3 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 13

3 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi; 1u4 “Hah, Bak Bu Olur İşte,, Yalnız, Bu İşten Benim de Malümatım Bulunduğunu İfşa Etmiyeceğinize Namus Sözü İsterim endimi ofanıtmak suretile kırışan ve sararan çehresi- Nİ, müddei umumi Mazhar bey ta- rafından geldiğimi söyliyerek gül dürdüm. ve pembeleştirdim. Yordanaki efendi, yaptığım tek- lif karşısında derin bir düşünceye daldı. Renkten cenge giriyor, yut- kunuyor, yutkunuyor, ağzını açp olür, yahut olmaz diyemiyordu bir türlü, Nihayet başını kaldırdı, nem- Wi gözleri ile uzun uzun yüzüme baktı. İçini çekerek: — Azizim kardeşim. Bu adamla- Tın evrakını ben tetkik ettim. Hem de bir Kaç defa. Şaka de; bir kasabayı basmak, hükümetskuv vetler ne karşı koymak ve sonra da gece yarısı kapı kırmak suretile girilen bir evden alınan bir adamın kafasını koparmak. Bu cürümlerle zan altında bulunan bu adamları ben nasıl kurtarabilirim. Değil bu İşi yapacağımı, hattâ sizinle bu hu» Susta görüştüğümü duyarlar ise be- mİ yok ederler. Rica ederim mazur görünüz bu işte beni, Bu mazereti ini yarın Mazhar Beyefend ye de &rz ve affını rica ve niyaz ederim. Demiş, son sözünü de söylemişti. haklıydı bu zat, Fakat, hak- kını teslim etmekle beraber taciz- den vaz geçmemiş, köndisini muh- tolif teklifler karşısında bırakmış- tım. Son teklifim biröz yüzünü gül dürmüş. Ve: j — Hah bak bu olur işte... Yalnız yapacağınız bu İşten benim de ma- m bulunduğunu ifşa etmiye- re nAMMS sözü... Gigi c l y leri e Jandığım minwet ve şükranımı öde» rmetle üperek yanın ler süç nddedilen bir gök fiiller sonra hizmet olerak ka- bul edildiği için aramızda karar- leşan şeyi, şimdi şuracıkta söyler yivermek, pek pek ta poş boğazlık sayılmaz, K #rarımızın hulâsam şu idiz Yordanaki efendi sorguya çekmek için maznunları Şile kay- makamlığından istiyecek, ben de yolda jandarmaların elinden ala- caktım. Gerçi bu suretle müstantik efendiyi, pek te haklı olarak çe kindiği mesuliyetten, arkadaşları da büyük bir felâket, belki de fe- ci bir âkıbetten kurtarıyordum ar- ma İstanbul hükümetince tutulan seyyiat İeteme de sunturlu bir suç Mâve etmiş oluyordum. Fakat bun- dan dolayı ne teessür ve ne de kor- Kü duyuyordum. Öyle ya, bir de- fa yağmurla ıslandıktan sonra do- Judan sakınıp kaçınacak değildim Fa! Hain Ferit hükümeti zaten gi Yâben idam kararımı vermiş, her nerede görülürsem ölü veya diri tutulmam için, her tarafa sıki €- Mirler göndermişti. Bu işi yapsam sam da, tutabilirlerse, za“ ürüleceğime göre, işliyece- tün suçlar yanıma kâr ka- netice İtibarile, aleyhime olsa bile müs- tantik ile yaptığımız anlaşmayı bir muvaffakiyet saydım ve bu muvaf- İakiyetin yüreğime doldurduğu se- Yinç ile hemen yola çıktım. Bir #imendifer hızı ile Psst paşa çift- liğine koştum. Arkadaşlar da sevinmişler, he- men hazırlanıp yola düzülmüşler- di. İki gün sonra Örnerli De Hiciz Arasındaki (Dindere) mevkiinde i- dik. Şile yolunu kesmiş, hacı bek- ler gibi gözlerinizi yola dikmiş tik, Geceli ve gündüzlü üç gün sü- ren bu bekleme bizi öyle üzmüş, #inirlend'rmişti ki, önümüzden bek z değil, hiç ummağıkları- geçiyordu. Hem de kim- iyor musunuz?.. ister, Vitel Bibi kanlarına susadığım, Zahar- »adix, Papaz Yermanos gibi deri- lerini yüzmeğe ant içtiğim, Çer- kes Bekir Sıtkı, Tabancalı Ali gibi kin beslediğim şerirler. Ne yazık ki kurtarmak istediğim üç arkadaş için, bütün bu kafaları ezılecek, leşleri yere serilecek engereklerin çalımlı, bayağı meydan okurcasına geçişlerine göz yumuyor, w- zandığım yerde kaçırdığım fırsat- ların ateşi ile kıvranıyor. kaynı- yordum. , ördüncü günü, öğle ile ikindi vakitleri arasında idi, Taş ve topraklar Üzerinde yatmaktan, in- tizar ateşleri d3 yanınaktan külçe kesilen vücutlarımıza, gözcü lük eden arkadaşımızın çaldığı bir işaret islığı, İsrafilin suru gibi tesir yapmıştı. Hepimiz yerlerimizi al- mış, tüfeklerin kabzalarını kavra- mıştık. Gözlediğimiz yolun döne- mecinden düzlüğe çıkmışlardı bi- zim dertliler Ortada Hasan kar- deşko, iki yanında Bosnak Nuri ile korna korucusu Osman yürüyor lardı. Ayaklarından bukağılı ve boyunlarına dolarıp uçları bilek- lerine takıh, ağır işkence zincirleri altında kanburlaşan zivallı yoldaş- ların aciklt hallerini bir görsey- diniz, saç, sakal uzamış, çehreleri sararmış, göz oyukları morarmış- tı, Vücutları kederden, işkenceden erimiş, incelmişlerdi. Sanki yürü- müyor, sürünüyorlardı. Zavallitarın arkasma da altı jandarma yüklemişlerdi. Bunun na sıl ağır bir yük olduğunu, ancak bizim gibi çekenler. taşıyanlar bi- Iri. Benim de yüreğim cok yanık- tır bu cihetten. ya. İlele .imsafsız» ları da olursa medet alluh. İnsan cehennem zebanisi givi kan kustu- rurlar. Ne İse geçelim, Kaf'le-pusumuzun cevrelediği sa- ha içine girmişti, Maksadımız. ian- darmaları hırpalamak değil, korku- tup ellerinden arkadaşlarımızı al- mek olduğu İçin, silâh patlatmağa lüzum görmemislik. Silâh davrsn- mış vaziyette, ansızın ve hep bir- likte ayağa kalkarak kafileyi dört yandan sârıvermist'k. Jandarmalar müdafaa imkânınm bulunmadığını derhal anlamıs, işi tatlılığa bağle- mışlardı. Silâhlarını da yere bırak mışlardı. Neferlerden biri bukağı- ların kilitlerini açarken ben de yardım ediyor. bu sussuz jandar. müaların bu çok ağır olan zincirleri Şileye kadar nasil taşıyacaklarını düşünüyordum. Cok acıyor, onları bu yükten kurtarmak için bir çare arıyordum. Gerçi arkadasları zincirden kur- tarmış, serbestliğe kavuştarmuştuk amma, biliyorum, jandarmaları a- ir bir mesuliyet z'ncirile sarmış- tık. İnsafsız ve biza düşman olan yüzbaşıları, arkadaşlarımızdan boş kalan hapishane hücresine, hiç şüp hesiz, bu suçsuzları sokacak ve al. lah bilir, ne kadar da dayak ata | çaktı. Bunları düşündükçe, bükü- len boyunlarına, çamlanan yüzle- rine baktıkça yüreğim parçalanı- yordu. Dayanamadım artık, sokul- dum yanlarına. Göle: yüzle: — Çocuklar, dedim. Biliyorum. Yörhasımız sizi cok hırpalıvacak, belki de senelercx hapis yatıracak, Ne yapayım ki size acıdım ka- dar, elinizden aldığım arkadaşları- ma da acıyorum. İsterseniz gelin, sizi de kurtarayım. Altısının da yere bakan gözleri parlamış, bakışları, ıztraptan kart. şan yüzüme takılmıştı. Belli ki kur tuluş vaadi ile ümit dolan yürek- leri hızlı hizli çarpıyordu. Karşıla- rına çömeldim, sözlerimi tamamla- dım. — Hadi, dedim. Siz de gelin bi- zimle. Milleti, menveketi bu kara yürekli “düşmanlardan, kızıl elli nankörlesden kurtarmağa savasan Anadoludaki büyüklerimize götü- relim, yer yer top'anan kardeşleri- nize katıştıralım sizi, ye aşlar yine öne iğilmişti. Göz- ler yine toprağa dikilmişti. Alçak Vahdettinin, hain hükümeti- nin milli küvvetler hakkinda yap- tirdığı propagandalarla, öyle zehir lenmişti ki bü yavrucuklar'... Söz- leri sözlerine, duyguları duyguları na uymayan İşgulcileri, nankörleri millete ve mülke dost sanıyor, biz kardeşlerini düşman sayıyorlardı. Candan yaptığım tekliflere, babaca verdiğim öğütlern Omuz #iikiyor- lardı. Oracıkta daha fazla durmağa bu arslan yavrularının zehirli yü- reklerini paklamağa vakit ve imkân yoktu. Not delterimden kopardı. ğım bir kâğıda, mevkufların to- rafımdan alındığını yazıp iozala- dıktan sonra birine uzattım, ve — Bu kâğıdı yüz başınıza ve riniz, İçinde mahpusları elinizden aldığımı yazdım Kendinizi cezadan kurtarmak icin, Sadık baba. üzeri mize yüz kişi kişi ile çullandı ve hapisleri elimizden aldı. deyiniz e- mi?.. Hadi bakalım. Toplayın z'n- cirleri, alın tüfeklerinizi de düzü- lün yola, evinmislerdi yavrncuklar. Tü w feklerine öyle bir atış ve sarılışları vardı ki... Beni bue ağ- lat ve Türkün atı, karısı, slâhı Bâmusudur, sözünü hayrlatu, Ten- bihim veçhile arkalarına bakma- 'dan ilerliyor. omuzlarındaki zine'r- lerin ağırlığı ile ara sira sendeli- yorlardı. Nurla zulmeti ayırt ede miyecek kadar gözleri karartılan bu zavallıların asınlan uzun önle, balkun, acndığı, (Devamı var) H MAHKÜM sisel, on dört aydanberi zin- dandaydı. Bütün o dünyası dört duvardan örülmüştü. O be « yez duvarlar ki, artık Rafael çat- laklarını ve kertenkelelerinin ade- dini ezbere biliyordu. Onun gü - neşi, semanın o maviliğini demir parmaklıklarile kesen inazgal de- liğinden ibaretti. Sekiz ayak uzun luğunduki hücresinin yartsım, de- mir halkası bedenini sıkan zincir. ler dolduruyor, yarısına da ken - disi zor sığıyordu. İdama mahkürdu. Dosyası Mad rifle son defa gözden geçir. lirken, o aylardır buraya canlı olarak gömülmüş, sabırsızlık için- de cellâdın bir hamlede kendisini bütün ıztıraplardan (o kurtaracağı saati bekliyordu. Yapayalnızdı. Bu mezarda on - dan başka bir canlı mahlük bu - lanması İstenmiyordu. Bir gün, parmaklığın kenarında, neşeli bir serçecik göründü. Fakat bu min- yon müptelâsı; karanlık zin- danda, zincir kelepçeleri içinde yatan ve yaz ortasında soğuktan kakırdıyan solgun adama bakmak tan ürkerek kaçtı, Ralael'e hayatı hatırlatan tek gürültü, diğer makpusların; ge - zinti saatindeki sesleriydi. Onlar başlarının üzerinde gökyüzünü gö- rebiliyorlar, temiz hava alabili yorlardı, ayakları serbestti ve is- tedikleri gbi görüşmek hakkına maliktiler. Bedbahtlığın hapisha - ne hücresine kadar inen derece » leri vardı. Burada Rafael, beşerin €bedi memnuniyotsizliği © sırrına ermişti. O, bahçede serbest geze - bilenlere; bahçedekiler de sokak- larda ve şehirlerde hürriyetlerine malik olanlara gıpta ediyorlardı İhtimal ( sokaktakiler de kendi şprtlarına göre. hayatlarından memnun değildiler; (ihtirasları Apandisit Ameliyatından Sonra... Apandisit hastalığı birdenbire gelince insan onu kendi kendine teşhis edemiyeceği #iphesiz ol - makla beraber, beklrmije ve düşünmeğe de vakti kalmaz, Ba- sında hafif görünse bile birden - bire ağır hir hastalık olabilir, O- nun İçin insan karnının sağ tara- lında biraz aşağıya doğru, hattâ göbeğinin etrafında şiddetli ve deyamlı bir sancı hissedince, hele bulantı ve sonrası da olur, bir de inkıhazla birlikte gazlar da çık mazsa, vakit geçirmeden hemen hekime muayene olunmak ve he kim ameliyat lüzum gösterirse onu da hiç tereddüt etmeden he- men yaptırmak lâzımdır. Lüzumlu ameliyat ne kadar gecikirse—bil- hassa apandisii hastalığında—teh like o kadar artar. Ameliyata, tabii karışacak de- Eiliz. Ameliyattan sonra nasıl per- hiz etmek İözim olduğumu, ne va- kit bayağı yemeğe başlanılacağını da operatör tayin edecektir. Fakat... Bazılarında ameliyat yapılır, apandis çıkarılır. Hasta İyi oldu, yalnız biraz zafiyeti kal dı, diye operatör elini çeker de, ameliyattan önceki sancılar yene meydana çıkar. Kimisinde daha nekahet devrindeyken, kimisinde de aylarca sonra... Bu ağrılar cok defa tamam tamam, ameliyatla çıkarılmış olan apandisin verin de baslar ve etrafma yayılır. Ba- rıs'nda ağrılar birdenbire İlk has- talikta olduğu gihl, meydana cikar. Gene ilk hastalıkta olduğu gibi in kıbuz olur, gazlar da çikar. Bu sefer ateş yükselmezse de bulantı Bazılarında da sancılar gene ayni yerde, fakat inee ince haslar, Sonra artar, etrafa yayılır, yürür ken, ayakta dururkeri pek şiddet- lenir. istirahat edince hiraz hafif- ler. Vâkta anandisit hastalığının müzmin şekli de vardır ama. melivat yapıldıktan, apandis çika- rıldıktan sonra artık orada ne müz- mini, ne de hâd bir iltihan hafera gelmez. Operatörlerin —şüphesiz, pek nadir olarak— karın açtık- ları vakit yaranm İçinde öteberi unutarak yarayı diktikleri olursa da apandisit ameliyatı yapan ope- ratörlerin apandis çıkarmağı unut- tukları şimdiye kadar hiç işidil - memiştir. Apandis çıkar'Imiş olun- ca da bu npandisit ağrıları nere- den gelir? Onun icin İnsan—pek tabil ola. rak-—operstörüne gider, sorar, A- meliyattan sonraki bu sancılar çok defa, eski apandisit hastalığının sebep olduğu karın zarı İltihabın- dan dolayı karnın kenarı İle bar - sak arasmda o hâsıl olmuş İlişik. lerden ileri gelir, Bunlar barsak - ları çekerek sancı yaparlar, bar « sakları daraltırlar, inkıbaza sebep olurlar. Onun İcin İnsan apandisit hastalığının tekrar başladığım sa- Bir. Operatör lüzum görürse tek - rar ameliyat yapar, o İlişikleri keser, sancılar da kalmaz. Kimisinde de, apandisit ameli - yatından sonra mide boşluğunda şiddetli ağrılar meydana çıkar, Bu da midede yahut İnce barsağın baslangıcında bir ülserden ileri gelir. Ameliyat yapılır, yahut ya- pılmadan tedavi olunur, sancılar geçer, Ancak bir de var ki, ameliyat yapıldığı halde ne karmda İlisik, ne de midede yahut baska bir yer. de hiç bir sey bulunmaz. Fakat sâncılar hâlâ devam eder, İnsan gene operatöre başvurur. Fakat operatör ameliyatta hiç hir sey görmediği için bu sefer öfkelenir. Dyer bu sancılar nereden ge Beyinden... Ama beyin ağrr sından değil, apandisit hastalığının orada hasıl ettiği hayal ameliyat. tan sonra silinmemiştir de İnsan kendisini hâlâ hasta sanır. Birçok hastalıklarda bu hal olabilir, has- talık gecer, fakat onun hayali—is terseniz kuruntusu deyiniz—kalır. Onun için apandisit ameliyatın- karnım içerisinde ilisikler yahut dan sonra sancılar kaybolmaxsa, midede ülker bulunmazsa —ope- raförün başın ağrıtmaktansn— sinir mütehassısı hekime gitmek İvi olur. Blasco - İbanez'den riyet bu kadar güzelken! Onlar muhakkak mahpus olmağa lâyık - tılar!,.. afael kabil ( olabildiğinden daha çok bedbahitı. Bir ü- mitsizlik zamanında, toprak altın. dan tünel kazarak kaçmayı tecrü- be etmişti ve yakalanmıştı. Şimdi nezaret daha sıkılaşmıştı. Vaktiyle annesinden öğrendiği du- aları okuyarak vakıt geçirmek İs- temiş, susturulmuştu. Kendini de- li göstermeyi mi O düşünüyordu? Hayır. Cellâdm bir hastayı boğ - maması için onu vücut ve akılca sağlam olarak muhafaza etmek İs- tiyorlardı. Onun da deli olmağa niyeti yoktu. Fakat on dört aydır hareketsiz. lik, fena gıda, onu sona yaklaştır. muştı. Geceleri kâbuslar | geçiri - yor, rüyasında, * düşmanları onu öldürmek istiyorlardı. o Gündüz, mazis'ni düşünüyor, bir cerh va - kasından sönra bapishaneden kö- ye dönüşünü hatırlıyordu. Bütün muhit onun yaptıklariyle heye - eanlaniyordu. Ne haşindi, şu Ra - feel!,. Köyün en güzel kızı, sev - diğinden değil, © korkusundan, o- nun karısı olmağa karar vermişti. Belediye azaları onu kır bekçi- si tayin etmişlerdi; intihaplarda — elde silâh — kendilerine yar - dım etsin diye yüzde veriyorlardı. Artık Rafael, mıntakaya hâkimdi. Mağlüp partinin adamlarını pes ded'rtmişti. Lâkin onlar da sür günden yeni o dönmüş bir kürek mahkümunu Rafaclin karşısına çi- kardılar, Allah için herifin sanat şerefi tehlikedeydi; ekmeğ'ni almak is - tiyen rukibi ortadan kaldırmak lâ- zımdı. Bu işi becerdi, Sonra hapisha - ne, muhakeme, Maktulü karşısı » pa çıkaranlar şimdi Rafaeli ter - kedivermişlerdi. Sonra mahkümi « yet, zindanda ölümü bekliyerek geçen bu mendebur ön dört ay, ih timal öküz arabasiyle seyahat et- tiği için bir türlü gelemiyen Mad- ridin kararı... Pe cesaretini o kaybetmi- yordu. Fakat bazı geceler sıçrıyarak uyanıyor ve zincirleri mağmum sesler çıkararak şakır « dıyordu. Bir çocuk gibi bağırıyor, arkasından kendi < tabansızlığına ve 'alçaklığına kızarak inliyordu. Bu, onun içinde; korkan, bağıran ve ağlamak istiyen bir “Başkası, idi, Bir gün, beklenen haber, gök gürültüsü gibi patladı; Madrit'te her şey bitmiş, karar verilmişti, Ölüm geliyordu; hem de bu sefer son süratle, telgrafla... Bir memur Ona, karısiyle, ken- disi hapisteyken doğan çocuğunun ziyarete geldiğini söyleyince şüp- besi kalmadı. Madem ki karsı, onu görmek üzere, köyden ayrıl mıştı, artık mesele tamamdı. afael'e, Kraliçeden ©f İste - mesini telkin ettiler. Bu, bütün idam mahkümlarının o son ümitleri idi ki, Rafael de dört elle sarıldı. Madrit'in iyi kalpli kadını (Kra- liçe Maria - Cristina) onun haya- hayet bir imza atmaktan ibaretti) Bütün ziyaretçilere — avukat, rahip, tanıdık, gazeteci — hep onu soruyordu: — Ne dersiniz? İmzalar mı? Ertesi günü, onu, kesmeğe gö - türülen bir vahşi bayvan gibi zin- cirli, köyüne götüreceklerdi. Cellât çoktan hazırlanmıştı. Ka- rısı son defa, onu görmek üzere kapıda bekliyordu. Bu, iri dudak» Mh, uzun kirpikli bir esmer güze - 'liydi, Yanuklarından bir kaç dam- lâ yaş akıyor; “Allahım, ailemiz için ne yüz kızartıcı şey! Bu he - rifin âkıbeti zaten belliydi, keşke şu kızcağız dünyaya gelmeseydi, barll,, diyordu. Papas onu teselliye çalıştı, O kadar özülmemeliydi, dul kala - caktı, mesut < edecek bir erkeğe rastlıyabilirdi. Bu fikir onu canlandırmış gi - biydi. Hemen ilk âşığından bahis açtı. O iyi bir gençti, Rafael'in korku siyle aşkından vaz geçmişti. Şim- di köyde, tarlada, arkasinda dola- iyor, bir şeyler Söylemek istiyor- du. Gülmeyi deneyerek: — Hayır, diyordu, adam kitle Bina kıran mı girdi? o Fakat ben tam hiristiyanım, eğer başka bir erkek seçersem, bu kilise önünde olacak... Ve rahiple gardiyanın müte - hayyir bakışlarına dikkat ederek hakikate dönüyor ve © zorlanmış göz yaşları rahat rahat fışkırıyor- du. Müjde, akşam olurken yetişti. Kraliçe af kâğıdım imzalamıştı. afael, duaları kabul ederek mahkümları ölümden kur - taran bu kadının, Madrit'in bütün İhtişamı ortasında ve mihraplar üzerinde bir Meryem gibi yüksel. diğini görür gibi oluyordu. .Af haberi hapishaneyi de se vinçle doldurmuştu. Rahip cani - nin karısına: — Sevin, sevin, diyordu, koca - ni idam etimiyecekler. Artık dul kalmıyacaksın! Kadın sessiz duruyordu; sükünetle: — Âlâ, dedi, hapishaneden ne vakit çıkacak 0? — Hapishaneden o çıkmak mı? Deli misin sen? Hiç bir zaman çıkmıyacak. Ancak canını kurtar. miş olmakla sevinebilir. Afrikaya | sürgüne gidecek. Henüz genç ve vücudü sağlam; belki daha yirmi seno yaşıyabili İlk defa olarak kadın; O bütün ruhu ve samimiyetile ağladı. Ar- tık kederin onun için mânası yok- tu, şimdi ümlisizlikle hıçkırıyor - du. Cani sıkılan papas; — Hey, kadın, dedi, bu yaptı ğın Allaha da dokunur. Kocanın cani kurtarıldı, — anlıyor musun? Artık idama mahküm değil; ve sen hâlâ acinıyorsun.. Kadın ağlamayı kesti. Gözleri bir kin ifadesiyle parlıyordu. — Âlâ, dedi, onu öldürmemele- Tİ İyi; buna seviniyorum. O kur - tuldu. fakat ya ben? Ve uzun bir süküttan sonra ateşin ve esmer vücudünü sarsan bir hıçkırıkla ilâve etti: — O halde mahküm benim! sonra

Bu sayıdan diğer sayfalar: