31- 8- 936 Zafer bayramı tafsılatı 30 Ağustos zaferinin 14 üncü yıl- dönümü, dün İstanbulda ve yurdun her tarafında büyük bir coşkunlukla kutlulanmıştır. Sabahın çok erken saatlerinde bütün İstanbul halkı, sokaklara çıkmış, —merasim saatine doğru caddeler kesif halk kütlelerile dolmaya başlamıştır. Bütün evler, dükkânlar ve müesseseler bayraklar la donatılmıştır. Saat sekiz, sekiz bu çukta, alayın geçeceği caddeler, bil- hassa Beyazıt - Divanyolu, Galata- saray - Taksim kısımları âdeta ge- çilemez bir hal almıştır. Caddelere bakan apartımanlar, dükkânlar, ev - ler tıklım tıklım seyircilerle dolmuş tur. Bu sırada merasime iştirak ede - cek olan askeri mektep ve kıt'alar, izciler, esnaf teşekkülleri, Mercan ka pısından girerek Üniversite meyda - nında toplanmağa başlamışlardır. Saat 8 buçuğa doğru merasime iş- tirak edecek olan bütün teşekküller, Üniversite binası önünde evvelce ken dilerine hazırlanmış olan yerlerini al mışlardır. İstanbul Komutanlığında Saat dokuzda İstanbul komutan - Jığında Korgeneral Halis, ordumuza yapılan tebrikleri kabul etmiştir. Burada biten tebrik merasiminden sonra Komutanlar otomobillerle Üni versite meydanma gelmişlerdir. Sa- at 10 da Örgeneral Fahreddin, ya - nımda, İstanbul Komutanı Korgene - ral Halis, Tümgeneral İbrahim ve di ğger komutanlar olduğu halde mey - danda toplanan kıt'aları teftiş etmiş tir. Her kıt'anın başında: “— Zafer bayramaınız kutlu olsun, diyen Orgeneral: “— Sağol!.,, cevabmı almıştır. Resmi geçitten önce Kıtaatın teftişinden sonra Gene - Taller, evvelce hazırlanan kürsünün önünde yer almışlardır. Bu sırada tayyare filolarımız toplu bir halde gehrin üstünde uçmağa başlamıştır. Burada, ordunun en kıdemsiz Suü- bayı Hamdi Atasoy bir nutuk söyli- Genç bir kara zabitimiz Taksim âbidesi önünde nutukunu söylüyor ve demiştir ki: “— Kurtuluş savaşından bahsedi- lırken heyecan duymamak mümkün . Kani bulu um ki bu mıllet harbi bütün safhalarile hepi- mizin kalplerinde yaşıyor. Aziz arkadaşlar, bizi kurtaran bu kudretin kaynağı, hepimizin bildiği gibi, Büyük Ulusumuzun ve Milli Or- dunun Ulusal düşüncelerde ve vata- nt kurtarmak ülküsünde tek bir in- san halini almış olmasındandı. Baş- taki büyüklerine ve hele eşsiz irade ve üstün tedbirlerile dehasının ilk kudretini gösteren Atatürke derin bir inanla sarılmıştı. Arkadaşlarım, bu kudret ve bu inan, sayısı az, silâlm mahdut kuv- vetlerimizle İnönülerin kazanılması- na ve Sakarya boylarında Türk site ve süngülerile aşılmaz kıt'alar yara- HT yerek Türkün eşsiz lerini na- sıl yarattığını anlatmış ve 30 Ağus- tos zaferinin kısa bir tarihçesini yap mıştır. Buna, İstanbul komuta - nı Korgeneral Halis, cevap vermiş deömil ol . Düş sarp dağlar üzerinde aylarca tahkım eylediği mevzileri bir günde aşarak düşmanı harimi ismetimizde yokeden getiren kudrettir, kuvvettir. Ulu Başbuğumuz Büyük Atatürk, sana ve senin kudretli hükümetine bu sevinçli. günümüzde. kalplerimiz .- den taşan minnet ve şiülkran hisleri- mizi çözül bağlılığı ebedili- kuvvet, büyük Atanın emrini yerine *| etmiştir. İstanbul Komutanlığı ban - ğini arzetmek için mânevi huzurun- da sonsuz sevgi ve saygılarla eğili- TİM., Genç zabitlerle hasbihal Korgeneral Halisin hitabesi bittik- ten sonra birinci ordu müfettişi Or- general Fahrettin Altay, bu yıl Har- biyeden mezun olup orduya iltihak eden yar sübaylarm yanana giderek hasbihalde bulunmuş — ve şgunları söylemiştir: — Bugün zafer bayramını kutlu larken sizi de aramızda görüyoruz. Altında bulunduğunuz Harbiye san- cağını buğgün bıraktımız. Buna mu - kabil yüzlerce sancağın altına dağıla caksınız. İstanbuldaki bu ocağın son mahsulüsünüz. Yakında Ankaraya gi decek olan bu Kültür ocağı, bundan sonraki mezunlarını orada verecek - tir. Bugün kapılarımızı kapamış, em niyet içinde bulunmaktayız. Sizi bu mazhariyetin verdiği sevinç içinde Ankaraya yolluyoruz. BSize uğurlu âtiler temenni ederim.,, Nutuklar bittikten sonra bando İstiklâl marşını çalmış, meydanda bulunan asker, talebe ve halk hep ebraber bu marşa iştirak etmişlerdir. Alay hareket ediyor İstiklâl marşını müteakıp Komu - tan heyeti Milli Müdafaa Vekili Kâ- zım Özalp, Kültür Bakanı Saffet A- mıkan, Orgeneral Ali Sait, Donanma komutanı Amiral Şükrü, Fahri, şeh- rimizdeki saylavlar, Vali ve Parti Başkanı Muhiddin Üstündağ, Emhi- yet Direktörü Salih Kılıç ve Kurulta ya iştirak etmek üzere Şşehrimizde bulunan ecnebi profesörler, kayma - kamlar, sübaylar ve Halk Partisi er kâni da kendilerine tahsis olunan tri bünde yer almışlardır. Geçit resmi, programa göre tam zamanında başlamış ve geçit resmi- ne giren kat'alar hazırlık yerinden hareket etmişlerdir. Alayın başında bu sene Harbiyeyi bitiren genç sübaylar geçmiştir. Mun tazam adımlarla ilerleyen yeni sü - baylar, halkm sürekli alkışlarile kar şılanmış, bunu Harbiye alayı takip dosunun çaldığı marşlar halkın çoş- kunluğunu arttırırken sıra ile ihti - yat zabit mektebi, tıbbiye talebeleri, ve sonra deniz harp mektebinden bu -Bene donanmamıza geçen yar sübay | Harbiyeden bu sene çı kan genç sübaylarımız lar geçmişlerdir. Sürekli, fasılasız al kışlarla takdir edilen sübayları ayni heyecanla deniz lisesi, deniz gedikli mektebhi, deniz kıta'ları, ,Kuleli ve Maltepe liseleri takip etmişlerdir. Sa at on ikiye yaklaşırken göğüslerimi- zi iftiharla kabartan dinç, kahraman askerlerimiz görünmüşlerdir. piya - de, topçu, süvari, muhabere, telsiz, istihkâm ve tayyare topları kıt'ala- rından sonra İtfaiye otomobil ve kıt aları, izciler ve esnaf teşekkülleri geçmişlerdir. “Varol, yaşa!.,, sesleri arasında teşçi edilen ordu, caddelerde binlerce halkın candan çoşkunluğu içinde alay, Çemberlitaş, Sirkeci, Karaköy köprüsü, Şişhane yokuşu, İstiklâl cad desi yoliyle Taksime gitmiştir. Taksimdeki merasim Kıt'alar Cümhuriyet âbidesi etra - fında yerlerini aldıktan sonra Orge- neral Fahrettin, ilk defa dün açılan ve âbideye çelenk koyacakların imza larını atmalarına mahsus deftere şu gsözleri yazmıştır: “Bir asırdan beri vatana — kuvvet ve kudret kaynağı olan Harbiye oku hundan mezun olan 866 genç yarsü - bay büyük Başkumandanları Ulu Atatürkün amıtımna çelenk koyarak şükranlarını arzeylediler.,, Bu yazının altıa ayni zamanda İstanbul Harbiye ve Deniz Harp O- kulu komutanları da imazlarını at- mışlardır. Deniz ve kara sübayları - mazın koydukları çelenklerden baş - ka Türk Hava Kurumu, Halk Partisi ve Halkevleri, İstanbul Belediyesi de anıta birer çelenk koymuşlardır. Müteakıben Türk bayrağı çekilir- ken İstiklâl marşı çalınmış ve sonra, yarsübay Osman Ferda, bir nutuk söylemiştir: Bu nutku Deniz yarsübaylarından Oğuzun sözleri takip etmiştir. Harbiye ve Deniz Harp marşları çalındıktan sonra kıt'alar Taksim meydanını terketmişler, merasim ni No. 30 Yazan: MİTHAT CEMAL Adnandan sonra Sakallı Vasfi aya- ğa kalktı ve bağırmağa başladı Adnan, deminki adliye edebiyatını haykıra haykıra bitirince, Reis işa- ret etti, sakallı Vasfi ayağa kalktı; İttihat ve Terakkinin ve sonra İtilâf ve üriyetin klüplerinde kullandığı ses sesle haykırarak: — Reis Beyefendi Hazretleri, dedi, zannedersem muhterem muarızım a- vukat Adnan Bey hayali bir Ahmet Cevat Beyden bahsediyorlar. Adnan, kalktı: — Onu Vasfi Bey affederler efendim muhterem — mahkemenizde — hayale yer yoktur. Morgun günlerce mermer masasında yatan ve bugün bir selvi- nin gufran gibi yeşil gölgesinde uyu- yan Ahmet Cevat Bey mahkemeniz- de kanlı bir hakikat olarak ayağa kalkıyor; karşımızda duruyor; dedi; başmı salladı. Halk Adnanın lâfını çok beğendi; reis Adnanı azarladı: — Müdafaa Vekilinin sözünü kes- meyin efendim! Sakallı Vasfi müstehzi bir çehre ile devam etti: — Bendenizin bildiğim Ahmet Ce- vat Bey Sorbondan mezun değildir; Pariste umumhanelerden, kumarha - nelerden, barlardan mezundur. Reis: — Sadetten harice çıkmayın efen- dim! Sakallı Vasfi: — Avrupada habasmım kirli ser- vetini kirli kadınlarla yiyen Ahmet Cevat Bey.. Reis — Sadetten harice.. , Sakallı Vasfi — Pariste morfin kullanan, şoförlük eden, karakollarda sabahlayan Ahmet Cevat Bey... Reis — Ölüye hürmet lâzımdır e- fendim diyorum, Sakallı Vasfi — Kumarhanelerden dayakla kovulan Ahmet Cevat eBy... Reis — Mahkemenin “nezahetini ihlâl ediyorsunuz; hakkmızda kanu- nu tatbik edeceğim. Sakallı Vasfi — Merhamet buyu- run efendim. Bir noktayı arzedeyim. Madam Raşel admdaki kadm da, Adnan Beyefendinin buyurduklatı gibi, Cevat Beyin kâtlinden müteezx- sir olarak fücceten ölmüş değildir. Çocuk doğurmuş, hummayı nifasi - den ölmüştür. Mikroptan - ölmekle teessürden ölmek Aarasında kalple rahim arası mesafe vardır. Reis — Ailelerin mahremiyetine girmeyin diyorum size!.. Sakallı Vasfi — Fuhşa vâsıtalık e- den Ahmet Cevat Bey... Reis — Muhakemeyi tatil edecegım diyorum, efendi; kanun dairesinde söz söyleyin diyorum, efendi, anlamıyor musunuz yoksa?... Sakallı Vasfi — O halde müsaade buyurun; 'bir de müvekkilim olan Ben li Ahmetten bahsedeyim. Reis beye- fendi, bundan 19 yıl evvel İstanbulun Sofular mahallesinde tapu müdürü Se nih Efendi isminde sulehadan bir zat menzulen ölüyor; ve Maçide Hanım ismindeki zevcesi genç yaşında dul kalıyor. Ahlâkı ve çehresi biribirin- den güzel olduğu rivayet edilen (aşa- ğisini getiremedi; elindeki kâğıda baktı) Ve... ve... ve ismetile mahal- lesinde hürmet kazanan bü k a- dmm önün e b ir gün — şimdi is- mini söylemek istemediğim— üdeba- hayet bulmuştur. Gece Halkın sevinci, neşesi gece geç vakte kadar devam etmiştir. Bütün hâlkevlerinde, Tayyare Cemiyeti şu- belerinde zengin programlarla misa mereler verilmiş, kazalarda büyük fe ner alayları tertip olunmuştur. Bir topçu KkıPası İ SYA gmeçit resminde Mmızdan bir zat çıkıyor; bu muhteremi kadmla “evleneceğim,, diye aldatarak münasebhette bulunuyor; bu Macide Hanımın bu adamdan bir erkek çocu“- ğu oluyor; fakat bu adam kadımı vt çocuğu kovuyor; Macide Hanım kah- rındanu verem oluyor, ölüyor: Doğan çocuk ta bugün mahkemenizin huzü- runa bir katil maznunu olarak çıkI- yor. Dedi ve (Benli Ahmedi) sahneler- deki avukatların şehadet panmağile gösterdi. Süleyman sarardı: Pariste — ikent (Meşveret) gazetesinin tertip tashih- lerine baktığı için kendisini üdebadaf farzediyordu; Macide ile de aylarcâ münasebette bulunmuştu; bu katil Benli Ahmet, Macide ile münasebe- tinden acaba haberi yokken, doğan bir piç miydi? Fuhşun ve piçin tarih- lerini düşündü ve lüzumsuz vehmine güldü; Sacidin kulağına avucunun içinden fısıldadı: — Avrupada kontlar, dükler, mar“ kiler hep müseccel piçtir yahu, — bil- mez misin? dedi; gülmemek için ikisi de önlerine baktılar. Adnan, hastalığının harareti bit* denbire fırlamış; çürük göğsüne iki ciğeri iki yara gibi tırnaklarmı geçir“ miş; gözleri kırmızı; yüzü beyaz; şa“ kaklarmda, ensesinde soğuk terler bi" rikiyor, başı dönüyor, nereye baktıği“ nı bilmiyor, hâkimleri kürsü- leri tek bir karaltı halinde görüyordu. Sakallı Vasfi yumruğunü sallıyarak aktör sesile haykırdı: — Reis beyefendi, evet, en gür se“ simle itiraf ediyorum; müvekkilim piçtir; fakat eğer bu piçlik bir cü“ rümse insan adaletinin bu dalâletin& ayni sesle isyan ederim. Reis heye * fendi, dünyadaki mücrimlerin en nâ“ muslusu piçlerdir. Cani bir babanıli lekesini adında. taşıyan. piçlere, , in* sanlar merhamet etmelidirler. 4 Reis — “Veledi mader behata,, de“ yin efendim. Sakallı Vasfi — Piç kelimesi... Reis — (Haykırarak) Veledi gay“ rimeşru deyin, diyorum, mahkemenill nezahetini ihlâl ediyorsunuz. Sakallı Vasfi — Peki efendim; ve- ledi gayrimeşru.... Reis — Hem bu söylediklerinizin davaya taallükunu göremiyorum. Sakallr Vasfi — Müvekkilim Benli Ahmedin sağ kolundaki (ben) gibi alnmdaki piçlik, affedersiniz, veledi mader behatalık lekesi de kendisinin elinde olmıyan bir kabahattir. Benli Ahmet, bir katile yakışmıyazi çok güzel, beyaz bir yumrukla elinin yanağındaki bir damla yaşı sildi. Adnan, kendi kolundaki (ben) i ha« tırladı. Mısır prensinin bahçesindö Ahmedin kolunda gördüğü (ben) ile kendi sağ kolundaki (ben) biribirin? iki göz bebeği kadar benziyor, Adnâ” na bakıyordu. Ahmette de kehndi gördü. Burun, çene kemiği, gözler hef kendiydi. Macidenin lepiska saçlarlı katilin fesinden taşıyordu. Demek Kİ Belkisin ona Nişantaşındaki konak” ta ikide birde: “Adnan, bu çocuk sana benzemiyor mu biraz?” deme“ si, Adnanm o0 zaman sandığı gibi: istihza değildi. Demek kendi oğlunu astırmak için aylarca çalışmış, ya * lancı şahitler satmalmış, lâyihalaf yazmış, mahkemede nutuklar söyle- mişti. Demek sakallı Vasfi ona bu şahit” ri hep bunun için bulmuş, (Ahmet) İf avukatlığını bunun için almıştı. Sakallı Vasfi — Fakat, dedi; mah* kemei aliyelerince müvekkilimin — bü katli taammüden işlediğine kanaf? varsa bunun ne gibi tesirler altmd3 işlendiğini düşünmelidir. Dedi ve cürümde müddeiumumiliF makamının dediği gibi cezayı arttıra” değil, bilâkis azaltacak vasıflar — bü” lunduğunu uzun uzadıya anlattı; —V" idamm kürek cezasma indirilmesi? istedi; yerine oturdu. Ermeni tercüman, Amerialı kadın?$ iki avukatm lâflarını tercüme ettt Kadın düşünüyordu: Maktul Cevat için, gözlüklü avukat “Sorbon,, daf sakallı avukat “umumhaneden, mez!” diyordu. Kadın, İstanbulda Amen“n iki hemşerini görmüş gibi şaştl tercümana: