16 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

16 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e >> AN J No, #1 Geçtikleri yollar üzerinde, yahut yakınlarında küçük İZLANDAYA — “TURK. AKINI — Yazan : Kadircan Kaf — köyler görünüyor, çok şirin bir tabiat manzarası ayaklar Bu başımdaki kadınlardan ve kız- Yardan bir çoğu başlarını çevirip on- baktılar ve ellerile selâmladılar. Her yoleuyu böyle selâimlamak ve uğurlamak ( İzlandalılarm âdetleriy- âi. Dertli Hasan topuklarile atınm karnma hızla vurdu. Orada kaybettiği bir kaç dakikayı kazanmak için dörtnal sürdü. Autbert ona yetişmek için güçlük çekiyor ve Hasan arasıra Yavaşla- mıya, hattâ durmıya mecbuur Oolu- yordu, Geçtikleri yollar üzerinde yahut yakmlarmda küçük köyler görülü- yordu. Sazlarla örtülü olan sivri damları, alçak duvarlarındaki Okü- çük pencereleri ve çevrelerini kuşa - tan çitlerle Anadolu köylerinden pek farklı idiler. Bu köylerin meydanla- rYmda çocuklar oynuyorlarâ. Yakm bayırlarda ve düzlüklerde küçlik ko- Yun sürüleri, inekler, gür ve kısa kuyruklu, kısa boylu tikmaz atar yardı. Eyrarbakki'den ayrılalı üç saatten gok olmuştu. Hasan bunu güneşin yüksekliğine bakarak anlıyordu. Son defa kılavuza: — Daha çok var mr? Diye sorduğu zaman Autbert biraz Merideki yassı bir tepeyi göstermiş We cevap vermişti: — Hiyır... Şu tepenin? ardmda.... Oraya vardığımız zaman görürüz “Tepeye çıktıkları zaman Bessasta- Bi'i gördüler Dertli Hasan onun limanma, açık Üenize, solda engine doğru uzayan yalçm kıyılarn, sarı kızm karaya çık- tığı ve kaçtığı yerlere baktı. Şehir iki gün önce geçirdiği heyecandan ba- bersiz, her zamanki hayatmı yaşı- Limanda, yalnız wardı. Bu da on Adım kadar uzunluk- ta bir balıkçı gemisiydi. Dertli Hasan onu ilk bakışta tanır gibi oldu, Şe- hirden garbe doğru giden kıyılarda rastladıkları ve oralarda İngiliz harp gemileri bulunduğunu söyliyen İn - giliz balıkçı gerisinin bir eşiydi. Bunları hatırladığı ve bu benzetişi yaptığı zaman kendi kendine şöyle söylendi: — Belki de odur. Fakat bundan ona ne?... Bir İngi- Miz balıkçı gemisi. Bu gemi Dertli Hasanda şüphesiz ki hoş bir hatıra bırakmamıştı. Çün- &ü Recep Reisin bu kıyılardan bir an önce uzaklaşmasma bu gemi sebep olmuştu. Nasıl olsa Bossastadir'den ayrttmışlardı amma, İzlinda kıyı'a- rmda kaldıkça sarı kıza tekrar Okâ- Yuşmak ümidi büsbütün ölmüş ok muyordu. .". —16— Fena bir tesadüf... Hasan şehre girerken kendi ken- dine şöyle düşünüyordu: — Ben buranın yabancıyım. Sa- Rırrm ki her zaman gelip giden ya bancılar bulunur ve kıyafetimle beni görenler hemen şüphelenemezler, Fa kat buna rağmen kasabanm sokakla- Fi, çarşısını ve hele hanlarmı tani- Mmaklığım lâzım. Bunları bana Hako- Mun kâtibi iyice gezdirsin ve göster. #in; ben de sarı kızı ararken Şaşkın Şaşkm etrafa bakıp kalmayım. Türk olduğumu da kimse bilmemeli. Çun- Kü şiradi bunların hepsinde yaman Bir Türk düşmanlığı vardır ve beni buraya Türk kadirgaları hesabıma ca- #usluk yapmak ve ya herhangi biri- #ini kaçırmak için geldiğimi sanırlar, O, bu düşüncelerinde haklıydı. Arkadaşıma döndü. Bunları anlattı. “Autbert de kendi dilşündüklerini | | | | Söyledi; — Sans burayı gezdiririm. Her Yeri öğrensin. Zaten büyük bir yer değildir.Bu arada benim iyi tanıdığım Ye Hakon'un dostu olan bir hancı Var. Adı Suenan'dır. Seni oraya gö- türürtm. Yalnız, Türk olduğunu na- BU gizliyebiliriz? Sen buranın dilini ediğiniçin yabancı olduğumu an- klar. Şüphelenirlerse sorguya i Sekerer. İngilizceyi, hiç olmazsı altında uzanıp gidiyordu Bugünkü Izlândada Izlândah Kızlar fransizcayı bilseydin seni Ingiliz ve- ya Fransiz diye tanıtırdık. Zaten İn- gilize benzer yerin de yok. — Buraya gelmiyen ve burada dilleri bilinmiyen bir milletten oldu- ğumu söyleriz. — Ne gibi? — Meselâ, Italyan... İspanyol...| Aşağı yukarı Ilalyanlara ve İspanyol lara biraz benzerim. Sarışın değilim. Ispanyolcayı de biraz daha iyi bili. rim. — Büna diyeceğim yok. — O halde bun bir İspanyolum. Bir balıkçı gemisinde çalışırken ge minin yanması üzerine kareya çi» kan bir adam... Uyuştular, Autbert kasabaya yaklaşırken bi- rer birer gösterişordu: — İste çarsı şuradağır. Limanm kenarmdaz. Ortayerdeki *me-büyük o. Hasan şehri gezmek için sabirsız- lık ediyordu. Autbert ilâve etti: — Çok yorulduk. Biraz dinlenetim, yemek yiyelim. Daha vaktimiz var, Yemekten sonra yaya olarak göze- ruz — Siz bilirsiniz ama, Kasaba içinde atla gezenler az bulunur ve göze çar- parlar. Fakat yaya olursuk o kimse aldırmaz. Göreceksin ya burada ot o kadar bol değildir ve ata binen hep tanınmış kimselerdir. Hasan hak verdi, Kâtip gibi ham vileutlu olmadığı ama tanınmayı da istemiyordu. Kar. amın acıktığını da inkâr edemezdi. dan geçtiler. | Ahtbert limandaki kücük ve iskelenin karşısmda sivri di katlı bilyücek bir binanın nun biraz ötesinde de kilise var. Çan kulesi ve damr görünüyor. Hasan velinin konağma dikkatle baktı, Orayı unutmaması gerekti. Çünkü oralarda dolagacaktı, — Oraya nereden gidilir? Burada yollar pek o kadar dolambaçlı de-| — Burası neresidir? gil ama... — Handır. Balins hanı... Üstünde — Öyledir. Kolay gidilir. Ben gö.|Tesmi var... türürüm seni... Hepsini gezeceğiz. balina resmi vardı. Bu resmin üstün- de kilçük bir yazi bulünüyordu. Hasan sordu: (Arkası var) —— ——— İzmir fuarında İnhisar İdaresinin paviyonu Sergi kapandık- tan sonrada daimi olarak kalacak birinciliği kazanmıştır. Be- tondan İnşa edilmiş olan bu paviyon, fuar kapandıktan sonra da daimi bir sergi olarak İzmirde kalacaktır. Fuarda en büyük paviyon Sümer Bank'ındır. Buna rağmen, inhisarlar paviyonunun içi çok güzeldir. Mü » kemmel ziya tertibatı sayesinde ge- celeri, paviyonun çok muazzam bir manzarası vardır. için şimdiden, atla gilmiyo- için hiçbir yorgunluk duymuyordu! Oldukça düz fakat bozuk yollar» durdu. Bunun kapısında yalnız bir Van gölünde örnek birnakliye servisi kuruldu Bu işin tanzimi, düzgün bir iç mübadelesine imkân verecektir 'Ankaztı, 15 (Hususi muhabirimiz yazıyor) — Van gölündeki nakliya- tı, devletin inhisarı altma alması ve bu maksatla, bir Van gölü işletmesi şirketi tesis etmiş bulunması hakli. yattan elde edilen faydalar bakımm- dan müsbet verimini göstermiş bu- Tunmaktadır . Yeni girketin teessüsüne kadar, bütün bütçesi hezine tarafından ve- rilmesine rağmen verimsiz bir va. #iyette ve yalnız devlete bir masraf kapısı halinde kalan Vun gölü nak- liyatı meselesi, bugün tamamiyle halledilmiş, beklenen faydaları gös- termiş ve etrafındaki kasabaların gi- kâyetlerini dindirmiş bulunmakta - dır. Meni şirketin nakliyatta pren » 'İ sip olarak kabul ettiği “sağlam va- sta, ve “ucuz fiat,, esasları (oOVan gölü nakliyatiyle alâkadar memle - ketlerimiz için iki hayati meseledir. Eski şirketin kırık dökük nakil vası- talarile ve çokluğunu fakir halkm teşkil ettiği sahil köylerin tahammül edemiyeceği bir tarife ile devam et- tirmeğe çalıştığı nakliyat işi bu se. kilde kâlleğilince, hem nakliyat art- mış, hem de köylünün işi görülmüş ve mukabilinde verdiği para evvel - den verdiğinin yarısına düşmüştür. Şu noktayı itiraf etmek lâzımdır ki, Ven gölünün münâkalât hacmi, normal fiatlarla geliri, hakiki ihtü - yaca tekabül edecek kadar munta - zam seferlerle çalışacak tek bir te- gekkülü dahi yaşatmıyecak kadar azdır. Bunden evvelki şirkete devletin ber gene yaptığı 50.000 liraya yakın yardıma rağmen hakiki ihtiyaca ye tecek kadar seferler yapmak imkânı Tunamamıştır . Kücük ve şahsi teşebbüsler Devletin bu uzak, fakat bakıma muhtaç vatan parçasına €) uzatması, öradaki nakliyatı bir inhisarla ida - reye karar vermesi bu mecburiyet - lerin sevkiyle olmuştur. Ancak, biribirine çok yakın iskele- ler arasmdaki nakliyatı temin etmek İsteyen küçük teşebbüsleri de büs - bütün öldürmemiş olmayı düşünen hükümet beş (Gros tonilâtoya) kadar olan nakil vasıtalarını inhisar idaresi şümulünden harice bırakmıştır . Nakliyat işini deruhte etmiş bu- Yunan inhisar, münakniât imkân ve Icaplarmı kolaylaştırmak için vücu- da getirilmesine lüzum görülen İske- le, rıhtım, mendirek gibi tesisatın yapılması, vazifesini de Üzerine âl mıştır , Van gölü işletmesi inşa edeceği fesisatı ve takip edeceği nakliyat proğramını devletin idari ve asker! ihtiyaçlarını göz önünde bulundur - maya mecbur bir âmme müessesesi olmakla beraber ticari bir mahiyeti haizdir, Bu itibarladır ki muamelât ve he- sabatı arttırma, eksilime ve ithelât kanununa ve divanı muhasebatın vi- zesine tâbi tutulmamış, fakat büs- bütün de serbeşt bırakılmıyarak hu- susi bir nizam çizilmiştir. TAN ABONE VE ILAN ŞARTLARI Din için Müncud Şirketlerine w© racaat edilmelidir. Kücük ilimler doğrudan doğruys 'daremizce almabilir. Küçük ilânlerm $ satırlığı bir delalık 30 kuraştur. 5 satırdan fa» tası İçin satn basma $ kuruş alm Bir defadan ofszis İçin yekindan *5 10 korus indirilir. Günü gecmiş nüshalar $ İrurustar. MARI ANTUVANET.. Romanı | Yazan: Stephan ZWEİG kabil değildi. Tâblati buna müsaade edemezdi. Her geyl doğru söylemek ve açık yapmak isterdi. Nitekim Fersen ile olan münasebeti izdivacı- nın on beşinci ve yirminci senesi &- rasındadır. O zaman zevcile olan münasebeti tamamile bitmiştir. Mari Antunnet siyasi sebeplerle evlenmiş olduğu kocasına iki erkek evlât vermiştir. Bundan sonra va- 7ifesinin bitmiş olduğuna hükmet. miş ve sevdiği bir adamla birleşmek- te mahzur görmemiştir. Senelerce On altına Müi'ye sadik kalmıştır. Bu muhakkak, fakat Bourbon hane- danma iki variz iki erkek evlât ver- dikten sonra bu sadakatinin onca artık manası kalmamıştır. Gerek memleketine, gerek kral hanedanı. na ve gerekse kocasına karşı olan vazifeleri artık bitmiştir. Yirmi sene siyaset ve Fransa için kendisini fe- da etmiş olan bu kadm artık biraz da kendisi ve sevdiği erkek için ya- #ıyacaktır. Fakat ne Yazik ki, tam kendisine uygun, mert, kuvvetli ve eeöur bir arkadaş bulduğu sıralarda ölüm onâ doğru yaklaşmıştır. Bu ka- dını namuslu telâkkilerine göre al- Çalmiş görmek nekadar yanlıştır. O- nun ne derecede mert ve cür'etkâr olduğunu anladıktan sonra ona hak vermemek ve hislerine hilrmet elme- mek kabil değildir. e Uzun seneler- denberi devam eden temiz hislerine mağlüp ölan bir kadn çok asil ve namusludur; şüphesiz. Kraliçe ola - rak yaşamak da kadın olarak ve insan olarak yaşamaktan daha yük- sek ve dahs şayanı hürmet bir vazi- yet değildir. Yirmi ikinci bap Versayda son gece Asırlardanberi Fransada mahsul - ler bu kadar Gâbük yetişmemişti. E- 'kilen *“tohüminrdum 1789 “senesinde bal ve bereketli mahsul almadı. Thti - lâlin ektiği tohumların neticesi de görülmeye başladı. Btrafı kan ve du- man sarıyordu. Yirmi otuz sene- denberi devem eden (sulistimallere nihayet veriliyor. Kralların asirlar danberi hapishane diye kullandıkları Bastil de halkm eline düşüyordu. 4 Ağustos gürü halkın coşkun teza- hüratı araamda bu eski kale fethe- diliyor. Köylü ve gehirli ayni hak- lara malik oluyor. Matbuat serbest oluyor. O yaz Jean Jacgue Rousse- au'nun bütün hulyaları hekikat olu- yor. Versay saraymın pencerelerinden halkın sesleri geliyor. (Sokaklarda biriken binlerce insan coğan bir sel gibi akıyor. Saraym içini de derin bir süküt kaplıyor . Saray halkı dı. garıya korkarak bakıyorlar. Ve kar- şılarmda duran kuvvetin bir gün krala ve bütün memlekete hâkim ©- lacağını hissediyorlar. -Ne yapaca- ğını şaşıran On altıncı Lâti etrafın - ânkilerle müzakere halinde fakat bi- rinin sözü ve düşüncesi ötekininkine uymuyor. Nihayet kral ve kraliçe bu fırtınanın geçmesini beklemenin en iyi çare olduğuna karar veriyor- lar. Süküneti muhafaza ederek ge- ride durmak en muvafıktır. Fakat vakit kazanarak her şey yoluna gire- cektir diyorlar, ve bekliyorlar. Fakat ihtilâl durmuyor. Coşmuş bir sel gibi daima ileriye akıyor. Bir Baniye dursa mahvolur. Geri dönse büsbütün fenalaşır, galebe çalmak - çin daima ve daima ilerlemesi lâzım- dır. Gazeteler ihtilâl için çalışıyor. lar onun büyümemesi İçin uğraşıyor» lar, Hakiki bir ordu gibi gürültü ile haklarmı istiyorlar. Ve muharebe ediyorlar. Matbuat serbest olunca / ortalığa otuz, Kırk bettâ elli yeni gazete çıktı. Mirabeau, Desmorilin, Marat hepsi birer gazete çıkardrlar. Ve etraflarına kari toplamak için biribirlerile vatanseverlik yarışma girdiler. Oyle bir gürültü yapıyor. lerdi ki, zorla herkesin nazarı dikka- tini celbediyorlardı. Saray aleyhine kral aleyhine propagandalar günden güne çoğalıyordu. Kralın vatanma ihanet ettiğini, hükümetin memleke- te buğday girmesine mâni olduğunu, böyle devam ederse kan gövdeyi gö- türeceğini yazıyorlardı. Uyanin 'va- Ss Çeviren: Rezzan 4. E. YALMAN Sokaklarda biriken binlerce insan coşan bir sel gibi akıyor Esasen Mari Antunnet için vaziye-| ti saklamak, daima yalan söylemek! tandaşlar! Uyanın vatanseverler! di. ye haykırıyorlar. Milletin kalbini | krala ve saraya karşı kin ve nefretle (dolduruyorlar. Binlerce insanın c0ğ- masına sebep oluyorlardı. Ihtilâln ön saflarmda çalışan kalk ellerinde tüfek ve mizrak kalbleri öfke ve ga- rezle dolu bekliyordu. Erela göre her şey pek çabuk iler- liyor. Çünkü bu durgun adam için bu kadar hareket bile fazladır. Fa- kat coşkun ihtilâl için her şey ya» vaş gidiyor. Suray hâlâ tereddüt i- çinde! Hücum emrini vermek ve bir an evvel her geyi biörmek lüzim, Halkla kral arasmdaki bitmez tüken- mez Tüzakerelere bir nihayet veril- melidir. Gazeteler sade bundan bah- sediyorlar, Ve halka (Topun tüfe» ğin var! Mahzenlerde küflenen bu silâhları git al! Versay'a hücüm et. Kral ve kraliçeyi oradan çıkar, va » ziyete hâkimi ol) diye öğüt veriyor- ardı, Palais Royal sarayında içtima eden ihtilâleilerin başında o Duc D'Orleans var. Versay sarayı ile şehrin arasında yeraltından giden gizli yollar var. Para ile satin alın- mıg uşeklar vasıtasile vatanperver ler burada geçen her vak'ayı ve her sözü haber alıyorlardı. Diğer taraf. tan saray halkı da ihtilâl hareketle”? ni kendi adamları vasıtasile öğneni- yorlardı. Ve kendilerini müdafaa et- meye hazırlanıyorlar. o Fransız as- kerlerine itimat edemedikleri için İ Belçiksdan bir tabur asker istiyor« iar, Teşrinievvelin birinde bu tabur Parise gelerektir. Bunları istikbal i- çin hazırlıklar yapılıyor. Paristeki kıtlığa rağmen bu ziyafetlere bol ye mek ve ba! sarap vardı. Operanm büyük salonunda sofra- lar kuruluyor. Ozamana kadar hiç yapmadıklı"ı bir geyi yapıyorlar. İZiyafet esnasmda kraliçe kucağmâa gocuk olarak kralla beraber salona geliyor ve askerlere iltifat ediyor. Mari Antuanet hayatmda biçbir zaman yüze gülerek, hesaplı iltifat- İlar ederek insanları kendisine cez- betmeye €'vr Fakat ta- biat ona öv rwwet ve kndret vermiştir ki, « enzibesine | kapılırdı. tanıdıktan sonra bu cazibe kuvvetini kayböderdi, - Işte bu defa da salona bu genç ve güzel kadın girer girmez, bütün askerler ve zabitler yerlerin « den fırladılar. çekerek (yaşa) diye haykırmaya başladılar, Kraliçe aralarında dolaştı. Fevkalâ- de nazik tavırlarla onlara. İltifat et» ti, tebessüm etti. Fakat bu iltifatla- ra rağmen öyle kırılmaz bir gururu vardı, başını eğmeden tutuyordu ki, onlara bu tebessümleri lütfen hediye ediyormuş gibi bir tavrı (Yaşa) seslerinden çoktan kaldığı için bu candan gelen kelime onu pek memnun etmişti. Bu kaba saba askerler aralarında dolaşan lâ- tif kadını gördükçe ve onun bir kra- içe olduğunu düşündükçe büsbütün coguyorlardı, Onun için canlarmı ver meye hazır idiler, Hepsinin kalbini kendisine cezbetmiş, bir müddet için daha Fransa taç ve tahtını emniyete almıştı. Faket bu emniyet çok sürmedi. Ertesi gün gazeteler kral ve kraliçe- nin halka karsı kendilerini müdafaa için hariçten asker getirdiklerini ve bu askerleri şarap içirerek sarhoş ettiklerini yazdılar, Hattâ bâzı gaze- teler kraliçenin anlara güleryüz &ös tererek kandırdığını bile pek fena bir Hsanla anlatıyorlardı. Iki gün sonra 5 Teşrinievvelde Pa- riste kıyametler koptu, * i Bü o kadar muntazam ve müret. töp bir gekilde oldu ki, nasıl ve ne zaman hâzırlandı, kimler tarafından düşünüldü. Hâlâ uanlaşılmamıştır. İhtildlin esrarı asırlardanberi el'an meydana çıkmamıştır. . Fakat gok iyi düşünlilmüş ve pek iyi tertip &- dilmiş olduğu da muhakkaktır. Ver- say sarayına hücüm etmek ve krali buradan çıkarmak için kadınlardan mürekkep bir ordu hazırlanmıştı. (Arkası wnr) Kılıçlarmı MY e o diği

Bu sayıdan diğer sayfalar: