10 Ağustos 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

10 Ağustos 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I No, 10 — Yazan : Kadircan Kafı — Bir taraftan demir alınıyor, diğer taraftan zaptedilen Venedik gemisi yedeğe bağlanıyordu. Fakat bu sırada Türk gemisinin! Provasındaki leventlerden biri kıç ka Saraya doğru bağırarak şu haberi Vermişti: — Enginde bir gemi var... Recep reis engine bakti. Orada sahiden bir gemi vardı. O da şimdi kendi kadirgasının yedeği. *) 9€ bağlıyacağı bu Danimarsa gemi- #inin bir eşiydi. Fakat limana gel Wiyor, adanm garbına doğru gidi- Yordu. Burada durup da onun şu güzel Mİ Mizgür önünde pupa yelken geğip Bitmesine seyirci kalamazdı ya... Kıyıya doğru haykırdı: — Hee. Tosun, Çil Ali! Ça - duk olun. diyoruz. Ayni zamanda geminin provasın- da duran Şaşı Mustafaya seslendi: — Demir al... Çabuk. Güvertede büyük bir. kaynaşma Bir taraftan demir almıyor, diğer İnraftan zaptedilen Venelk gemisi Yedeğe bağlanıyordu. Yelken.erin di- ri teklere çekilmesi İçin verilın kuman İslar, makara ve ip sesleri biribirine işıyordu. Tosunun kumandasında altı levent Yedekteki Danimarka geMisine geç- Mişlerdi, İİ Türk kadirgası on dakika geçme- limanı bırakıyor, engine çıkıyor. du. Herkesin gözleri açıktan çelen mimarka gemisindeydi. Bunlardan Yalnız iki kişi sanki onu hiç görmü- Yorlardı, Bunlar Dertli Hasanla Anskardı. Anskar Türk kadirgasmın henüz Yüraya geldiği bir sırada bir gemi i- “en kadar esir yakaladığını gör. iş, içi ferahlamıştı. Çünkü Recep Mona: Beni: aldattin. Diyemezdi. Şimdi enginde bir gemi düha gö- Mürmüştü. Recep reis onu da ele ge- İirince artık Anskardan şüphe ede- Fakat o şüphe edilmiyonık bir a - değildi. Artık geminin içinde serbestçe do- Mabileceğini anlamış, önce kıç ka- tanın her tarafını gezmek, daha güverteye inmek suvetiyle bu- | Bü denemişti, Be çikaran olmamıştı. “malıydı? i Bir aralık Recep reisle aralarmda © bir konuşma geçmişti; Görüyorsunuz ki &izi aldatmı- Daha de kimbilir nekadar av Kendisini boşlu ğa koyvermişti yetmiş, seksen altım da eder. — Fakat yolda hastalanması, za- yıf düşmesi, hattâ ölmesi ihtimali de var. Böyle olursa fiat düşer, belki de bu işten bir akçe bile kazanamız- sınız... Recep reis Danimarkalnın gözle. rinin içine bakıyordu. Çünkü onun söyledikleri doğru 8özlerdi. Anskar devam etti: — Hem, buranm insanları sizin geldiğiniz ve gideceğiniz memleket- lerin sıcağma, oranin yaşayısma da- yanamazlar. Oraya kadar götürse - niz bile çok yâşıyamazlar... Bu da yalan değildi. Nitekim geçen yıl Danimarkadan getirdikleri esirlerin pek çoğu has- talanmışlar, bir kısmı da ölmüşler- di. Rodop Reis sondus “> 'Ne demek istediğini açıkça söy — Bu kızı satın almak istiyorum. — Ne vereceksin ? — Otuz altın.. — Olmaz. — Kırk olsün.. — Para peşin mi? Anskarda bundan daha çok para vardı ve en gizli bir yerinde bulunu- yordu. Fakat her ihtimale karşı giz- ledi: — Hayır. Reykjaneste... Amcam- dan alacağım. Recep Reis Kara Mahmuda dön - dü: — Ne dersin? Diye sordu. Kara Mahmut cevap verdi: — Elliden aşağı vermemeli, . Sonra sesini alçaltarak ilâve et - de oldukça — Dertli Hasanı da unutmuyslım. Kızı sahiden seviyor. Recep reis emir verdi: — Dertli Hasan buraya gelsin! Ona pazarlığı haber yerdikleri za- man Dertli Hasan kaşlarını çattı: İngiliz korsanlarından iz sarı kızı bana geri ve- Daha ne yapalım? (o gemiden çıkıp git. Gitmez- ka, Müslüman olup bizim aramızda Ne dersin buna? ag bu işleri yapamam, Reyk- Di karaya çıkarım. Orada am- Var, in bilirsin. 2 #ustular, Bu sefer de sözü Nİ Mağ ve başından ayağıma ka - dayi Sonra pazarlığa başlıyan a) haliyle cevap verdi: Yİ ama, belki altmış, hattâ Samsun şehir müzesi kuruluyor bende dei var. Kaç para veriyor? — Kuk altın.., — Benden elli altın.. Kemerini açtı ve bir avuç altın çi ardı, Saymağa başladı. Onun gösterdiği candan bağlılık ve heyecan Recep Reisin de arka - daşlarınm da yüreklerine dokun - muştu. Vardiya haber veriyordu: — Gemi rotayı cenuba çevirdi, Recep Reis yerinde doğrulurken Dertli Hasanın omuzuna elile vur - du: — Anlaşıldı. Sonra sayar ve öder sin, şimdi herkes yerine Anskara dönerek sözünü bitirdi: — Sen de bir daha bu bahsi aç - ma... Kızın sahihi var, Anlıyor'mu- sun? r Danimarkalı adam taş kesilmiş - ii Dertli Hasana kızgın gözlerle bük tu. Hasan da onu bakışlarile #üzmlüş, çekilip gitmişti. Dertli Hasan bu işi sağlam kazı- ğa bağladığı için seviniyor, Anskar ise kızı zorla kaçırmaktan başka ça re kalmadığına karar veriyordu. Acaba Estrid Dertli Hasanı sevi- yor muydu? ” Bunti hiç mit etmiyordu. Lâkin onu da sevmiyordu. Anskar şöyle düşündü: — Onunla bir defa konuşabilsem! Ona derim ki: “Şeni kaçırdığıma ve bu felbkete sürüklediğime piş - man oldüm. Yine evine götüreceğim. Bunu yapabilirim, çünkü gemide serbest bulunuyorum, benimle gel.., Onun şimdiden Dertli Hasana sa- tıldığını. Cezayire götürüleceğini, o rada çekeceği sıkmtiları anlatacak, kendisile beraber gelmesi için kan dırmaya çalışacaktı. Anskar genç kızı Sözlerine inandırabileceğini umu yordu. N (Arkasi var) | İdilindeki ilk harflerinden yapılmış İ bir kısıltmadır. — Okur, ölür de bu sarı domyzla | olacağından böylece kullanılır. Nete- beraber. gitmez. Bunda para varsa | kim “Birleşik Amerika devletleri” İ gidiyorum diye kaybolur. Bir hafta, İbir ay, bazan üç ay gelmez. Bundan İ mayan işler yapan AN a ei Ya sabur! Beyoğlunda F. F, imzasile: İki gün evvel. sevcemle beraber 1s- İ töklüğ çaşldesinden geçerken terbiye - İ siz bir adamın sarkıntılığına maruz kaldık, Etrafta bir polis aradım. Yok mi Fevdlads rahatsız oldum. Hızlı hızk yürüdüm. Noktaya kadaf”gel - dim. Fakat sarkıntılık. eden adam yan sokaklardan birisine sapıp kaçtı. Polis te, noktain birakip gidemiyece- İ ğini söyledi. Böyle bir vaziyette ben ne yapabilirdim? Ve başkaları ne ya- pabilirler. ş Bizim bildiğimiz; bu gibi sarkıntı - lıklara karşı vazifedar olan pölistir, i se'son yapılan bir kanun, böyle müte arrızların derhal tevkif edilmelerini "icap ettirir. Fakat şikâyetinizden ân- "Eyoruz ki, yegâne care "Ya Sabur!” İçekmekten ibarettir, ! » U.R.S.S. Istanbuldan K. P. imsasile: Rusyadan bahsedildiğini gördüğüm Fransız gazetelerinde U. R. 8. 8. de- rildiğini görüyorum. Bunun ne de - mek olduğunu biten söyler misiniz? Bu; “Sosyalist Sovyet Cümhuriyet i İtlihadı,, kelirielerinin fransızca Yazması çok uzun için U. 8. A. kısaltması kullanılır. # Müthiş bir vaziyet Kadıköyünden G, R. imzasile: Üç senedir bir adam ile evliyim. Bir çocuğum var, Kocamın ne iş gör- düğünü, bugüne kadar bilmiyordum. Bana, her saman komisyonculuk et- tiğini söyler. Yasıhanesi yoktur, A- yak işi yapar, sık sik, Anadoluya bir hafta dvvel kocamın kanuna wy- birisi olduğunu, sabıkalı olduğunu öğrendim. Bugüne gelene kadar ileametyâkanı polise bi- le gislemeğe muvaffak olmuş olan Avçam, nihayet, sırrım meydana vur du. Müthiş bir felâket içindeyim. O- nu şimdiye kadar seviyordum. Fakat şimdi... Ne yapacağımı bilmiyoruin? Vaziyetiniz hakikaten müthiş. Tıp kı romanlarda olduğu gibi. Fakat biz İşlerim çok kötü gidiyordu. Çalış- makta olduğum ihracat şirketi altı evvel iflâs etmişti. Ondan sonra girdiğim vazifelerin hiçbirinde tutu- namamiış, dişimden, tırnağımdan art tırdığım birkaç parayı da yeyip bi- tirmiştim. Zengin bir dul kadınla evlenmek hususundaki teşebbüslerim Ge boşa çıkınca babadan kalma evi- mi satarak kirada oturmağa mecbur olmuştum. O sırada cebimde bulunan birkaç yüz lira, bu satılan ev parasının son artıklarmı teşkil ediyordu. Bu iktısa- di buhran devrinde iş bulmak Kolay değildi, Herhangi bir dairede açılan otuz lira ücretli bir odacılığa yüz kişi birden hücum ediyordu. Cebim- İde sıkı sıkı saklamakta olduğum kü- çük banknot destesi de pek yakında / eriyiverince ne yapacaktım? Sürüm sürüm s#ürünecek miydim? Ben böyle kara düşüncelerle dal- İ gin dalgın yürürken birisi kolumdan tuttu: — Bu ne dalgınlık yahu, dedi, az kalsın yüzüme bakmadan bana çar- pıp gececektin. Bana böyle aşinalık eden Necdetti, Gençlik ve mektep arkadaşım Nec - det... Onu senelerdenberi tim. Yalnız İzmirde palamut ve af- yon ticaretiyle meggul olduğunu, bir kaç yüz bin lira parası olduğunu işit- miştim. Hattâ vaziyetim çok müş- külleşirse İzmire gidip onun yânin - size, kocanızdan ayrılmağı tavsiye edecek değiliz. Vâkıa, kanun size bu hakkı vermiştir. Lâkin bu hakkı kul- lanmaymız. Üç senedir sevdiğinize göre, bu adam, sizin muhabbetinize ve şefakatinize lâyiktir. İçtimai faci- alari deşmiyelim, Kimbilir, belki bu bedbaht korkunç bir meeburiyetle bu işe girişmiştir. Onun, vaziyetinden memiun olmadığı, size onu saklamak a Ve onu saklamakta gösterdiği iti- nâ.İle sabittir, Onun ayıbını yüzüne vurmayinız. Onu doğru yola sevket- meğe çalışarak, hem kendinize bir ko ca hemde cemiyete bir insan ka-| zandırmız. ' Denize girmek ; Bamatyadan N. K. imsasile: Geçen gün denize girmiştim. Pa- ram olmadığı için plâja gidemiyo - rum. Ben denizde iken bir memur 9e- Tp sahilden - elbiselerimi aldı. Beni müşkül vasiyete koydu. Bir saat ka- dar uğraştırdıktan sonra elbiselerimi verdi: Bu müddet esnasında karşısın. dâ, çiplak yalvardım, durdum, ve şimdi hastataniım. Güya benim haya teme Korumak bahenesile müdahâle ettiğini söyliyen bi adam yüzünden hasta da oldum. Benim bildiğim, de- nize girmek için, açıkta dahi, kanu- Mi bir mömnuiyet yoktur. Varsa söy- ler misiniz? Müzenin tesis edildiği bina Samsun, (TAN) — Üç yıldanberi | ne konulmuştur. İ açılması için çalışılan vilâyet müzesi Müze yeni olmasına rağmen olduk- yakında açılacaktır. Müze için yehir) ça zengindir. Etilere, Amiros devrine ortasında ve Halkevinin karşısında | ait dikkate şayan eserler vardır, Sa- gâyet güzel bir bina temin edilmiştir. | lonlardan biri İnkılâp köşesi için ay- Kazalarda bulunan bütün eski izerler| rılmıştır. Bu suretle vilâyetlerimiz a- şehir milzesine getirilmiş, Ankaradan | rasında değerli bir yer alan Samsun, alınan kataloğa göre dolaplar yaptı. | müze ihtiyacmı da karşılamış demek- rılmış ve eşya tasnif edilerek yerleri: | tir. |talimatname yoktur. Bununla bera - Şu var ki, size yapıldığı gibi hareket İlerde bir tamim neşretmiştir. Açıkta Hayır. Yoktur. Hörkes açıkta de - nize girebilir, Girilmemesi için ne u- mumi, ne de hususi bir kanun veya ber, birçok kimseler boğulduğu için ve belediye memurlarının müda halelârini fena bir gözle göremeyiz. te'doğru değildir. Belediye, son gün- denize girilmesi hakkmda göyle di - yor: “Kuvvetli akttı ve Jâğım ağızları Bİbi sıhhat için zararlı ve hayat ba- kımından tehlikeli - yerlerden başka her yerde umumi #dep ve terbiye ka- İdelerine riayet etmek şartile denize da çalışmayı tasarliyordum. Bunun içindir ki, Necdetin böyle birdenbire karşıma çıkmasına çok sevinmiştim. Dereden, tepeden konuşarak caddede yürümeğe başladık. Artık Necdeti a- damakıllı ağırlamak, arkadaşlık vazi fesinden ziyade siyaset icabı idi. Bu düşünce ile Necdeti o akşam adamakıllı yedirip içirerek eğlendir. meğe karar verdim. Evvelâ çalgılı birahanelerden birine gittik. Gazeller, şarkılar, medetler,amanlar, heyheyler arasmda çakırkeyf olduktan sonra oradan çıktık. Bundan sonra Necde- ti birinel sınıf çalgılı ve kadınlı İo- kantalardan birine götürdüm. etrafı- muzda pervane gibi dönen iraklı gar- sonların gümüş tepsilerle getirdikle- ri yemeklerle, enfes Avrupa şarapla- riyle bir güzelce karnmızı doyur duk. | Vakit ilerlemiş, barların civcıvlı z8manı gelmişti. Beyoğlu caddesinde göyle bir dolaştıktan sonra. barlar. dan birisine girdik. Burası emsali arasında en boğuntulusu, en soygun- cusu fakat ayni zamanda en eğlence- üsiydi. Daha masamıza oturur oturmaz bir alay bar kadını etfafımızı sardı, Necdet, sanki kirk yıllık dostmuş gibi bunlardan bir tanesini benimse. İyiverdi, Artık bu âcizin de kadınca- Zızlardan birine tosahup etmesi far- zolmuştu. Yanımızdaki iki kadınla gecenin geç vaktine kadar içtiğimiz garap- ların, şampanyalarm kaça mal oldu- ğunu söylemeğe lüzum görmüyorum. Çünkü böyle yerlerde eğlencenin a- hadan doğma soyulmak olduğunu he piniz bilirsiniz. Fakat ne çare, Nec deti memnun etmek, onun gönlünü Yaparak istikbalimi kurtarmak lâ- zım, Hiç kaz gelen yerden tavuk e- sirgenir mi? 9 aa mağa hazır gözleriyle eğlence yerle- rinden dönenlere raslanıyordu. Evimin adresini bir kâğıda yazıp Necdete verdim. Akşam üstü beni zi- yarete gelmesini rica ederek kendi- sinden ayrıldım. Maksadım, bu zen- gin arkadaşa evimde de mükellef bir ziyafet çektikten sonra vaziyeti- mi anlatarak kendisinden para iste- mekti. Çünkü bu eğlence yerlerinde biribirimize halimizden uzun uzadı- ya bahsetmeğe vakit bulamamıştık. Ben Necdete işlerinin nasıl gittiğini sormuştum, o da kısaca: — Çok şilklir, geçinip gidiyoruz. Demişti. Birkaç yüz bin liralık bir adamın sğzından çıkan bu sözler, şüphesiz ki “İşim tıkırmda!,, demek- ten başka bir mana İfade etmezdi. Necdet de benim vaziyetim hakkın da malümat isteyince daha müsait bir yerde daha etraflıca hasbihal e- debilmek maksadiyle: — Sonra anlatırım, deyip geçmiş- tim, * Ancak ikindiden sonra yataktan kalkabilmiştim. Gece sabaha kadar birahnelerde, lokantalarda, barlarda Needetle beraber içtiğim çeşit çeşit işkilerden midem yanıyor, kafam zonkluyordu. Cebimdeki paramı say- dım. Üç yüz elli liradan ancak kırk Hira kalmıştı. Yatakta bir cigara yakarak Nec- detin yanında ne gibi bir vazif& ala» cağumı düşünmeğe başladım. Kendi kendime diyordum ki: Muhasebecilik benim için biçilmiş kaftandır. Ya Necdet muhasebecisin- den memnunsa? O halde müdürlük veya veznedarlık da fena değildir. O da olmazsa Necdet beni mutemet sıfatiyle taşraya gönderir, Onun he- sabma köylerden, kasabalardan mal toplayıp İzmire getiririm. Bu işler için Necdet benden daha emniyetli, daha açık göz adam mı bulacak? Bunların hiçbiri olmadı diyelim; Necdet gibi bir adama hususi kâtip- lik bile yapsam gene en aşağı birkaç yüz lira aylık kıvırırım! Bu sırada kapmm çıngırağı acı acı öttü. Kapıyı açınca karşımda otel garsonu kılıklı bir adam buldum. Bâ- na elindeki tezkereyi uzattr. Necde « tin gönderdiği bu tezkerede şunlar yazılıydı: < m. Salim, Dün akşam sana birdenbire içimi açıp derdimi dökmiye sıkıldım. Fa- kat şimdi vaziyetimi açıkça anlat « mak mecburiyetini hissettiğimden bu tezkereyi yazıyorum. Kardeşim, ben iflâs etmiş bir ada. mım. Kaç senedenberi işlerim çok berbat gidiyordu. Nihayet bu sene bütün sermayemi kaybettim. Ala « cakirlarm tazyikinden kurtulmak i « çin İstanbula geldim. Eğer sana ras- lamasaydım intihar etmeyi tasarlı- yordum. Yanımda otel kirasmı ödi- yecek kadar bile param yoktur. Ba- ha dün akşam yaptığın fedakârlık halin, vaktin yerinde olduğunu gös - teriyor, Bu fedakârlığa ilâveten bana eli lira kadar bir muavenette bulün- manı eski ve samimi bir dost srfatıy- Is senden rica ederim.,, Bu tezkereyi okur okumaz başım döndü, gözlerim karardı. Şark diye taşlığa düşüp bayılmışım! Bardan çıktığımız zaman ortalık ağarmıştı. Beyoğlunun 15812 ve Bem- li caddelerinde sütçüler, salepğiler, simitçiler dolaşmağı başlamıştı. A- rasıra bizim gibi solgun ve yorgun yüzleriyle, uykusuzluktan kapan - ME er e een or ye e Bu hidiseden altı ay sonra beni Bakırköy hastanesinden bitkin bir halde fakat aklım başımda olarak dr şarı salverdikleri zaman, bir dahı hulya uğruna kesemin dibine darı ek memeğe “ahdü peymen,, eyledim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: