21 Ağustos 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

21 Ağustos 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sürekli Hikâye 3 ifTE BUNU > BİLMİYORDUM ! Miki Fare Sevgili okuyucularına : BUBUL İLE BİBİ nin serüvenini sunar O günkü çalışmaları ikisinin de kulaklarma küpe oldu. Bir daha kim- seden birşey istemediler. Emek ver “alın teri dökerek karmlarını doyur. maya karar verdiler. Ve bu sözlerinde durdular. Artık ikisi de sabah olur olmaz er Kenden kalkıyorlar, sokağa çıkıp © un WA Elinden tutup kıyıya çıkardı günkü yiyeceklerini kazandıracak u- fak bir iş arıyorlardı. Bulunca bir- İikte çalışıp, emeklerine karşılık ver k geçiniyorlardı. Böylece hem. yavaş yavaş çalışmıya lar, hem de kimseye mühtaç olmuyor . Karmları doydukça neşeleri ar tiyordu. Kendilerini dünyanın en mut lu iki böceği sayıyorlardı, Artık Çin- in şehrini de seviyorlardı, Burada eskisi gibi kendilerini yabancı sayan oktu. Bir gün ” Bibi'nin talihini baştan G: O gün sabahleyin erkenden evden çıktılar. Oğlene kadar bir yere iştılar, Karmlarını "perlerken bir gölün kenarından geç © yorlardı. Etrafta kimseler yoktu. S İsiz bir yaz günüydü. Yapraklar bile ıldamıyordu. Bibi göle bakarken Silk yola çıktığı günü düşünüyor, gö. annesi, babası, kardeş- ri geliyordu. Ikisi de konuşmuyor. Kim bilir belki de bu göl, ser. i Bubulün de yüreğinde geçmiş şey i uyandırmıştı. Çünklü onun da göz İleri dalgın ve biraz yaşlıydı. Bu merada uzaktan acı bir feryat duydular. Bir kadın bu sessizlikte — Imdat! Imdat!, diye bağırıyor- du. Bibi bir şimşek gibi yerinden fırla ki. Sesin geldiği tarafa koştu. Gölün n Ortasında birinin batmamak için ük bir apartımanın önünde durdular cırpınıp durduğunu gördü. Hemen hiç vakit geçirmeden suya atıldı. Yü 70 yüze butana doğru koştu. Bu, bir genç kızdı. (Tabil kendi gibi bir bö- cek genç kız). Bibi onu yakaladı. Yüze yüze kıyıya getirdi; elinden tu. tup karaya çıkardı. Kızcağız kendini ölümden kurtara- ha nasıl teşekkür edeceğini bilmi- yordu. Bibi onu evine kadar götürmek is- tedi. Birlikte kırlardan geçtiler, şeh re vardılar. Genç kız orada bir silindir sapkadan yapılmış büyük bir aparlı- manm önünde durdu. Bu kocaman siyahı şapkanın üstündeki kügüctük 4- kinci bir şapkayı gösterip “Ns işte #u katta oturuyoruz!” dedi, Bibi o zaman bu kızın yüksek ve zengin bir aileden olduğunu anladı. Oyle ya bir böcek için bir silindir şapkanın içinde yaşayabilmek az sey midir? Çin Çın sehrinde kaç böceğin böyle bir evi vardı? Bibi kızdan ayrılinen #cvinç içinde İlbayın odaına gelmişlerdi eve döndü. Bubule olup u: — Ömrümde hiç bir gün bu kadar Bubul. Meğer dünyn im etmek ne tatir ge biteni anlat» da birine yaz miş! Ihtiyar Bubul tatlı tatlı gülümse- diz — Ona şüphe yok. Fakat nedense bize bir yardım eden kulunmuyor. de- di. Yeni Demirci Dükkânı 1 genç kız iyi ar- kadaş oldular, Her gün boş zaman- iarında birlikte kırlarda, göl kenarın- aldırmadan içeriye daldı.. Birçok mer Givenlerden çıktılar, (Tık, tik!) bir kapıyı vurdular. İçeriden kalın bir er kek sesi (tabil onun da bir böcek ol. duğunu anladınız.) — Gel, dedi, Kız önde Bibi arka- da girdiler. Bibi karşıdaki koltukta oluran nur yüzlü, ihtiyar ilbayı gö- rünce şaşkınlıktan ve utançından ter dükmiye başlamıştı. Fakat lbay hoş bir adamdı. Hemen Bibiye etini uzat- da: — Gel bakalım, küçük dedi. Kı mı boğulmaktan kurtardığın için Sana teşekküre borçluyum. Yalnız sa- na şunu da söylemeliyim. Onu büyük bir tehlikeden kurtardın diye onunla arkadaş olmıya hak kazandın amma bir ilbay Kızı bir serseri ile dölaşa- maz. Eğer kızımla arkadaşlık etmek İstiyorsan, kendine hemen bir iş ara Karın tokluğuna, günlük bir iş değil Ağamakıllı, sürekli bir iş. Korkma sen açıkgöz bir gençsin, Meram eder- sen mutlaka bir iş sahibi olursun. Bibi başı eğdi. Ne desin, ilbayn hakkı vardı. O her gün bir ye Tin doyuran bir serseri böcekt — Efendim, hana biraz mü: edin. Bir daha sefer beni gördüğünüz zaman mutlaka bir işe başlamış bulu acağım, Çevabını verdi. Sonru itbaya da kı Zina da “Allaha ıcmarladık., deyip ay rıldı. Eve dönerk imdi bunları Bubul duyarsa bana ne der, Ubaya söz v nasıl bir iş bulayım?" diy duruyordu, O; gün bulup, gün yemi- ye alışmıştı. Şimdi sürekli işi nasıl bulacak, durmadan nasıl çalışacaktı? ar Bubul, Ubayın sözlerine ne saştı, ne de kızdı da, sehrin parkında dolaşmıya başle- İz diler. Ihtiyar Bubul de yorgun ol. mazsa beraber geliyordu. Bir gün o, yorgun o'duğu için evde kalmıştı. Bibi ile kır yalnızca gesin- diler. Biraz dolaşıp şehre döndükleri zaman genç kız Bibiye dedi ki — Babam beni boğulmaktan kur. tardığın için seni pek merak ediyor. Gel, kendisi şurada. Seni göstereyim. Çin Çın şehrinin en büyük binast nm önünde durdular. Bibi şaşırmıştı Genç kız : Benim babam bu şehrin ilbayı- dır. Işte ilbay konağı, dedi. Şimdi içe ride bizi bekliyor, gel seni tanıtayım. Bibi yutkundu, şaşaladı, kızardı Içinden: — Benim gibi bir serseri, koca bir ilbaym önüne nasıl çikar? diye dü- #ündü, Faakat kız onun bu haline biç İlbay — Gel bakalım küçük,dedi — Doğru Bibiciğim dedi. Sen da ha pek gençsin, Yazık, böyle serseri serseri şurada burada karm tokluğu- Da dolaşıp durma, Ben nasıl olsa ih- tiyarladım. Artık bir işe yaramam. Çalışmıya çalışmıya zaten tembelliğe de pek alıştım, Pakat sen bir iş bulun caya kadar sana elimden geldiği ka- dar yardım edeceğim. Inan ki dünya- da meşhur olanların çoğu böyle fa. kirler arasından yetişmiştir. — Peki amma Bubul, ben me iş bulayım? — Ne mi? Ol. Çin « Çin gibi bi. yük bir sehirde iş mi yok! Kapıcı labilirsin, berber veya tersi olabi sin, ekmekçi, gemici yahut doktor o- lursun! Istersen bankacı, itfaiyeci 0 labilirsin. Bana kalırsa en iyisi de- mircilik,” — Ben bu işten hiç anlamam Bu- bul, — Benimle gel. Ben sana öğreti. rim. Güzel bir demirci dükkân: açar. Sen de bir gün meşhur olacaksın Böyle konustukları günün akşamı Bubul ile Bibi birlikte gehri altüst et tiler, Oteberiye atılmış kırık dökük geyler arasında demirci dükkânma Mzım olan şeyleri aruştırdılar. Bun- lar bir körükle bir de içinde ateş ya kılacak bir ocaktı, Ihtiyar Bubul ikisi ni de buldu. Körüğü kendi sırtladı. Ocak vazifesini göz ipoyu da Bibiye yükledi. Böcek demircinin pi podan ocak nesine yetme Bir bösek için pek ağır olan bu eş- yayi eve kadar taşımak oldukça zor bir işti amma kan tere batıp bu işi de becerdiler. Bubul, körüğü piponun ucuna yerleştirdi. Çok kocaman oldu Zu için onun eilerile açıp kapı caklardı. Bunun için Bibiyi? körüğün üstüne çıkıp zıplamasını söyledi, O, sıpladıkça körük açılıp kapandı. Pipo da güzel bir ateş yandı. işte demirci- nin ocağı! Şimdi geriye bir örs ka muşt, Büyük başlı bir çivi bu işi pek âlâ görebili 4. Bu da bulununca dük- kân bütün bütün hazırlanmış oldu. Ttyar Bubul ocağın başma geç ©. Bir yandan çividen örsü ateste ist- trken, bir yandan da göyle neşeli bir gemici şarkısı tutturdu. Çalış, arkadaş çalış, Çalışmaya sen alış Çalışırsan ömrün, yuvan gen olur, Çalışmazsan gezdiğin yer çöl olur. Bu hali llbay görse kimbilir ne ka- dar şaşacaktı. Dünyada, bir gün için- de mükemmel bir demirci dükkünr açabilecek kaç babayiğit vardı? Ya (Ziri) Bibinin yeni arkadaşı genç kız kimbilir ne kadar sevinecekti. (Ha? az kalsın söylemeyi unutuyordum: Bi binin kurtardığı kızm adı Zizidir) Bubulün şarkısını dinliyen Bibi kendi kendine işte bunları düşünüyordu? Orsüü döven ihtiyar Bubullin ise şar Kısı çok şen fakat gözleri yaşlı idi. Dumandan 191, yokse geçmişi hatırla» maktan mı kimbilir meden? Bunun sebebini size gelecek sefer anlatırım. Fransızların kahve içme rekarun- da birinci geldiğini herkes bilir. Çayda da hiç şüphesiz İngilizler en ileride gider, ingilterede ne kadar gay içildiğini merak eden bir İngiliz bunu uzun yollu hesap etmiş ve yap- tığı incelemelerden anlaşılmış ki ço- cuklar ve yaşlılar da dahil olduğu halde her Ingiliz bir senede 6 kilo çay, sarfediyor. İşte çay sarfetmekte çok büyük bir rekor, dünyanm çay ye tiştiren memletekleri bir senede 500 milyon kilo çay yetiştiriyorlar. De- mek bunun yarısından fazlasını yak- Bız İngilizler harciyorlar. Bütün İn- giliz müstemlekeleri de düşünülecek olursa dünya çay rekoltesinin yüzde seksenini İngilizler harcamaktalar demektir. Rus Hazinesi Port - Arthur'ün nerede olduğunu hep bilirsiniz amma ben bunu size bir daha hatırlatayım. Port - Arthur 1905 senesinde Ruslarla - Japonlar arasında çıkan muharebede Japon de nizi kenarında Rusların müstahkem bir Ilmanı ve şehri idi, Sonra Japon- lara geçti, Ruslar bu şehirde son muharebele- rini yaparlarken Japonların ârtık ga- lip geleceklerini ve gehri kendilerin. den alacaklarını anlayınca ellerinde. ki yüzlerce milyon değerindeki altın, gümüş, ve kıymetli eşyayi yere gön- mişler, Japonlar, şimdi Rusların o- man yere gömdükleri bu hazineyi durup dinlenmeden arıyorlarmış. Bu araştırma heyetine eski bir R. zabiti rehberlik ediyormuş. Bu za © zaman Port.- Arthur'da bulunmuş. Bakalım bu büyük hazine ne zaman bulunacak? Zelzeleyi Haber Veren Balıklar Japon âlimleri birçok araştırmalar. dan sonra çok faydalı. ve insanı şa- gırtan bir yenilik bulmuşlar. Bu âlim lerin balıklar üzerinde yaptıkları in- celemeler de bir cins balık, zelzeleyi haber veren sişmograf âletinden daha doğru olarak zelzelenin yakmlaştığını haber veriyormuş, Balıklar başlamadan birkaç saat evvel uzun müddet zelzeleyi duyuyorlar. O za- man hiç kımıldamadan oldukları yer lerde kalıyorlarmış. Zeiselenin olaca 81 da balıkların bu halinden anlağılı yormuş. Zelzele olup bittikten sonra balıklar tekrar diri diri gezinmiye baştıyor. Yeryüzünün en çok yemek yiyen adamı ve midesinin sağlamlığı ile ta- nınmış zenci (Jon Horton) 1929 da J Amerikada öldü. Bu adam, memleket memleket dolaştı. Kendisinden daha çok yemek yiyebileceklerini iddia e- denlerle bahse girişti. Bu yüzden de kendine yetecek kadar da bir servet kazandı. Nihayet memleketi olan Ar kansasa çekilip orada öldü. Fakat bu adamın ölümünü mide hazimsizliğin- den zannetmeyiniz. Omrünün son da- kikalarında bile midesinde zayif Jandırır bir rahatsızlık görmemişti. İYalnız bir defa bir bardak su ile ka- | ıştarılmaş iki kaşık çimentoyu yut- tuğu zaman biraz rahatsızlık duymus tu, Bu rahatsızlığı da bir müshil ile gediştirmiş, iyi olmuştu. Bu oburlar kralı; şöyle hemen bir iştiha, açmak için temizlemeden bir kiz kilo etle, 120 yumurta, bir sandık elma, Yemek arasında 98 bardak Su içer- siye kıymetli hediyeler vereceğiz. Deniz mevsimindeyiz. Birçoklarnız denize girmeseniz bile denizde ve deniz kenarında sık sık rastlanan şeyleri hepiniz bilirsiniz. Meselâ: Va pur, çakıl taşı ve salre, Bu resme bakımız. Önce karışık birtakım çizgi gö” düzüne liomn yerdi. Bundan sonra se | receksiniz. Fakat evirip çevirip dikkatle bakarsanız orada . yukarıda saydığım şeylere benzemiyen ve deniz kenarında, denizde birer kiloluk 6 kavun yermiş. | şey göreceksiniz. Bunlardan en az sekizini bulup bize yazanlardan elli ki bulunan. or miş. Hiç bu kadar obur bir adam işit iniz mi7. Kuşları Korumak Yeni Zelanâ hükümeti kuşları ko- rumak için mübim bir tedbir almas |Bu memleketin binlerle hektar or- manlıklarından ağaç kesmeyi bir ka- Bunla yasak etmiş. Bunun sebebi de yeşil yapraklar arasından başka sığ eri olmıyan kuşları yer siz, yuvasız bırakmamak imiş Asyanın En Büyük Su “5 Hazinesi o — Japonyanın payitahtı olan Tokyo- nun suyu bitmek üzeredir. Bu şehre $u biriktirmek için şehrin 50 kilomet re (kuzeyinde) (şimalinde) çok bü- Yük bir su hazinesi yaptırılıyor. Bu ! İltre su verebilecek büyüklüktedir. Gö. jrünüşe göre bu su hazinesi Asyanın Jen büyük sahrıntı olacak, Tahtadan Saat Bilmem işittiniz mi? Bir zaman as Su hazinesi şehre günde beş milyon | Cömert Kardeş — Akm, ben sana elmandan küçük kardeşine de ver. demedim mi? Niye İvermedin de ağlatıyorsun? — Nasıl vermedim anneciğim, bü- tün çekirdeklerini ona verdim. Onları bahçeye diksin. Çıkan elma ağaçları» nalarrna bir defacık bile dokum- Ressam Pantalonu — Okyay yine mi yeni pantalonu: na resim yaptık? — Hayır anneciğim, ben resim yap, madım, resmin üzerine oturdum. Pan İ talonum resmi kendi kendine almış, Kabahat benim değil İleri Giden Saat İN Salonun saati kırılmıştı. Annesi ima santler tahtadan yapılırdı. Bunla | Erol'u sıkıştırdı. Çocuk nce epeyce İrın çarkları ve bütün parçaları, tah- bozuldu. Sonra kırılmanın sebebini tadandı, Stat, altına azılan ağır şey-| öyle anlattı: İlerle işlerdi. Bugtin artık böyle sant-| ler ortadan tamamiyle kalkmış bulü- | Buyor. Yalnız Isvişrenin küçük bir kö yünde böyle tahta bir saat bulunmuş- tur, Bu saatin yüz yil evvele ait oldu- İğu tahmin ediliyor — Anneciğim, şaşılacak ne var? Hani sen bu saat her zaman ileri gi- diyor demiyor muydun? — Meri gide, gide masadan aşağı yuvarlanmış olacak. Kahkaha Köşesi : — Oğlum her gece; evimizde gürü Hi oluyor, ihtimal hırsız gelmiştir di- ye beni uyandırıyor. — Fakat hırsızlar eve girince gü rültü yapmazlar. — Evet öyle, Bunu ben de kendi #ine söyledim. Amam, şimdi de ben evde hiç gürültü olmuyor, diye uyar dırıyor. Ev sahibi — Eğer bu ay da ayl vermeaseniz sizi sokağa atarım. Kiracı — İnsaf edin, yüzme bilmi yorum. — iayayı nasıl buluyorsunuz? — Bele Venedik ne kadar güp değil mi? — Bu şehir çok tuhaft — Hakikaten öyle. Ben odamı penceresinden balık avlıyabiliyorun. Rüya mı? — Bir sabah uyandım, baktım meşhur bir adam oluver işim. — Yanlışın var, Meşhur bir adan dın, sonra birdenbire uvanıp bakti ki sabah olmuş değil mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: