13 Eylül 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

13 Eylül 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Emanetler Getirdim iç ölledenin yüzünde, sevinçli a uyanmıştı. Ocaktaki Mere kıvrıla kıvrıla yükselen Mia karşısında bu paketi aç tup Ne erin içinden, sekiz mek - İşiş, , #müşte. Okumak bilmediği Kaş. sadece ayrı ayrı bak- inanlar, kimbilir kimlere ya - Tiny Ne ise.. yarın, onu da öğ- ağa ekl, Murtaza., Sen; ve Taya, #lârın, büyük bir hizmette bu işi, »WZ. Tabiidir ki, bu hizmeti ça küfatını da o nisbette gö- Bizi, SİZ. Ben, yarın sabah yine Bire ineceğim. Orada beni Hay, in. Ancak sana şimdiden Bzay, iyeyim ki, üç gün sonra, Beki, 2 hareket edeceksin. Bu ia, ipları, bineceğin atın eğeri Bu hye leştirgeeksin... Lâkin şu- İlk pe yen Unutma ki, bu yolcu Mkkmda, hiçbir kimseye, bir yp “8 söylemiyeceksin. Anladın Utan Selim, Edirneden he- ri herkes korku içinde İ- kü, Rumeli ordusunu teftiş im, me Düz avdet etmişti. #ipahilerin bir çok bulmuş; ortalığı kırıp Fakat, öfkesi henüz NE Orada başlıyan fırtı. burada da tesirlerini gös- Le ihtmeli, Süray halkina bir Ye dehşet vermişti. et düşünenlerden biri de; ka- & ken İdi... Padişahm, birdenbi- İç "isini çağırması ihtimalle Kaşaelir evine gitmemiş. orta Yy Kİ Odasından bir an bile ay- Büygi Atak, Selimin emrini bekle- dari kapıcıbaşı böylece bekleyip angen, odaya bir kapıcı girmiş; Yy, silmiş küçük bir altın para Sl Ve bu parayı verirken, gu de ilâve etmişti: Kapıya sipahi kılıklı bir Gi, , 3“İdi. Belli ki, uzak bir yol- epg Ör. Bu parayı verdi. Size gön » deği, tir, “übire kapıcıbaşmın yüzünde vi Maniyet uyandı, Hemen koy Tir, 2 Kesesini çıkardı. Içindeki Plağı, Parmaklarmın ucu ile a- Keş Onların arasından, yarısı "5 hir altın aldı. Kapıcının <.,, Yârim altın ile birleştirdi. Beş, aimam.. Tez, o adamı bana : bm verdi. iz, »<1, koşa koşa gitti İkida - Ni Sonra, hakikaten Türk sipahi bir adamla içeri gir- Ul adam, kapıcıbagıya hür - late selâm verdikten sonra ye, dilerek: len., Aptaldede Bey N geliyorum, Bazı ema - ydi. Bunları, derhsl pa- Dag; 23 takdim edeceksiniz. mı © koynundan çıkardığı n- “Yi ka irlü küçük bir meşin ke- cıbaşıya verdi. Aştı Sibahi kıyafetindeki adam, Viiyelenin en emniyet ettiği Kapıcı ıdan (Murtaza) idi. İergi 'dasr, Murtazaya yer gös Vey iş ndisine şerbetler, çörek - Müş €dilmesi için hüdemesine Mina verdi. O meşin keseyi koy- Bit, OYarak koşa koşa, has odaya Üiyğ, Selim de henüz harem dal t Silkmış, has odaya gelmiş- Se ai kapıcıbaşının telâş ile hu- Sip, sini görünce, askın bir a De Yar? Mya koynundan erkardığı deki Al hünkar Tebriz « N kulunuz göndermiş. Getiren adam, benim odamda far. manı hümayununuza intizar eder, diye cevap verdi, Aptaldedenin adımı işitir işitmez Selimin çehresinde derhal bir mem nuniyet belirdi. Keseyi aldı. Uzerin- deki mühürlü balmumuyu kopardı. İçindeki kâğıtları çıkardı. Okumı- ya başladı. Eline ilk aldığı kâğitta gu satır- lar vardı: (Şevketli Sultan Selim Han, (Murat Bey tarafından Amasya canibindeki beylere gönderilen mek tuplar, bir takrip ele geyirilmiş.. ve huzuru şerifinize gönderilmişti: mektupların nasıl ele geçirildi dsir burada tafsilât vermiye lü - zum görülmedi. Merak buyurursa- nız, sadık adamımız Murtazadan öğ renebilirsiniz.) Ss elim, bu mektubu bitirir bi- #rmez, ötekileri okumıya başladı. Fakat, zaten kaç gündenberi öfkeli olan padişah, bunlerı oku - dukça renkten renge giriyor. kısıl- mış olan dişlerinin arasından kesik kesik elimleler söyleniyordu. » Mektuplar, sekiz parçadan İba- retti, Selim, bunları bitirdiği za- man geniş bir nefes almış; zihnin- den şunları geçirmişti: — Aşkolsun, Aptaldedeye.. Bu mektupları ele geçirmekle, bizi bü- yük bir gaileden halâs etti. Eğer bu mektuplar, yerlerine gitmiş ol- saydı; hiç şüphesiz ki oralarda bir hırıltı çıkacak. ordumuzun bir kıs- mını işgal edecekti. Fakat, bu derecede büyük ehem- miyeti baiz olan bu gizli mektup- lar, nasıl ele geçirilmişti?.. Birdenbire Selimin içine bir şüp- he girmişti. Vakın, Aptaldedenin yalan söylemiyeceğinden emindi. Fakat menfaat peşinde koşan bazı | açıkgözlerin, böyle sahte mektup- lar düzerek Aptaldedeyi de aldat- maları muhtemeldi. Selim, bu mektupların ne suretle elo geçirildiğini anlamak istedi. Kapınm yannda divan duran ka- pıcıbaşıya emir verdi: — Bunları getiren adani nere de?, — Benim odamda şevketlim. — Tez. al gel. Selimin gazabından korkarak kapınn dibinde tiril tiril titriyen ka- pıcrbaşı, şimdi padişahım bu mek- tuplardan büyük bir memnuniyet hissetmiş olduğenu görür görmez, geniş Bir nefes almıştı. hattâ; sa. raym en yüksek erkânından oldu- ğu için dalma gösterdiği ağır va- kar ve çalımlı hareketleri bile u- nutarak, âdeta orta kapıya doğru koşmıya başlamıştı. elimin huzuruna çikan Mur. taza; o sekiz mektubun ne suretle ele geçirildiğini, en ince te- ferrüatma kadar hakletmişti. Pa- dişah, büyük bir dikketle bunları temamile odinlemişti. Tebrizdeki vaziyeti bu kadar mahirane bir ş6- kilde idare eden Aptaldedenin z0- kâ ve düretkârlığına hayret ede- rek: —Yaman adam.,.Şah İsmail, bu ka dar kudretli bir şahsiyeti gücendi- rip kaybettiği için yansın, tutuş- sun... Bu adam; muhakkak bana büyük bir (o muvaffakıyet temin edecek. Demişti. Selim, bu mektupları ele geçir- mekte en mühim (rolü oynıyan Murtazayı iltifatlara ve ihsanlara | rAN garketmişti. Ve ona, — memleketi- ne kolaylıkla götürebilmesi için — yükte hafif, pahada çok ağır bir. kaç hediye ile, Aptaldedeye söyle necek bazı talimat verdikten son- ra; yine sessizce İrana avdetini tav- siye eylemişti. Murtaza, aldığı o kıymetli hedi- yeleri, atının eğeri içinde saklıya- rek Iran yoluna revan olurken, Selim derin düşünceler içinde idi... Aptaldedenin gönderdiği şu mek- tuplar; ona, düşmanlarının plânr- ni tamamile izah etmişti. Demek ki Şah Ismail ile Murat Bey; evveli Amasya ve havalisin. de, belki de başka yerlerde isyan çıkaracaklar., Osmanlı ordusu bu isyanları bastırmakla meşgul iken kendileri de Iran hudutlarından hü- cuma başlıyacaklardı. Plân, korkunç ve tehlikeli idi. Vakıa, Osmanlı tahtının meşru va- risi Ahmet Sultan, harp meyda. nmda feci bir şekilde can verip gitmişti. Faket onun taraftarları, daha hâlâ bu şehzade için matem tutup gözyaşı dökmektelerdi. Şim- di, bu maktul şehzadenin oğlu bir- denbire Anadolunun ortasmda Zu- hur ediverirse, hiç şüphesiz k babasının matemini tutanlar, onun etrafına toplanrvereceklerdi. İTalkınla Salkim Bekir Sıtkı (Hikâyeler) Bozkurt Basımevi, İstan- bul 1937 uharririn birkaç sene evvel bir halinde topladığı ilk hikâyeleri elime geçmişti, Bekir Sıtkı dostum olduğu ve yazılarınm değerini tanıdığım halde bu kitabı müğber bir eda ile rafım birine at- mıştım. Çünkü çok tanımış ve se- vilmiş bir eserin ismini taşıyordu: Memleket hikâyeleri. Ikinci kitabımı okurken haksız- hk ettiğimi anlıyorum. Bekir Sıt- kı da kendine haksızlık etmiştir. O, mevzuu ve üslübu müstakil bir yazıcıdır. Muharrir yazılarına hi- kâyeye benzedikleri için hikâye is- mini veriyor. Bunlar “nouvel” nes vinden addedilmek için kâfi dere- cede vakaları ve entrikleri havi de- gildirler, Keza küçük hikâyeyi dol- gunlaştıran etraflı ve itinalı tah- Wil ve tasvirlerden de istifade etmi- yorlar. Bununla beraber aslı bir nükte etrafında toplanan fıkralar- dan ihtiva ettikleri fikir ve müsa- hede unsurları itibarile sarahaten ayrılıyorlar. Bu yazıları hakiki ha- yat safhaları tasvir eden müşahe. deye müstenit küçük fanteziler di- İ ye tarif edebilirz. M uharrir sıradan halk fertle. rini yakmdan görüyor. On- larm dertlerini, sefaletlerini için den duyuyor, küçüklüklerine ipti- dailiklerine severek acıyor. Ve yi- ne onların - içinden gelerek, hiç tiksinmeden ve kizmadan “bu ya şayış tarzını ve bu tipleri küçük reel tablolar halinde gözümüzün ö- nünden geçiriyor. Bu tasvirlerde fuzuli tamimlere yahut akıl ve ah- lâk hocalığna da rastlamıyoruz. Otomobil tekerlekleri altında can Bacaklarda Kısa etek modası çıkmadan ön- ce, bacaklardaki varisler, onları ta- şıyanlara yine çok zahmet verse. ler bile, güzellik bakımından o kar dar ehemmiyetli değildi. Halbuki e- tekler kısaldığındanberi.. ince bir ayak bileği üzerinde gittikçe, fakat yavaş yavaş genişliyen bacaklar, bakanlar için nekadar makbul, sa. hipleri için de iftihura nekadar tat- h bir sebep ise, yamru yumru varis lerle bozulmuş, şişmiş bacaklar hem bukanlar, hem de sahipleri için o kadar büytk bir felâkettir. Bu felâket insanım ömrünü teh- likeye koymasa bile, hayata hayli. ce sıkıntı verir, Bacaklarda kanm dönmesi zahmeteli olur. Kan bazı- larında varisli kara kan damarla- rmda durur, yürüyemez. Kimisinde geriye bile gider. Kanım lâyikiyle dö nememesinden midede, sinirlerde, akeiğerde, kadınlık âletlerinde ra- hatsızlık hâsıl olur, Bunun içindir ki hekimler bacaklardaki varisleri mevzii zehirlenmiye benzetirler. Varisler en ziyade kadınlık haya tannı ilkbaharında - muayyen gün lerini heniiz görmiye başlamış pek genç kızlarda - ve sonbaharında 0- lur. Birincilerde dansederken güzel bacakları göstermiye mâni olduğu için, ikincilerde de zaten can cıkan şişmanlığa katıldığı için her iki çağ. da da'iki katlı felâket sayılır. Bun. lardan başka daha türlü türlü se- bepleri vardır: Gebelik, boymumuz daki tiroit guddesiniş iyi işlememe- si bu sebeplerden başlıcalarıdır. Tedavisi, ikin umumi tedbirlerle yorgunluktan sakınmak, ayakta ki Varisler çok durmamakla olur. Ancak bun- ları söylemek, söylenilen şeyleri tat bik etmekten daha kolaydır, Yor- gunluk, ayakta durmak, hergünkü hayatın zaruretleridir. Bacaklara, tam uygun, lâstik ço- rap giymek te varislerin verdiği #ahmeti azaltır. Fakat herkes müm kün olduğu kadar ince ipekten şef. faf çoraplar giyerken, ne kadar in ce lâstikten yapılsa yine şeffaf ol masma imkân bulunmıyan çorap giymeyi tavsiye etmek, daha ziyade insafsızlık sayılır. Onun için, bacaktaki varislerin en münasip tedavisi, ya ameliyat yaptırarak genişlemiş kara kan da- marlarmı çıkarttırmak, ya onların içerisine tuzlu mahlüllerden Şirm- galar yaptırtarak o damarları ka- pattırmaktır. Bu tedavilerin her iki türlüsü de . ameliyatın veya şırın gaların verecekleri zahmetten baş ka - bir tehlikeye sebep olmadan varisleri kaybederler... Bazılarınm bacaklarında, iç taraf ta, dış tarafta, diz kapaklarmın al- tında, kimisinin de diz kapak'arınmn aşağısında mavimtrak, ince varisle re benzer lekeler bulunur. Bunları gerçekten varis zann-derek merak etmemelidir. Gerçekten varisler de znin altındadı buki o mavi le. keler . yüzdeki kırmızılıklar gibi - derinin arasındadır. Tedavi bakımın dan da aralarında büyük fark var dır, Mavi lekeler elektrikle kayho- turlar. Tedavi edildikleri vekit gü. zehtiğe bir engel olsalar da, varisler gibi zahmet vermezler, Ça YAZAN: , , K z e. $ ş Tahsin Banguoğlu ; 9 (Dil ve Tarih Fakültesinde Ş , Doçent) ç İİ veren oğlunun tazminatını glırken gözleri parlıyan sefil bir ihtiyar babayı, iş bulamadığı için fuhşa dü şen bir genç kadını, borçları yü- zünden daire hademesine kul, kö- le olan bir mildürli, devlet düşkü- nü hikâyeleri uyduran bir dilenci- yi, bütün bu gözümüz önlindeki halk tiplerini ve bunlara karşı bir muhitin mebhut lâkaydisini küçük tablolar halinde görüyoruz. Bu tip- ler ve vakalar cemiyette oldukları kadar tabidirler (o ve sanat eseri teşkil etmek Üzere rötuş dahi edil. memişlerdir. Bekir Sıtkının buna muvüâzi olarak tasnifsiz ve daha zi- yade şifahi tahkiyeye yakın bir e dası vardır, Mühmel bir ifade için- de dahili bir inslcam bulduktan sonra onu zevkle takip etmeye başlıyoruz. (oKitaptaki bellibaşir parçalar bu vasıfları haizdirler ve muharririn kuvvetli ve örijinni ta- rafını gösteriyorlar. Bekir Sitki- dan muvaffak olduğu istikamette daha kuvvetli ve daha mütecanis eserler beklemek hakkımızdır. Laodikya yy ya) in lay Matbaası, İstanbul 1937 emleketimiz hakkinda Göğ- rafya kitaplarından öğren- diğimiz şunlardı: Amasya, elmasi- le meşhurdur. Kazaları.. Konya, Karamanoğullarının payitahtı idi. Kazaları şunlardır... Yeni mektep- li nesil de çok daha fazlasını öğ- renmiyor. İstanbulda rehberlik et- tiğimiz bir ecnebinin şehri bizden daha İyi tanıdığını farkedip uta- nanlarımız olur. Şehirlerimiz hak- kında yeni araştırmalar yapmak söyle dursun yabancı müdekkik ve merakirlar tarafından bilineni de öğrenmemişizdir. Şilkranla kay- detmeliyiz ki son senelerde umu- mi ve hususi mahiyette memleket tetkikleri her tarafta başlamıştır. Şehirlerimizin ve vilâyetlerimizin tarihi, coğrafyası ve folklorları hakkında küçük monografiler in- tişar etmektedir. Bu yolda bilhas- sa muallim arkadaşların çalışma- ları verimli olmaktadır. Laodikya ismini taşıyan küçük kitap ta Denizlinin Yunanlılardan Selçukilerin inkırazıma kadar ta - rihçesini yapmaktadır. Ekserisi çok kadim temeller üzerine kurul- muş olan Anadolu şehirlerinin es- ki tarihleri hakkında ecnebi mem- balarmda' birçok malümat vardır. Bu neviden kitap yazanlardan bir- çoğu lisan veyaşmetot bilmedikle- ri için bunlardan istifade etmeden işe başlıyorlar ve hatalara düş- mekle beraber enerjilerini israf e- diyorlar. B ay Akça tanınmış ecnebi mem- balarına müracaat ederek De- nizli — Laodikya hakkında mev- cut malümatı toplamış ve şehrin Yunanlılar ve Romalılar zamanın- daki tarihçesini vücude getirmiş- tir. Keza Bizanslılara Türklerin mücadeleleri devrine ait birçok ma- lümatta Şark ve Garp membala- rından toplanmıştır, Muharrir Sel- çukiler devrine sit kendi araştır- malarının neticelerini, tanınmış ve ya yeni bulunmuş birçok kitabele- rin metinlerini de kitaba dercet- miştir. Öyle ki eseri bir taraftan bir rehber bir taraftan bir oraş- tırma tecrübesi manzarası arzedi- yor ve parçalı ve insicamsız gö- rünüşline rağmen bize bu mınla- ka hakkında birçok malümat ve- riyor. Bu kitaplar bizim şehirle- ——— €) KİTAPLAR o YENİ ESERLER VE TENKİTLER lerimiz için, Avrupa şehirlerinde her vatandaşın eline verilen güzel basılmış, resimli ve ciddi şehir rehberlerinin temelini teşkil ede- cektir. “Pamukkale suları, hak- kında da istifadeli bir tetkik neş- retmiş olan muharrir Denizlinin Inançoğulları ve Osmanlılar dev- rindeki tarihçesini de vaadetmek- tedir, Eflâtunun İde Nazariyesi Yunus Kâzım Köni, Şir- keti Mürettibiye Basıme- vi, İstanbul 1937 unan filozoflarmı Avrupa membalarma (göre tanrt- mak eserlerini tercüme etmek yo- Junda son senelerde görülen mesâ- iye Yunus Kâzmm bu küçük fakat çok istifadeli eserle iltihak edi- yor. Kitap haddizatinde bir telif mahsulü değildir, Felsefe tedrisa- tında uzun seneler tecrübe görmüş olan muharrir Garp müelliflerin. den Eflatunun sistemini ve nazâ- riyesini en iyi ve toplu bir şekil- de izah eden parçaları toplamış ve tertip etmiştir. Kitapta Bruno Yor« dan'ın Cohn'un ve Curt Friedlein'in eserlerinden O seçilmiş olarak Eflatanun (sistemi, felsefesinin yaloglar halinde umumi bir tah. Wii, ide nazariyesinin izah ve mü- nakaşası, eski ve yeni filozoflar a- rasında Eflatunun muakkipleri ve tesirleri hakkında izahlar buluyo» ruz, Bunlar felsefe meraklılarına bü büyük mütefekkir hakkında tam bir fikir verecek şeklide ver tip edilmiştir. Yunus Kâzım çok vâzıh ve olgun bir terelime Üslü- buna maliktir. Bir müödettenberi intişar eden felsefi tercümelerdeki lisanı tanıyanlar bunun ne büyük bir kıymet olduğunu takdir eder- ler. Bu kitap talebe ve felsefe meraklıları için çok faydalı ola» caktır. Bolu Noteri Azledildi Bolu, (TAN muhabirinden) — U. zun müddettenberi Boluda Noterlik yapan Bay Ziya Yüksel, Adliye Vekâ- leti tarafından azledilmiştir. Noterin azlini icap ettiren hâdise, sarhoşluk neticesi meslek haysiyetine uymiyan hareketler hakkındaki mahkeme kâ- rarıdır, Bay Ziya Yüksel, bundan bir müd- det evvel, bir gün dalredeki işlerini yüz üstü bırakarak sarhoş bir halde fotoğraf çektirmiye gitmiş, orada fo- toğrafçı Ziyanın işine mâni olarak makine karşısında resim çektirmekte olan 2 orta mektep talebesine sataş- mıştır. Cürmü meşhut mahkemesinde on beş gün hapse mahküm edilen Noter, hakkmdaki kararı temyiz etmiş ise da temyiz, hükmü tasdik etmiştir. Bigada Yeni Yaptırılacak Mektepler Biga (TAN) — Bura köylerinin yalnız on beşinde ilk okul vardır. Bun lardan ikisi beşer, diğerleri Üçer, der- sanelidir. Biga köylüleri, bundan son ra açılacak köy mekteplerinin beş si- nıflı ve ayni zamanda yatılı olması. nı ve bü mekteplerde biraz zirsat dersleri gösterilmesini istiyorlar, e YYPE PENN A £ İlçebaylıkça köylülerin bu istekler ri nazarıdikkate alınmıştır. Bu sene, Işrkeli, Akkayrak ve Bakacıklı çiftli. ği köyleri için müşterek masrafla bir yatı mektebi vaplırılacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: