29 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

29 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i.v. Yeni Evliya ÇELEBI Tetkikleri üce sanatkâr Sinanın Şeh- zade manzumesini tetkike devam edelim: Bu manzume cihan mimarisinin henüz bir eşini daha açamadığı Sie nan mektebinin ilk büyük ve mu- vaffak eseridir. Bu itibarla böyle birkaç yazıya değil, ciltlere ana o- labilecek kıymettedir. Mabedin ve iç -avlusunun üçer kapisi vardır. Şimdi yalnız mabe- din sağ kapısından başkası açık de- ğildir. Kayyuma, müezzine rica & dilir, onların da canları isterse av- hu kapılarını da açtırmak mümkün dür. Halbuki bu manzume İstanbu la uğrıyan her yabancı seyyahın tef kik programına girmiştir. Sinanın sanat ve dehasını yaşatan iç avlu- nün ve mabedin kıble kapıları- nın böyle kapalı kalması hiç doğ- ru değildir. Ben kayyum Ziyaya iç avlunun kible kapısını aç. tırdım. Beraber gezelim : Kapınin üstündeki taşlarda Si- nan; ruhuun ve bedii zevkinin en yüksek akislerini göstermiştir. Bu kapıdan girelim. Şimdi mermer ve granitten 12 sütunun yükselttiği 16 narin kubbenin çerçevelediği iç av Yudayız. Sarki kubbeler sütun ların parlaklığı le öpüşmek için $stalâktitli di- rek başlıklarını gögüslerine yas tık yapmıştır. Üstte avlunun gökten kucakla- dığı ışığı kâfi görmemiş, revakla- rın üç tarafına açtığı 24 pencerö- den de ziya şelâlesi çalmıştır. Bu pencerelerin üstlerindeki müselles panolarda renkli alçı ve mermer- lerin biribirine geçmesile hendese- “min en zor şekilleri canlandırılmış- ır. Sanatkâr mermerlere en çekici şe killeri oymuş ve açıklarına da baş- ka renkli taşlar veyahut alçılar 0- turtmuştur. Aşağıdan bakınca in- san bunları taş veyahut sıva üzeri- ne çizilmiş şekiller sanıyor. Cami- in elli senelik müezzini Geredeli Mehmet Kâmil de bunların mahi- yetini bilmiyordu. Kayyum Ziya uzun bir merdiven getirdi, çıktım, tetkik ettim. Bunlar, biraz daha ip tidaileri, Beyazıt camiinin avlu- sunda görülen bir çeşit Türk mo- zayikleri idi. Müezzin diyor ki: — Avrupalı bilginler en çok bu panoların önünde dururlar ve fo- toğraflarını alırlar. Yüreğim sizl. yarak söylüyorum. Bu panoların bazıları da aşırılmış ve yerlerine boya ile siva üzerine taklitler ya- pılmıştır. Sinanın başka hiç bir eseri bile olmasa bu panolardaki şekiller ve renkler onu deha derecesine y seltmeye yetişirdi. Ortada dördün- cü Muradın yaptırdığı zarif bir Şa- dırvanın göbeğinde fıkırdayan su- da manzaranın cazibesini arttırı- yor. (1), Şimdi mabedin asıl kıble kapısı önündeyiz: Ke mağaralardaki teres- süplü damlaları tanzir eden #stalâktitleri seyircinin ruhuna ho- yecan boşaltıyor. Türkün sihirli eli sert mermeri balmumu gibi ruhu- nun inceliklerine ram etmiş. Tena zurun, insicamın, âhengin bu yük- sek tecellisi karşısında İnsan ken dinden geçiyor. Heyecanın, vecdin tatlı sallantısı içinde yok olmanın zevkini tatıyor. Deha sezilir, deha eseri görülür, fakat onu herkes tasvir edemez. Tatlı bir gurubu, pembe bir şafağı herkes görür, fakat her ressam ve her muharrir bunları olduğu gibi kopye edemez. Onları kalemle, fır- ça ile canlandırmak ta bir deha kâ rdır. İşle biz de bu kapıyı doya, doya, ılık bir heyecan halinde içi- mize sindire sindire seyredelim. Çünkü benim kalemim ve dilim bu İhtişamı tasvir edemez. Istalâktitlerden bazılarının çiçek İeşen uçları kırılmıştır. Bunların pırlantadan yüksek kıymetleri var dır. Bu perişan haller Sinanın ru- hunu ve hâtırasım hakkiyle ezalan dırır. Bizim de bedayiperestliği- mizde, kadirşinaslığımızda büyük bir gedik açar. Bugünkü fen ve tek Şehzade camii ve türbesinin güzel bir görünüşü YAZAN: Ibrahim Hakkı KONYAL İene .. nik acaba bunların tamirine intkân bulamamış mıdır?. Evkaf idaresi a- caba bunu tetkik etmek lüzumunu duymamış mıdir?, Eğer bunlar ta- mir edilemiyorsa islalâktitlerin üs- tünde alın karası gibi sırıtan asır- Jarın kirleri ve güvercin pislikleri olsun temizlenemez mi?Asirdide çı- narın altında uyku çeken, şadırva nin serinliğinde tzanan kayyumla rın vazifeleri acaba nedir?. Bu muhteşem kapının sağındaki kırık bir pencere camına tıkaç yapılan pis süpürgenin sopasını kimin en- sesinde kırmalı? Alâkadar idars- nin beynelmilel birer şöhret olan tarih yadigârlarını bu bakımdan köntrol eden bir memuru yok mu- dur? Ziyaretçilere rehberlik edecek va ziyette olan reabedin kayyum ve « müezzinlerinin zihniyetlerini ve bilgi seviyelerini ölçmek için elli senelik müczzinine ve 25 senelik kayyumuna sordum: — Acaba kıble kapısının üstün. de kitabe var mıdır? İkisinden ay- ri ayrı aldığım cevap şu oldu: — Vallahi bilmem Bayım, hiç bakmadım. Bunlar yarım ve çey- rek asırdanberi girip çıktırları ka prn üstünü görmemişler. Ekmeği- ni yedikleri müessesenin kuruluş tarihinden de hiç haberleri yok... Yüksekleri görmiyenler şu mer. mer avlunun döşeme kenarların- daki yabani otları da koparmasını bilmiyorlar mı?. Ben bunların ha- miyetlerinden eminim. Fakat... uhteşem Okapımn or. tasında faça bir ki- tsbe bize (O mebedin o yapıl- maya başladığı ve bitirildiği tarihi gösteriyor, hem de maşabaşı tarih- çiliğinin yeni birşey olmadığını öğ retiyor. Yeni ve eski birçok tarih- çiler mabedin ne vakit kurulduğu- nu doğru olarak gösteremiyorlardı. Çünkü hiç birisi mabedi ve müşte milâtıri tetkik ederek kitaplarını yazmamışlar, masa başında biribir lerini kopye etmişlerdir. Halbuki Kapının üstündeki kitabenin şu : Evveli in bina derihdaşüd 951 İntihayiş bihamse vühamsin İbtida der rabiül evvel büd Der receb şüd bina temam hemin Küft pirisuhan beo tarih Mabedi ümmeti rasâli mübin Sene 955 ehzade Camiinin Hazin Manzarası Mısraları mabedin inşasına 951 Rebiülevvelinde başlanıp 955 Re- cebinde bitirildiğini göstermekte- dir. Evliya Çelebi mabedin inşası na 950 yılı Rebiülevvelinin birinci günü, Sal de Tezkiretül Bünyanın bir yerinde 936, bir yerinde de 950 yılı Rebiülevveli #ptidasında baş- landığını (2) söylüyorlar. Saideki bu hatâyı kitabın yanlış basılmasın da arayabiliriz. Faket Tabakatül Mâömalik sahibi Tevkii Mustafa Pa şa başlangıç tarihini 950 (3). Cena- bi de kitabında bittiği tarihi 954 yılı olarak gösteriyorlar, Menzirül- avalim sahibi ile Nişancı Mehmet Paşa bu manzumenin 951 de ya- pıldığını söylemekle iktifa ediyor lar. Sonraki tarihçiler de bu yan- lışları hangi kitaptan kopye etmiş » erse öylece almışlardır. ehzade türbesi 900 'de medfesesi 944 de ya- pılmıştır, Camie de 951 de başalnmış, 955 de bitirilmiştir. Tarihçiler bu rakamları biribirine karıştırmak suretile Sinanın bu şa- heserinin yapılış tarihini bir mu- amma haline sokmuşlardır. Kaba- hatları da camle kadar giderek ka pılarmın üstündeki kitabeler! tet- kik etmemeleridir. Tarihi hakika- ti böylece tesbit ettiklen sonra şimdi dört yardımcı yarım kubbe- nin ortasında ve dört fil ayağının üstünde yükselen ve kerterlerin- . de alâimi semalar yaratan büyük kubbenin altındayız. Mabedin mi- mari hususiyetini mimar tarihi ile meşgul olanlara birakarak şimdi mermerden oyulan mihrap ve mim berini görelim. Üsted Sinan Türk ordusile Macaristana gittiği zaman İstiragonda camie çevrilen Kızıle)- ma kilisesine muhteşem birer mim- ber, mihrap, ve mahfil yaptığı için Kanuninin takdirini kazanmıştı. Bu teşvikten aldığı hızla dehakâr kudretini bilhassa Şehzade eami- nin mimberinde göstermiştir. Sert mermerler birer oya gibi işlenmiş tir. Mimber hendesi şekiller ve oymüalarının inceliği bakimindan eşsizdir. Camiin içi oldukça te- mizdir. Yalnız sonradan kubbelere vurulan mütereddi boyalar Sinanın zevk asaletini bozmaktadır. (1) Evliya Çelebi seyahatname- si, Cit, Sahife 163. Te (2) Evliya Çelebi seyahatnama» si, cilt 1, sahife 164 ve Tezkiretül- bünyan sahife 28 ve 46. (3) Ayasofya kütüphanesi nu mara 3296 Akan (İKİNCİ MEKTUP) en, ne niyetle, ne maksatla evleniyorsun? Vaktile “mü- rüvvet görmek için” evlendirirlerdi. O günler geçti. Niyetsiz, mak- sadsız hiç bir i- şe giremezsin, değil ki evlen- meye. Evvelâ, sen, kendin, ni- yetinin" saflığından, iyiliğinden © min misin? Adam sen de, bir de- nerim, oldu oldu, olmadı olmadı! diyip soldan geri edivermek fik- ri, kafanın gizli bir köşeciğinde, gözleri yarı eğik uyukluyor mu? Kendi kendini aldatma; nefsine karşı zalim ol; açıkça karar ver. Yoksa, sana da, alacağın kadına da yazık”olur. “ Maksadin ne? Zengin olmak mı? Rahat etmek mi? Aşıkane bir ö- mür sürmek mi? Dünya kuruldu kurulalı, bunun üçünü bir araya getirmiş, bu büyük İşi başarmış a- dam oğlu çıkmamıştır. için mi evleniyorsun? F arının parası ile ne yap- mak fikrindesin? Paravı üretmek mi, refah için de yaşamak mı, yan gelip tem- bel tembel ke- yif çatmak m istiyorsun? Sen de, parayı üret- mek kabiliyeti ölsavdi, bügün pa- Ta peşine düşmezdin. Ama, para parayı çeker! diyeceksin. Pârayı üretmek te; 'para kazan. mak gibi bir yaradılış'meselesidir. Çocukların adam olacakları nele- rinden belli olduğunu bilirsin. Parayı üretmek için, ne yapa- caksın? Eğer tuttuğun isin'ehli ol- saydın, şimdiye küdar,para kazan- mış olurdun. Bilmediğin, anlama- dığın bir iş tutarak mı kasanı dol- duracaksın? “Servet” ilâhesini gözü bağlı gü- zel bir kadın olarak tasavvur ve tasvir ederler, Bu, gözü bağlı gü- zel kadını ele geçirmek güçtür. Do kunursan kacar Onu, hoyratça va kslamak lâzimdır B'rçok milyoner- lerin nereler'dön ve nasıl türedikle- rini, kitaplarda, gazetelerde okuma dın mi? Karının parasını kullana- caksın. Peki, bakalım o, buna ra- nı olacak mı? Şayet razı olursa, o kadın, seni, candan seviyor, demek tir. Sen, bir sevgi üzerine spekü- lâsyon yapmiş olmıyacak mısın?. Kadınların en vurdum duymaz- ları bile, bunu, sezerler. Yüzüne karşı açık açık söylemez ama, bü- tün sevgisine, bağlılığına rağmen, içinden gizli bir tiksinti duyar, O kadının, seni sevmesi bir suç mu? Seni seven kadının, sen, düş- mani mısın? Düşmanı olmadığın bir mahlüka sen. bunu yaparsan, düşmanların sana, neler yapmaz- lar ve yapmıyacaklardır, onu da biraz düşünüver. Tuttuğun işler, ters gitti; serma- yeyi kediye yüklettin. O zaman, ne yapacaksın?. Kadıncağızı sıkıl- mış bir limon gibi tutup atacak mısın? Bunun aksini de düşünelim: Ka. rının parasını iki misli arttırdığını farzedelim. Bü artmada, senin pa- yın, emeğin olduğu halde, buna, kimseyi inandıramıyacaksın. Yine herkes: — Karı parasile yaşıyor! Diyecek. Bütün yorulman “boşa gidecek; alnına vurulacak, parazit damgasını silemiyeceksin. Sevmediğin halde sirf parası İ- çin evlendiğin kadın, sana, para- sını yedirmezse? O zaman, ne ola- cak? Hemen ayrılacak musın? Ni- yetinin kötülüğü ortaya çıkıverin- ce, fakirliğindeki assleti, necaba- ti de kaybetmiş olacaksın. Herkes, kadına acıyacak, hak verecek; ©- YL ri dr Tr KE MAKO İdi Seviyormusun?Buna Sular Durur YAZAN: MAHMUT YASARI nun hareketini beğenip alkışlı cak; senin kaybına tek kişi acı- mıyacak! ü Bu itibarla, sen, kendine parlak, altın yaldızlı bir istikbal değil, bir hileli iflâs hazırlıyorsun. o Yön sadece zengin olmak, refah içinde yaşamak için mi? Bu zenginlik, bu refah, seni memnun, me - sut edecek mi? Bütün gösteriş lere rağmen, e- vin içinde bir sı ğıntı mevkiin- de olduğunu, za man zaman, hissetmiyecek misin? Hizmetçilerin gözlerinin içlerine dakamıyacaksın; onlar, karını, sen den fazla sayacaklardır. Bunu, is- ter istemez hazmedeceksin. Raha- tın işin her fedakârlığı göze slma- yı kurdunsa, gözlerini kapayacak, kulaklarını tkayacaksın. Karın, sana karşı, derin bir sev- gi ve saygı da gösterse, el üstünde tutulsan, yine eksikli durmaktan kendini kurtaramıyacaksın, ve bir çok isteklerini, göğsünü gere gere söyliyemiyeceksin. Kendi nefsine yalancılık “edecek, istediğin sevleri istememiş olduğuna, kendi- ni inandırmaya çabalıyacaksın. Alacağın zengin kadın, çirkin ve üstelik te yaşlı olursa, ne gözlerini kapd, ne de kulaklarını tıka! Ar- tik, har vurup harman savur. Çün kü elâlem maskarası olmanın hın- cım, bağka türlü çıkaramazsın. İh- timal, ne parayı üretmek, ne de se- #ahat etmek fikrindesin; hiç çalış mamayı, kış uykusuna dalan bazı hayvanlar gibi, tembel tembel, uyu şuk yaşamak istiyorsun. Tembellik, uyuşukluk, çalışkan İnsanlar için bir keyiftir. Bir tevi- ye miskinlik, yalrız uzyiyeti değil, insanın manevi varlığını ga çürü- tür, hatın için mi evleniyorsun? Fırtınalı geçmiş bir bekâr- lıktan sonra, başını, vücudunu mu dinlemek isti- yorsun ? Sen, şahsen, © bunu hak etmiş ola- bilirsin. Fak, karın, bu kün, in$iva ha- yatına razı olacak midır? Belki de söyle düşünüyorsundur: Akşamlâ» rı eve gelince, terliklerin önüne konacak; sen, ; pijamacığını giyip köşe minderine kurulacaksın. Kah veni eline verecekler. Sen, gazete- leri açıp yemek vaktine kadar o- kuyacaksın. Sofraya çağıtacaklar. Yemek yer ken, radyocuğunu açıp peşrevler, semailer, gazeller dinliyeceksin. Yemekten sonra, hazim gevşekli ği çökecek, esnemiye başlıyacak» sin, göz kapakların kendiliğinden kapanacak; minderde, şöyle bir müddetçik için geçecek. Karın, ni- ha; — Git, yatağına yat! Diyecek. Sen, tıpış tıpış gidip yâ lacaksın. Ve sabahleyin, işe geç kalmaman için, seni nazlı uykun- dan uyandıracaklar. Kahven, ça- yın da hazırlanmıştır. Sen, kahval- tı edip giyinecek ve evden çikip gideceksin. Dinlenmeye mühtaç, yorgun insanlar için bu, ideal bir haayttır. Fakat karın için de, ba- kalım öyle midir? Ö, sinemaya, © F tiyatroya, baloya gitmek, gezmek, gülmek, eğlenmek istemiyecek mi? Sen, ölü hayatı geçirmeyi hoş gö- rebilirsin; gelgelelim, karının ya- şamak hakkını inkâr edebilecek misin?, ile hayatı, ne Kalafatyeri, ne Kızak, ne Dok, ne Tersane, ne Liman, ne de tamirhanedir. Ka- rın sinemaya, ti yatroya, baloya gitmek ister, a- yak direrse, ne yapacaksın? Ol maz! diyip sen de ayak direye- cek misin?Eğer karın, kavga ede- cek, ağlayacak, hattâ düşüp bayıla- cak olursa, sevinmelisin. Çünkü si nir buhranları, kadının uzun dü- şüncelere dalmasına mâni olur, O- nun, üzün düşünmemesi, senin hak kında hayırlıdır. Hiç sesini çıkarmıyacak olursa, kork ! Teblikedesin, Karının süs- ması, senin sözünü dinlediğine, bo yun eğdiğine alâmet değildir. Bu, onun, bildiğinden şaşmadığımı, şaş- mıyacağını gösterir. Sen; benim ka rım usludur; gezmek, eğlenmek sevmez; sözümden de çıkmaz! di- ye dur; o, sinemadan sinemaya me kik dokur. Şayet, kavgadan, dırıl- tıdan yilar da Sen, git; ben, yatıp uyuyaca- ğım 1 Dersen, tehlikeyi savuşturmuş olmazsın. Herkesin çift gezdiği ha- yat ve hareket asrında, o da yal- nızlık duymaya başlar. Duygula- rın başlangıçları olduğu gibi, #on- ları, neticeleri de vardır. Bunu, $8- nin takdirine havsle ediyorum. arzedelim' ki, karın, senin tembel, uyuşuk hayatına is yan etmiyer; mezarda yaşamayı ka bul ediyor; gez- menin, eğlenme nin, gülmenin, oynamanın lâfı. nı bile ağzına almıyor. Eğer o, hareketinde İ samimi ise, yani o da, senin gibi tembel, uyuşuksa; bana, fatiha o- kümaktan başka yapacak birşey kalmaz. Şayet karın, samimi değilse? O ha'de, o gün dışarıda avunüyor, eğ halde, evinden dışarıda avunuyor, eğlenebiliyor, demektir. Evde' gürültü olmamasi, râhatın kaçmaması için, karının ahbapla- rını, arkadaşlarını davet etmesini de istemiyebilirsin. Şunu iyi bil ki, karının sinemaya, tiyatroya, gezmeye, eğlenmeye gitmesine mâ ni olursun; karına da sözünü dinle tirsin. Bunları, olmuş, olabilirmiş gibi kabul ediverelim. Fakat onu, shbaplarile, arkadaşlarile o buluş- maktan, konuşmaktan menedemez sin. İnsanlar, aç ve susuz yaşarla! lâkin, dedikodusuz yaşayamazlı Belki de rahatın için; yaşlı bir ka- dınla evlenmeyi kurmuşundur. E- ğer, hakikaten böyle düşünüyor. san iki hatâvı birden işlemiş olu- yorsun. Çünkü karının yaşlı olma- sından başka, vaziyette hiç bir de- ğişiklik olmiyacağına inan. Bu asırda, hiç bir kadın yaşlılığı kabul etmediği. yaşlılığa razı ol- madığı için, artık, yaslı kadın kak mamıştır. Uzun yıllar yaşamış genç kadınların tecrübelerini de yabana atmamalısın. Yoksa, severek mi evleniyor- sun? Buna, akan sular durur, Ak lah, bir kuluna fenalık edecek mi, fikönce aklım alırmıs! Bana, söz düşmez! w “Sana varacak kadın veye kız da, ne niyetle, ne maksatlâ evleni. yor? Ve sana ne niyetle, ne mak- satla varıyor?” Üçüncü mektubumda, bunu ko- DuşurüZ.

Bu sayıdan diğer sayfalar: