22 Nisan 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

22 Nisan 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— —— 22-4 -038, YY Yeni Evliya Çelebi Tetkikleri: Eski Valde camiinin kıymetli mermer parmaklıkları ve kırılmış şadırvanı Valde Camiinin Yüz Kızartan Bakımsızlığı Ça a EN, i YAZAN: | *Z.H. Konyalı VMamamama mam Yu Türk sanatkârı Sinanın son eserlerinden Üsküdar- daki “Eski Valide,, külliyesini gez- miye devam edelim. Caminin şa- dırvan havlusuna giriyoruz. Son cemaat yerinin sol tarafındaki bir pencere üzerinde kurtların, burgu gibi delik, deşik ettiği eski bir lev- ha göze çarpar. 206 senedenberi a- sılı duran bu levhadaki sekiz mıs- radan burasının “Hızır makamı, olduğunu öğreniyoruz. 1151 H. yı- , lında ölen Abdülkadir isminde bir Nakşibendi şeyi burada Hızırı gör- müştür. (1) Peygamber Muhammet “ Eğer Yazır sağ olsaydı elbette beni ziya- ret gderdi,, söğile hayat suyu dağı- tan Tie Bi Ölmüş ol - duğunu ilâm ettiği halde-Şeyh Ab- dülkadire burada Hızır ve hayat suyu aratan mabedin çinilerinde can lanan bahara ve renge, ruh saran şırıltılarile bülbül nağmeleri ka- tan şadırvandı. Yüksek ve bedii bir zevk taşıdığı anlaşılan Şeyh, Sinanın bu sanat cennetinde ken - dinden geçer ve ayrıldığı zaman şadirvanın cana can katan billür suyundan içerdi. Bir yaz sıcağında bu suyu kana kana içtikten sonra; — Oh.. Abıhayat, demişti, Şeyhin bu iç çekişi işin sathını görenlere bir Hızır masalı doğurtmuştu. Biraz sağa yürüyelim. Ortada es- ki ihtişamına göbeğini çeke çeke ağlıyan öksüz ve kırık bir şadır- van görüyoruz. Oymacılık ve taşçı- bk senatinin bütün inceliklerini toplyan bu şadırvan bugün yüzle- rimizi kızartacak bir haldedir. Şa- dırvanın parmaklıkları beyaz mer- merden oyulmuş ve bir dantel gi- bi işlenmişti. Türkün sanatkâr eli sert mermerde bir balmumu gibi hendesenin en güzel şekillerini ib- da etmişti. Evkafa mı, belediyeye mi, Müzeler İdaresine mi yüklete- Seğimiz büyük ihmalden ve kayıt- Sızlıktan bu mermer parmaklıklar Yere düşen bir billür gibi ufalan- Muş, parçaları da caminin son ce- maat yerine bir enkaz halinde yı- İilmıştır. Yalnız sağ tarafında ka- lan az bir parça bize eski haşme- tini söylüyor. Alikadarlar şadır- Yanı bu hale getiren köhne çınarın dallarını daha evvelce kaldıramaz- mı idi? Şimdi ufalanan bu pır- antaların mesulü olarak kimi tu- z? Eski Velidenin çinileri, $â- Tvan parmaklıkları, kemeri bey- Delmilel sanat âleminde bir şöh - Tettir. İstanbula gelen her seyyah yi Sanat harikalarını ziyaret eder. yumıza daha fazla kadirnaşinas- — damga: * bastırmamak için bu gu rvanı bir an evvel tamir ede- adırvanın büyük bir eömeri- likle boşalttığı su serseri di, rile avlu temellerini yokla- açı, $onra Darülhadisin camiye Sn orta kapısının altından öbür 7 taş? Hadidatülcevemi cilt? sayıfa Eski Valde tekkesinin kapısındaki yazı tarafa geçiyor. Biz de bu serseri suya uyarak medreseye geçelim. Keşki geçmeseydik! Bu su modre- se avlusunda ( gölcükler yapmış. Medresenin birçok odaları ab- desthane haline konmuş. Saçak alt- larındaki kiremitlerin üstünde bal- ta ile odun kıranlar görüyoruz. Kör balta kıymetli kiremitleri ve döşemeleri parçalıyor. Sinanın son eserinin hazin durumu yürekleri yakıyor. Paçalarımızı sıvayarak, burnumuzu tıkayarak buradan çi- kalım. Müstesna, bir mimari tarzı bu medresenin dersanesini asıl 0- dalardan alt taraftaki yola taşır- miş. Ve çok yüksek bir sanat ese ri olan bir kemerle yolu atlatmış- tır, Dersaneye gökten daha bol 1- şık çalmak ve diğer odalardan da- ha geniş olmak için bu kemer dü- şünülmüştür. Yenicami kemeri kadar kıymet- H olan bu kemerin üst ve yan du- varlarından caminin ve medresenin şadırvanlarından akan sular şarıl şarıl süzülüyor, bu şaheseri bir buz gibi eritiyor. Serseri sulara bir yol gösterilmezse bir gün kemer ve dersane olduğu gibi çökecektir. Cami avlusunun şark kapısının karşısındaki bir kapının üstünde şu iki mısraı okuyoruz: Ne güzel hanikahi valide sultanı > atik Mesleki Hazreti Şabanı Veli bun- da tarik Hanikahtan içeriye karşımızdaki duvara yağlıboya ile yazılmış, in- sana huşu ve dikkat tavsiye eden (Edep yahu!) ihtarı gözümüze çar- pıyor. Bizde ihtiyarsız . lenip toplaharak içeriye gi riyoruz. oGeniş ve güneşli bir meydanın dört tarafına 34ota ile bir dersane sıralanmıştır. Bu odaların önlerindeki mermer sü - tumların yüklendiği geniş saçaklar ökmüş, müesseseye bir ha- İİ inim vermiştir. Bir iki fakir çocuk tavanlardan sarkan tah ta parçalarinı koparmıya çalışıyor- lar. Çocuklar öbek öbek bahçeyi ve koridorları kirletmişler, Kubbe- ler akıyar, çatılar çöküyor, kurşun- Jar aşırılıyor. (Edep yahu!) levha- sının arkasında edebe, terbiyeye uymiyan o kadar çok şey var kl. Burasını toptan birisi Evkaftan kiralamış. Kapisiha (aile evi, evkaf idaresi, tekke odaları, No-1) levha- sını asmış. Fazla değil, bir iki * senelik bir #hmal burasını da bir baykuş yu- vasına çevirecektir. vu manzumenin tâpıhane, ti- marhane, misafirhane ve mutfakları askeri tarihimiz bakı - mından çok mühimdir. Bunu da Hadika-Tül-Cevami'den takip ede- lim, Ayvahsarayhı Hüseyin Efen- iyor ki ikifei müşarünileyha bu ca- mii şerifin vakfına Sultan Murat Hanı Salis Hazretlerinin sayei hü- mayunu mevhibet makrunlarında fevkalâde ihtimam eyleyip gerek darüşşifasının ve gerek tâbihanesi » nin cemi levazımatı mükemmel olarak tayin olunmuştur ve devri Sultan Selimi Hanı Saliste nizamı cedit ocağı küşat olunduğu esnada tapıhane ve tımarhane ve misafir- hane ve tapıhanesi süvari asakiri- ne kışla tayin olunmuştu. Bâdehu «k tuzayı vakit ile niğâmı mezbur fes- bolunarak mahalli mezkür muatta) kalmış iken on dört mah mürurun. da Alemdar Mustafa Paşanın Ciha- diye sekbanı tertibinde yine mamur kılınmış ve badehu asakiri nizami- yei şahane süvarisine mahal ve me'va olmak üzere tamir ve tec- dit olunmuğtur., Hadikaya göre, bu caminin ev- kafı çok zöngindir. Caminin ya- nındaki çifte hamam, Üsküdarda yeni Valide camiinin yanındaki yeşil direkli hamam, Divany lundak! Çiftehamam ile Yenikapı- daki Havuzlu tek hamam da bu ca- minin vakıfları arasında sayılmak- tadır. Caminin mezarlığında 1182 H. tarihinde ölmüş bir göz hekimimiz (Kehhal) Mehmet Efendi de med- fundur. SAFRANBOLUDA : Bir Kadın Yüzünden Cinayet Safranbolu, (TAN) — Yarım saat uzaktaki Aricak köyünden Osman, evvelce boşadığı kadının ayni köy- lü İbrahime varmak istemesini ne- dense hazmedememiş, bundan Vaz - geçmelerini iki tarafa da söylemiştir. İbrahim ve Osman, Bursalı Mehme- din lokantasında içkili bir âlemde bulünürlarken söz yine bu bahse in- tikal etmiştir. Neticede İbrahim bı- çakla Osmanı kasıklarından çok teh- Tikeli surette vurmuştur. TAN Şu Garip Dünya: Kelebekler Sarhoş Oluyormuş Ginol ismindeki Fransız hayvanat âlimi, kelebeklerin hayatı üzerinde yaptığı tetkikler sonunda, ekseri er- kek kelebeklerin, sarhoş edici çiçek- lerin usarelerini emmekte olduğunu tespit etmiştir. Bunu, tecrübe ile de ispat etmiştir. Ginol, erkek ve dişi kelebekleri büyük bir cam sandık içerisine koymuştur. Evvelâ, sandı-| ğın İki tarafına biraz alkollü içki) dökmüştür. Bir, iki uçuştan sonra er kek kelebekler, gitmişler, alkollü iç- ki damlaları emmeye başlamışlardır. Biraz sonra, bu kelebeklerin uçuşlar rında bir ağırlık ve intizamsızlık gö rülmüştür. Hattâ bazıları uçama - mışlardir. * En çok sineması olan Stokholmde 100, bütün İsveçte ise 6000 sinema vardır. Stokholmin nü- sufu 600,000 bütün İsveçin ise 6 milyondur. Bu rakamlara göre ve nüfusa nisbeti itibarile en çok si- neması olan memleket İsveçtir, * Ceki Kugan anasından davacı Daha çocukluğunda sinema artist- liğine başlıyan maruf ve geçenlerde evlenen film yıldızı Çeki Kugan, &| nası ve üvey babası aleyhine bir da» va açmıştır. Artist bu davada ana- sının ve üvey babasının 4 milyon do- lar aşırdıklarını iddin etmiştir. İd- dlaya, Holivutta bakılıyor. Mahkeme artistler arasında büyük bir alâka ile takip olunuyor. Davanın safahatını öğrenmek için meraklılarla, mahke- me Salonu hıncahınç doluyormuş. * Kuşların uçuş istikameti Varşova Üniversitesi profesörle - rinden Kazimiz Vodjitski, kırlangıç. | ların: ve yabani kuşların, istikamet tayin etmek hususundaki kabiliyet-| lerinin posta güvercinlerinden daha fazla olduğunu ispat etmiştir. Ra - pen ismindeki diğer bir âlim, kır- langıçların 1850 kilometre mesafe - den yuvalarını bulmakta oldukları neticesine varmıştır. Ayni suretle, leyleklerin de daima hattı müstakim istikametinde © uçarak, yuvalarını 2.380 kilometre mesafeden bulduk - ları ispat edilmiştir. ©) Bu resim Türk ve İslâm eserleri mü zesinin birinci kitabiyat salonunda bulunan şair Bakinin divanının ba- #indan alınmıştır. Şairin ölümünden 4 sene evvel H 1004 yılında bir Türk sanatkârı tarafından © yapılmıştır. Ressam bu minyatürü şairin hay; tında karşısına geçerek yaptığı için büyük bir kıymeti vardır. vi rasında haber aldığım anda, ye- ma, bu mücahede, bu hamle doğuş fikri, en canlı ve en kudretli, en parlak ve ber- rak belâgatile kendini ifade eder. Şiiri, yeni doğuşun. en samimi ve in şirah verici Jevhasıdır. Tarihin bin bir şahikasından işık © topliyarak bütün bu ışıklardan yeni bir fecir yaratmak istiyen şair, karanlığın ve karanlık olan her şeyin yaman düşmanı idi. m kayımpederim vermiştim ve Mehmet Akif, milli harekete iştirak etmek üzere tanbuldan gizlice ayrıldığı gön ce- binde yalnız bu kitabı taşıyordu. Yolda, fırsat buldukça bu kitabı o- kuyacaktı. Aradan yıllar geç mili mücahede şerefli neticesine vararak Lozan muahedesinin mü- zakere olunduğu sıralarda Meh - met Akifle Anka zaman, bu eserin üzerinde bıraktı- ğı tesiri sorabildim. Büyük Hint Şai ri ve Filozofu Mehmet İkbal Dün Öldü YAZAN: ÖMER RIZA DOĞRUL Heyecana verdiği gönülleri, Heyecanlı hisleri gönlümün. Ben, o nağmeden müteheyyicim, Ki, yok ihtimali terennümün! ok derin bir duyuş ifade e- den bu kıta, Hint şairi Meh- Ç met İkbalin, türkçeye geçen; bel- ki de biricik eseridir ve bu kıta- yı Mehmet İkbalin, her mânasi yoldaşı olar Mehmet A lemi türkçeye çevirdi. Çünkü ikisi de o terennüm edilemez nağme- nin heyecanı ile yaşamış ve o he- | yecan içinde ölmüşlerdir. Mehmet İkbalin öldüğünü yomuzun dünkü öğle neşi rad- ta rimden nasıl sıçradığımı ve içi - min nasıl sızladığını tarif edemem Çünkü Mehmet İkbal görmek ve görüşmek istediğim bir adamdı Hayatımın gelecek günleri içinde bana bahtiyarlık vermesini um - duğum mülâkatların biri, Hindis- tanın bu güzide ve yüksek siması idi, Bu bahtiyarlıktan mahrum kal makla mukadderatın acı bir dar - besine daha uğramış oluyorum Şarkın edebiyat tarihi, dün - yanın en yüksek dehalatrından bir- çoğu İle iftihar eder. Bu büyük şe- refin yalnız maziye ait olmadığını ve şarkın hâlâ sanat ve felsefe de- haları yetiştirecek dercede özünü ve namiyesini muhafaza ettiğini isbat eden bir sima, dün gözlerini ebediyete yuman, Mehmet İkbal di. , Gerçi, biz bugün Iindistan de- nilince, ber nedense, Rabendranat Tagoru hatırlarız ve onu şarkın, görbe ışık selabilen son kahramanı sayarız. Fakat Tagor, tam mânasi- le Hindüdur ve onun şiirinde Hin- duism bütün şukluğu ile, mü- kadderata *yalmz' boyun eğen, ve tabiatin ber hâdisesinde ilâhi bir esberut. sezerek (o söcdeyo © kâ- panan tehlikeli teslimiyet. bütün çıplaklığile sırıtır, ve kendini pro- paganda eder, Hint milliyetperver- Jiği, Tagordan ateş ve hayatiyet al mamış, bilâkis darbeler yemiş - tir, Fakat Mehmet İkbal, Tagorun tam zıddı idi ve yeni kalkınma - nın, yeni mücahedenin, yeni kur- tuluş hamlesinin. yeni doğuş ha - reketinin mübeşşiri ve hızlandırı- ci, yükseltici rehberi idi. Bu yüz - den müstemlekeciler onu sevmez- ler ve Tagoru ona tercih ederler. di ehmet İkbalin şiirinde ve bütün eserlerinde bu kalkın ve hayatiyetle M Fakat İkbal, yalnız büyük bir şair değildi, Derin bir mütefekkir di ve derin bir mütefekkir olmak üzere yetişmişti. düşüncesini çok iyi kücaklıyan şair. garbın da kafası- ni ayni kudrete kavramış ve be- nimsemişti, Bunun neticesi olarak kendini iyi bilen. ve bugüne va- rabilmek için atılacak adımları çok iyi anliyan ve anlatmayı bilen bir mütefekkirdi. Şarkın bütün kavrıyan ve sirin elime geçen ese ri “Peyami Meşrik,, adı- taşıyordu. — Eseri, | derhal Mehmet © Akife İs ve in birleştiğimiz — Yaman bir şair! dedi. Mehmet Akif Mısırda bulundu- ğu sırada İkbalin “Esrarı hodi” ve “esrarı bihodi” adlı eserlerini ©- kumuş, daha sonra Mısır üniver - sitesinde birkaç konferans vermi- ye davet olunan şairle görüşmüş ve İstanbula döndüğü zaman bu mü- Jâkatı anlatmıştı: Şair, herşeyden fazla şarkın ye- ni doğuşuna sarsılmaz inancı gö- 26 çarpıyordu. Şarkın ataleti mu- vakkatti. Şar dinemikliğini is tirdat edecekti ve yeniden bütün dünyaya işik verecekti. Bütün dünyayı gezip dolaşan, ve Avrupa- nin birkaç üniversitesinde tahsil gördüğü için bunlarla ilmi alâka- sını sonuna kadar muhafaza eden Şair, sık sık seyahat eder, bilgisini rimizi, en moflern beşeri bilgilerin ışığı ile aydınlatarak anlatırdı. İn- sani düşünüşün bütün ileri hare- ketlerini gözetler, benimser, fakat istiklâlini ve tenkit kudretini kay- betmezdi. Kendisile tam bir kar- deş gibi konuştuk ve seviştik. , Mevun Mehmet Akifin niye- ti Mehmet İkbalin birkaç &serini türkçeye çevirmekti, Fakat hastalığı ve beklenilmiyen ölümü buna imkân vermedi Şairi anlatabilmek için bizzat okuduğum bir eserinden şu parçayi alıyorum: biraz “Bir zamanlar Avrupa fikir â- lemi İslâm âleminden ilham ah. yordu. Modern tarihin en çok dik- kate değer bir hâdisesi ise, İslâm âleminin büyük bir sür, doğru gidişidir. Bu le garbe e, hiçbir yanlışlık yoktur. Zünkü Avrupa kültürü, fikriyatı bakımından, İs- lâm kültürününsen mühim safha- larından çoğunun daha ileri inki- şalından başka bir şey değildir. Biricik korkumuz; göz kamaştırı- cı görünüşler kapılarak Avru- pa kültürünün asıl özüne varama- maktrı. Bizim asırlarca süren dur- gunluğumuz sırasında Avrupa, bi- zim eski filozof ve âlimlerimizin düşündükleri büyük meseleleri cid diyetle düşündüler ve halle çalış- tılar, Orta çağlardan beri beşerin fikir ve tecrübe yolundaki ilerle- meleri, çok geniştir. İnsanın tabi- st üzerinde kazandığı kudretin vü- #ati, ona yeni bir inanç. ve mahi- .tini teşkil eden kuvvetlere karşı yeni bir üstünlük hissi vermiştir. Bu yüzden yepyeni düşünceler ile- ri sürülüyor, eski meseleler, yeni tecrübelerin ışığı sayesinde yeni- den hallolunuyor. ve ortaya yeni meseleler çıkıyor. Sanki insanın di- mağı, zaman, mekân, illiyet gibi esaslârı bile yıpratmıştır. İlmi dü- şüncenin ilerlemesile, anlayış ka- biliyetimiz bile bir değişiklik ge- çirmektedir. İzafiyet nazariyesi ye- Bi bir ufuk ve meseleleri karşıla mak için yeni yollar açtı. Bu vazi- * yet karşısında bizim de her şeyi- mizi, yeniden tetkik ederek, tadil etmemiz, yahut yeniden kurmamız. icap eder, Benim de yapmak İste- diğim, bu teşebbüsü başarmaya yardımdan ibarettir, , Merret İkbalin esas düşün- cesini anladıktan sonra o- Bun Tuhunu aşina çıkmamak güme kun müdür? Şüphe yok ki şark i dünyasının €nginlerinde onunla başlıyan bu hareket durmıyacak, ilerilyecek ve bir gün onun şark tarihinin bin bir şahikasından işık toplyarak Yaratmak istediği yeni fecir bütün şaşansile doğacaktır Mehmet İkbal de Mehmet Akif gibi Doğacaktır, sana vadettiği gün. ı pa er Hakkın, belki yarın, belki ya rindan da imanını taşıyordu, iler ili kimini e İML

Bu sayıdan diğer sayfalar: