26 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

26 Ekim 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TÜRKİYENİN EN BÜYÜK sSiGORTA ŞiRKETİ TAN DR-10.MRA Bir milyondan fazla sermaye ve ihtiyatı tamaman memleketimizde bulunan ANADOLU Sermayedarları: Türkiye İŞ ve ZİRAAT Bankaları MER Stanbul, Manmkermelerde “Hanım kız, yakası açıl- madık bir küfür yağmuruna tutulmuş Fatihte Ortaçeşmede bir kulübede oturan Arapkirliler arasında bir halâ deliğinin kapanması yüzünden sin gü- rültülü bir kavga çıkmış; biraz sonra da cürmümeşhut halinde tespit edilerek iş mahkemeye setmiştir. Muha- i Ağzından Altın Dişlerini Sökmüş Sultanahmet üçüncü sulh ceza hü- kimi Osman Tevhit, Hukuk Fakültesi talebösinden Muhlis adlı bir genci 3 gün hapse mahküm etti. Davacısı Üs- | küdarda Rum Mehmetpaşa mahalle- | sinde Doğancılar caddesinde 36 nu - marada oturan Muazzezdi . Kadm müddeiumumiye şikâyetini Lg si Ri S ÖZ TÜRK müessesesidir Yenipostane karşısında, Büyük Kınacıyan Han - Telefon 24293 1 senede, 5 senede, 10 senede değil KETE Sinemanın keşfinden bugüne ka- dar yapılan filmierin en muazzamı 4 EFİLi MUHAR SALIP EBELERİ CANLANAN BiR TARIH keme, dün birinci sulh cezada hâkim Reşit görüldü. Suçlu Hasan Yeşilimsi istiçvabın - da şunları söyledi: “— Ortaçeşmede oturuyorum. Fa- kat ne sokağını, ne numarasını bili - yorum. Boş arsada bir kulübadir. İş- te orada bir halâ deliği var. Yotumun | Üzerinde, rahatsız oluyorum. Süsü) kapatmak istedim. Ahmet, çaktığım tahtayı söküp attı. Beni de polise şi- kâyet etti. Mesele bundan ibarettir, efendim. Davacılardan Arapkiz davasını şöyle anlattı : “« — Arsada bir halâ var. Hasan 0- nu kapamak İstedi, ben: l “.- Mademki kapıyacaksm, bari bir | başkasmı yap. sonra biz ne yaparız, dedim. Üzerime yürüdü, omuzlarım - dan yakalıyarak ağzına gelen küfür. leri sakmmadan savurdu. Hâkim Ahmedin ka — Sen bu işe ne dersin? dedi. Adı “Hanım kız. olan Ahşedin kap rısı asabi ve sinirli cevap verdi: i Ahmet de ma : yip durdu. Yakası açılmamış küfür - ler savurdu.,, Kadın çok sinirlenmisti. Mütema - diyen titriyor ve söyleniyordu. Hü Xim : — Yeter!,. Kâfi hanım, dı Sıra şahitlerde idi. Şahitler Hasa nm küfrettiğini ve Ahmedin boğa na sarıldığını gördüklerini söylediler, Hasan beş gün hapse ve 6lira para cezasına mahküm edildi. Hastaneden Çalmış Cerrahpaşa hastanesinde, hastane» den bir kol saati ile manto çalan E- mine 2 ay sekiz gün hapse ve 58 lira para cezasma mahküm edilmiştir. No. 18 damlayan şapkasını çıkardı, iskemle nin arkalığının kenarına astı. Hırda vat arasında bir gölge gibi duran! kahveciye seslendi: Baba, bana sıcak bir çay yap... Demli mi? Kahveci sırıttı: — Şimdi demlendirdim. Bilâl Bey. Bilâl, paltosunun yakasını indir - di; tırnaklarını hohlayordu! — Ne berbat yağmur be. Ustelik soğuk t Rüzgür, biçak gibi kesi yor... Ciğerlerim dondu . Tek ampulle aydınlanamıyan sah- ne altının kasvetli alaca karanlığı İ çinde, bir kedi miyavlamasını andı - rır bir ses duyuldu: 4 — Kar yağsa, bu kadar soğuk ol- maz. Bilâl, etrafına bakındı: — Filor, sesin geliyor ama, kendin nerdesin? Balette çalışan genç kız, biribiri üstüne konmuş iki tahta sandığın gölgesindeki bodur bir iskemleye bii. gülmüş, titriye titriye oturuyordu: — Buradayım, Bilâl. .Sizin beni görmemeniz bir şey değil; çünkü, ben kendimi görecek halde değilim. Bilâl, iskemleye oturmuş, kahve - tAzmi tarafından Bir Küfü Üç Gün Hapis Sultanahmet üçüncü Sulh ceza mahkemesinde bir hakaret davasma bakıldı. Kızlarağası sukağında, Kız - larağasi hanında oturan Mari dava. #ın: şöyle anlattı: — Şapkacı Aznifin şırdım. Haftalık mesel madığımız için Balı gilnü işi birak - tım. Şimdi başka yerde çalışıyorum. Aznif benim ayrılışımdan müteessir olmuş. Dün ben odadı yokken anne- mih yanma gelmiş. Benim için ağıza a söylemiş, Abdulla hım metresi demiş. Şimdi umumhane- | deki kadınlara bile - böyle söylenmez.! Ben Abdullahla üc sonr meva hirvlan. fa kon: m, Bundazı fenalık mi çi » Ju kadınım. Bu ma - nmda çalı - uyuşa - iyan şeyler m veriniz Sultanoda'arında otu- ran suçlu Madam Azaifde kendin müdafaa ediyordu : 7“ Bay hâkim, hen öyle demedim. Abdullahla oturuyormuş, Abdullah | onun kocasıyrus, dedim. Hem ben bunu söylediğim zaman Mari övde de- Hildi. O da benim yanımda çalmen “İ Emineyle bana hansr göndermiş. Gü.| ya ben iki sene evvel mişanlımı iğren- dirdiğim için ayrılmışım. Simdiki ko- cama İyi sarılacıkmışın Ben bun - larr duyunca kanım beynime hücum etti. Annesine gittim. B söylediklerini sordum Ona külfretme- dim Mahkeme şahitleri dinledi ve Madam üç gün hapse maliküm etti, Mahmut YESAKI cinin getirdiği çayı almıştı: — Ne o, göz hastalığına ma tutul dun? Genç kız, şikâyetle mırıldandı: — Aman Bilâl Bey, siz de, her â- man, her şeyle alay edersiniz. — Peki, ne oldun? Söyle. — Nezle olmuşum... Başım ağri- yor... Çok üşüyorum... dı: — O, hepimizin başmda... Bugün prova yok mu? | gelmişti: — Prova, #aat birde idi. — Saat ikiye geliyor. Bilali kuşkulandırmıştı: — Neden? Filor, mantosunun yakasile sık sikı boynunu örtüyordu: — Konuşmaların bitmesini bekli yeceğiz! muşta: — Ne konuşmaları... Kahveci de, sessiz adımlarla yak- Bilâl, sıcak çaydan bir yudum al Genç kız, kalkmış, Bilâlin yanma — Üçe de gelecek, dörde de gele- cek, yine prova olmıyacak sanırım. Genç kızm biraz mânalı söyleyişi, Bilâl, çay fincan: elinde baka kal- anlatıyordu : “Ben yedi sene evvel bu Muhlisle tanışmıştım, Nikâh kâğıtlarımız da &- sılmıştı. Ortadan kayboldu. Sonra bir- leştik ve bundan 2,5 yaşında bir de ço cuğum oldu. Sonra beni bıraktı. Mahkemeye gittim. Nafakaya mah * küm oldu. Geçen gün yanıma geldi Bana bir cigara verdi. Cigara esrarl imiş. Sarhoş oldum. Bu sırada elim - lar altın dişlerimi söktü, Onları yirmi beşer kuruşa sattı. Ekmek paras' İ yaptık Şimdi dişsiz kaldım, Yaşım 27 lise tahsili gördüm, Lisan bilirim Buna rağmen beni felâketten felâkete sürükledi. Bugün de Sirkecide bana | hakaret etti. Davacıyım. Hâkim, şahitleri din'edıkten sonra Muhlisi mahköm etti. Muhlisin mah- kümiyeti tecil edilmiştir . Br Hırsız'ık Bundan sonra ayni mahkemede bir 1 ak eya A kânmdan bir ceket çi İ yakalanan sabıkalı e mahküm edilmiştir Ismail ceketi çalıp kaçarken dilk- kân sahipleri farkına varmışlar ve ar- kasından koşarak ceketi açık göz bır- sizm elinden almağa muvaffsk ol- muşlar ve bu sırada yetişen bekçi de İsmaili yakalayıp polise teslim etmiş- tir. İsmail, mahkemede : — Ben çalmadım. Yağmurda koşu» yordum. Arkamdan : — Tut! Tutun şunu! diye bir ta - kım sesler işittim. Biraz sonra da be- ai tuttuklarmı gördüm. Dedi. Dükkün sahibi elinde yeşil renkli ceketi ile memnun duruyordu . Dinlenen şahitler, ve bekçi hırsı m İsmail olduğunu ve ceketin kaçar- laşmıştı. — Olanlardan haberiniz yok sizin Bilâl Bey!.. Celâl, eğer fazla sıcak olmasa, ça- Yt, bir yudumda içip bitirecekti; şaş- kın şaşkın bakıyordu: — Hayır ola?... Filor, eliyle kahveciye isaret elti: | — Durun, ben, anlatayım... Ben, buraya on ikide geldim. Sun'ullah Bey de gelmişti. Bilâl, Sun'ullahm adını işitince, elindeki fincanı kahveciye uzattı, & yağa kalktı ve acele sordu: — Sun'ullah Bey, burada mı? Genç kız, gözlerini yukarı kaldı- rarak mânalı baktı: — Matmazel Fofo ile konuşuyor- lar. çekirdek tesbihini çıkardı; kaşları ça- talmış, alnı buruşmuştu: — Fofo, Sun'ullah Beyden mi gelmişti, yoksa sonra mı? Kahveci lâkırdıya karıştı; Fofo, fusyye tarafından girmiş. a seslendim, Matmazel Fofonun odasın da imiş... « sigara aldı, kahveciye: den bir imza aldı. Muhlis bir zaman | Bilâl, elini paltosunun cebine attı, evvel — Orasmı bilmiyorum... Matmazel Sun'ullah Bey, bir kahve ısmarladı, yukarı çıktı. Kahvesini odasına gö- türdüm, odasında bulamadım, etrafa Bilâl, paltosunun önünü çözdü, ce- ketinin cebinden paketini çıkardı, bir Sinemacılığın ve tilmciliğin bir mucizesi İpekçi Kardesler Şirketinden Cemil İpekçinin babası, Fahir İpek. cinin kaym babası, memleketimizin en eski ve maruf tüccarlarmdan, eski Hüsnü İntihap mağazası sahibi KANI IPEKÇİ vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 12 de Şişlide Bomonti tram- vay istasyonundan Ebekızı Sokağında Kâni İpekçi apartımanm- dan kaldırılarak namazı Teşvikiye camiinde kılındıktan sonra aile kâbristanma defnedilecektir. Mevlâ rahmet eylesin İzmitte Bir Kız Yanarak Oldü İzmit, OHusussi muhabirimizden) ' — Izmitin Mandıra köyü acısı bir facia olmuş, 17 yaşında genç GÜZELDİ KELAM LİSTESİ Hafif yemekler — Piliç haşlaması yeşli salataile, kabak bastısı, Ayva kompostosı yeli, zeylin yağlı çalı fasulyesi, bal lava dıra de Mustafa oğlu ın, sabahleyin karısı ile beraber dağa odun kesmeye gitmiştir. 17 yaşındaki kızı Ayşe evde kalmış ve yıkanmak maksadiyle su ısıtmak İ- çin, büyük ocağı, kat kat odunlar Yı- garak, ateşlemiş ve ateşi seyre dal mb KALIENTE | DOLORES DEL RO muştar. am mmm İşte bu sırada genç kızın sarası tut.) — — muş ve zavallı, ateşlerin içine düş-| İstanbul Belediyesi müştür. Evde kimse olmadığından FRANSIZ Şehir'Tü alrosu | Ja vi kurtarmak mümkün olama-| Tiyatrosu y İ maş, kızcağız bir yığın kül haline gel-| OPERET i TL migtir. KISMI Ken dükkün sahibi tarafından almaı. | Akşam saa ğını söylemişlerdir. Suç sabit görü-) o 20,30da lerek İsmail 9 ay hapse mahıktım edil.| Dudakların iştir . we U gidersen git! Kahvecinin uzattığı kibritle si — Evim çok uzakta... Sinema İçin raşsmı Yaktı, bir şey söylemiyor, dü-|de para ister. şünüyordu; birdenbire başını kaldır *İ — Bir aftosun da yok mu? Güzel- kizsn — Benim aftosum da yok... — Bunu da ben bulacak değilim ya... Sokağa çık, aşağı yukarı bir do- , Ondan bol, ne var? — Ben, öyle kızlardan değilim. Bilâl, kahveciye bağırdı : — Sen, bana, bir şekeri az kahve yap. Filor, Bilâlin yüzünü okşuyordu: — Kuzum Bilâl Beyciğim; ne olü- yor, anlatsana! Bilâl, genç kızı eliyle itti: — Çekil başımdan dinini — Mevlüt, uğradı mık — Hayır! — Sabahat? — O da uğramadı... Bilâl, bir sokağa açılan kapı tara - fına, bir de sahineey çıkılan merdive- ne baktı, karar verememiş gibiydi, İtekrar yerine oturdu, kendi kendine söylenir gibi mırıldandı: Filor, Bilâle sokulmuştu, yaivaran bir sesle sordu: * —Kuzum, Bilâl Be; se iğim.. Ne var? Ne oluyor?.. Bari, de anlıyalım... | sen. Şimdi, sana da mı dert anl, Bilâl, tiksinmiş, gibi homurdandı: | mali. İste prova yok, evine kalk git. — Rezalet... — Giderim de prova olursa? O 28- Genç kız, Bildlin omuzunu okgu- | #2 da 0öza keserler. Bilâl, hiddetle ayağa kalktı: — Çıldırtacaksın, beni... Sahneye çıkan merdivene yürüdü ve kahveciye seslendi: — Kahvemi yukarıya getir. Dar, krvrik merdivenden çıkarken düşünüyordu; Mevlüt, Sabahat, gel- yordu: © — Kuzum Bilâl Beyciğim, söyl Bize de yazık oluyor... Madem, pro va olmıyacaktı; neye bizi çağırıyor” lar?.. Herkes evinde otursa, fena m17.. Arkadaşlar geldiler; baktılar ki prova yok, kimi evine gitti, kimi de sinemaya... memiş... Sun'ullah öğleyin gelmiş... , | Bilâl, Filor'un #ızlanmasma aldır | Prova yapılmıyor... Sun'ullah, Fofo İrış etmiyordu: ile konuşuyor. Bunlar, ne demek? “İaçılan kapıya yakın, ortadaki koltuke BU ÇARŞAMBA GUNU f MATİNELERİNDEN TTIBAREN| h SÜMER Sinemasında , Göreceğiniz. ve dünyanm en bü- yük artistleri HARRY, BAUR PİERRE, AUMONT tarafından temsil edilen Taras Bulba filminin büyük sahnesi, geçti, rampa yaklaştı; gözlerini kısa» © | rak karanlık salona baktı. i Ön sırada kimseler yoktu; arka st» ralarda tek tük gölgeler kımıldanı- yordu. Bilâl, karanlıktaki gölgeleri, iyi s0- çemiyordu. Rampm kenarından aşa « ğı, ön sıra koltukların yan aralığına atladı. Şimdi, gözleri daha iyi görüyordu. Sağda, localara yakm koltuklarda 0- turanlara baktı; açık renk muşam- basından “balet, lerden Faniyi tanı- dı. Bilâl, şaşırdı; aşağıda, Filor, bun- ların dışarı çıktıklarını, hepsinin bir tarafa savuştuğunu söylemişti. BilA), sol tarafa baktı; fuvayeye ta, Üç kişi, başbaşa vermiş konuşu yorlardı. Bilâl, bunları tanıyamadı. geniş salonun boşluklarını bir sır gibi dolaşan sinsi mırıltıları dinledi. Biri, vakit vakit hıçkırıyordu. Bilâl, ağlı- yan da var galiba? diye düşündü. Bilâl, tiyatronun arka kapısından girip te Filor'la konuşmıya başladığı dakikadanberi, tiyatroda, bir “hâdi- 8e, kokusu sezmişti. Onun, gözü, burnu, kulakları, bu havayı, hemen bir nezle gibi kapardı. Bilâl, en önce, tiyatronun sessizli- — Enayilik etme,sen de kalk git. | Ne oluyoruz? — Nereye gideyim? Kullse çıkmeca durdu; sahnenin or — Evine git, sienmaya git, nereye |tasmdaki ampul, kör kör yanıyordu; inden kuşkulanmıştı. Soğuk, yağ murlu havada, saçak altlarma sığı « TArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: