çocuk kayboldu Evvelki gün yine bir çocuk orta- dan kaybolmuştur. Hâdise şudur: Sultanahmette İshakpaşa mahallesin de oturan Safa Abdullakın on altı yaşındaki çocuğu Ekrem, evvelki gün annesinden izin alarak evden çıkmıştır. Fakat, akşam olduğu hal- de çocuk evine dönmemiştir. Bu- nun Üzerine çocuk aranmağa baş - lanmış, lâkin bu zamana kadar bu - lunamamıştır. Tahkikata polis vaz' ıyet etmiş, Ekremi aramağa başla- miştar, Gece yarısı denizden feryatlar Dün gece yarısı Moda civarında dolaşanlar denizden gelen birtakım Sesler ve feryatlar duymuşlardır. Bunun üzerine bazı kimseler bir san dal tedarik ederek denize açılmışlar ve seslerin geldiği tarafa gitmişler- dir. Tam Fenerbahçe ile Moda arasi» | na geldikleri zaman bir sandalın dev rildiğini ve içindekilerin denize düş- tüklerini görmüşlerdir. Denize dü - genlerin hepsi çıkarılmıştır. Yapılan tahkikat sonunda da bunların Kala- miş caddesinde oturan Mediha, hem giresi Banu, Selimiye civarında otu- ran Cahit ve Lâtif olduğu anlaşıl - mıştır. Bunlar bir sandala binerek denize açılmışlar ve fakat bir aralık müvazene bozulduğundan satdalın devrilmesile denize dökülmüşlerdir. Belli ki, siyasi tiyatro basirvordu! TAN ! kaldıkları vakıt vücutlarının içerisine —— ÖĞÜTLERİ Satürn Tipi | Halkalı Zuhal yıldızından adını alan bu tip, doğrusunu isterseniz, sağlık bakımından hoşa gidecek'bir tip des Bildir. Galiba, Satürn baş Tanri Mmpitâr'ii ihtiyar babasının adı olduğu için bu dan beri daimaihtiyar görünürler. Boyları uzun, omuzları çıkık, ileri- ye doğru bükük, göğüsleri dar, kan- burları çıkık olur. Bu halde insanım şişman olamıyacağını, mutlaka ve da ima zaif kalacağını kolayca tahmin edersiniz. Dünyaya kederli olarak gelirler ve hep kederli kalırlar. Güldükleri pek nadir görülür. Daima yorgunluktan #ikâyet ederler. Kendileri kış, soğuk ifade ettikleri halde soğuktan pek kor karlar. Bütün vücudun derisi esmer yağlı, cok defa toprak renginde, sert olur. | Kırısıklar pek çabuk gelirler. Yüz uzun, yanaklar çukurda, çene kemikleri geniş, elmacık kemikleri çi kık olur, Gözler siyah, bulanık, do- nuk, müphem ve kederli bakışlı; çok defa çukura kaçmış, kendi hallerine bakıyorlarmış gibi görünürler, halbus | ki kı rındakilere bakınca insanım ciğerini deliyormuş gibi keskin olur- lar. Bakışlarında dalma öfke hisse-| dilir. Gözlerinin içi âdeta sarr gibidir. Kaşlar siyah, çocukluklarından be- ri yukarıya kalkık, iki kaş birbirine pek yakın, birbirile çatışıyormuş gibi, tüyleri yukarıya doğru kalkar. Saçlar kara, fakat donuk siyah, yassı, kalın, ağır, erkenden dökülür. ler, Sakal bırakılan zamanlarda bu tip teki insanlarm çoğu köse olurlar, Burun âdet üzere uzun, ince ve siv- | ri; burun delikleri etli ve pek acık. Sulaklar kocaman olurlar. Ağız da yüktür. Fakat dudaklar ince olur- lar. Ust dudak alttakini geçmese bak tıkları vakit istihza ediyormuş gibi bir ifade verirlerdi, fakat bundan do- layı daha ziyade kendilerini düşürdük leri meydana çikar, | Dişler gençlikte düzgün olsa bile ça buk borulurlar. Dişilerin en devamlı | müşterileri bu tipte olanlardır... Alt üzün, no2, danda, boyun ortasmdaki kemik de| daima belli Eller zayif ve dövmeli.. Ses kalm, derinden çıkıyor daima nezleli gibi. Bu hallere bakip ta o tipte olan in- sanların birişe yaramavacaklarma hükmetmeyiniz. Aralarında en büyük artistler vardır, hele kömpozitörler.... Hastalıkları pek çok olur: Verem, romatizma, kum sancıları, antritisma, varis, basur memeleri ve hepsinden daha güç olan, daima can sıkıntısı hastalığı. | Sözün kısası, ber ne tarafından bak sanız, müzmin bir hastalık ifade eden bir tip. Yalnız san'at cihetinden müs- tesna. O istidatlarını da işlettikleri va kit, cok defa , keder ve sikmtı ifade ederler. LOKMAN HEKİM Belediyede İşlek caddelerde geçit yerleri Gerek nakil vasıtalarının, “gerek halkın sokakları geçebilecekleri yer» lerin tesbit ve işaretlendirilmesi için yapılmakta olan tetkikat gone ermiş tir. Şehir dahilinde halkm karşıdan karşıya geçecekleri yerlerin ya renk- 4 kaldırıma, veya sarı prinç giviyle işaretlenmesinden başka çare olma- dığı görülmüş ve bu ikisinden birisi- İ sin tercihi için tetkiklere başlanılmış tır, Şehir dışında nakil vasıtalarının virajlarda yolun hangi tarafını takip edeceği veya nerelerden geçebilecek- leri de beyaz boya ile boyanarak işs retlendirilecektir. Hamal işlerinde yapılan yolsuz hareketler Belediye müstahdemin şubesinin hamal işlerinde yaptığı yolsuz hare- ketler hakkmdaki tahkikat artık te mamile sona ermiştir. Alınan netlec lere göre hamallık için eskiden beri mevcut teamüle göre müracaat sira- | sına riayet edilmiyerek ulu orta a - dam alındığı, hamalbaşılarının işleri iyi kontrol etmedikleri, hisselerin hak ve adalet dairesinde tevzi olun- madığı görülmüş ve hamal işlerile uğraşan birisinin bir de apartıman al ıaası bilhassa nazarı dikkati celbet- miştir. Hamal işlerindeki yolsuzluk- lar hakkında bugüne kadar belediye müfettişlerine vâki şikâyetlerin ade- Ali Naci KARACAN # di altmışı geçmiştir, tipteki insanlar da dahs doğuşların- i gündüler! Demeğe kalmadan, kişede- 81-980 SN ŞI Yerli mailar pavyonları arasında dolaşırken... Pavyonlar cidden güzeldi, İnhisar pavyonu, gezenlerin bilhassa takdir nazarlarını çekiyordu Yerli Mallar Sergisinin kapısı Yerli Mallar Sergisi, Taksim Bah- çesinin top top ağaçları arasına ser- piştirilmiş, geniş bir çarşıyı andiri- yor. Bundan evvelki seneler, Gala- tasarsy Mektebinin, daracık kori- dorlarında, büram buram ter döke - rek yaptığım sergi ziyaretlerini, ha- tırladım. Oh, ne iyi oldu da gu ser. giyi, Taksim Bahçesinde açmağı dü- ki bilet memuru yakama yapıştı: — Beş kuruş vereceksiniz!.. Yerli Mallar Sergisine, ilk defa o- larak duhuliye ile giriyorum. Cebim- den çikan bu beş kuruşun bana, bi- raz sonra, nekadar büyük rahatlık temin edeceğini ilkin kestirememiş- tim, İçeri girdiğim #aman, etrafa şöyle bir bakınca derin bir oh çek- mekten kendimi alamadım. Sergiye gelenlerin hepsi temiz pak kimseler. di. Başkalarını rahatsız etmeden do- laşmasını biliyorlardı. Çember çeviren çocukların halin- de bile, bir başkalık, haâıl anlata- yım, bir kibarlık vardı, Sırasında verilecek beş kuruşun bile terbiyetkâr bir fazileti olduğuna inanmak gerek... Eski sergilere kim- al Çırakları, işsiz birtakım serseriler, mes- lek icabı gafil birini avlamak için, yengeç gibi yan yan yürüyen kılefte- ciler; ayran, hattâ bira içip, parası. nı vermeden kalabalık arasına ka- rişan anaforcular, gözüne kestirdiği kadının peşine takılarak, bazı müna- sebetsizliklere kalkışan ve; — Ne yapıyorsun? denildiği za- man; — Kabahat benim değil! Arkadan itiyorlar! diyerek mazeret yetiştiren | terbiyesizler, daha böyle kimler | yoktu!.. Taksim Bahçesinde; ben mi farkına varamadım, yoksa o günkü şiyaretçilerin ağırbaşlılıkları mı ü- zerlerinde idi, bilmem, fakat koca bahçede, ne en ufak bir gürültü duy- dum, ne de hoşa gitmiyecek en kü- çük bir harekete şahit oldum. Sanki bir sergiye değil de, bir resmi ziya- fet salonuna girer gibi vakarlı adim- larla ilerliyen insanlar arasında ka- pıda, beni ilk önce, hoparlörün, türk- çe bir tangoyu tekrarlıyan kuvvetli sesi karşıladı, Bahçenin gölgelikleri arasmda, öy- le zarif pavyonlar kurulmuş ki, u- zaktan insan bunları Hint pagotları- na benzetebilir. Her yandan renk, koku ve işik geliyor. Bahçenin şura- sma, burasına serpiştirilmiş gazino- larda, müşterilere durmadan dondur- ma yetiştiren beyazlar giyinmiş bir garson, yanındaki ile şakalaşıyor: — Bugün de yiyin bakalım, don- durmaları.. Havalar, böyle yağmur. Serginin, sürekli yağmurlar yü Serginin en alâkayı çeken köşesi ol- duğuna şüphe yok. O kadar ki, içine giren, bir daha dışarı çıkmak İstemiyor. Daha kapı- da, tiryakilerin dimağına, bin bir çi- çek kokusundan daha tatlı gelen O sırma telli tütünlerin kokusu, beni adeta sarhoş etti, Bir bayan, Türk münün en seçkin cinslerinden; renkli yaprakları, hemen ora- tıkta, kıyıp, ince İnce doğruyor. Sonra bir başkası, bi mis kokulu harmandan, nümune olarak getirtil. miş bir makinede, durmadan hazir cigara yapıyor. Tütünün; yaprak - tan, cıgara haline gelinciye kadar, geçirdiği bütün safhaları, böyle göz- lerile görenler, sergi için yapılan hu- susi cigaraları, adeta kapışıyorlar. Ben içerdeyken, Iahisar Pavyonunun tütün kısmı önünde müthiş bir ka- labalık toplanmıştı. Satıcılar; müş - terilerin arzularına kolaylıkla yetiğe- miyorlar, Biraz ilerde $ira Sira vitrinler var, Bunlardan birine bilyük bir yenice paketi koymuşlar. Paketin yanmda mukavvadan bir Fört otomobili ve bir radyo makinesi... Önümüzdeki er; “bü Tereifeder iç te aldanmıyacıklar. “Ta. likleri varsa, paketleri içinden çıkse cak bir kuponla, bu hediyelerden bi- rini alabilecekler, Bundan başka, yenice müşterileri için İnhisar Idaresi bir sürpriz daha hazırlamış. Fakat ou sürprizin ha- kiki bir sürpriz yerine geçmesi için memurlar ne olduğunu şimdiden söylemek istemiyorlar. . Duvarlara asılan levhalarda, bu sürprizi müj - deliyen yazıları okuya okuya, me- rakım “arttı, Nihayet, öğrendim: Bundan sonra her yenice alan müş- teri, bu paketinin içinde bulunan mu- maralı bir kupon bulacakmış. Bu ku- ponları biriktirip inhisar maddesi satan mağazalara götürenler, birer hediye alacaklarmış! Bundan başka, yenice çıgaraları kalitesi en yüksek tütünlerden yapılacakmış. Eski bir söz vardı: Makbul şeyler arasında, şarabin eskisi, tütünün yenicesi! derlerdi, Demek bu atalar sözü, ar- tık yerine geliyor. İnhisar pavyonunun alâka uyandı. ren köşesi, yalnız tütün kısmı değil. Likör ve şarap satılan kısımlarda da, halkı biribiri üstüne yığılmış buldum. Hele, sergi hatırası olarak hazırlanan küçük likör şişelerini, kapışan kapışana! Serginin tuz kö- şesinde, bir kocaman kayatuzu du « ruyor. Seyircilerden biri sordü: — Bu nedir? — Tuz! dediler, — Zavallı tuz. diye içini çekti, boş yere adı çıkmıştır, o kadar ucu- ze satıldığı halde, nerede pahalı bir zünden epeyce zarar gördüğü belli... Bin emekle ve avuç dolusu para dö- külerek vücuda getirilen bu süslü ba- rakalarda akmıyan yer kalmamış. Hâlâ da yağmurun kesileceği yok. Tovalet müstahzarı ile dolu bir dük- kânın satıcısı anlatıyordu: — Açıkla duran mallardan ıslandı. Işe yaramaz hâle geldi. Yağ- mur devam ederse bilmem ne yapa. cağız? Benim burada gördüklerim, öyle bir yazmın içine sığar geyler değil. Birkaç kelime ile anlatmak lâzımsa onun için, şimdiye kadar gelip ge- çen sergilerin en güzeli, en itinalısi, ve hele en göze çarpanıdır, denilebi- lir. Gerek teşhir tarzı ve gerek; teş- hir edilen eşyanın en hoşa gidenler. den seçilmesi noktasından, bu sene- ki yerli mallar sergisinin, muvaffak olmuş bir eser olduğunu, yalana çık- maktan korkmıyarak söylerim. He- le, bu arada, İnhisarlar Pavyonu, şey görsek: — Aman, ne tuzlu! diye söyleni- riz. Ben böyle etrafımda konuşanlara kulak kabartacağım diye uğraşırken, baktım ki, saat yi#miye yaklaşıyor. Vaktin nasil bu kadar çabuk geçti- Goğu İğine şaşarak opavyondan ayrıldım. Artık gece iyiden iyiye bastırmıştı. Müzik dinliyerek, arada bir, ayakta sandüviç yiyerek biribirlerile şaka - aşan çiftlerin gölgeleri, sık ağaçlık- lar arasinda görünmez oldu. Ben çi- karken, arka arkaya gelen iki tram- vay, durak yerinde, bütün yolculart- nr boşaltarak, önümden geçtiler: Yerli Mellar Sergisi, muhakkak ki, bü sene, her senekinden daha ter tpli ve dâha gösterişli oldu. Her senekinden daha kalabalık ta ola. caktı belki, Eğer gökyüzü, güneşi- ni İstanbul halkından esirgemesey- di. Salâhaddin GUNGÖR İlinin Sanan n210 ÖRNE 2 İNİ 2181 İRİ LİİİİLLİLİİLİİLLLĞDLİLEİİLRLİMMİENİLİÖMLİLLİİNEERE

Bu sayıdan diğer sayfalar: