22 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

22 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

224-939 22 Nisan 1939 TI AN ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 4400 Kr. “ 1 Sene © 2800 e. | mw” 8 Ay 0 “w ” 3 Ay w w ” 1Ay w ” Milletlerarası posta ittihadıns d&hil olmıyan memleketler İçin abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, 1.5 liradır. Abone bedeli peşindir. | Adres değiştirmek 25 kuruştur. | Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilivesi lâzımdır. LİLA LİN Kanuna Hürmet Etmeyi Öğrenelim ir kaç gündür gazetelerde pa- zarlıkla alışverişi Oo meneden kanuna muhalif hareket ettikleri i- çin ceza gören esnaf ve tücenrın isim- lerini havi listeler neşrediliyor, Bu listelerden anlaşılıyor ki ka- Bunun yasak etmesine rağmen esnaf ve tüccar hâlâ pazarlıkla iş görüyor- lar. İyi vatandaşlığın en birinci şartı kanuna hürmetkârlıktır. Kanuna ay- kırı hareketler istisnai hareketlerdir. ve onun için de cezayı muciptir. Bü- tün vatandaşlar kanuna aykırı hare- ket ederlerse, o memlekette kanun mefhumu yok demektir. Her kanun bir ihtiyacın ifadesi - dir. Pazarlığı meneden kanun da, ye- ni hayatımızın bir icabıdır. Tüccar ve esnafın hâlâ eski zamandan kal - ma ortaçağ ticaret sistemine yapışıp kalmak istemesi bir gerilik hareke - tidir, Binaenaleyh hangi (o bakımdan baksak, esnaf ve tüccarın mühim bir kısmının kanuna muhalif hareketleri büyük bir suçtur, Türk vatandaşı her şeyden evvel kanuna hürmeti öğrenmelidir. * Yanlış Bir Hüküm Geçenlerde müstakil ressamlar, Dağcılık © kulübünde o hayli rağ - Satılır aeg aşımınlarıı. Bes ayni sergiyi, Zonguldakta, Bursada, Balıkesirde, ve Samsunda da açmiş- lar. Ve bir kaç gün evvel de, yine ay- ni sergiyi açmak niyetiyle (o İzmite gitmişler. Fakat, teessüf, ve hayretle öğreniyoruz ki, İzmit müddeiamu - misinin, ressamlarımıza verdiği ce - vap şu olmuş “— Eserleriniz arasında © çıplak kadın tabloları da var... Bu itibarla, bu müstehcen manzaraların halka teşhirine müsamaha ve müsaade e - demeyiz!” Memlekete resim sanatmı sevdir- mek, tanıtmak gayesiyle, ve ihtimal ceplerinden para bile harcayarak bu seyahati yapmak fedakârlığını gös. teren ressamlarımız, bu cevabı ala - rak geri dönerlerken, (kimbilir ne derin bir inkisarı hayal acısı duy - muşlardır? Bir sanat eseri karşısında, bu de- rece mutaassıbane bir hüküm veril mesini mazur gösterebilecek hiç bir sebep tasavvur edemiyoruz. Bir sanat eseriyle, bir müstehcen manzarayı birbirinden ayırt edebile- cek derecede münevver ve ileri dü- şünceli olan İzmit halkı da, kendile- rini, bir sanat sergisi görmek firsa - tından mahrum bırakan o hükmü, ayni derecede teessiif ve teessürle karşılamıştır kanaatindeyiz. Bu itibarladır ki, bu hükmün, ve bu hükümden doğan neticenin tas - hihini, tamirini temenni etmemek © limizden gelmiyor. ———— — Serseri Mayin Yaraz ve Trabzon fenerleri âra- sında ve her iki fenerin 20 mil şima- linde seyyar bir mayin görülmüştür. Yapılan bütün araştırmalara rağmen mayin bulunamadığından deniz vası- tsisrına ihtiyatlı bulunmaları bildi- rilmiştir, Mayinin araştırılmasına de- vam ediliyor. Bulgar Konsolosu Gitti Bulgar başkonsolosu Sileski Safya- da başka bir vazifeye tayin edilmiş ve dün akşam ekspresle Sofyaya ha- Teket etmiştir. TAN Muharrir, bugünkü yazısında, neşriyat siyasetimize hâkim olması lâzım gelen "esas prensipleri İki cepheden tetkik ediyor ve çocuklar için yazılan kitapların lisan ve muhteviyat bakımlarından kıymetlerini araştırarak fikirlerini anlatıyor : Kitaplarda B asitlik Ve Asırlık Meselesi Ka meselesi hakkında yaz * dığım ilk makalede, neşri - yat siyasetimize hâkim olması lö- zam gelen esas prensipleri tebarüz ettirmeğe çalışmıştım. Bu mesele- nin diğer mühim ve hususi bir cep- hesini, yâni çocuklar için yazılan kitapların Ilsan ve muhteviyat ba- kımlarından kıymetlerinin tetkiki- ni başka bir makaleye bırakmış « tım. Bu ehemmiyetli mesele ile mat- büatın yakından alâkadar olması şayanı memnuniyettir. Filhakika, tanmmış muharrir « lerimizden bazıları, muhtelif ga zetelerde neşrettikleri makale ve fıkralarda, mektep kitaplarını bar sitlikleri ve ağırlıkları bakımların- dan tetkik etmişler ve bunların kıymetleri hakkında o hükümler vermişlerdir. Müştereken kabul edilen haki. kat şudur: İlk mekteplerin bilhas- sa okuma kitapları çok basittir, bu- na mukabil orta mekteplerinki çok ağırdır. Çocuklar ilk mektepte â - deta bebek müsmelesi görüyorlar, orta mektebe gelince, birden güç- lüklerle karşılaşıyorlar, kitapları anlamakta güçlük çekiyorlar, bu - nahıyorlar, Buna karşı iki çare gösterili - yor: 1 — Orta mektep kitaplarını basitleştirmek; 2 — İlk mektep kitaplarım a- Rırlaştırmak suretiyle bozulan mu- vazeneyi tesis etmek, Bu ikinci hal'süretini teklif e- denler, çocukların biraz “zorluk çekeceklerini kabul, fakat zekâla - ının ve kültürlerinin ancak bu sa- diyorlar. Kitabın tedrisatta, bütün fikir terbiyesindeki hâkim rolü düşünü- lecek olursa bunun, esâslı bir tet - kik neticesi issbetli kararlar alın- masını icabettiren hayati bir me - sele olduğu anlaşılır. Bütün terbiye meselelerinde ol- duğu gibi bu meselede de, yalnız gocük psikolojisinin müsbet muta. larının aydınlığı altında değil, ayni zamanda içtimai zaruret, ih- tiyaçları gözönünde bulundurarak tetkik etmek suretiyle doğru ve i- sabetli hükümler vermek müm - kün olacaktır. vvelâ, mevcut vaziyeti tesbit edelim: İlk mektep kitapla- rı, bilhassa okuma kitapları, umu- miyetle, lisan ve fikir bakımların- dan çok basit parçaları ihtiva et - mektedirler, Ayni zamanda hacim- leri de çok güçüktür. Meselâ ikin- Gi sınıfta tek ders kitabı olarak çö- cukların ellerine verilen okuma ki- tabı 130 sayfayı, 5 inci. sınıf okuma kitabı 150 sayfayı geçmemektedir. Bu kitapların tertibinde, okuyacak çocukların tamamile anlamaları lâzım geldiği prensibinden mül - hem olunduğu anlaşılıyor. İlk bakışta çok mantıki ve ma- kul görünen bu prensibin hakiki kıymeti hakkında bir hüküm vere- bilmek için her şeyden evvel anla- mak meselesini yakından tetkik et- memiz lâzımdır. Fikrimizee, muâyyen bir yaş - taki bir çocuk, yehul herhangi bir kültür seviyesindeki insan için, (filân metni ve mefhumları anlar, yahut anlamaz) diye katl bir hü - küm verilemez; çünkü anlamanın muhtelif şekilleri ve dereceleri var dir. Her insan, bir mefhumu, mef - humlardan mürekkep olan bir met ni, yaşı, zekâsı, kültür seviyesi ve tecrübesi nisbetinde anlar, On üç sene evvel ilk mektep çocukları için tertip ettiğim “Se - vimli Kıraat” 1 bazı muallimler a- dır bulmuşlar ve Falih Rıfkı, Re - mor emi Yazan: Sadrettin Celâl Antel şt Nuri, Refik Halit'in eserlerin. den aldığım parçaları çocukların anlamadıklarından şikâyet etmiş. Terdi, Onlar, bu şikâyet ve itirazların- da haksızdı çünkü evvelâ, ço - cukların idrak kabiliyetlerini -mü- balâğalı ve hakikate uygun olma - yan bir şekilde - azaltıyorlardı; di- ğer cihetten terbiyenin, çocukların zekâlarını inkişaf ettirmek, lisan - larını zenginleştirmek ve güzelleş- trmek, zihinlerini kıymetli fikir. lerle beslemek suretiyle kültür se- viyelerini yükseltmekten ibaret o- lan hedefini nazarı dikkate almı - yorlardı. İlmi ve teknik ihtisdslara ait bilgiler istisna edilmek şartiyle, u- mumi mefhumların ve onlara te- kabül eden hükümlerin bir listesi. ni yaparak bunlardan hangilerinin hangi yaşlarda öğretilmesi müm- kün olduğunu tesbit etmek kabil değildir. O kadar âciz ve idraksiz farze- dilen ilk mektep çocuğunun yedi yaşına gelinceye kadar, ailesi için- deki serbest fikir inkişafı bunun kuvvetli delilidir, Filhakika yedi yaşında mekte- be gelen şocuk kara cahil değildin Onun eşya ve hâdiseler hattâ onla- Fin vasıfları ve münasebetleri hak kında oldukca kuvı — vape — eselâ: Hava ve anne mef- humlarını alalım. En küçük yaşta olan çocuklar bile havanın ve annenin ne olduğunu bilirler ve bilmeleri lâzımdır. Onların, İK açaklara Mersiye Yeri . havanın fiziki ve kimyevi vasıfla - rını ve anne mefhumunun fizyo - lojik, içtimai ve hukuki manasını kavrayamıyacaklarını düşünerek, bunları öğretmekten vaz geçmeğe imkân var mıdır? Bütün mücerret (o mefhumlar, meselâ, istiklâl mefhumu için de ayni şeyi söyliyebiliriz. Sekiz ya - şında bir çocuk, on beş yaşındaki bir genç, bu mefhumu kendilerine göre anlarlar. Fakat istilânın ve essretin fecaatlerini bizzat görmüş ve yaşamış olan bir insan, istiklâ - lin manasını daha iyi anlar, kıy - metini daha çok takdir eder. Bir hukukçunun istiklâle verdiği ma - na, çok daha esaslı ve şümullüdür. Hulâsa, ihtisasa ait bilgiler ha- ricinde, umumi mefhumları herkes kendine göre anlar ve bu mefhum- ların hepsi iptidai ve basit bir lisan la ifade edilemezler. Diğer cihetten kendilerine uy - gun bir lisanla ifade edilen bu u- mumi şefhumları ilk mektepler- de çocuklara öğretmek meeburi - yetindeyiz. Bunun muhtelif sebep- leri vardır: 1 — İlk mektepten çıkan ço- cukların büyük bir kısmı, daha ü bir tahsile devam imkânı - doğruya hayata (o atilmektadırlar. “Demokrasi, bütün vatandaşların devletin idaresine, bilvasıta dahi olsa şuurlu bir surette iştirak et - meğe mecbur oldukları bir rejim- dir. İlk mektep gençlerde bu Şuu- ru temin etmek maksadiyle bu u - mumi bilgileri ve mefhumları ka- zandırmak mecburiyetindedir. Kahramanlara Destan Yazan: Aka Gündüz K ooramanca dövüşmesini, kah- ramanca öldürmesini, kah- manca yaşamasını; ve kahr- nca ölmesini bilen bir milletin çocuğu sıfatiyle hu satırları yazi” yorum: Bazi Garp gazetelerini okudum. Okuyamadıklarımmn tercümeleri- mi gördüm. Ne acı ve acmacak şeylerdi. Bunları yaran tahtadan ve gübreden İnsanlar; dünyanm halini, ezilenlerin istraplarını ve kahramanca ölmesini bilenlerin şe- refini, topyekün kan ağlıyan beşe- riyeti hir yana atmışlar, kaçakla- Ta yanık mersiyeler yazmıya baş- lamışlar, Dünkü - Arnavutluk © Kralmın hanımı kaçmış. Bu kaçış öyle ha- zin, öyle acıklı, öyle yürekler pa- ralayıcı imiş ki deme gitsin, Facianın büyüklüğüne bakım: Kaçarken gece imiş ve gece onun bu dayanamamış ta ka- ranlık kesilmiş. Bu kdar da de- Bil, zavallıcığın lüks otomobilin deki fenerler bile yakılmamış, Vah vah imiş, : Ya üç gün önce şu hatası dün- yaya gelen hebeği... İpekli kundağı içinde ve ecnebi dadıcığının şefkatli kolları arasin- da öyle lirik bir muşultı ile uyu- yormuş ki en taş yüreğin bin bir buçuk parça olması işten bile de- &ilmiş. Bence bu bebe hakikaten acmacak bir masumdur, Niçin mi? fer o bir vatan kızınm rahminden bir Arnavut köyünün ocağı kena- rma düşseydi ne mutlu olacaktı ona. Şimdi o da —herseyden ha bersiz olmasına rağmen— milli mücadeleye © girişen kahraman hemşerilerinin safında sayılacaktı. Halbuki vatanını, milletini bırakıp kaçanların kara listesine —haberi ve hakkı olmadan— girmiş bulu- nuyor, Bunun için hakikaten aci- nir, Bir buçuk milyon silâhsız kah- raman, yüz elli milyon silâhlı kah- ramana nihayet teslim olabilir. Vatanr, benliği, #stiklüli uğrunda kanmı dökmek, canını vermek şartiyle bu teslim oluş ayıp ve şe refsizlik değildir. Arnavutluk, is- terse bir damla kan dökmüş iki can vermiş olsun, o şerefe ulaş- mıştır. Fakat bir buçuk milyon masum, Yiğit ve sadık insanı yirmi yıl te- pe tepe kullandıktan, ite kaka sü- rükledikten sonra bir buçuk da- kika içinde yüzüstü bırakıp, galon- larını, elmaslarmı, banknotlarını Salla sirt ederek sıvışmak ayıptan da, şerefsizlikten de daha ağır bir seydir. Yanlış söyledim, değildir. Natü- reldir, Basittir. Tarih her sayfa- da böylelerden bir kaçını vazı- yor, Taçlınm ve tahilınin karakte- ri, Vazifesi budur. İlk tehlike a- nında o tahtı tacı kendisine veren | ve hislerini, anatını, milleti, toprağı bırakıp kaçmak... (Arkası 8 incide) j Manalı bir surefte, anlayarak gazete okuyabilmek, ilk mektebin çocuklara kazandıracağı iktidarla” rın en ehemmiyetlisi, en İüzümlü- sudur, İlk mekteplerin okuma ki « taplarının lisanı İle gazetelerin li- sanı arasında, büyük bir — ayrılık bulunduğu takdirde bunun müm- kün olamıyacağı muhakkaktır. 2 — İlk mekteplerde okuma ki- taplarından beklediğimiz gayeler- den biri de, çocukların lisanlarını zenginleştirmek ve güzelleştirmek Suretiyle onların ifade kabiliyet - lerini, edebi, zevklerini inkişaf et- tirmektir. Bu ise, basit fikirlerin basit ve yavan bir surette ifade e- dildiği yazılarla temin edilemez. 3 — Mütaleanm en büyük kıy- meti, insanın seviyesini aşan fikir- leri kavramak hususunda yapma- Ba mecbur olduğu zihni ceht ve ci- daldedir. Bu, yalnız çocukların değil, herkesin mütaleasında hâkim olma- $i lâzım gelen bir esastır, Çocukle- rımız için olduğu kadar kendimiz için kitap seçerken bu esasa çok dikkat etmeliyiz. Kendi fikirlerimi. zin tekrarı olan bir kitabı okumak- ta hiç bir fikri kazanç olamaz. Hiç bir cihetten bizi aşmayan bir mü- ellifin eserinden hiç bir fayda u - mulamaz. Eğer, o bizden yüksekse ihtimal onun bazı fikirlerini anla- yamıyacağız. Fakat kitab: okuyup bitirdikten sonra, bizim zihnizim- de bazı değişiklikler hasıl olacak - | yan: iendeleri;ulmaları körleyiiren eği Geni ie bazı izler e > EE miz yıkılmış diğerleri kuvvetlen |“ #esİni verebilen bu dervişana ve miş, önümüzde yeni ve geniş ufuk lar açılmış olacaktır. Bu, bizim İ- cin en büyük fikri kazançtır. u münasebetle kitap * seçme B ve okuma tekniğine ait mü- him bir esası da tebarüz ettirme- yi de faydalı buluyorum, Kıymetli eserler, üstat eserleri, | her yeni okuyuşta, birinci okuyuş- ) ta farkında olmadığımız yeni ve İ güzel fikirler, hisler ve (ifadeler bulduğumuz eserlerdir. İkinci ve üçüncü derecede kıymette olan e- serler, bu tecrübeye dayanamaz - lar. Böyle bir eser, hiç şüphesiz bir defa okumakla anlaşılmaz, ancak ikinci ve üçüncü okuyuşta onun hakiki manasına, ruhuna nüfuz & debiliriz. Kendisinde mütalea hir. vakıf olmayan bir insan okuduğu bir kitapta. manasını anlamadığı bir cümle İle karşılaşınca, orada saplanıp kalır, daha ileri gitmez, bu muammayı halletmeksizin oku- mağa devamı âdeta fikri bir na - mussuzluk sayar. Fakat bu suret- le hiç kimse, herhangi bir kıymot- li eserin beşinci sayfasından ileri gidemiyecektir. İnat ve israrla ma- nia önünde durmak büyük bir ha- tadır, Geçmek, kitabı bitirmek, ki- tabın heyeti umumiyesi hakkın - da edindiğimiz fikirle teferriatı aydınlatmak lâzımdır. Bunun için- dir ki ilk okuma, dikkatli olmakla beraber, nisbeten çabuk olmalıdır. Bir çok karanlık, anlaşılmamış noktaların kalması tabiidir. İkinci okuyuşta — güçlükler, hiç olmaz $a, kismen yenilmiş olacı Büyük mütefekkirler bize ma- palarla dolu formüller vermişler - dir. Bu ifadelerde saklı olan zen - Binlikler yavaş yavaş meydana çı- kacaktır. Şüphesiz bu mütefekkir. ler fikirlerini kasten saklamış de Billerdir. Fakat onların söyliye - cekleri çok şeyler vardı, ve bürla- rı ifade etmek için snöak herkesin kullandığı lisana maliktiler, Yaz- mak, deruni hayatın bütün fikir katılaşmış, şahsiyeti olmayan umumi kelime » s1 bulunan fakat okuma tekniğine | Ra | FIKRA iğ Sanat Eserlerini Kontrol Yazan: Şüküfe Nihal Apa yemeği... Misafirlerimiz VAR, Radyo, mutat konferanslarından, havadislerinden sonra alaturka mu- siki serisine geçti; bir “süznak” fas- lna başladı; nâgâh, İncitme yazık hastai | hicranını ey Koymaz yanma ettiğini * ğ Etmiyor hiç merhamet cana benim Efganıma, Arzeden yök mu acep ahvalimi ca- nanıma Kalmadı tende tahammül tâ dayandı canıma Konuşuyor, dinliyor, yavaş yavaş. uzun bir süküta dalıyoruz. Süzinak beste, parlayamayan, kavrayamayan lâkin sinsi sinsi damarları yalayan bir alevle ruhları büyüledi. Hepimiz, ipnotize edilmiş haldeyiz. Ellerimiz- den çatal, bıçak düşmüş; omuzları » mız çökük, benizimiz uçuk... Damar- larımızda mistik bir zevkin uyuştu. rucu tesiri. , İradesiz ve cansız. A Radyo sustu... Mahmurlaşan göze lerimiz yavaş yavaş açıldı, ayıldık, birbirimize baktık. İçimde tatlı bir hüznün devamı vardı. : Bu güfteler, bu besteler beni ma- ziye, çocukluk günlerime sürükle « mişti, Şimdi kendi kendimi kontrol. ederek ani bir tahlil yaptım; o za - manlar da bu şarkıları sonsuz bir. zevkle dinlerken böyle afyon Içmiş gibi kendimden geçer, sonsuz bir melünkoli içinde kendime göre bir nevi dünya görüşü edinirdim. Bütün. güzelliğine rağmen hayata uyma - monoton musikinin bugünkülere de ayni zehabi vereceğini © düşünerek etrafımdakilerle bir görüşmeye ha - zırlanıyordum; birdenbire, bana va- kit bırakmadan, karşımda isyanlı biç İses gürledi; bir çok zamanlarını Av- rupada geçirmiş, şark. kadar garbi de, garp sanat eserlerini de iyi tanı mış bay... Haykırdı: 1 — Bu, bizim musikimiz olamaz Bu musiki, ruhunda kasırgalar tutu. şan, kahraman ruhlu, isyankâr Türk milletinin musikisi “olamaz!.. Hâlâ bize Türk musikisi diye şuradan bu- radan alınmış nâğmeleri okuyorlar, Türk, ezilmez; Türk © yalı Türk, haykırmasını bilmez, Türkün sesi, gürdür; o, davulla bağırır, ba - Eurilığı zamani, | Bakınız, hepimiz ne hale geldiki (Bu muzır musikiyi kaldıramadık, gif- ti, Kıymetli misafirime cevap ver « dim: —Hakkınız var: ben de şimdi. ayni ruhi hal içinde ayni şeyleri dü- şünüyordum. Yalnız, bir şeye itiraz edeceğim; çok kıymetli mütehassıs « ların etüdlerinden valdığım intıbala « ra göre, bu musiki yabancılardan a lınmış değil, bizim, kendi yarattığı « muz bir şeydir. Muhatahım itiraza başlamak için jbir heyecan gösterdi; müsaadesini g- larak devam ettim; & —Hakkınız var; Türk yalvar - max; Türk, gürler.. Istırap çeker, a- ma, ezilmez, tevekkül etmez. Böyle olmakla beraber, bu musiki yine bi- kendi janrında şaheserler meydana getirdik. İzah edeyim: : İslâm ve acem kültürü çerçevesi. ne girdikten sonra umumiyetle be Miğimizi saran züihti ve mistik duy © gularm, inanışların yarattığı edebi. yat ne İse; musiki de o oldu. Asırlarca gözlerini reel haya yuman, tevekkül ve kanağtin felse « fesini taşıyan kafalardan daha faz - baca ve daha başkasını bekleyemez- Derken, yeni bir fasla Badi radyo, eski söz 1 birakip bu de- (Lâijen | DE Gİ di

Bu sayıdan diğer sayfalar: