3 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

3 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gündelik Gazete —5. TAN'ın hedefli Haber ds, fikirde herçeyde temiz, © dürüm sarılın olmak, — Karli olmıya çalışmaktır. ARPONE BEDELİ Türkiye Ecnebi Man Kr, 798-5 1 Sene 6 Ay 2800 Kr 1500 100 3 Ay 800 150 , TAy 300 Milletleraram posta ittihadına dahi! Sergiye Gidecek Kıymetli Eşya evyork Sergisinin açılma za - N manı yaklaşmış, İstanbuldat gönderilecek eşyanın da sevkine baş- lasmıştir, Gidecek kıymetli eşya Sa- Mâh Cimeozun riyaseti altında bir jü- ri heyeti tarafından seçilmektedir. Bu vesile ile hazı güzeteler Müze- lerimizin paha biçilmez kıymetli eş Yalarını göndermenin tehlikeli oldu” ğu üzerinde duruyorlar. Bunların yolda çalınabileceğini, zarara uğra - Yabileceğini söylüyorlar, Malbuki Türkiyenin müzelerdeki ©şyvayı beynelmilel sergilere gönderi. şi ilk değildir. Bundan evvel de bir kaç defa bazı kiymetli eşyalar sergi- lere gönderilmiş, ve hiç bir yarara uğtamadan eşyaların gidip gelmesi temin edilmiştir. Bu defa da böyle şa mahal yoktur. Zaten Nevyork Sergisine iştirak “den devletlerden müzelerindeki eş” yalardan bazılarını gönderen mem - İcket yalnız Türkiye değildir. İtalya gibi, Sovyet Rusya gibi di- Zer hazı memleketler de Sergiye mü- zelerinden ayırdıkları bazı kıymetli 5 bu kadar telâşa İzem yok- tur; Geçen sene Tondrida açılan İran ve Çin sergilerinde kıymetleri bizim- kilerden belki de çok daha yüksek eş- ya teşhir edilmiş, ve bunlardan hiç biri bir kazaya uğramamıştır. Buna mukabil bu eşyanın sergiye! gönderilmesinde büyük faydalar var- dir. Çünkü Türk medeniyetinin tnuh- telif sanat şubelerinde ne harikalar yarattığını bu eserlerle tevsik edebi- liriz, ve İstanbula gelmek isteyecek turistlerin 'ne gihi şeyler görebile - seklerine dair bir iki nümune ver - miş olabiliriz. Klâsik medeniyeti olmayan Ame- Tikalılar için bu eşyaların büylik kıy meti vardır, Türkün ne kadar eski ve zengin bir medeniyeti olduğunu Onlara bu eserler kadar kuvvetle an- İataenk bir vesike göstermek müm » kün değildir. o Yaponyanın Battığı Bataklık aponya Çin seferihe başladığı J zaman bunt üç ayda bitire * ceğini umuyordu. Aradan tam 600 Gün geçti, Fakat Japonlar bâlâ Çin #elerini ne vakit bitirebileceğini tah- min edemiyecek vaziyettedir. Çin Yaponya için bir bataklık ol- Maş ve Japonya bu bataklığa battık- tan sonra bir daha çikamamıştır. Kı- mıldadıkça daha ziyade batmakta - dır, Çin harbi şimdiye kadar Japon- Yaya günde 10 milyon liraya mal ol- maktadır. Her gön cephede kaybet- tiği asker miktarı bine yakındır. Hergün Japonyaya bin kadar yarali ve hasta dönmektedir. Bundan başka Japonya harp do» lâyısiyle evvelce istilâiya © başladığı Püzarları da kaybetmiştir. Bütün bu ziyanlar Japonyayı hay» Ni sarsmış, Japon ordusunun manevi Yeti bozulmuştur. Bunun neticesi o İarak son günlerde Japonya harp sü“ hasında da ricate başlamıştır. Şimdi. Ye kadar işgal ettiği 260 bin mil mu- rabba sahanın 100 bin mil mu « rabbasmı Çinliler geri almışlardır. Bu sebeple son günlerde Çin or - dularının muzafleriyetleri hakkında gelen haberlerin büyük ehemmiyeti vardır, İ yunu, sopunu, adını sanını Jörers şey ama her yere gir. miş, hattâ edebiyata da geç- miş olduğu için sırası gelince s0- anma» mak mümkün olmuyor. Bit'i nasıl unutabiliriz ki, suların szaldığı, çeşmelerin kuruduğu veya kurutul. duğu günlerde o, binlerce kişinin tepesinde karargâh kurar. Öylede olmasa buğday bit'ni, çiçek bıtini, kulak bitini, köğrt bitini, bit otunu, hele o İstanbulun Oen işek ticâret merkezlerinden biri olan Bit pazarını unutmak elinizden ge- İebilir mi? Bununla beraber, okuyucularım» dan çoğu bitin yeryüzünde Be #ü- retle peyda olduğunu ve ilmi (9) tabirile onun tekevvünündeki ille- ti araştırmamışlardır sanırım. Rah- metli Evliya Çelebi, bu hususta de- rin İncelemeler yapmış ve elde et tiği hakikatleri şu satırlaris anlat- miştir: “ Tufan devrinin peygamberi Nuh, o büyük su baskını sırasında gemisini sürüp ülkeler aşarken su #ltında kalmış olan Sencor dağını görmez, musadem» eder, gemi su slmıya başlar ve Nuh ile yedi ki- şiden ibaret olduğu rivayet edilen ümmetini, ıstıraplı bir telâş kap- lar. Açılan deliğin nası) kapatılabis leceğini kimse kestiremiyor, hattâ düşünemiyor. İşte hü sırada gemi- ye alınmış hağvanlardan yı'an çıka geliyor. Nuhun karşısına diki'iyor: — Ey Tanrının sevgili kulu, di- yor. ben fak'ri Beni âdem etile do- yutmayı taahhüt edersen gemini batmaklan kurtarırım! eygambet Nuh, telâşından nasıl bir borç altını girdiği. ni düşünemez, yılanı insan etile do- yurmıya söz verir. hayvan da kuy- ruğunu gemide açılmış olan deliğe sokar. vücüdünü halka halka ede- rek yatar ve İçeriye su girmesinin önlinü alır. Fakat Cudi dağına va- rılıp da demir atılınca yıları ortaya çıkar, Nuhtan boretmu ödemesini ister. O da, sözünü nasıl yerine ge tireceğini kestiremediğinden şaşı- rır, elemli elemli düşünmiye dalar. Bereket versin ki, büyük melekler- den biri imdadına yetişir. yılanı kuyruğundan tutup ateşe atmasını söyler ve Nuh, bu tavsiyeye göre hareket ettikten sonra - yine me- in #htarfle - yılanın küllerini ha- yaya savurur. Evliya Çelebinin söylediğine ba- kılırsa bu küller, Nuhun ümmeti ü- #erine dökülmüş ve yenik yılanın derisinden hâsıl olan küller - temas ettikleri, insan bedeninde - pire, e- tinden husule gelen kül ise bit ol- muştur ve o gündenberi bit ile pire Beniademi rahatsiz etmekte, lâkin Ateşe atılan yılan da - galiba ruh bakımından « böl bol doyumluğa ermektedir! yn fet bu su- retle izah edilmiş olan bitin Osmanlı tarihine ve edebiyatma geçmesi de şu biçimdedir! Kanuni Sultan Süleyman, Hırvat dönme- lerinden olup saray terbiyesile ye- © İş olan Rüstem Ağayı #flâhtar- ğa. baş imrahurluğn kadar çe karmıştı, Onu, herhangi bir Ende- run ağâşına nisbetle hizh bir yük- #elişe lâyık görüşü, müstesna bir zekâya ve hayrete değer bir çalış- 'kanlığa sahip oluşundan .iyadeHur rem Sultanın zoru yüzündendi. Ka- nun? Süleymenin İradesini pamuk avuçları, ve bayıltkan bakışları (- çinde eritmiye muvaffak olan Hur- rem Sultan, biricik kızı Mihrimahı bu Rüstem Ağayâ vermek İstiyor« du. Padişah, sevgili karısının dile- ğini kırmak kudretine melik olma- dığından ister istemez ayai arzuyu beslemiye basladı, Rüstemi derece, derece yükseltti ve nihayet vezir. lik payesile, üç tum paşalıkla DE. yarbekire vali tayin etti. Artik Milirimahı ona vermekte mahzur kalmamış demekti, Çünkü Ğİ Aİ 7 Tarıhte “Bit,, Yüzünden Kazanılmış Hazineler —— Yazan: : M. Turhan Tan el ŞEHRİN AĞAÇLANMASI | KARARI KARŞISINDA Yazan: K visöründen Köprliye geçer ken sağ tarafta © vaktiyle kupkuru gözüken yamaçların üze rinde şimdi top top ve sıra ila di- zilmiş açıklı ve koyulu yeşil kü » meler görülüyor. Bunlar, bir kaç sene evvel himmetli bir el ta - rafından dikilmiş olan ağaçlardır, Geçen gün güzete sütunlarında şehirde yeniden yüz bin fidan di- kileceğini okudum, Okudum ve s& vindim. Geçmiş asırlarda yazılmış olan ve eski zaman İstanbulunu tarif eden kitapların hepsinde bü şeh « rin bir büyük bahçe halinde yeşil likler ortasında kurulu olduğunu okuduğumuz gibi yine o zaman ya- pılmış resimlerde bu hususun bir hakikat olduğunu reyelayn görü « yoruz. Şehre güzellik veren ağaç un- sürunu teksir etmek için sarfedi - lecek gayret ne kadar yerindedir. Lâkin sevincimin içinde bir de endişe var: Bahçe kurmak, öğaç dikmek park yapmak bunların hepsi ayrı Obir hüner, ayrı bir bilgiye muhtaçtır ve bu işlerle iş- tigal eden mütehassıslar mevcut- tur, (Architecte paysaziste) tâbir e » dilen bu mütehassıslara acaba mü- tacaat ediliyor mu? Çünkü buzan bilgi ve araştırmalar neticesi dikilmiş bir tek ağaç yerinde ol « mayan bir çok ağaçlardan fazla gö 26 görünür ve bulunduğu mevkii tezyin eder. Nitekim besapsız di- kilmiş olan bir ağaç da büyüdüğü zaman en güzel bir mimari nefise- yi kapamak tehlikesini gösterir. Ayni zamanda nazarı dikkate alınacak bir diğer nokta daha var dır ki o da dikilecek olan ağaçla « rın nevidir. Son zamanlarda Akas- yaya fazla rağbet gösteriliyor. Ger- gi bu ağaç diğerlerinden daha ça- buk büyür ve insan diktiği ağa - Melek Celâl cın serin gölgesinde bir kahve İçe. rek zahmetinin semeresini nisbe - ten kısa bir zaman zarfında gö - rür, Lâkin bu ağacın ömrü kısa ol- duğunu nazarı dikkate almak lâ zımdır. Halbuki ulu çınarların rif reytinlerin asırlardan asırlara geçip yaşlandıkça heybet ve gil - zellik kazandıklarını unutmamalı - yız. Son da her iklimin kendine mahsus nebatatı vardır. Bi- zim İstanbulun da kolaylikla ye - tiştirip ve urun ozamanlardanberi artık bu şehrin lâzımı gayri mü « farlki olan ağaçların en mühimle- ri şunlardır: Çınar, servi, erguvan, mor sal- kım, çitlenhik, çam, bilhassa fıs. tık çamı ve ilâ... Bütün Boğazda boydan boya (maalesef günden güne azalan) fıstık çamlarının zarif (silliouette) nı ve güzel bir bahar gününde er guvanların şaşaalı renklerini sey- redip hayran olmayan var mı? Bahçenin, parkın güzelliklerini belirten sebeplerden biri de diki - len ağaçların renklerini vakit gö- zünden uzak tutmamaktır. Nasıl bir ressam, paletinin ts - tündeki muhtelif elvanı karştsın - daki muşambanın üzerine bir ta « kım renk ahenkleri hesap ederek koyar ve gelişi güzel hareketten ie- tinap eylerse ağaçları dikerken de, gerek bunların peyzajın tabiatini, gerek yapraklarının renk husu - siyetleri itibariyle yan yara bulun malarından mesut neticeler hasıl olacaklarını iyice mütalen ve ona göre intihap eylemek lâzımdır. Çok temenni ederiz ki şehrimi- zin ağaçlanması gibi güzel ve fe yizli bir işe tesebbüs edildiği bir sırda mevzwubahis ettiğim ci. hetler dikkat ve itinadan mahrum kalmayacaklardır. “bpaşalık”, Hırvat dönmesini asilleş- tirmiş ve hünkârm &izile evlenebi- lecek bir seviyo sahibi yapmış olu- yordu. Kanuni Süleyman da kendi eseri olan bu vaziyetten istifade et- mek istiyerek düşüncesini sadraza- ma açtı ve Rüstemin damat olabil mesi için lâztm gelen muamelelerin yapılmasını emretti. Lâkin vezirle- rin ve haremağalarınn çoğu Rüs- temi sevmiyorlardı. Onun için pa- dişahm fikrini çelmiye, Rüstemi damatlık şerefinden mahrum etmi- ye çalışanlar birer birer ortaya çıktı, bir çok iftiralar yapıldı. bir hayli entrikalar çevrildi Fakat Hurrem Sultan tarafından zorlan- makta olan padişah bütün bu dedi- kodulara kulağını kapadı. bütün o enirlkalara omuz silkri. Ancak saray ağalarından birinin Küstemin sol kalçasında cüzam varası bülün- duğunu söylemesi üzerine azmi sar- sıldı ve kızını, o İğrenç bastalığa tutulmuş bir adama vermek elin- den gelemiyeceği için - Hürrem Sultanla da görüşüp anlaştıktan sonra - Diyarbekire bir memur yolladı. emürün vazifesi görünüşte Diyarbekir valisine bir ta kım emirler tebliğ etmek ve padi- şah namına bir tekim Obediyeler vermekti. Hakikatte ise Rüstemi en gizli köşelerine kadar tarassut ve tecessüs ettirerek Ookalçasında cü- zam yarası olup olmadığın anla- maktı. Tesadüf, Diyarbekire kadar taban teprniş olan saraylının eşini kolaylaştırdı. Çünkü bir gün Rüs- tem Pasanın üze bitin yürüdüğünü gördü. Halbuki odevirde cüzamlılırda bit buluna» miyacağına inanılıyordu. Memur da bu İnonci taşıdığı için. Diyarbe- kir valisinin üstünde kocaman bir bit görürgörmez sevindi, o tasıdığı sırrı açığa vurdu, Rüstemi - damat- lığa kavuşacağından dolayı » tebrik ol Osmanlı tarihine bu suretle gir. miş olan bu bitin yine Osmanlı & debiyatındaki yeri de şu beyt ile tesbit olunmuştur. Olicak bir kişinin bahtı kavi, talti yâr Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar! imdi meşhur bitin getirdiği uğur sayesinde Rüstem Pa- şanın düzdüğü bazineleri - onun tereke defterine göre - gözden ge- çirelim: 815 çiftlik, 476 değirmen, 1700 köle, 2900 at, 1196 deve, 100 gü- müşlü eğer, 500 elmasla süslü altın eğer, 2000 zırh, 1500 gürmüş bıçak, 130 çift altın üzengi. 760 elmaslı kılıç, 1000 gümüşle donatılmış miz- rak, 78 bin duka altını, 11,200,000 akça «ki bin katırın taşıyacağı yüktür - kıymetinde otuz tri elmas, 100 milyon akça nakit Wki milyon duka altım tutar), Bu muazzam hazineyi gördükten sonra Rüstem Paşayı damatlığı, kubbe altı vezirliğine ve nihayet sadrazamlığa götüren bit için ne uğurlu Hayvan dememek, hettâ o iğrenç mahllika “mübarek,, sıfatı bile takmamak kabil mn Kuru Çeşmeler Şehir içinde, susuz ve tarihi bir kiymet taşımıyan bir çok çeşmeler görülmektedir. Bilhassa bu çeşmele. rin önlerindeki yalakların kokmuş bi Ter pislik kuyusu haliri aldıkları mü- şahade edilmiştir. Vali, tariht bir kıy- mete malik olmıyan bu gibi çeşmele- rin derhal kaldırılmasını alikadarla ra emretmiştir. # Belediye kooperatif) tarafından Babtâlide açılmasına karar verilen memurin terzihanesino Alt noksonlar Ikmal edilmiştir. Terzihane iki güne kadar faaliyete başlıyacaktır, büyücek bir | Kızıyorsunuz ? Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel an gazetesi, ecnebi memleket- lerde okuyan baz gençlerin, yaşadıkları memleketlerin, mühitle- rin tesiri altında kaldıklarını, mem- lekete döndükten sonra, kendilerini muhlte uyduramadıklarını © yazd. Bundan başka, Türkiyeyi nüfus İmıntakası yapmak, iktisaden istila etmek emelinde olan devletlerin, kültürel münasebetlerle, yarm bu mömlekette İleri (Orol oynıyacak gençleri kendi düşünüşlerine göre hazırladıklarım iddin etti. Bu orta- da bir çok misalleri olan bir dava dır. Fakat şahıs şahıs göstererek, Iş- te filân, işte falan demiye ne şahsi baysiyete olan hürmetimiz, ne de bu devletin kanunları müsaade eder, Bu gibi meseleler Objective olarak ortaya konur ve münakaşa edilir, Bu yazıyı, bu fikri ve davayı İs- tlsmar etmek İstiyen bam gazeteler bunu, derhal bir Türk gençliğinin haysiyeti meselesi yaptılar, ve hik cüma geçtiler. Türk gencinin ira- desi, karakteri o kadar kuvvetlidir ki, gittikleri muhitte benliklerinden hiçbir sey kaybetmez İddiasmı güt- tüler. Türk gencinin karakterinden #liphe eden yok. İngiliz gencinin, Fransiz gencinin iradesi, karakteri zayıf mıdır ki, bu milletler, hangi memlekette olurlarsa olsun hemen kendi mekteplerini açar, ve çocuk- larını orada okuturlar. Kendi mem- leketlerinde yabancı dille tedrisat yapan mekteplere müsaade etme dikleri gibi, bazı ldrum üzerine böy» le bir müsaade verseler dahi bu &- kalliyetlere mahsus kalır, kendi çocukların, bu mekteplere gönder- imezler. Türkiyede misyoner mek- teplerini, eenebi o mekteplerini kon- trol eden Türkiye devleti, Türk ço- cukalrının o karakterinden korktuğu için midir ki, bu mektepleri teftiş lüzumunu hissetmiştir? Bu Türk gencinin karakteri me“ selesi değildir. Her çocuk, her genç, hattâ olgun insan, yaşadığı muhitla tesirlerinden kendini güç kurtarır, En kuvvetli karakterler bile, kei dinden daha üstün bir kültürün desi- İrine tâbi oldu mu, benliğinden bir çok şeyler kaybeder. İnsan demir değildir. Hele bu gençleri avucu İçine alıp, bunlara kendi ideolojilerini telkin için, huswi metodlarla çalışan yük- sek bir kültüre düştü mü, gencin sarılması —kanaatlerini © yapmış çok yüksek iradeler müstesna benliğini kaybetmesi gayet tabiidir. Böyle bir tehlikeyi, mevcut misaj- leri gözümüz önünde dururken işa. ret etmek, realitede mevcut olan bir meseleyi or! koymaktır. Bunu neden hemen bir Türk gençliğinin e haysiyeti haline sokus yor, milhim davaların münal na bile tahammül edemiyorsunuz? Türk genci herşeyden evvel şuurlu, temkinli, o müsamahalı olmalıdır. Her meselenin hürriyet içinde mü- nakaşasınm davacı olmalıdır. Yok- sa, her meseleyi dar bir görüşle, bir haysiyet ve milliyet davası yap- mak, en zaruri meselelerin müna- kaşasma bile imkân vermylen bir hava yaratınıktır. Hürriyetin önü- be, fikrin, münakaşanın önline bir duvar çekmektir. Misyoner mektep» lerinin, müstemleke mekteplerinin, faydası olmasaydı, ecnebller gittik. leri yerlerde bu mektepleri acarlar miydi? Biz onlara av vermiyelim di- yoruz, siz kızıyorsunuz. Hangi şuur- la? Hiddetleniyorsumuz? 52 Dükkân Cezalandırıldı Belediye teftiş heyeti bütün esnafı sıkı bir kontrol ve teftisten geçir - mektedir. Eminönü kazası dahilinde bu teftişler dün bitinistir Bu mınte- kada 3 kahve. 4 kırasthane. 3 kasap, 6 fırm. 4 lokanta. 2 tuhafivevi, 2 ma- Bav, 2 sebzeci, 5 balıkçı, 3 bakkal, 4 mahallebici, 2 işkembeci, 4 börekçi, 2 aşçı, 4 köfteci cezalandırılmıştır. Müfettişler bugünden itibaren de Beyoğlu mmtakssında *eftişlere baş- liyacaklardır. Sıra ile bitin kazalar. da bu sıkı teftiş yapılacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: