27 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

27 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m —— 21.4-939 Tahlil ve Tenkid | TAN * Geçen Hafta Içinde Çıkan Kitaplar BİR İÇİM SU Yazan: REFİK HALİD Basan: Semih Lâtfi Kitabevi RE Halidin sanat şahikaları- na nasıl yükselmiş olduğu- nu tebarüz etti- Ten yeni bir ve- sika daha İnti- Şar etti. Ben, bu şaheseri, büyük edibin sanat se- masındeki yerini ve 9 semaya ne suretle ulaştığını bize anlatan vesika diye tarif et- tim. Fakat siz, bu esere ve Refik Halidin bütün eserlerine sanat a- tölyelerinde işlenmiş birer mucize- vi kanat ta diyebilirsiniz. Hakiki sanatkârlar işte ruhlarının heyeca- hını, dimağlarının nurunu malze- me olarak kullanmak suretiyle vü- cude getirdikleri bu kanatlarla fa- nilik seviyesinden dereca derece uzaklaşırlar, ebediyetin ve"tarihin sönmez kehkeşanları arasına ka- rışırlar, Okuyucuların bir sanat e gerini okumaktan sldıkları, çeşit çeşit hazlardan biri de sanatkârın uçuşunu, yükselişini hissen tema şa olsa gerektir. Bir içim su, Refik Halidin vatan dışında yaşarken yarattığı nefis ve pek nefis bir küçük hi adıdır. Şimdi o hikâyenin ismini bu kitaba vermiş ve kırk beş kü- çük hikâyeyi de bir içimsu baş- likle sanat incisinin etrafıma —di- zi dizi pırlanta” gibi— serpiştir. 4 itiyadına gö- amiyle aykırı görünür. Çün- kü biz, küçük hikâyelerden mü- rekkep bir kitaba o hikâyelerden en başa konulan hangisi ise onun başlığını isim olarak vermeyi iti- yat edinmişizdir. Sanatkâr Refik Halit, bir içim suda bu itiyada in- kıyat etmemiş ve bir içim su, ki- taptaki küçük hikâyelerin yirmi ü- çüncüsü iken onun isimini kapağa koymuştur. u yenilikten ben de şevka ge- lerek okuyucularima “Bir içim su, yun mevzuunu kisi ca anlatmak is- tedim. Fakat, iti raf (o ediyorum, muvaffak o ola- madım. Çünkü bir içim su hikâyesi, bizim eski üs- tat şairlerin kendi yüksek kudret- lerini, derin bilgilerini belirtmek için yazdıkları menekşe redifhi, gül redifli, güneş redifli, su redifli sidelere ve o ayârdaki teklidi im- kânsız şiirlere benziyor. Hepsinin sonu menekşe veya gül ile biten yüz beyitten birini veya ikisini al- makla o şiirin bir kül halinde tem- sil ettiği sanat inceliğini kavi mak kabil olamadığı gibi bir (içim su) yun da hulâsasını yapmak Sür retiyle umumi heyetindeki kıvrak” lığı, berraklığı ve zarafetini iha- ta etmiş olamayız. Fakat, tekzip olunmıyacağıma, olunamıyacağı ma emin olarak şunu söyliyeyim ki bir güzelliğin, tekevvününden tekemmülüne kadar geçirdiği saf- haları ayrı ayrı canlandırmak şar- tiyle, tasvirinden ibaret bulunan bir içim su, bizde bugüne kadar eşi yapılamıyan canlı, hareketli ve pek kuvvetli bir tablodur, bir şa- heserdir. Kitapta ondan evvel've #onra okunacak olan kırk beş kü- çük hikâyenin her biri de ayrı bi- rer otijinalitede, tasavvur ve tas- vir bakımından bir içim su aya- rındadır. Eseri okuyanların bu hü- kümde bana iştirek edeceklerin- den emin olarak -sânatkâr Refik Halide tebriklerimi sunuyorum, ; Yazan: M. Turhan pi a ; ESKİ TÜRK YAZILARININ MENŞEİ Yazan: Filoloğlarımızdan AHMET CEVAT EMRE Basan: Devlet Matbaası essiz, reklâmsız ve nüma; siz iş gören, milli harsın gunlaşmasını hız landıracak fay- dalı kitaplar bas makta büyük bir cömertlik göste- ren Devlet Mat- baasının mesle- dime uygun neşriyatını sadakatle takip eltiğim halde —aylarca sür- müş olan hastalığım yüzünden o- lacak— Tüfk Dil Kurumu gramer kolu şefi kıymetli filolog o Ahmet Cevat Emrenin eski Türk yazısı- nın menşel adlı eserini bir hafta evveline kadar görememiştim. Mü- elifin lütufkârlığı ile bu gafletten kurtuldum, tarih ile uğraşan ve tarih seven her yurttaşa geniş fay- dalar vaadeden bu güzel eseri oku- mak bahtiyarlığına erdim. Ben yaşta olanlar —içleri sızlı- ya sızlıya— hatırlarlar ki otuz, o- tuz beş yıl evvel mekteplerde Türk yazısı diye bir bahis yoktu “Bilgi edinmiş yurttaşların say bütün Türkiyede beşi geçmezdi. Tarih hocaları Mısırın Hiyeroglifi- ni —kendi bilgi seviyelerine gö- re— uzun uzun İzah ettikleri hal- de Türk yazısının menşei hakkın- da bir kelime olsun söylemezlerdi. Ancak Meşrutiyet devrinde Üy- gur harflerinden, Orhon kitabele- rinden bahsolunmak imkânı elde edildi, Türkün necabette olduğu kadar medeniyette de kıdemi ol- duğu hakkında yazılar çıkmıya başladı. akat yazıyı her milletten ön- ce Türklerin kullandığını söylemek © zev- kine ancak Cüm huriyet yılların- da erilebildi. Şimdi her lise mezunu da bilir ki yazı, tarihten evvelki devirlerde Türkler tara- dından icat edilmiştir ve Sümerler Türk yazısının. yayılmasına âmil olmuşlardır. Fakat 'Türk dehası tek bir yazı icat etmekle kanma- di, zaman zaman yen! yazılar orta- ya koydu. Yenisey — Orhon kita- belerindeki yazı ile Uygur alfabo- si o İsatların en meşhurları olup şimdi kullandığımız Türk alfabesi de en yenisi ve en mütekâmil ola- nıdır. Fakat eski Türk yazılarının menşei hakkında —Gerp âlimleri- nin fikirlerini, hükümlerini tahlil ederek — bizi tenvir eden bir eser de henüz kaleme alınmamıştı. Sa- yın filolog Ahmet Cevat Emre, iş- te bu noksanın giderilmesi için ilk ilmi adımı atmış ve bize kuvvetli bir meşale vermiştir. Bu değerli dil âliminin şu ese- rindeki kiymeti okuyucularıma ifade için Atatürkün ölmezden tam İlki ay evvel onu baştan niha- ete kadar okumuş ve sonuna kendi kalemiyle “İyi,, İşaretini ko- p imzalamış olduğunu söyle mek kâfidir sanıyorum. Tarih muallimleriyle bütün ts- rih severlerin kitaba alâka göste- receklerini umuyorum. AŞK ISTIRAPTIR Yazan: OĞUZ ÖZDEŞ Basan: İkbal Kitabevi u, muharririn izahından an- lıyoruz ki bir gencin ilk ka- lem ( tecrübesi- dir. Fakat eseri okuyunca da an- yoruz ki genç muharrir hayli olgundur. O, ilk kalem tecrübe- sini yapmayı tasarlarken ve aşkın bir istırap olduğu düşüncesinden mufassal bir hikâye çıkarmayı ku- rarken irs nazariyesini çürütmeyi gerekli gördüğü gibi hayata ne e- kilirse onun biçilmesi lâzım gelmi- yecoğıni tebarüz ettirmeyi de emel edinmiştir. Genç muharririn irs nazariyesi- ne ve göreneğe değer vermediği kocasına ihanet etmiş bir anne- den eşine —türlü türlü mihnetler içinde dahi— sadık ve bağlı kalan bir kızı romanına kahraman seç- mesinden anlıyoruz. Fakat bu kız, ilk nişanlısına ihanet ediyor, baş- ka bir delikanlı ile kaçıyor. Oku- yucu bu hâdiseyi ve kızın annesini düşünerek ileride namus faciala- riyle karşılanacağını umarken ne- tice mâküs çıkıyor. Bu, genç mü- harririn lehine kaydolunacak gü- 2el bir terdit nümünesidir. Romanda Nerime adını taşıyan kahraman kızın, bir zamanlar yüz ayr nişanlısı ile, kendi ömrü sönerken karşılaşması ve o metruk nişanlı dan yine sevgi ve himaye görmesi de insanların mutlaka ektiklerini biçecekleri (o hakkındaki Xanaati baltalamaktadrı. R oman, Nerimenin çektiği fe- lâketlerin hikâyesiyle dolu- dur, Onun koca- sı Halük, bir ka- za > neticesinde hemşire katili © larak sürgün & diliyor, bir has- türede canına kı yıyor, Nerime, hizmetçilik etmek mecburiyetinde kalıyor. Fakat ka- pılandığı yerlerde hakaret görü- yor, haksız yere hırsızlıkla itham ediliyor, dayak yiyor. ırzına İlişi- liyor. Yalnız bir kadin ona evlât muamelesi yapıyor. Nerime de, İlk nişanlısının evinde can verirken © kadına “anne, diye h'tap eden bir mektup yazarak şükranlarını sus | Buyor. Eserde benim bulduğum yegâne kusur, bu asrın değil, on dokuzun- cu asrın romanı oluşudur. Bugün hizmetçiler, hiç olmazsa kendi â- lemlerinde, hanım olmak yolunu tutmuşlardır. Hanımların hizmet- giliğe düşmeleri —zaman telâkki- leri itibariyle söylüyorum-— rüya- da bile kabil olmıyan şeylerden- dir. Bu noktanın ve bazı tasvirler- de hayalin hakikate galip oluşu gibi sakatlıkların bir yana bırakıl- ması halinde Bay Oğuz Ozdeş'i ilk romanında muvaffak olmuş bir muharrir sıfatiyle tebrik etmek lâzım gelir, * YENİ NEŞRİYAT ; ————— SERVETİFÜNUN - UYANIŞ — Bu miecmüann S4l numaralı sayısı Ahmet İhsan Tokgöz, Halid Fahri Ozansoy, İr- fan Emin Kövemihaljlu, Halikarnas Ba- lıkçısı, İbrahim Hoyi, Salih Zeki Aktar, Münsrez Kaptanoğlu, Kerime Nadir, N. İlhan Berk ve Reyhan Kenanın yazıları, tablolar, haftanın resimleri ve diğer mün derecada tinişar etti, Şu Garip Dünya: İN İmiktarı İ güzellik enstitüleri azdır. Bu da gös- İLİ ana Garip Bir Dilencilik Nevyork'ta bir genç, garip bir di- İÜ lencilik yapmıştır. Gİ Bir kaç saat için süz'i bir paraya Z., mukabil kira ile aldığı bir taksi © omobilini şehrin, Zu) ük meydanla- rında durduruyor- gönüllerinden ne beh- . muş ve halktan, koparsa diyerek otomobili zin parası İstiyormuş. Bu arada mesleği ticaret ajanı 0-| lup epey zamandanberi işsiz «aldi-| Binı, fakat şimdi iş çıktığı bir tica- ret müessesesine kadar gidebilmek için otomobilinin benzini olmadığını ve bir miktar olsa dahi yarı yolda kalmak tehlikesi geçireceğini söylü- yormuş. Bu suretle delikanlı, yanın- dan gelip geçenlerden azar azar e- pey para toplamış ve neticede sant- le ve taksitle aldığı otomobilin pa-İg casını da ödemiştir. Böylelikle hav dan bir otomobil sahibi olmuştur. . Rio de Janeyro'nun güzellik enstitüleri 1/700,000 nüfu- su olan Riode Janeiro'da 20 gü- zellik . enstitüsü vardır ve bunun hiç bir zaman 8rtmamış- tır, Halbuki Li- verpol'de 840 gü zellik (o enstitüsü mevcut olup (o Nevyorkla Londrada ise, bunların adedi sayılmaz dere cede çoktur. Bu şehirlerle mukaye- se edilecek olursa Rio de Janeiro'da ZER vi De w ye ) teriyor ki, Rio de Janeiro kadınları güzelliklerile 0 kadur *alâkdar ol- " JERALDİN,, 38 Milyon Franklık gere astalığın ne zaman baş- ladığını bilmiyorum. O çirkinliğin oraya ne zaman konduğunu hatırlamıyorum. Fakat yıkılışını gözümle gör- mek zevkini tattım. Her par - çası koptukça, yere düşüp toz toprak haline geldikçe içim- İ de sevinç raşeleri duyuyor- dum. Kamvonlara yüklenen enkazın arkasından gitmek: nereye döküldüğünü, nasıl imha edildiğini görmek, bile istiyordum. Tamamiyle mahvolduğu « na, bir daha dönemiy kani olmak lüzumunu hissedi- yordüm“Köpar* "tuğlaların, rölban dsmrarlarn. hael ettiği toz bulutu bile hu manzarayı zevkle seyretmeğe mani ola- mıyordu. Hem seyrediyor. hem dü - şünüyordum: Teklifi Reddetti Amerikan film şirketlerinin düşen Kral ve Eraliçelerin efkârı umumi. yede uyandırdıkları meraktan İsti- imi belediyesi - alını de- ğer pahasına satmasını bil- miyor. Taksim helâlarını kimseye haber vermeden, sessizce, gürültü- süzce ortadan okaldırmıyacaktı Ben tesadüfen haber aldım da işte gelip bu yıkılışı görmiye muvaf- fak oldum. Halbuki ben belediye yerinde olsaydım başka türlü ya- pardim: Halka ve matbuata haber verir. dim. Hattâ davet ederdim. Helâ binayı habisinin her tarafına ipler, halatlar bağlatırdım. Oyle ki ber ipin ucundan yüzlerce kişi çekebil- sin. Bir tek kumanda ile halk ken- di elleri ile şehrin bu affolunmaz kusur ve lekesini onu oraya mihli- yan zihniyetle beraber yıkarak or- tadan kaldırsın, * Cümhuriyet en mukaddes eseri- mizdir. Bu mukaddes eseri temsil bidesi karşısın- da bu kadar senedir helâ bulun: durmakta mahzur görmiyen zihni- yetin yıkılışını mühim bir hâdise ve tarihi bir şehir meselesi addet- mekte bence mübalâğa yoktur, Bi- lâkis bunu tamamiyle sükütla ge- çiştirmek menfi cihetten mübalâ- fade etmek istedikleri malümdur. Budapeşteden bildirildiğine göre, Arnavutluk Krallçesinin Peştedeki vekili Holiyud film şirketlerinin en zengini tarafından yapılmış bir tek- Wifi Kraliçeye bildirmiştir. Yapılan teklife nazaran, Arnavut- luk Kraliçesinin çevireceği bir tek film için kendisine 38.000.000 frank verilecektir, Kraliçe bu teklife kati red cevabını vermiş ve âlemin te- censis mevzuu olmak istemediğini i- lâve etmiştir, Arnavutluk Kral ve Kraliçesi ev- velâ Mısıra gidecekler, oradan de- vamlı oturmak üzere İngiltereye ge- çeceklerdir. ğa sayılsa gerek. Yeni belediye reisimiz Doktor Lütfi Kırdar ilk icraatı arasında programına Taksim helâlarını yık- mâyı koymuş olmakla fikrimce sok iyi hareket etmiş ve şehre hâ“ kim kılmak istediği “Temizlik mü- cadelesi,, zihniyetine herkesin gö- züne batan bir misal gösterebil- miştir. Mücadele Taksim helâları ile bitmiyor. Daha bir çokları yıki- lıyor, yerlerine şehre çirkinlik ver- miyecek şekilde yenileri yaptırılı- yor. Temizlik mücadelesine helâlar- dan başlamayı —yine kendi fik- rimce— en doğru bir hareket say- dığım için Istanbul belediyesi ile tamamiyle hemfikir olarak onu aemasayaerasaneaseaeese TAKSİMDEKİ HELALAR KALDIRILDI Yıkılan Zihniyet İ Cümhuriyet âbidesi karşısında helâ bulundurmakta mahzur görmiyen zihniyetin yıkılışını mühim bir dise ve şehir meselesi addetmek mübalâğa sayılmaz i eee CCE Yazan: VEFA BİRSON bu ieraatından dolayı samimiyetle tebrik etmeyi bir yurttaş borcu ©- larak telâki ederim. Hattâ bütün memlekette “helâ ile mücadele, meselesinin dikkatle tetkik e cek bir mevzu olduğuna kani Taşrada, şehirde, datrelerde, yazı- hanelerde, trenlerde, vaputlarda ve evlerde bile. * #lmem dikkat ettiniz m!? Be- lediye, eski: yıkmadan evvel, meydana çök yakın bir s0- kak içinde ve yer altında yeni bir helâ yaptırmakla iktifa etmemiş, eskiyi bize derhal unutturmak için evvelden etrafını yeşil parmaklık ve kafeslerle çevirmeyi düşünmüş- tür, Bu yeşil parmaklık, daha dü- ne kadar çırçıplak ve âdeta sinsi- yah bir halde bulunan bütün su hazinesi duvarı boyunca gidiyor. Bütün buraları yeşillik ve çiçek do- lunca alacağı manzarayı düşünü- nüz! Bunu böyle yapmakla “eledi. ye yıktığı zihniyetin yerine hâkim kılmak istediği yeni zihniyeti mi göstermek istiyordu? Kir ve pislik yerine yeşillik ve güzellik zihniye- 11. Eğer böyle bir niyeti var idiy- se yerden göğe kadar baklıdır. maksadını halka göstermeğe ve hakkını teslim ettirmiye de mu- vaffak olmuştur, fikrindeyim. — Ve yine bilmem dikkat ettiniz mi? Taksim helâları yıkilınca çeş- me İle su hazineleri duvarı arasın- da köşeye sıkıştırılmış bir kalıyor. Vâkıâ bu mek için elden gelen gayret sarfe- dilmiş., Fakat buna rağmen pek sakil olarak göze batıyor, Ben me- tahkik ettim. Su idaresine ait motörlü tulum- baları buraya yerleştirmişler ve işletiyorlar. Abide karşısında ab- desthane bulundurmakta mahzur görmiyen * zihniyetin abdesthane yanıbaşında kulübeler inşa etmekte bir “çirkinlik,, göremiyeceğine hiç şüphe yoktur. Fakat yeni belediye zihniyetinin ne yapıp Yapıp bunu da bir gün evvel buradan kaldıra- cağına —daha çok kuvvetli öla rak— hiç şüphe yoktur. # B elediye icraatını hiç tenkir ot meden böyle baştan başa muvafık bularak şimdiye kadar methetmiş olduğumu hiç hatırla- muyorum, Ne yapâyım kı Taksim helâlarına karşı beslediğim in- tikam hissi o kadar şiddeti: idi ki bunların yıkılışı sırasında ancak sevinç duyabiliyorum. Yoksa Tak- sim meydanı hakkında belediyeye kalemin sivri ucu ile de işaret edi- lecek noktalar yok değildir. Fakat ne bunları burada saymıya yer vardır, ne de sizde okuyacak va- kit ve hal kalmamıştır. Oyle ise —müttefikan— bunu çekiştirmeyi diğer bir hasbihale bırakalım | inacık çirkinliği ört- rak ettim ve bunu

Bu sayıdan diğer sayfalar: