5 Kasım 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

5 Kasım 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 5.11.9897 TAN Gündelik Gazete pa PM 'TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her şeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kâriin gazetesi olmya çalışmaktır. a ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 1 Sene 150 » GAY 400 » SAY 800 » 150 » LAy 400 > Mületierarasi posta ittihadna dahil olmu Yan memleketler için 30—16—3.5 liradır. 2800 Kr. 1500 » GÜNÜN MESELELERİ Adam Başına Yarım Kilo Süt Astanbulda günde sarfedilen süt miktarı 34 bin kiloyu ancak doldurü- yormuş. Istanbulun nüfusu 750 bin kişi olduğuna göre adambaşına elli gram silt bile düşmüyor demektir. Süt en ucuz ve en zengin gıdadır. Bir adam süt içerek yaşıyabilir. Bu- num için garp memleketlerinde umu- mi sıhhati arttırmak için halk süt i6- miye teşvik olunur. Birçok memle- ketlerde sofralarda suyun yerine süt &aim olnuya başlanıstır. Hele Ame- rikada süt sudan daha çok sarfolu- nur. Her ferdin günde hiç olmassa bir kilo süt içmesi bir sıhhat zarureti olarak kabul edilmiştir. Bizde evlerde süt içmek itiyadı he- Düz teessiş edememiştir. Sütler le bozuk ve hastalıklı olduğu müd- detçe bu itiyadım teossüs etmesini is- temek te mümkül değildir. Hattâ bu Yüzden süt istihlâkinin günden güne Azaklığı kldin : Yalnız ba netice belediyenin artık #iit işini eline alması lâzım geldiğini kâfidir. ğini göre beledi- Ye silt meselesini, yine eskiden Esnaf Bankasının tecrübe ettiği sekilde halletmiye çalışmak niyetindedir. Ya- mİ şehrin muhtelif yerlerinde #üt merkezleri kurulacaktır. Bütün süt- ler bü merkezlerde muayene edilip sişelere doldurulacak ve mühürlene- MMA Trantalar Miz terime bu sistemin muvaffak olmadığını gös termiştir. Bizce süt meselesinin en doğru hal şekli bu isin doğrudan doğ- Puya belediye tarafından idaresinde- dir, Belediye bu esas üzerinde tetki- yapar, ve bu prensip dahilinde bir haj çaresi ararsa, şehrin süt me- elesini bir defaya mahsus olmak ü- #öre kökünden halledecek bir netice- Ye varır lmidindeyiz. Dokuzlar Konferansı Brükselde toplanan Dokuzlar Kon- feransı, Uzak Şarkta patlıyan harbin önline geçmek için tedbirler aramak- la meşguldür, Dokuz devlet 1922 de #kdettikleri bir mukavele ile Çinin tamamiyeti mülkiyesini ihlâl etme- Meyi taahhüt etmişlerdi. Japonya Çini işgale teşebbüs etmekle bu mu- kaveleyi bozmus oldu. Amerika Cüm hurreisi, bazı devletlerin verdikleri Bözleri, attıkları imzayı böyle perva- Sizca tanıyarak bir taraflı hareket Mİ Üstat Ahmet Ağaoğlu, birkaç gün evvel, yine bu sayfada mu- harrir Peyami Safanın, meşhur Rus edip ve mütefekkiri Dostoevski D stoevski'yi uzun uzun tetkik etmiş olan Rus münekkitleri, onda birkaç hu- susiyetin bariz ve hâkim ol- duğunda müttefiktirler: 1 — Dostosvski derin ve ince bir tahlileidir. Yalnız o, kahraman» larını, ruhan malül olanlardan, ya" hut daha doğrusu normalin üstün- de veya altmda bulunanlar arasın- dan seğer, Nietzsche'nin romancı ve tahlilei olduğu bizce malm deği” dir. 2 — Nietzsche, halka karşı, nefret duyar, Onu takip edenler, halktan fertleri birer canaille, birer hayvan kabilinden birşey sanıp kıymet ver mezler, Halbuki Dostoevski o halkçıdır. Fakirleri, düşkünleri sever. En aşa ği dilginüiş bir insanda bile ilâhi bir Şulenin bulunduğuna İnanır ve bu şulönin uyandırılmasma davet © der, 1845 te yani daha 23 yaşmda iken neşrettiği “Fakir insanlar" isimli inde bu hususiyet keniği- sini göstermiş ve o samandân ll büren Doatoovskinin bütün edebi fa aliyetinin seciyesi olmuştur, 3 — Dostooveki "Râlizion de Sonffinice” (Elem tarikat) adı İle bazı muasır muhitlerde be- liren ahlâki cereyanın banisidir. Dostocv3kiye göre İnsan cevherini temizliyen, çıkaran en müessirâ. mil, felökettir. felâketten doğan e- lemdir. Bilhassa vicdanda herhangi fena fiilden doğan “şuurlu neda met” elemleridir! Dostoevskiye gö ve en aşağı düşmüş birisi için bile böyle “nurlu bir nedamet” elemi nin mevcudiyeti bir “mânevi” kur tuluş bersetidir! Görüyorsunuz; Dostoevski insan oğluna en iptidai ve basit şeklinde bile perestiş ediyor! O, Samurlar i- çinde yuvarlanan insanları cilerin. den tutarak dünya IŞIĞINA Çıkarıyor ve üleme karşı: “Görüyorsunuz! Görüyorsunuz! Hakaretle, nefret etmelerinin dünyayı harbe sürükliye bileceğine işaret etti ve imza sahibi dokuz devieti, Mületler Cemiyeti va- Bıtaslle konuyup bir çare aramıya teş Vik etti. Işte bugün Brükselde toplanan Do- Konferansının içtima sebebi mteri budur, Hakikatte vaziyet şu- ür; Faşist devletler taarruz halinde- dirler, Onlarca mukavele ve imzanın | mânası yoktur, Demokrasilerin zayıf ve âciz bulunmalarından istifade et- Mek zamanı gelmiştir, Bu fırsatı ka- Sirmamak lâzımdır. Japonya, işte bu İisattan istifade eden devletlerden biridir, Demokrasiler, bu mitecaviz dev- letler karşısında mukavele hlikümle- rini yerine getirmek için silâha sarı- vaziyette değildirler. Onun için İsranslerin lâfü güzaf ile ellerin- dekini muhafazaya çalışıyorlar. Harp Meşguldürler. Pi defa da Bürüksel konferansım- müsbet bir neticeye varılacağı pek peühtemel değildir, Ademi müdahale komitesi İsyanya işinde nekadar mu- vaffak olmuşsa, Bürüksel konferan Som da okadar muvaffak olacağına Süphe yoktur, ve istikrahla baktığınız bunlarda bi le ilâhi şüle şönmemiştir. Bunlar, sevgiye, hürmete yâyiktirler!” di. yor! Kğ aş aş Okuyunuz Nietzsche Din iki eserini “Pardela Je Bien Ale Mal” ile “Ainsi padlins Zaratusha" yı (0d: göreceksiniz ki Nietzschenin Adi insana karşı aldığı tavır bu. nun tamamen tersidir. Yani istiskal tahkir, istikrahr. nl 4 — Dostoevski'nin bu dördünci hususiyeti dostum Peyaminin düş- müş olduğu suitefehbüm ve hatâyı en açık bir tarzda gösteriyor. eyami eski Fransız edebiya- E leri hâkim olan ahlâkçı- lık şlarmı, lâyik olduğu perestiş- kâr bir lisanla kaydettikten sonra, diyor ki: “19 uncu asırla beraber grup etmiye başlıyan bu ananevi shlâkm en güzel ve en ulvi şekli fe- dakârlıktır!” Peyamiye göre Fransız edebiya- tmdaki bu hususiyetin silinmesine Oscar Wilde ve Nietzsche ile berer her Dostoovski de sebep olmuştur. Halbuki Dostoevekinin rTamanla- rmda en çok göze çarpan vetrajik bir elâka uyandıran cihet - kahra- manlarının ihtiyar edegeldikleri em salsiz nefis fedakârlığıdır. Nümune M. Zekeriya olmak üzere *Fakir insanlar” ro manında Deduşkin gibi “Karamazof Kardeşler” de Aleşo gibi, “Besi" de Mişkini gibi, ilâh. kendi nefislerini, rahatlarını başkaları için feda eden kahramanları bir tarafa bırakarak bugün herkesn okuyableceği “Cü- rüm ve Ceza” romanındaki Sonya üzerinde duracağım, ukarıda bu Sonyadan bahse derken Raskolnikofun bu sokük kızının “ayaklarına” kapa» narak içini bogalttığmı, cürmünü itiraf eylediğini kaydettim. Raskol- nikof gibi yüksek tahsil görmüş, âli nazariyeler kuran birisinin bu sade sokak kızma karşı bu kadar küçülmesinin sebebi biliyor musu- muz nedir? Sonya da onun kendisi gibi günahkârdır, mücrimdir. Fa- kat iki günah arasında derin bir fark vardır: Sonya kendini, gerefi- ni, bilerek, anlıyarak ve vicdanını aldstmaksızm feda ediyor, Aç, s6 fil ve sarhoş bir baba ile yine sefil ve sarhoş bir anneye ve çocukları e vü 1 Yüklü feda ediyor! “Acaba bu fedakârlık “La Danne Aux Camellas,, daki Mar güerite'in fedakârlığndan geri kalır mı?? Bilâkis bu daha yüksek ve da ha muhteşem değil midir? Çünkü eyni zamanda Sonyanın vicdanı günah işlediğini mildriktir ve bun- dan dolayı derinden derine araplar, işkenceler içinde kıvranıyor. Maa- mafih ses çıkarmıyor, gikâyet ef” miyor, o yakıcı elemini kendi kendi- ne, sessiz, sessiz çekiyor! Bu hal o gehvet ve işret Âleti olan elemli kizin mağmum bakışına, melânkoli ilede hi simasma bir eizze tavrı veriyor ve Rüskonikof kendi cürmü ile © nun cüret arasındaki uçurumu tak dir ederek onun ayaklarma serili öz Kuladan bir kariimiz yazıyor: “Kula o köylerini gezen bir #et, göçenlerde Başıbüyük köyünde ansi- an hastalanarak ölmüş müddeli- buraya getirilerek otopsi * yepılmıy- tır. Ölümün şüpheli bir tarafı olmu- dığı ve kendi ecelile öldüğü anlaş” Imca defnine karar verilmiştir. Aradan bir hafta geçince hasta” Beye yakın mahalleler halkı, müthiş bir taaffünle karşılaşmışlar ve b kdiyeye haber vermişlerdir. Hastahane açılmca, bir hafta © vel üzerinde otopsi yapılan cesedin orada, açıkta durduğu görülmüştür. Ancak, bunun üzerinedir ki, cesedin defni lâzımgeldiği hatıra gelmiş VE bu İş hemen o gün yapılabilmistir. Bir ölüye karşı bu kadar alâkâsız- lik gösterilmesi doğru mudur? . Yüksek Tahsile Devam Etmek İstiyen Muallimler Sinoptan mektup gönderen bir muallim okuyucumuz, muallim mek- tebi mezunlarının yüksek tahsile de- vamlarma müsaade edilmesini, velev bazı şartlar altında da olsa bunun behemehal teminini istiyor. Bundan TAN Dostoevski, Nie Oscar Wilde GT ? Yazan: Ahmet Ağaoğu * TT NS EN GG GG GN hakkındaki bir yazısına cevap vermiş, fakat bu cevabın ikinci kıs- mını başka bir güne bırakmıştı. Üstadın bu. yazısını da bugün veriyoruz. . FREDERİC NİETZSCHE yor ve gaş'i halinde: “Seni değil, senin şahsında bütün muztarip be- geriyeti takdis ediyorum!" diye fer yar edıyor. Raskolnikof Sonyaya hangi fi- kirlere kapılarak cürmü irtikâp etti ğini söylüyor ve Sonya hemen: “Ah! Sen ne yapmışsın, Şimdi dün yada senden daha bedbaht birisi yoktur!" D ostoevski bununla Sonyanm ağrmdan cürüm fiilini sas telâkki ettiğini söylemiş oluyor: Raskolnikofun işlediği fil en bi- yük felâkettir. Çünkü perestiş etti- Zi insanlığın manevi mahiyetine karşı işlenmiştir! Sonya, Raskolnikofa kurtuluş yolunu. göstermekten çekin : Istırap yolu! Raskolnikofa diyor ki: Günahmm kefaretini ısti- başka, muallim mektebini bitiren genç muallimlerin yeni vazifelerine süratle tayin edilmeleri Jüzumunu da İşaret ederek şunları temenni e mumiliğin müdahalesi üzerine ceset |diyor. “Mektepten mezun olduktan *on- ra tam beş ay tayinimizi bekliyo Tuz. İki ay fuzuli yere mektepte ye- mek yemek mecburiyetinde kâliyo- ruz. Bu hal, bazan mektep idareleri- ni bile müşkül vaziyette birakiyor. Diğer taraftan, çocuklar da bir iki 3y kadar muallimsiz kalıyorlar. Hal. buki, mezunlara yeni vaziyetleri ve vazifeleri eylül ayı içinde bildirilir. se bütün bunlara meydan verilme- miş olacaktır.,, o Bu İşte Kabahat Kimin ? İstanbula lise tahsltini ikmal için geldiğini söyliyen Hataylı okuyucu- larımızdan Sıtkı Tunçer yazıyor: — Halep Türk konsolosluğundan, Antakyada münteşir “Yenigün, za- zetesine gelen bir tebliğde İzmir en- ternasyonal fuarı doleyısile yapılan tenzilâttan 17 eylüle kadar istifade edilebileceği yazılıyordu. Ben de bu ma İstinaden 16 eylülde Halebe gi derek konsoloslukta pasaportumu vi- rapla ver! Hemen şimdi git, dört yol ağzmâs dur, evvelâ toprağı öp, sonra eğilerek dört tarafa yüksek sese bağır: “Ben öldürdüm! - Ben öldürdüm!” Belki Allah sena yeni- den hayat verir!” Insanlara bu kadar yüksek nefis fedakârlıkları nümuneleri o göste ren, büyfük Dostöevakiyi, ayni feda kârlık nümünelerini ihtiva eden Fransız edebiyatınm perestişkârı 0- lan (bu hususta dostumla tâmamen beraberi) dostum Peyami nasıl ol du da insanlara yüksekten bakan, ve onları hakaret gözü ile gören Nietzsche ile ve gâhsi hayatı bile bu laşık olan Oscar Wilde ile ayıfi ah- lâk alanma koydu? Belki buna yu- karıda kaydettiğimiz Nietzsehenin kendi iddiası sebep olmuştur: Fakat bu iddin hiç bir esasa müstenit de- gildir. “OKUYUCU YEXT MEKTUPLARI Garip Şey Doğrusu 76 ettirdim. Kontrol fişim de yanım- dadır, 17 eylülde Payaza geldim ve gis den panayır bileti istedim. Verme diler ve sergi biletlerinin bittiğini söylediler. Adi bilet alarak İstanbula geldim. İkamet tezkeresi için müra- eaât ettim. Benden, İzmire gitmedi- ğim için ceza istediler. Esasen bin güçlükle verdiğim yol pârasmım Üs- tüne bu da gelince şaşırdım. “Sergi bileti vermediler ki İzmire gideyim. İsterseniz Payastan sordurunuz,, de- | dim, Fakat onlar ısrar ediyorlar. Müddet (15) eylülde bitmişse kon- 8olos pasaportumu niçin. İzmir pena. yırı için vize etti. Adi biletle geldi Eim için “İzmire gitmedin,, diye ben- den nasıl ceza keserler? Bunu alâkadarlardan sormanızi ri- ca ederim. ve CEVAPLARIMIZ: “Afyonda avukat Şükrü, imzasi. 1e mektup gönderen zata: Gazetemize evvelce ayni İmza al tında gönderilen mektup muhteviya- tı İle sizin bahsettikleriniz ayni Binaenaleyh mektup kimin tarafın. KÜLTÜRÜN HINCI Japonlar, son muharebelerde Çin- de mevcut umum üniversiteleri, bom balarla yıktılar, Bu kanlı muharebe- lerin yüzbinlere varan, kadın, çocuk genç, ihtiyar kurbanları bir tarafa... Bu, şahlanmış emperyalizm medeni- yetinin başka bir safhası, Alevler içinde yanan üniversitelerinden, kan- h yaralarını tuta tuta kaçan yüz bin- lerle Çin gencinin, sokaklara dökülü. şü de başka bir safha... Bir gönüller acısı... Insan nesillerini, medeniyetler rini yıkmak için harikalar yaratan, en yıkıcı bombaları, gazları keşfeden insan zekâsının, dehasıım, insan 76. kâsına hücumu, kendi yaptığı kılıçla kendi kafası kesmesi... Bu, acıların en acisi... Çin üniversitelerinin yangını, bü, tün dünya kültür âleminde aksini yaptı. Şimdiye kadar afyonla uyutu- isu Çini uyandıran münevver Çin gençliğinin maruz kaldığı bu hücüm karşısında, başta İngiltere ve Ameri- ka olmak üzere bütün Üniversiteler, ilmi teşkilâtlar, kültür müesseseleri harekete geçtiler... Sokaklara dökü len binlerle nümayişçi, bütün dünya gençliğini Çin üniversitelilerine yar dıma davet ettiler., Kültüre silâh çes kenlere karşı, kültürün hrcını dök“ tüler. Lâboratuvarmda zehirli gazı keşs feden kimyaker, elektriği bir taraf- tan bir medeniyet âmili, bir taraftan İ bir medeniyet yıktesı olark şekillen« diren âlim, insan öldürmek için akıl Inra hayret verecek usuller keşfes den miitefennin, medeniyetlerin ta rihini yazan, cemiyetlerin tekâmül. lerini çizen mütefekkir, hepsi yanyan na harp düşmanıdırlar, Çin üniversi- telerinin yangmı karşısında göster. dikleri hmç, bu düşmanlığın eseridir. İ Cihan sulhünü korumak için bütün dünya entellektilellerinin bir araya, gelmesi harbi durdurseâk mı?... Sul. hü sevdiğini söyliyen bütün diplo- matları, bütün demokrasileri sulh na- mma harekete geçiremezlerse, kül- türün hımcı, harbin kızıştığı nisbette keskinleşecek.. ve z Sabiha Zekeriya —————— —— FIKRA Altı Şey.. — Bir ecnebi bir günde ne görüp İ söyliyebilir. Fakat ben yirmi dört sa. jat içinde 6şey gördüm, ki Şarkta imkânsızdı, diyordu. 30 senedenberi Türkiyeden gayri İ sark memleketlerinde yaşıyan bir. İ yabancı idi, Istanbul ve Ankaradan geçerek, Suriyeye gidecekti. Ve says dı; — Birisi trenden indim, hamallar valizimi kapmağılar. Ikincisi İstaş. yondam çıktım, şoförler boğazıma san rilmadılar, Uçünelisü otel notlarında, Vikide bir tashih yapmak lâzam olmu. yor.Dördüncüsü vapurla Hayd ya geçiyorum, belki iki bin yolcu var. dı, fakat gürültü olmuyordu. Nihayet altıncısı... Biraz düşündü: — Evet her memleketin polisi var, Fakat sizin öyle emniyet veren bir inzibat havanız var ki geceleri arka sokaklara istediğim gibi sapıyorum ve zevk ile... Gözlerime baktı: — Bunlar benim otuz senelik şap. kımda imkânsız şeylerdi. i | Sonra ilâve etti; İ — step ortasmdn Ankarayı görür İ görmez, “— Acaba bir Camouflağe İmı?,, diye tereddüt etmek istedim. O | kadar göz alıcı idi, Ne çare ki i | titüleriniz, sıhhiye ve kültür milesse- seleriniz, ve bilhassa iç hayatınız bu inanmamazlığı yeniyor, Iddialarmız. da hakkımız var, Rahat olasi İmiz. — Fatay Gediz Çiftçisine Yardım Gediz, (TAN) — Fayda'ı yağmur lardan sonra köylü tohum ekmiye bi Iamıştır. Ziraat Bankası köylülere t9 hum parası vermektedir. j ayni şekilde hareket etm > ye ederiz. İddialarınız doğru İse, &- lâkadar makamlarm bu meseley bigine kalmalarına imkân yo dan yazılmış olursa olsun, size de! Neticeyi beklemeniz lâzım gelir

Bu sayıdan diğer sayfalar: