May 2, 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

May 2, 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 30 Koş Köleyi Çağır! Bir Taraftan da Kâhya Hatuna Haber Gönderelim ve Dernek Hazırlığına Başlamasını Bildirelim — Prens hazretleri, dedi, heye- canlanmasınlar, soğukkanlı olsun- lar. Ben, kendilerini sabaha kadar yalnız bırakmam, hizmetlerine ba- karım. Yalnız biraz su dökünmek- liğime, elbise (de müsaade buyursunlar. Siz de hiz- metçilere söyleyin, dışarıdan be » nim sandıklarımı getirsinleri. büyük sevinçle ştirmekliğime ine bu nok gündenberi “İ yasını mihver plâr raya geleliden, öbet yorgunluğunu ( hemen hemen gidermiş olan şeh » zade, o konuşurken, kendi başının dayanmakta bulunduğu yumuşak yastığın şiirini ve ıtırını damarla- rına geçirmekle meşguldü. Bir i- ki saat önce, kucaklanmıya rıza göstermiyen, biraz evvel de, hayat yoldaşlığını kabul etmek için şart- İar koşan, müddetler koyan zeki kızın şimdi kendiliğinden, dizini yastık yapmasını büyük bir iti fat olarak telâkki ediyordu. Bu iltifatın sar'a nöbeti yüzünden te- celli ettiğini düşününce de — da- ha başka cemileler, lâtufkârlıklar müsamahalar ve müsaadeler gör- mek için —o sini istiyecek kadar şuursuğlaşı - yordu. Bafanın, tercüman! tiği cüce, işte bu sı yaptı, kızu geye çevirdi. yastığın ıtırına burnunu kap rak, gözlerin seti içinde € rümek ve şeh; rarıni aldı. t, izahı âmil de, « ında davet et- vazifesini öylediklerini seyrine demiyeceği o s lar, o çırpınışlar meler Bafad yine o yastığın nefa- ıyarak cüceyi din- daki ki da feda ederek, diz g — Nasıl, nasıl, dedi, bu kızca- İz sabaha kadar beni yalnız bi- rakmıyacağını mı söylüyor? — Evet sultanım! — Öyleyse koş, bir köle kâhya hatuna haber yollıyalım dernek hazırlığına girişelim. t D Bafa, kendine terüce olunmı - bu nöbet yan bu sözlerin de, mi daş yarıya sezdi. Çünkü yalnız dudakları değil, bütün uz- viyeti konuşuyordu. Kız, küçük bir şefkat nişsnesini, iştiha: şmıştı. hınçla ordu. erkek i G İs Yazan: Ke Hemen gözlerimi açıp, susmasım Zavallı dostum, eskiden de geve: rece çenesi düşük değildi. Her hı getiren esaret senelerinin çetin h Tren hareket eti madam yine me Nadir ihtar ettim: atı olmuştu. imize oturduk. ş okuyordu. E: mini öğrenebilir miyim? Kadın başını kaldırdı. Memnun bir yüzl i yö, dedi. “Döbroiski, tan sonra, kadınla sohbete daldık. Şerif, bize yanyan bakıyordu. Ona, dönüp söze ka- rışmasını teklif edecek oldum. Sert bir sesle — Benim rusça bilmediğimi unutuyor musun? Dedi. Bu cevabı işiten kadın güldü ve türkçe olarak — Ben, sizin dilinizi biraz konuşabilirim. Dört sene kadar Türkiyede kalmıştım, diye cevap verdi Şerifin yüzü gülmüştü. Fakat konuşurken, bir pot kıracak diye yüreğim oynuyordu. Kadın bize, kısaca tercümelhâlini anlattı: “Bay- kal Orada bir ilkmektepte hocay mış. Seyahatinin sebebi, lığını haber aldığı oğl görmek için “Rostof,, a gitm Ben de, bizim bir uydurdum. nin hali düşüktü. Zaten üçüncü mevki ile git bu keyfiyeti ortaya koyuyordu. Bir kaç istasyonda daha durduk. Her £ #renin etrafını Tatar kızları alıyor, harek > Ta da memur, biletleri kontrola geliyordu. Son du- raktan sonra, ortalık iyice karardı. Şerif midesini işaret ederek acıktığını anlatmak istiyordu. Fakat, ecek tedarik etmemiştik. Tam bu sirada madam, küçük çantasını açtı, İçin- den çıkardığı peynir, ekmek, te ve sucuğu, bir kâğıdın üstüne sıralıyarak yemeğe başladı. dan geliyormuş hâst asyonda denin, geniş ve derin s rünce, tamamiyle Sırası geldiği Bafa, korsanların eline lar çizmiş bulunuyordu. Sa - lhdanberi de, olduğunu görünce, nişletti, duğu kadar çabuk esir etmek ka- öbetin tazel ükim ta aha güzel bulmuştu. dırımış den utanmasa şehzadenin ağzın - öpükleri di ti duyg acağını dü kendi muh Onun landır. elerine ak ta takılsa, y a düşü- rülüp iradesizleştirilse bile, ilk fırsatta cibilli huşunetini gösle » rir ve ısırır, Bir prens karşılıyan şehza- Ağzına tıkaç, pe giler gü- iradesizleşece- getirmişti. Zih- plânların bir kö kayt ti için söyliyelim: düştüğü aratoriçelik,, kul yaparak bir çok ehlileştiriler şehzadenin nmak lâzim ge sar'alı olması, o hoyrat- lıklardan dolayı cezalandırılması- na imkânlar vasdediyordu afa, bu vandi de gözö, şehzadeyle karşı bu plânlar üze - ne al dan ayr bozuk gehs evk alıyordu. imparatoriç kiz, sar'a o ihtilâçlarından sına, kendisini çıkaracak merdivenin başında uzun oyalanmaktan vaz geçi uzun 4, hızlı yü. t gibi kul i — eğer ona, nm yi mümkün ok serbest- çe sevip düşünmekle beraber, zavallıya muğber bulün- günlerde nöbet gelirse, o İğ rın öcünü — hastayı o acıklı te çimdiklemek, sillelemek - almıya karar veriyor- nöbet halinde müşkül bir ruhi mu nazlanma plâ rıyordu. adır bu — şehzade Muradı Kız, ova: sar'a surı du. Şehzade, nasıl bir mahlükun di- zinde yattığını — tabiatiyle — bilmediğinden memnun ve mesut gülüm: “Mev'ut zevk, & çin münasip olan sahnenin zihnin- de plânlarını çiziyordu. Bu sirada bir haremağası gelmiş, elpençe di- le silecek ve © van durarak, onun iradelerini bek- İ ed - eri Normal bir bile te Iyalar, © uzvi gergin! eta yordu. bir ibtiras, cüceler « candan ve telâştan itriyen “bir irlerini sıraladı hya hatunu çığır, bir. Ha- zinodarı çığır, iki; Ağanızı çığır, üç, i hareketi aşını di- tit- etme- Fas'a, su birden haykırdı: — Durma melun, koş, dört! Herif, eteklerine zil değil er- gunun çaldırarak koşarken, cüce Nasuh, Bafanın sandıklarını iste- diğini söylediğinden Murat, hizli hazlı el çırptı ve içeriye giren baş- ka bir köleye de, o işin görülme- sini, fakat şu şekilde emretti: merhemi düşüncesine rının nihayet bir sırt —..rereeeesereeasaseseeeeaeaeaaesesaeaeeeeeaaeaaeeeaeseseseeeees, ünan Bende mi? TEFRİKA No. 42 Ben, hemen başımı pencere kulağıma eğilerek: — Şimdi bu saygısızlık değil mi? Dedi Ona bir sigara uzattım: — Biraz sonra trenden ineceğiz.. Şuna kanast et! Fakat o, homurdanıyordu. o Büyük bir iştihayla ğını yemek yiyen arafına çevirmiştim. pırdata, kteydi, avaş bir sesle: u karıya bir oyun oynıyayım mı? Diye sordu. ın ha! Dedim. Nene lâzım? — Neme lâzım olur mu?. Bak, bize âdeta nisbet veriyor... Sana öyle geliyor. madam it kalmadı. Elektrik. rdik. Geniş nde İri harflerle “Noy Ni na uğramıya yük bir istasyona kolayiski,, yazılıydı. Hemen yerimden fırlıyarak Şerife! — Haydi, geldik.. Dedim Kalktı. Fakat gözleri hâlâ şişman omadamdaydı. Ben, kadına selâm verdim. O, aldırış etmeden rüdü, Trenden inince gülerek: yü- et O kadar yol arka- lığı ettik.. Hiç olmazsa bir “Adiyö,, demeliydin.. Yüzüme ters ters bakıyordu: — Adiyö mü diyecektim?.. kokanayi!, — Canım sana ne — Daha ne yapac. su hâlâ burnumda!.. İstasyon binasının içine girdik Şerif, dedim. Bırak şu terbiyesiz pta?.. Sucukla tereyağının koku» Bizi, cenuba gö- türecek olan tren iki saat sonra gelecekti. Bunu öğ- dönen arkad: — Şimdi, rahatça karnımızı doyurabiliriz, dedim, Karşıda büyük bir bakkal dükkânı vardı. O ta» rafa doğru yürüdük. o Cemekânın icinde ekmek. TAN — Hasekimin selâmlıkta #an - dıkları varmış. Kapıağasına haber uçur, onları getirt! asekilik halayıklıktan, göz- deliğe ve gözdelikten de — ana olmak şartiyle — bir ba- samak daha yukarıya yükselenle- re verilen unvandı. Hâlbuki Bafa benüz, şehzade hazretlerinin vi- ie bahtiyar olmuş değildi, bu ette çocuk doğurmuş olması tabiatiyle bahse mevzu olamazdı. Ondan ötürü, emir telâkki eden, kölenin akı karasından üç kat faz- la gibi görünen gözlerinde bir şaş- kınlık belirdi, “Haseki bu mu?, der gibi o, gözler bön bön Bataya idi, Murat — ileride görüleceği Üze- re — fena yaratılmış bir adam değildi. Hattâ yumuşak huylu ve kibirsizdi. Tahrik olununca kızar- dı, merhametsizleşirdi. Bir de $i- yaset icabı olarak zulme cevaz vefirdi (1). Şimdi de yaradılışın- daki yumuşaklığa uydu, kölenin bu mânals bakışından sinirlenme- di. Fakat o bakışa karşı, kayıtsız da kalamadı: — Ne alıklaştm kömür yüzlü, dedi, hasekimi, yoksa beğeneme- din mi?, Ve bu sual üzerine aklı m gide; n dolaşa sekiz on kere “ h,, derken gülümsiyere etti; — Kız olur, gözdelikten güçlük- le hasekilik nimetine erer. Kiz ©- lur, hasekilikten sultanlığa geçer. Şu gördüğün bir içim su, İşte o ikinci çeşittendir. Haydi sallan - yap! Bafa, çücelerden birini yanına çekerek, şehzadenin kara köleye neler söylediğini sormuş ve ken- disine sultanlığın lâyık görüldü - ğünü anlayınca, ciddi bir tavır ta- kınıp — cücelerden tahtıravanda | öğrendiği 4 türkçe kelimeyi — zarif bir tebessüme sararak —- âşığına sunmuştu: — Teşekkür ederim! “Aman ne şeker teşekkür, ne şeker teşekkür,, diye haykırmıya hazırlanırken, başı çatmalı, kaşla- rı çülük; Yürâtı gölünç bir biçimde asık olarak Raziye din içeri gir. di, etek öpüp çekildi, dargın dar» gın ömir 'beklemeğe'Koyüldu. Ba- fanın yüzüne yanlışlıkla kayma - &n diye gözlerini yere eğiyordu, Âdeta kapalı tutuyordu. Şehzade, onun bu durumundan Bafanın $i- nirlendiğini sezmekte gecikmedi, için için kabardı: dil başın- (Devamı var) (Ci) Bu hükümler Avusturya elçi- lerinden olup Muradı padişahlığı zâ- manında görmüş ve tetkik etmiş ©- | lan Ongandın #lzmar tarihi porundan iktibas tarihinde yazılı peynir, zeytin, tereyağ, sucuk, velhasıl daha pek çok şey görünüyordu. “Bön; dükkâna girip peynir, ekmek ve sucuktan bir miktar aldım. Bunları bek- leme yerinde yiyecektik. Fakat Şerif, buna razı ok madı Öyle bin bir kişinin içinde yemek yiyemem. Herkes lokmamı sayar, dedi, Güldüm: — Canım, evvelâ kılıklarımıza bak ta sonra, böy- le şeyleri hatırına getir.. Bize kim ehemmiyet ve- Tir, kim bakar?.. Gönlünü edinciye kadar ha Salona girdik. Hakikaten pek çok yı kenara çekilerek, paketimizi açtık iştahla saldırmıştık ki, beş dakikanın içinde önü- müzde hiç bir şey kalmamıştı. Birer siğara yaktık. Dakikalar bir türlü yürümüyordu. Şerif, saate bir göz atarak: — Ne oldu? Diye sordum. — Yatsı okunmuş... — Korkarım, şimdi namaza kalkacaksın? — Yok canım.. Yani vakit geç olmuş diyorum. Bir saat kadar bekledik. Artık içim sıkılmıya baş- lamıştı. Birdenbire aklıma bilet almak geldi. — Sen dur, ben şimdi gelirim, dedim. Telâşla: — Nereye gidiyorsun? Dedi. — Bilet alacağım.. Ama sakın bir yere ayrılma; Birbirimizi kaybederiz. Gişeye doğru ilerledim. Fakat orada ayakta du- ran polisi görünce, hemen döndüm. Bu sirada ma pejmürde kılıklı bir Tatar sokulmuştu. Dikkat. le beni süzüyordu. Nihayet dayanamadı. Yavaş bir sesle: — Bilet mi alacaksınız? Diye sordu. — Evet! Dedim. — Isterseniz ben, size alayım. — Teşekkür ederim., Herifin avucuna (200) ruble sıkıştırdım. Yüzüme baktı: — Nereye gideceksiniz?,: — “Semipalatinsk,, ©... — Kaçıncı mevki . Manisa Halkevi Sosyal Yardım Komitesi bir toplantı yaparak muhitteki kimsesizlere yapılacak yardımlar üzerinde kararlar almıştır. MET ALU ilden Adapazarında çocuk haftası münasebetiyle yapılan geçit resininde yavrularımız Hayır, iki O halde (50) ruble başına (125) rublef,. Cebimden çıkardığım elli rubleyi uzattım; Şerifin yanına döndüm. Arkadaşım, çıkınını açmış, titreye titreye karış- tırıyordu. Hissesine düşen (125) rubleyi, rağmen, avucuma sıkıştırdı. Tatar çok geçmeden biletlerimizi getirmişti. Tek- rar beklemeğe başladık. Yarım saat tamaml, mıştı ki, kulağıma bir düdük sesi geldi. Yolcu bazılarında, bir hareket belirmişti. Şerif hayretle: — Daha trene vakit var.. Bu da nesi? — Dur bakayım. Anlıyayım Diye dışarıya çıktım. Sağa sola önümde bir memur belirdi, — Arkadaş, bu tren nereye gidecek?, Dedim. Yüzüme bile bakmadan: ideceksin?.. Diye sordu. daha verecek: ısrarıma mma rın Dedi. bakınırken, — Sen, nereyi — “Semipalatinsk,, e. — Öyleyse, bu değil. rekten fazla var. Bu esnada, büyük homurtularla gara, bi girmişti. Geri dönmekten vaz geçerek, seyretimeğe karar verdim. Kap: yor, telâşla inip, binenler, birbi hayli gürültü yapıyordu. Bu esnada karşıki bi resinden rusça: — Hamal! Hamal!, Diye bir adam seslendi. Etrafıma bakındım. Civarımda bu söze, muhatap olacak benden başka, kılıksız yoktu, Tereddüdümü görünce yolcu, elini sallıyarak, tekrar çağırdı; — Hamal! Gel, gel! Gönlümde bir acı belirmişti. Kendi kendime! — Bu sıfata lâyıksın!.. Dedim. tereddüdümü yenerek, hiç bozmadan o tarafa yürüdüm. Gayet temiz giyinmiş yaşlı bir Rus, vagonun penceresinden biri büyük, dişeri küçük Iki bavul uzatarak; Senin trene daha ci mevki vagonun pi »amı Var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: